Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

ŞİAR DERGİSİ 2021 YILI 32. VE 33. SAYILARI ÇIKTI!

Yaklaşık yedi yıldır, iki aylık periyotla “edebiyat, muhabbet ve kültür” ana başlığı altında yayınlanan Şiar Dergisi, birçok edebi türe ait ürünleri yayınlamaya devam ediyor.

ŞİAR DERGİSİ 2021 YILI 32. VE 33. SAYILARI ÇIKTI!

Yaklaşık yedi yıldır, iki aylık periyotla “edebiyat, muhabbet ve kültür” ana başlığı altında yayınlanan Şiar Dergisi, birçok edebi türe ait ürünleri yayınlamaya devam ediyor.

Şiar 32…

32. Sayı, genel anlamda konu bazında serbest bir yayın çizgisi ile yayınlanırken, 33. Sayıda ise, literatürde genel anlamda “yakın akraba kayırmacılığı” anlamına gelen Nepotizm kavramından hareketle, birçok alanda olduğu üzere edebiyat alanında da bunun bir izdüşümü olduğunu bize gösteren birkaç yazıya yer verilmiş…

Yani, yolsuzluk ve “kayırmacılık” olgusunu edebiyat alanına taşımak, ondan hareketle edebi klikler oluşturmak, “al gülüm, ver gülüm” hesabıyla kendini, yakın çevresini tatmin etmek; sözde dile gelen sözü kaleme dökerek yayınlamak; bir “fanus içerisinde kalarak” mutmain olmak, hayatı yaşayamamak uğruna onu heder etme pahasına onu “öteki” ile paylaşmamak, paylaşamamak…

Yani, kısacası kendi kabuğu içerisinde kendine anlamı yitirilen kelime ve söz dağarcığıyla “klik içre” kumdan kaleler inşa etmek, orada “cümbür cemaat” yaşamak, debelenip gitmek ve yitmek!

***

32. Sayıda Yusuf Tosun’un İstiklal Marşı’ndan yola çıkarak Mehmet Akif’in dilinden “Allah Bu Millete Bir Daha İstiklal Marşı Yazdırmasın” başlıklı bir yazı bulunmaktadır.

Tosun; “İstiklal Marşı tek dişi kalmış Batı medeniyetine ve sömürgecilik düzenine karşı bir başkaldırı ve meydan okumadır.” (8) Tespitini yapmakta ve Akif’in, İstiklal Marşı’nın yazılma esnasında nasıl bir şekilde ve şartlar altında yazıldığına dair de şu ifadeleri kullanmakta;  “Adeta yüreğinden kamışla kan çekercesine o mısralar tarihe yazıldı.” (10)

***

Hasbihal köşesinde ise, Serap Kadıoğlu, yazar Mustafa Çiftçi ile yayınlanmış bulunan “Bozkırda Altmışaltı, Ah Mercimeğim ve Adem’in Kekliği ve Chopin” adlı eseleri üzerine bir söyleşi gerçekleştirmiş…

Mustafa Çiftçi, bu söyleşide gençlerin hikâyeye ilgisi üzerine “Hikâye ile ilgilenen gençler, sıfatların değil fiillerin peşine düşsünler derim” (15) diyerek, bir açıdan gençlere zarf yerine mazrufa bakmalarını salık veriyor.

***

Hüseyin Akın, öykücü yazar Rasim ustaya yönelik “Rasim Özdenören’i Okumak Üzerine Denemeler” adlı yazı çalışmasında, ustamızın edebi alandaki yürüyüşüne atıf yapıp şu ifadeleri kullanıyor; “Edebiyat yürüyüşünün nasıl olması gerektiğini merak edip öğrenmek isteyenler için Rasim Özdenören’in yürüdüğü yollar ve bıraktığı izler aydınlatıcı ve yol göstericidir.” (18)

***

Hayatta hemen her şeyin kendine özgü bir dil vardır. Usulü ve felsefesi de kendine özgüydü, işin varlık sebebi(ontoloji) açısından…

Ali Sali’de konuya dikkat çekerek yazısına “Edebiyatın Dili Bildiğimiz Dil İşte!” diyerek, dilin kendine özgülüğünün, edebiyat üzerinden okunduğunda da pek, bir farkı bulunmadığına işaret ediyor.

Sali, “Edebiyatın dili farklı olduğu için biz de edebiyat eserlerini okurken “bu farklı dili çözmeye” gayret ederek okurduk!” (26) diyerek var olan farklılığı dikkatimize sunmaktadır.

***

Şiar Dergisi’nin bu sayısında, yukarıda içeriklerinden az da olsa bahsetmeye çalıştığımız konular dışında; birçok şiir, öykü, deneme ve araştırma türü yazılarda kendine yer bulmuş…

***

Şiar 33…

Şiar Dergisi’nin 33. Sayısında ise, yukarıda da belirtmeye çalıştığımız üzere nepotizm kavramı üzerinde, bu olgunun edebi alanda da kendine hatırı sayılır bir yer ve konum elde ettiğini söylem isteriz.

Edebiyatta Nepotizm…

Nepotizm; “Konumuz, çoğu zaman gözle görülür şekilde olmayan fakat özellikle son yıllarda iyice ayyuka çıkan, bir kısım insanların sırtını dayadığı, toplum tarafından da kanıksanan toplumsal bir sorun olarak nepotizm: arkadaş, akraba ya da adam kayırma. Bir nevi ahbap-çavuş ilişkisi.” (http://www.matematiksel.org/nepotizm-diger-adıyla-ahbap-cavus-iliskisi/) Şeklinde karşımıza çıkar.

Bir de bunun, birçok toplumsal alan ile birlikte, edebiyat alanında da varlığı öteden beri bilinmektedir.

En azından nepotik durumu tam anlamıyla izah etmese de, edebi alanda var olan türler içerisinde biçim olarak, kendini yekdiğerinden “oldukça” farklı gösteren formların iz sürdürücülerinin tavır ve davranışları nepotizime nispet edilebilirdi.

Edebiyatta nepotik durumların izahı için Şeref Bilsel’in “Edebiyat Yalnızlığa talip Olanların Gece Yarısı Pencereye Vuran Işığı” başlıklı yazısında, konuyu tabiri caizse “şair kümeciği” olgusu üzerinden okunduğunda, şu ifade hak ettiği yerini bulurdu; “Gençlerin, kendilerinden önce şiire başlamış ve şiiri sürdüren bazı şairler etrafında kümeleşmelerinin şiirin doğasına uyan bir yanı yok.”

Şu bir gerçek ki nepotik davranışlar  içerisinde bulunan insanlar, aslında,bu hallerinden dolayı kendilerinden pek de şüphe içerisindedirler.  Orhan Tepebaş’da bu konuyu “İyilik Tüccarı” başlıklı gayet ironik bir ifade kullanarak ele almaya çalışmış;. Tepebaş konuya dair “Kanon içindeki kişiler çoğunlukla kendi özgül ağırlıklarından şüphe duyan kişilerdir.” (11) İfadesini kullanıyor.

Kurgu ve edebiyatta kanon, bir dönemi veya türü temsil ettiği düşünülen eserlerin koleksiyonudur. Örnek vermek gerekirse; tür açısından hikâye formu yerine, onu klasik olarak tanımlayıp onu yerine, biraz da içerik olarak modernli ği barındırdığı için öyküde karar kılmak, ya da “geçmiş dönem açısından” halk şiiri yerine, ulufe ele etmek için saray şiiri örgüsü içerisine bulunma hali örnek olarak verilebilir.

Zaten cumhuriyet döneminin imkânlarını kullanan modernist kalem ve söz erbabının içerisinde bulunduğu alana kanon diyebilirdik.

Tepebaş’ında ironik olarak vurguladığı üzere, kanon içerisinde kalarak iyiliğin ticareti yapılıyordu! Ne güzel değil mİ?!

***

Sözün hülasası, birçok toplumsal alanda kendini var kılan bu durum, antropolojik bir kavram olan “dayı-yeğen” olgusu, kendine edebiyat alanında da “önemli ve kıymetli” bir konun elde etmekteydi.

***

Konu ile ilgili olarak yukarıda bir iki cümle ile içeriklerinden bahsettiğimiz yazılar dışında, dergide yer alan şu yazılar okunabilirdi; “Esma Polat, “Şeyhî’nin Harnâme’sine Sosyal Tenkit ve Edebî Himâye Bağlamlarında Bir Bakış”; Abdullah Akın, “Klasik Türk Şiiri Ekseninde Bir Başka Bakış Açısı;” Kuddusi Demir, “Varoluşsal Yanılgı Olarak Nepotizm Veya Var Olmayan Edebî Yalnızlık”; Kaan Emiroğlu, Herkesin Bildiği Bir Sır(!): Edebiyatta Nepotizm ve Şdiye Kılıç’ın “ Edebiyatta Nepotizm Ve M Too Hareketi”

***

Edebiyat dergileri derken şiiri es geçmek olur muydu? Tabii ki de olmazdı. O halde bu iki sayıda da birbirinden güzel ve anlamlı birçok şiir kendine yer bulmuştu.

Şiir derken, onun öteden beri var olan ayrıcalıklı durumunu dikkate alıp salt şiir dergisi çıkarmak nepotik bir çevreye ve anlama işaret etmese de, adeta “eşitler içerisinde birinci” olarak tanımlandığını, bunun da bazı sebeplerden dolayı nepotizme kapı araladığını söyleyebilirdik.

En azından faili değil de filli, yani şairi değil de şiiri nepotik bir çerçeveye oturtmak olurdu.

Biz de burada nepotik davranmayalım, az çok izlediğimiz kadarıyla tanıdığımız, bir parça dostluğumuzun olduğu ya da bir vesileyle ismine aşina olduğumuz şairlerden değil de, dergi sayfalarını araladığımızda, sahibini tanımadığımız ve ismini ise hiç duymadığımız bir iki –muhtemelen genç arkadaşlardır onlar-  şairin şiirlerinde en az bir, iki kıta da olsa, şiirlerden örnek verelim deriz.

Hafsa’nın Mektubu

“Ön adım Nur ile Hafsa

Babaannemin seslenişiyle

Mor menekşe

Kafeste keklik

Sarı Papatya

---

Ah Ömer!

Kadersiz ahtettiğim

Kavuşuruz seninle de inşallah

Sonsuzluk koyunda

Satılmayacak baharlarda

Ayrılmamak üzere bir daha”

Erol Yılmaz

(Şiar Dergisi, 32. Sayı, sh.4)

 

***

 

Ağrıyan Kemikler

---

“Ağrıyan kemiklerin şiir olmaz şeyhim

Ağrıyan kemiklerin yağmur sağanak dua

Şimdi sorsan buğday mı istiyorsun nefes mi

Son bir nefes ilahi –Yunus’un sofrasında”

Hasan Nalçacı

(Şiar Dergisi, 33. Sayı, sh.13)

Bu dizeler bize, Yunus Emre’nin daha henüz on sekiz yaşlarında ve salt yaşamaktan başka bir şeyi düşünemediği on sekiz yaşlarında, o dönem var olan kıtlığa binaen, annesinin onu Sivrihisar’dan ta Orta Anadolu içlerine; Tapduk Emre Tekkesi’ne,bir çuval buğday istemeye gönderdiğinde; orada epey bekledikten sonra, şeyhinden buğday yerine nefes vermesini talep etmesini hatırlattı.

Komu aynı, ama rivayet muhtelif olabilirdi; buğday yerine nefes!

***

Bu iki sayıda da, dosya konusu dışında, edebiyat dergileri için “olmazsa olmaz” hükmünde bulunan şiir dışında da birçok öykü, hikâye, deneme ile birlikte edebi alanı ilgilendiren klasik ve modern dönemlik araştırma yazıları ve kitap tanıtım yazıları da kendine yer bulmuş…

Şair, şiir ve şuur; “ŞİAR!”

Hayırlı okumalar…



Anahtar Kelimeler: DERGİSİ . . SAYILARI ÇIKTI!

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz