Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

Toprakları insansız, şehirleri topraksız bıraktık

Abdülkadir Özkan, yıllerdır süren tarımda olumsuz uygulamalarla, buna bağlı çarpık şehirleşme arasında var olan ilişkiyi analiz etmekte...

Toprakları insansız, şehirleri topraksız bıraktık

Bugün tarım alanında tamamen dışa bağımlı hale gelişimizi sanıyorum bu cümle çok güzel izah ediyor. O zaman bu cümlenin ortaya koyduğu gerçek üzerinde düşünmek gerekiyor. Biraz düşünüldüğünde de yabancı hayranlığımız ve dışarıdan kulağımıza fısıldanan bir takım telkinlere takılmanın sonucunu görürüz. Yıllarca şehirleşmenin faziletleri(!) topluma anlatıldı. İleri gitmenin, medeni olmanın şartının kırsal kesimden değil, şehirlerden geçtiği anlatıldı. Bunun sonucu olarak kırsal kesimdeki nüfusumuz yüzde 70’lerden bugün yüzde 30’lar civarına indi. Köylerimiz tamamen boşaldı. Her köyde birkaç ihtiyar kaldı. Onlar da oralarda ölümü bekler oldular. Çünkü çocuklarının ve torunlarının köylerine dönmeleri imkânsız hale geldi. Çocukluk ve gençlik yıllarımda her karışı ekilen, hayvancılıkta kullanılan araziler bugün kendi haline terk edilmiş durumda. Yani, köyler üretim merkezi olmaktan çıktı.

Yıllarca kendimize yetmemiz bir tarafa komşu ülkelere tarım ürünleri ve hayvan ihracı yaparken bugün uzak diyarlardan gemilerle canlı hayvan ithal ediyoruz. Tarım ürünleri üzerinde hiç durmak istemiyorum çünkü hemen her tarım ürünü dışarıdan ithal ediliyor. Öbür taraftan da ekilebilir arazilerimiz kendi haline terk edilmiş durumda. Böyle olunca, şehirler topraksızlaşır, kırsal kesimler insansızlaşırken, gerçekten ileri ülkeler arasına girdik mi? Bunun ötenside güçlü Türkiye gerçekleşti mi? Bunun da ötesinde dünya üzerinde tarım ürünleri alanında kendi kendine yeterli 6-7 ülkeden birisi iken bugün her türlü tarım ürününü dışarıdan satın alma noktasına gelişimizin faydalarını -eğer var ise- birileri izah edebilir mi? Böylesine köylerimizi boşaltarak şehirleşmeyi gerçekleştirirken insanımızı mutlu edebildik mi?

Hemen belirteyim ki, bundan sonra insanlarımızı köylere geri döndürmemiz pek mümkün değil. Çünkü şehirlerde doğup büyüdüler şehirlerde ikinci, üçüncü kuşaklar oluştu. Karın tokluğuna da olsa bir iş sahibi oldular. Onları şimdi şehirlerden köylerine götürmek sanıldığı kadar kolay değil. Ancak, artık şehirlerde giderek insanlara yer kalmıyor, buna karşılık ekilebilir ve hayvancılık yapılabilecek araziler de kendi haline terk edildiği takdirde giderek tarım ürünleri alanında da yüzde yüz dışa bağımlı hale geleceğiz. Uzun yıllar sadece şehirlerin sahip olduğu bazı alt yapı ve teknolojik imkânları artık ülkemin tüm noktalarına götürmek mümkün. Böyle olunca insanları şehirlerde üst üste yığmak yerine köylerimizi ve kırsal alanları yaşanabilir hale getirmek imkânsız değil.

Bu noktada bir hususa dikkat çekmek istiyorum. Mesela başkente 60-70 kilometre uzaklıktaki ilçe ve köyler de giderek boşalıyor. İnsanlar sadece hafta sonu giderlerse gidiyorlar. Sahip oldukları araziler ekilmiyor. Böyle olunca hiç olmazsa bu yakın mesafeleri daha cazip hale getirmek mümkün. Aksi halde insanımız milyonlar içinde tek başına yaşamaya mahkûm hale gelecek. Bu ise insana yakışır bir durum değil. Çünkü artık ne mahalle kültürü, ne çarşı anlayışı ne de komşuluk kalıyor. Böyle olunca köyü de boşalmış olan insanlar geri dönemiyor. Adeta kendilerini yükselen binalar içinde ve arasında gökyüzü görmeden ölümü beklemeye mahkûm hissediyorlar. Derdim tüm insanların köylerine dönmelerini beklemek değil. Ancak, ekilebilir arazilerimizin tamamını ekilebilir hale getirmek, insanımızın yeniden toprakla haşır neşir olmasını sağlamak, yakın zamana kadar birlikte hayat sürdüğü  havyaları da şehirde mikrop ve hastalık saçan mahluklar olarak görmeye ve onlara düşman olmaya başlamasını önlemek durumdayız. Çünkü buna ihtiyacımız var. Aksi halde dönüşü olmayan bir noktaya hızla ilerliyoruz.

 



Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz