Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

Trump ve İngiliz kadın başbakanın aile saadetini bozacak olay.. Şimdi darbeden yargılanıyor Trump…

Fehmi Koru yazdı;

Trump ve İngiliz kadın başbakanın aile saadetini bozacak olay.. Şimdi darbeden yargılanıyor Trump…

Bugün ABD’de bizlere garip gelecek bir olayın kapısı aralanıyor… 

ABD Senatosu’nda, kendisi henüz başkan iken başlatılmış azil sürecinin ikinci safhası olan yargılanması başlıyor Donald Trump’ın… İlk safhada, Temsilciler Meclisi Trump’ı ikinci kez azletme kararı almıştı. Sisteme göre, orada alınan karar üzerine Senato mahkemeye dönüşüyor; bir sivil yargıç mahkeme başkanlığını, senatörler de jüri üyeliğini üstleniyor…

Garip olan şu: Başkanların yargılanması için düşünülmüş bir süreç, Trump artık başkan olmadığı halde, onun için kullanılacak…

Senato’daki Demokrat Parti grubu, yargılama süreci ile, onu hala peşinden ayrılmadıkları görüntüsü veren kitlelerin gözünden düşürmeyi amaçlıyor. Tabii bu arada rakip Cumhuriyetçi Partili politikacıları da vicdanları ile baş başa bırakacaklar…

Azil işleminin tamamlanabilmesi, Trump’ın yargı önünde mahkum edilebilmesi için, en az 17 Cumhuriyetçi senatörün Demokrat Partili gruba katılması gerekiyor. Demokrat senatör sayısı 50, 17 Cumhuriyetçi katılırsa 67 oyla, yani 2/3 çoğunlukla, Trump’ın işi bitirilecek…

Amerikan siyaseti açısından çok kötü bir olay, 6 Ocak günü, Trump yanlılarının Kongre binasını basmasıyla yaşanmıştı. Trump “Vahşi bir gün” olmasını istemişti o günün, öyle de oldu. Yardımcısı Mike Pence onun yolundan gitse ve başkanlık ettiği toplantıyı sabote etse, Trump sıkıyönetim ilan edecek ve orduyu göreve çağıracaktı.

Darbe yapılacaktı.

Pence ona bu fırsatı tanımadı.

Theresa May’i morartan olay

Halbuki dört yıl önce her şey çok farklı başlamıştı.

BBC’de  yarından sonra (Çarşamba gecesi) gösterilecek “Trump dünyayı teslim alıyor” başlıklı belgeselde, İngilizler, Trump’lı dört yılı kendileri açısından değerlendirecek. 

İngiltere’nin o zamanki başbakanı Theresa May yeni seçilmiş başkanla görüşmek üzere başkente çağrılan ilk dünya lideriydi. Kadının Trump’la ilk karşılaşması hem kendisi, hem ziyaretinde yanına aldığı devlet kadrosu ve yeni başkanın Beyaz Saray’daki ekibi üzerinde, Trump’ın nasıl bir başkan olacağı hakkında hiç de hoş olmayan bir izlenim bırakmış…

Yanındakilerle birlikte Beyaz Saray’a geldiğinde, Trump, misafirini kapının önünde karşılamış. Karşı karşıya geldiklerinde, May, tokalaşmak üzere uzattığı elini Trump’ın kuvvetlice tuttuğunu, bir türlü bırakmadığını görünce ne yapacağını şaşırmış. Elini çekmeye çalışmış, başaramamış. Uzun bir süre el ele yürümek zorunda kalmış kadın başbakan…

May’in o ziyarette yanında bulunanlardan biri, BBC’ye, “May elini çekemedi. Görüşme sonrasında kadının ilk tepkisi, ‘Bana bir telefon verin, eşimi arayayım da, bir başka erkekle el ele tutuşmak zorunda kaldığımı, olay medyaya düşmeden önce ona anlatayım’  demek oldu” bilgisini vermiş.

Ziyaret öğle yemeği ile devam etmiş. İngiltere başbakanı ABD başkanına NATO ittifakının önemi ve Rusya ile ilişkilerde dikkatli olunması konularındaki görüşlerini aktarmayı çok önceden kararlaştırmış. Girizgah olsun diye, yeni başkana, Putin’in kendisini arayıp aramadığını sormuş. Trump “Hayır, aramadı” cevabını verince, Beyaz Saray genel sekreteri, Putin’in aradığını, ancak telefonun kendisine bağlanmadığını söylemiş…

Kıpkırmızı olmuş Trump. Ekibine dönüp bağırıp çağırmaya başlamış. 

Programa konuşan biri söylediklerini şöyle aktarıyor:

“Ne yani, Vladimir Putin Beyaz Saray’ı arıyor ve siz bunu şimdi bu yemekte bana söylüyorsunuz ha… Dünyada Amerika’yı yok edebilecek tek kişi Vladimir Putin’dir ve ben onun telefonuna çıkmadım, öyle mi?”      

Benim farklı beklentim

Bugün dört yıl boyunca başkanlık ettiği ülkesinin Senatosu tarafından yargılanacak olan Trump seçilmeyi başardığında, onun daha seçim kampanyası sırasında başlattığı “Amerika yeniden büyük olacak” sloganında ifadesini bulan farklı bir lider olacağı görüntüsü, ne yalan söyleyeyim, beni de farklı düşüncelere sevk etmişti.

Programını ülkesinde mevcut başkanlık sistemiyle gerçekleştirmesinin zorluğu sebebiyle, ABD gibi bir ülkede Latin Amerika’da çokça görülmüş türden baskıcı, mütehakkim, diktatör bir yönetim sergileyemeyeceğine göre, çareyi sistem değişikliğini zorlamakta bulacağını düşünmüştüm.

Sadece düşünmemiş, yazmıştım da. 

Şu satırlar 14 Kasım 2016 tarihli yazımda [Yazının başlığı: “Amerika’yı dönüştüreceğim” iddiasındaki Trump… “Parlamenter sistemi getirelim” der mi?”şunları yazmışım:

“Amerikan sistemi kalıcı reformlara müsait değil.

Latin Amerika’daki başkanlık sistemleri, bu yüzden, ya otoriterliğe kaydılar, ya da işlevsiz kaldılar…

Güçlü başkan olacağa benzeyen Trump işlevsiz kalmayı göze alamayacağına göre…

ABD’ye Latin Amerika türü bir otoriterliği dayatamayacağı (belki önce bunu deneyebilir), dayatsa da sistemin çarkları ve ülkenin tarihi şartları buna izin vermeyeceği için başka bir yol arayacaktır.

Linz’in görüşlerine ilk kulak veren başkan olabilir ve sistem değişikliğine gidilmesini talep edebilir Trump…” 

O günlerde Türkiye’de bizler de ‘başkanlık sistemi’ tartışmalarıyla meşguldük ve ben, birkaç yıl önce (2013’te) vefat etmiş Juan Linz adlı Yale Üniversitesi profesörünün “Başkanlık sistemi bir tek ABD’de işe yarar, orada da insanlar yumuşak huylu ve demokrat olduğu için böyledir; aksi halde başkanlık sistemiyle yönetilen ülkelerde toplum ortasından bölünüyor ve sistem askeri müdahaleler dahil vahim yanlışlıklara sebep oluyor” diye özetlenebilecek tezini önemsemiştim.

Farklı olacağını sürekli vurgulamış Trump’ın bu yüzden başkanlık sistemi yerine parlamenter sistemi tercih edebileceğini öngörmüşüm.

Yanılmışım tabii… [Tam yanıldığım söylenemez; önce otoriterliği deneyebileceği ihtimalini kayda geçirmişim çünkü.]

Sistemi değiştirmek yerine Amerikan toplumunu değiştirmeyi uygun gördü Trump ve Prof. Linz’in tezini bir başka açıdan doğruladı: Ortasından ikiye böldüğü Amerikan toplumunun kendisinden yana olan taraftar kitlesini askeri müdahaleyle sonuçlanacak bir darbe girişimine yönlendirdi.

Linz’in tezi geçerliliğini hala koruyor. 

Konu bugün olmasa bile yargılamanın sürdüğü önümüzdeki günlerde Kongre’nin de gündemine gelebilir.

[Dünkü Washington Post gazetesinde John M. Carey imzasıyla çıkan “Trump başkanlı politik sistemlerin işe yaramadığını ispatlamış oldu mu?” başlıklı makale Juan Linz’in tezini yeniden tartışmaya açıyor. Okumaya değer.]

Biz ABD’ye özenerek parlamenter sistemden vazgeçip başkanlık sistemine geçmişken, bir bakmışsınız, Amerikalılar “Başkanlık sistemi kötü sonuçlar doğurabiliyor” görüşünü benimseyip başbakanlı sisteme geçivermiş…

Trump’la ilgili öngörüm tam olarak tutmadı, bu öngörüm de tutmayabilir; ancak konuyu yine de tartışılmaya değer buluyorum.



Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz