Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

Terörizmin kökenleri(*)

Ali Haydar Haksal yazdı;

Terörizmin kökenleri(*)

Terörizmin kökenleri -1

Dünyayı kasıp kavuran terörün kökenleri, gerekçeleri bilinmeden duygularla sağlıklı sonuçlara varılamayacağı bilinen bir gerçek.

Genelde terör mağduru insanlık özelde ve daha da çok Müslümanlar büyük oyunun kurbanıdırlar. Bilerek ya da bilmeyerek oyunun bir parçası hâline geliyorlar. Büyük saldırı karşısında insanların kendilerini savunma hakları bile yok. Edward Said ısrarla bu konuda uyarıda bulunuyor: “Terörizm, Soğuk Savaş’ın bitmesinden bu yana Washington’daki politikacılar ile geçimini bundan sağlayan SamuleHuntigton ve Steven Emerson gibi bir grup insanın yarattığı bir tür paravan haline geldi. (…) ABD’nin çıkarlarını tehdit eden her şey, 1970’li yılların ortalarından beri Filistinlilerin kendi politikalarına karşı koymaları söz konusu olduğunda İsraillilerin yaptığı gibi, terörizm diye damgalandı. (…) Fransızlar, 1830’larda başlayan ve 1962’ye kadar devam eden Fransız işgaline karşı direnen Cezayirlilerin yaptıkları her şey için ‘terörizm’ sözcüğünü kullandılar.” (s.103) “Şimdi küreselleşmeye karşı koymaya terörizm deniliyor. (…) Bu kısır döngü. Suudi Arabistan’da ya da Yemen’de ya da başka yerlerde olsun Bin Ladin Grubu ve onun kumanda ettiği insanları besliyor. Gerçek güçleriyle ve temsil ettikleri tehditle hiçbir ilgisi olmayan mantıksız boyutlarda büyütüldüler ve şişirildiler.” (s.104)

Kaos, kargaşa, savaş ve çatışmalardan beslenen güçler terörü özellikle farklı yollarla örgütlüyorlar. Bu, salt egemen emperyallerin ve yönetenlerin ortak bakış açısı. Bölgemizde patlayan hemen her olaydan sonra duygular öne çıkar. Egemenler, medya ve kurgucular bunu oldukça başarıyla yönetiyorlar. Kitleler de duygularının peşinde sürükleniyorlar. Düşünmeye bile zamanları olmuyor büyük bir dalgaya dönüşen hareketlenmelerin sonucu yıkım oluyor. Nedense onca deneyime karşı bundan ders alınamıyor.

1991 I. Irak işgalinde feveran hâlde üzerinde durduğumuz bir vurgumuz vardı: “Doğu duygusallığı.” Bu, olduğu gibi devam ediyor. Değişen bir şey yok. “İslâm adına insanları harekete geçirmek zor değildir. Sırası gelmişken, bu vaizler tamamen kendinden menkul İslâmiyet’in sözcüleriydi. Resmi anlamda İslâm’ı temsil etmiyorlar, imam veya şeyh değiller. Onları İslâm’ın kendinden menkul savaşçıları; özellikle bir Suudi olan (Hz.) Muhammed Peygamberden dolayı kutsal olan Suudi Arabistan’da bulunan, ABD güçlerinden dolayı kendisinin bir vatansever olması gerektiğini ve ABD’ye karşı ateş püskürmenin vazifesi olduğunu düşünen ve onları oraya getiren insanlara düşman olan Bin Ladin örneğinde olduğu gibi.” (s.118) Burada başa dönerek Bin Ladin olayı ile ilgili bir bilgi daha yer alıyor. “Usame bin Ladin ve Afgan Taliban’ı, yanlarındaki savaşçılar olan mücahitlerle birlikte, 1980’lerin başlarında Sovyetlerin Afganistan’ı işgal etmesine karşı, Allahsız komünistlere karşı geniş bir topluluğu İslamiyet bayrağı altında toplamanın Sovyetler Birliği’ne çok büyük kötülük yapacağının düşünüldüğü zamanlarda ABD tarafından beslenmiş ve desteklenmişlerdir ve aslına bakılırsa bunun kokusu çıktı. Hatırlıyorum 1986 yılında bir grubu mücahit Washington’a geldi ve onları ‘özgürlük savaşçıları’ olarak adlandıran Başkan Reagan tarafından misafir edildiler.” (s. 119)

Temel sorun; düşünenlerin seslerini yeterince duyuramamaları, medyanın aşırılığı, olayları farklı düzlemlerde abartmasıdır. Baskın olan öne çıkıyor ve insanları sürüklüyor. Yaşanmakta olan olaylar, toplum psikolojisi ne yazık ki aynı yerde duruyor.

Edward Said’in Kültür ve Direniş kitabında ısrarla üzerinde durduğu bir gerçek de budur. Bu eseri okurken bilgi tazelenmesi bakamından kimi durumların geleceği iyi anlayabilme açısından yeniden kavranması gerekiyor.

Konu oldukça ayrıntılı. Fazlaca alıntı yaparak dikkatlerimizi ve duyarlığımızı yeniden tazelemek gerekti. Genç okurlarıma tavsiyem, tuzaklara yakalanmamak için mutlaka bu ve benzeri eserleri özellikle okumaları.

Terörizmin kökenleri -2

Terörizm Batı’nın ideolojilerinden biridir. Özellikle de kapitalizmin insanlık üzerindeki ağır yükü. Kapitalizmin acımasızlığı, açlığı, oburluğu, doymazlığı insan kanı üzerine kurulu. Dünya dengesini bozan bir bakış ve anlayış. Bu ideolojide insanın yeri yok. Var da kendi seçkinlerinin yeridir bu. Batı kendi insanını da bir bütün olarak kucaklamıyor. Katmanları var ve bunların arasında uçurumlar bulunuyor

Müslümanlar açısından ise daha başka açmazlar var. Çok yönlü bir kapanın içine sıkışılıyor. İçinde bulundukları durumla emperyalizmin işini kolaylaştırıyorlar. Diğer yandan kendi kendilerinin bumerangı oluyorlar. Ortak düşünsel alanlarından çok birbirinden ayrıştırıcı ayrıntılarda çatışıyorlar. Bunun elbette birçok nedeni var.

Emperyalizm düzleminde Edward Said’in içeriden olan bakışı üzerinde duracağız. Hem Müslümanlar açısından içeriden hem de Amerika’da yaşayarak oradan da içeriden bir bakış getiriyor. “Kaçınılmaz olarak Amerikalılar kendilerini İslam’la savaş halinde hissediyor. Başkanının ve Belediye Başkanı Giulieni’nin ve diğerlerinin İslam’la savaşta olmadığımızı söylemelerine rağmen, gerçek şudur ki bu toplum içinde baktığınız her yerde, Müslümanları ve onlara benzeyen insanları hedef alan yüzlerce değilse bile düzinelerce olay meydana geliyor.” (s. 122) Bu, Amerika’da içeriden bir bakış bir de orada terör ile bağlantılı olan bir bakışı var. “Usame bin Ladin ve İslamiyet adına nereden geldiği belli olmayan bir süper düşmana karşı savaş halindeki bir ülkeye uygun düşen bir paranoya var. (…) ABD’nin suç ortaklığını belirtmeye karşı bir isteksizlik var. Kesinlikle bin Ladin hakkında değindiğim gibi, fakat İran’ın düşmanı olarak büyütülen Saddam örneğinde de geçerli olduğunu belirmek lazım. Saddam’ın Kuveyt’i işgalinden önceki dönemde ABD, Irak’a silah yardımında ve destekte bulunmuştu.” (s. 122-123) Müslümanların birbirinin bumerangı olduğunu söyleyişimin nedeni de bu. Sonraki süreç biliniyor. Irak birçok yönden kaybetti. Emperyalizmin 1991 işgali ile sonuçlandı. Saddam güçlenmişti, İsrail’e karşı hamleleri bulunuyor. Burada hem emperyalizmin hem de kendinin kurbanı oldu. Aynı ülke sınırları içinde de çatışılan alanlar o kadar çok ki. Müslümanların uyanışı ise kültürel ve düşünsel hamlelere bağlı. Ne yazık ki bu uyanış geciktiği gibi giderek derinleşiyor. Bunu salt Irak-İran bağlamında görmek eksik ve yanlış olur. Daha sonraki Arap Baharı paranoyası bunun en son ve somut yaşanmışlığı.

Emperyalizmin oyun ve tuzaklarını görmeden, düşünmeden ne söylenirse söylensin asıl karşılığını bulmuyor. Çünkü Müslümanların çıkarcılıkları, dar bakışlılıkları, zihnî karışıklıkları uyanışlarını engelliyor. Türkiye özelinde de bunu yaşayarak görüyoruz.

“‘Terörizm’ Amerika karşıtlığının eşanlamlısı haline gelmiş durumda, bu da Amerika’ya karşı eleştirel olmakla, yani vatansever olmamakla eş anlamlı hale gelmiş durumda.” (s. 123)

İnsanlığı manipüle eden hamleler de emperyalizm kaynaklı. Edward Said, olayların sıcağı sıcağına yaşandığı dönemi nesnel bir bakışla ortaya koyuyor. “…otuz beş yıldır devam eden İsrail’in askeri işgaline karşı mücadelelerini sürdüren Filistinliler ile Dünya Ticaret Merkezi’ni bombalayanların sebep olduğu terörizmi ayırt edebiliriz. Bunların yanında bir de devlet terörizmi var. (…) Dünya Ticaret Merkezi’ne ve Pentagon’a yönelik terör saldırılarını gerçekleştirenler apaçık bir şekilde orta sınıftan gelen, Florida’daki uçuş eğitimine katılacak kadar eğitimli ve İngilizce konuşabilen kişiler.” (s. 124-125) “11 Eylül saldırısı ise hiçbir şeyin parçası değil. 11 Eylül saldırısı yalnızca masum insanları kurban seçen, sırf terör olsun diye gerçekleştirilmiş, görünüşte hiçbir makul amacı olmayan müphem, kapalı ve muğlâk bir saldırıdır.” (s. 127) Terörün insanlık ve özellikle de Müslümanlar açısından, farkında olunmayan veya bir gaflet olan dramatik bir durumu var. “Kanımca ortada bir kaybedenler ya da kazananlar meselesi yok – bu, bu olayların etrafında bir kazananlar meselesidir.” (s. 129) Burada kaybeden Müslümanlardır. Kendilerini bulmadıkça, uyanışları gerçeklemedikçe bu karmaşa sürer gider.

______________

(*) Milli Gazete köşe yazarı Ali Haydar Haksal'ın, ilki 10.2.2021 tarihli, diğeri ise 15.2.2021 tarihinde yayımlanan ve aynı konuyu içeren "Terörizmin kökenleri" başlıklı yazıyı bir arada iktibas ederek yayımlıyoruz..

 



Anahtar Kelimeler: Terörizmin kökenleri(*)

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz