Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

SEÇMEN, KÜRT SORUNUNUN ÇÖZÜMÜ İÇİN NE DİYOR? - Kürt Sorunu Anketi: Yüzde 35.5 Demokrasi, Yüzde 5.5 Silahlı Mücadele-

Metropoll Araştırma'nın sahibi Özer Sencar, temmuz ayında yaptıkları 'Türkiye'nin Nabzı' araştırmasında Kürt sorununun çözümüyle ilgili sordukları bir soruya verilen yanıtları paylaşmıştı.

SEÇMEN, KÜRT SORUNUNUN ÇÖZÜMÜ İÇİN NE DİYOR?  - Kürt Sorunu Anketi: Yüzde 35.5 Demokrasi, Yüzde 5.5 Silahlı Mücadele-

Sait Alioğlu yazdı;

Metropoll Araştırma'nın sahibi Özer Sencar, temmuz ayında yaptıkları 'Türkiye'nin Nabzı' araştırmasında Kürt sorununun çözümüyle ilgili sordukları bir soruya verilen yanıtları paylaşmıştı. Biz de bu haberi Gazete Duvar’dan alıntılayarak haberdurus.com’da yayınlamıştık.(Haber için bakınız: (http://www.haberdurus.com/haber/kurt_sorunu_anketi_yuzde_355_demokrasi_yuzde_55_silahli_mucadele-59068.html)

 

Metropol Araştırma, Kürt sorunu üzerinden, mecliste grubu bulunan partilerin (AK Parti, CHP, İYİ Parti, HDP ve Saadet Partisi)seçmenlerime "demokrasiyi ve yerel yönetimleri güçlendirmek", İ"slam kardeşliğini pekiştirmek," "Ekonomik yatırımları artırmak," "Silahlı mücadeleye devam etmek" ve "Fikrim yok/cevap yok" şıklarını içeren beş soru yöneltmiş; bunun karşılığında, seçmenler üzerinden partilerin Kürt sorunu konusunda en çok hangi şıkkı önemsediklerini bilmek, ortaya çıkarmak ve sorunun çözümüne dolaylı da olsa katkı sunmak için bir anket çalışması yapmıştı.

Partili seçmenlerin, şıklar şeklinde sorulan sorulara hangi oranda cevap verdiklerini, üstte vermiş olduğumuz haber linkinden öğrenilebilir.

Biz burada, gerek kuruluş aşamasında, gerek siyaset yapma(iktidar olma) sürecinde,  kendilerinin deklare ettikleri söylemlerinden ve görsellik üzerinden öne çıkarmaya çalıştıkları etiketlerinden hareketle, seçmenlerinin ankete konu olan yaklaşımları üzerinden bir analiz denemesine girişmeyi düşünüyoruz…

En başta şunu belirtmekte fayda mülahaza ediyoruz; HDP, artık çuvala sığmadığı görülen ve bundan dolayı da acil bir şekilde çözümüne gereksinim duyulan Kürt sorunun varlığı  üzerinden siyaset yapan (öncül)partilerin günümüzdeki ardılı konumunda bulunuyor.

Demokratik teamüllere zıt bir şekilde ardı, ardına kapatılan öncülü partilerin yerine kurulan sair partiler gibi, bugünde Türkiye siyaset sahnesinde bulunan HDP, parti olarak hem eskiyi, hem ede var olanı, yeniyi temsil etmektedir.

Yeniden kapatılmak istenmesine rağmen HDP güçlü bir şekilde Türkiye siyaset sahnesinde kendi yerini korumaya çalışmaktadır.

Eski dedik, İmralı öncesi PKK’nin, tam da net olmayan “ne yapmak istediği”ne dair bilinmezliğin peşinde koşan öncül partiler ve şimdide ise, ister kendi bloğunu oluşturarak, isterse de başka bir ittifak içerisinde kendi kimliğiyle var olma şartıyla hem Kürt sorununun çözümüne ve hem de Türkiye’nin öteden beri va olan kronik sorunlarının çözümüne katkı sunmak olarak okunabilir.

Muğlak olsa da eski durum ile yeni durum arasında sağlıklı bir kıyas yap(a)mayan, ya da birtakım mülahazalarla yapmak istemeyen Cumhur İtifakı’nın karşı çabalarına bakıldığında; hem HDP’nin kapatılmasını sağlama, işi hızlandırma ve hem de Kürt sorununa,, onu adeta çözümsüz bırakarak devlet etiketi üzerinden kendi ittifakının geleceğini garanti altına almak gibi durumlarda söz konusu idi.

AK Parti’ye gelince; 28 Şubat süreci ile birlikte kallavi bir bunalıma girdiği çok açık olan Kemalist rejimin, o bunalımın üzerine tuz, biber olan 2001 ekonomik krizinin oluşturduğu o kasvetli ve olumsuz havaya karşı; yeni bir siyaset dili ve söylemiyle hareket eden “yenilikçi muhafazakâr” elitin kurduğu parti, 20.yüzyılın son çeyreğinde Türkiye toplumu için bir umut olarak algılanmış, kabul  görmüş ve teveccühle karşılanmıştı.

Ta ki, 12 Eylül anayasasının onaylanma ve uygulanmaya konulma sürecinde –buna FETÖ’nün darbe girişimi benzeri birçok hareketliği de ekleyebiliriz- devlet elden gidiyor!” söylemi ile başlayan ve rahip Brunson üzerinden dış ayağının da oluştuğu düşüncesiyle otoriterleşme eğilimine giren AK Parti’nin, başta Erdoğan olmak üzere, özellikle de 2019 seçimleri sürecinde oluşturulan beka” mes’elesi, taban tarafından epey ciddiye alınmış olmalı ki, bu sürecin devam ettiği görülmektedir.

Bir de buna, CBHS’ne adım atılırken formüle edilen 50+1 formülü de eklenince oluşacağı mukadder olan bir ittifakın hayat bulması için MHP gibi, adeta göbekten milliyetçi bir partiye ihtiyaç hissedilmiş ve MHP, "emeksiz, zahmetsiz ve hiçbir sorumluluğu olmayan” bir şekilde hükümetin ortağı oluvermişti.

Bu durumun Kürt sorununa etkisi, göbekten Türk milliyetçisi bir partinin ittifak içerisinde var olduğu sürece ele alınamayacağı, çözülemeyeceği yönünde bir anlayış gelişiyordu.

Gerçi bu anlayış, ülkeye ve insana çok şey kaybettirip, hak etmediği oranda bedel ödemeyi gerektirecek olsa da, diğer partilerin tekrardan, hem de güçlendirilmiş bir şekilde parlamenter sisteme geri dönülmesinin arafesinde yapılan –çoğu da gerçekçi- anketlerden çıkan sonuçlara bakıldığında; MHP baraj altı kalmakta ve Cumhur İttifakı’nın geleceği pek parlak görünmemektedir.

AK Parti ve HDP ile onun öncülü partilerin dışında kalan partilerin(Saadet hariç) hemen hepsi geçmişte kurulan Kemalist sağcı ve Kemalist solcu(CHP bir sol parti midir?)partilerin ardılları, ya da aynısı olduklarından dolayı, Kürt sorununun oluşumunun esas müsebbibi(CHP) ve var olan bu sorunun devam edicileri(Ör. MHP, İYİ Parti)olduklarından dolayı, esas kesilmesi gereken fatura o partilere ve bizzat Kemalist rejime kesileceği yerde, AK Parti’nin MHP ile ittifakı soncunda fatura gözle görülür bir şekilde AK Parti’ye ve Müslüman topluma kesilecekti.

MHP ise, milliyetçi-Kemalist reflekslerle, işin içerisinden, adeta yoğurttan kıl çekercesine kendini çekecekti.

Biz, burada zahiren de olsa, varlığını Kürt sorununu çözümüne adamış görünen HDP ile kuruluş aşamasında, dillendirdiği söylemi sonucunda kamuoyunda “en büyük Kürt partisi” olarak teveccüh edilen AK Parti’nin seçmeninin,Metropol Araştırma’nın yapmış olduğu anketten elde edilen sonuca dair ufak bir değerlendirmede bulunacağız…

 

1)Ak Parti’de; Demokrasiyi ve yerel yönetimleri güçlendirmek: Yüzde 23.4 …  HDP’de; Demokrasiyi ve yerel yönetimleri güçlendirmek: Yüzde 42.

Galiba AK Parti tabanının yaklaşık %25’ine yakını, bu konunun halledildiğini düşünüyor! HDP seçmeni ise, bu konuda büyük bir eksiklik olduğunun farkında ki, konuyu oylama sadedinde AK Parti’li seçmenden neredeyse yirmi puan önde bulunuyordu.

Tabii ki, burada, Ak Parti seçmeni ile mevcut HDP seçmeni arasında, epey bir puan farkı ile birlikte; demokrasiye ve dolayısıyla yerel yönetimlere bakış açılarında da elbette gözle görülür bir fark olacaktı.

HDP ve seçmeninin; demokrasi paradigmasını önemsene ve bu paradigma üzerinden yerel yönetimlerin, tek taraflı olmayıp karşılıklı bir etkileşim sonucu, salt yönetim işini bir yönetişime yükseltme durumuna rağmen, yola “yenilikçilik” mottosuyla çıkan, ama 2010’lara gelindiğinde; liderleri bağlamında tek adamcılığa niyetlenilmesi ve bu durumu da beka söylemi ile temellendirme düşüncesi, ister istemez AK Parti’de kurumsallığa, demokratik kriterlere ve haliyle kaide, kural tanımazlık yaparak öteden beri süregelen teamüllere kayıtsızlık var olan sonucu doğurmuş oluyordu.

 

2)AK Parti’de; İslam kardeşliğini pekiştirmek: Yüzde 29.7 …  HDP’de: İslam kardeşliğini pekiştirmek: Yüzde 47.3

Durum HDP’li seçmen ile AK Partili seçmen açısından bir hayli farklı. Normal şartlarda AK Parti’li seçmenin bu konuda daha duyarlı olduğu düşünülür, ama bu ankette ortaya çıkan durum işin tam tersini söylüyor. Bu durum AK Parti açısından nasıl izah edilir bilemeyiz, ama HDP’li seçmenin ister bağımsızlık, ister, eşit haklar çerçevesinde bir arada yaşama düşüncesi olsun Kürt halkı İslam konusunda daha domine olmuş durmaktadır. HDP’li seçmenin bu konuda oranı Yüzde 47.3. Bu da HDP’li Kürt seçmenin HDP üzerinden bir sol partiye bağlılığına ve bu yolla birçok konuda ‘aydınlanması ve aydınlatılması’na rağmen İslami geleneğe bağlılığını sürdürdüğünü göstermektedir.

Zaten bundan dolayı, bir zamanlar(doksanlar) HDP’nin öncülü partilerin tümünde var olan politbüronun tamamına yakınının Marksistlerden(radikal solcu) oluşmasının vermiş olduğu rahatsızlığa binaen, son dönemlerde partide, her dini, mezhebi, siyasi, kültürel yelpazede bulunan Kürtlerin(milliyetçi, solcu, liberal, İslamcı vb.) parti içerisine çeşitli kademelerde yer ve görev alması, İslami geleneğe sahip Müslüman Kürtlerin önemli bir kısmının, AK Parti’ye nazire yaparcasına HDP’ye yakınlaşması, muhafazakâr siyasetin bir öngörüsüzlüğü olarak değerlendirilebilirdi.

Bununla birlikte, AK Parti’ye oy veren Kürt seçmenin(bunların önemli bir kısmı da İslami geleneğe bağlıdır) genel anlamda olmasa da, gerek partinin üst kurullarında bulunan ve İslam’la modern Saikleri bir arada tutması, mezcetmesi, İslam karşıtlığının pirim yapmaması ki, buna pek izin verilmemesi, Kürt seçmenin partiye bağlılığını devam ettirmekteydi..

Tabii ki, burada bir yanılsama ve Kürt sorununun varlığının nişanesi olan iki farklı durum söz konusu idi.

AK Parti’de bulunan ve  büyük oranda “modernist” denilecek zevatın, İslam’dan hareketle birçok batılı değeri bir arada ele almasından farklı olarak HDP üst kadrosunu oluşturan zevatın tümünün modernist olması, onları bir noktada buluşturmakla birlikte, HDP’li zevatın Kürt sorununun çözümüne yönelik çabası karşısından AK Partili “modernist” zevatın, konu ile pek ilgilenmemesi, üstelik, var olan devletin bekasını öne alması ve bundan dolayı, es geçmemesi gereken birçok konuyu ıskalaması, Kürt seçmeni, onlardan uzak tutmaktaydı.

Zahirde kazanan laik, solcu zevat, kaybeden ise AK Partili modern(muhafazakâr) zevattı.

(Burada şunu da bir not olarak kayda geçelim; En başta Hz. Muhammed(s9'den buyana sünnet olarak bilinen ve uygulanan taziye olgusunun, Kürt halkı nezdinde sünnet olması devam ederken,bu olayın,bir Kürt kültürel eylemi halini aldığına bakılırsa, böylesi bir iin dahi, halkı İslam'la irtibatlı kılmakla birlikte, o vasıtayla halkın sosyalleşmesi ve bunun ortmdan dolayı siyasete dönüşümü, diğer zamanlarda Kürt halkından oy almaya çalışan partilere epey güç kazandıdığı gibi, bugünde HDP'ye oy kazandırmaktadır.

İkinci bir imkan ise, ortlama nüfusu 40-50.bin civarında olan bir Kürt şehrinde(ilçe) ibaete açık bulunan camiilerin tümünün, haftada bir ılınan cuma namazı dahil, neredeyse tüm vaktlerde dolu olması ve bu oranın batı yerleşim yerleinden daha fazla oluşu da HDP'ye oy veren Kürk halkının İslami geleneğe bağlı olduğuna işaret etmektedir.

Geröi, bu duruma itirazda bulunulabilir, ama İslam geleneğe bağlı Kürt halkı, bundn önceli sağcı, milliyetçi, milllici partilere nasıl ki büyük oranda oy verdiğinde geleneği ortadan kalkmıyordu ie, şimdide kaklmıyor demekt.)

 

3)AK Parti’de: Ekonomik yatırımları artırmak: Yüzde 17.5 … HDP’de; Ekonomik yatırımları artırmak: Yüzde 5.3

 AK Partili seçmen, bu konuda, ekonomi çok önemli bir alan oluşturmasına rağmen, yüzdelik olarak 17.5 derecesinde kalması, dışarıdan bakıldığında, bu tabanın ekonomiyi pek önemsemediği sonucu çıkardı çıkmasına, ama HDP’li seçmenin bu konudaki oy oranına(5.3) bakıldığında AK Partili seçmenin daha ileri bir yerde durduğu söylenebilirdi.

Ama oranlardaki farklılığa rağmen, elbette HDP’li seçmenin, maddi doneler bütünlüğünde başlı başına bir dinamo etkisine sahip ekonomiyi hiç de önemsemediği değil de, bununla birlikte özgürlük ortamının oluşmasını daha da önemsediği sonucuna ulaşılabilirdi.

Sonuçta gelinen süreçte “bal tutan parmağın yalar” kabilinden olsa gerek kimlikçi ve “ideolojik” bir siyaset gütmeyen, buna mukabil, ballı parmağı yalamayı sürdürerek, iktidarda kalma süresinde rantiyeci, ihaleci olma düşüncesi, zevata çözülmesi elzem olan sorunların çözümünü değil de, başka yolları öneriyordu.

 

4)AK Parti’de; Silahlı mücadeleye devam etmek: Yüzde 6.4 … HDP’de; Silahlı mücadeleye devam etmek: Yüzde 2.7

Burada HDP’li seçmenin yüzde 2.7’lik puanı, bu işin, yani Kürt sorunun artık “miadı dolduğu” ve paradigmalar sür’atle değiştiği için, barıştan başka bir yolunun kalmadığı vurgulanmıştır.

AK Parti’li seçmenin ise sorulan soruya yüzde 6.4 oranında cevap vermesi, bir açıdan olumlu olmakla birlikte, MHP’li seçmenin yüzde 9.3’lük oy oranı, bir nevi baraj altı görülse de, AK Parti’ye ait oy oranı ile birlikte blok olarak yüzde 14’leri geçmekte ve mecliste temsil edilen üç partinin(CHP; İYİ Parti, Saadet Partisi) toplam oy oranından bir hayli fazla çıkmaktadır.

Burada, iktidarı elinde tuttuğundan ve devam eden süreçte işi güvenlik olgusu üzerinden beka mes’elesine dek vardıran AK Parti’nin, oy oranı mecliste bulunan üç partinin toplam oy oranından daha düşük, ama işi, MHP bloke etmektedir.

Böyle bir durum, bir zamanların “en büyük Kürt partisi” payesini hak ettiğini düşündüğümüz AK Parti’yi temize çıkarabilir mi? Tabii ki de hayır! O zaman, iş güvenlik meselesi bağlamında değil, karşılıklı güven ve haklar ve ödevler bağlamında ele alınmalıdır.

 

5)AK Parti’de; Fikrim yok/cevap yok: Yüzde 23 HDP’de: Fikrim yok/cevap yok: Yüzde 2…

AK Parti’li seçmenin yüzde 23 oranında, buna rağmen HDP’nin ise yüzde 2 oranında cevap vermesi; AK Parti’nin kuruluş aşamasında öne sürdüğü ilkelerin büyük bölümünün zaman içerisinde işlevsiz kalmasına bağlı olarak, partinin bir kimlik partisi değil de, maddi anlamda birçok çıkar grubunun “çoğu da”  kamu malına konma üzerinde belirginleşen gelecek ve ikbal kaygıları ile ilgili olması; HDP’nin ise, içerisinde var olabileceği düşünülebilecek olan birçok çıkar grubunun çabaları yanında; Kürt sorununun şu ya da bu şekilde çözümüne yönelik çabaları içeren bir kimlik partisi olma çabaları söz konusu idi.

Zaten, 195o’den bu yana, kendisine ne adla hitap edilirse edilsin, Müslüman halk(muhafazakâr, millici vb.) adına siyaset yapma sadedine bulunan partilerin(sağcı) tümünün, bir müddet sonra, o yapıya dadanan çevrelerin marifetiyle kimlik siyaseti yerine orada çıkar mücadeleleri verilen “siyasi” yapılara evrildiği bilinmektedir.(AP, ANAP, DYP vs.)

Bir de Türkiye’de rejimle barışık, ama bunun yanında sol, sosyalist dünya göüşüne sahip partilerin var olan durumlarına bakıldığında; sol temelden ziyade İttihatçı geleneğe yaslanan ve kendini Kemalist olarak tanımlayan CHP’nin de, Müslüman halka yönelik ideolojik karşı çıkışlarının yanında, var olan kapitalist sistemi ayakta tutma çabaları da, sol, sosyal demokrat bir zeminde çıkarın kimliğe tercih edildiği görülmektedir.

Tamam CHP 1950’den bu yana bir iki iktidar denemesi hariç ulusal iktidarda bulunmadı, ama çoğu da metropol şehirlere elde tutmaya çalıştığı belediyeler üzerinden kapitalist sistemden az, bu değil, büyük oranda nemalanmaktadır.

Unutmayınız ki, 28 Şubat’ın o “meşhurrr” beşli çetenin içerisinde bulunan “patronlar kulübü”nün tüm çabaları, başka nasıl okunabilir, nasıl izah edilebilir ve daha nasıl te’vil edilebilirdi?

Şimdi ise, Kemalist ilkeler baki kalmak şartıyla devir değişmiş, sosyal demokratların, sağcıların ve milliyetçilerin yerine, bir kısmı “bir lokma, bir hırka” mottosu ile yola çıkıp deveyi hamuduyla yutmaya ve devasa oranlarda servet ve sermaye elde etmeye çalışan türedi burjuva tipler arz-ı endam ediyor.

Birçok eksiğine ve gediğine rağmen işleyen parlamenter sistemin yerine ihdas edilen CBHS sayesinde, kimseye hesap verme zahmetine girmeden, AK Parti’de,  iktidar olgusu içerisinde, oyunu kuralına göre oynamaya çalışarak, kendi ekonomi sınıfını oluşturmuştu. Sadece el değiştiren büyük medya kartelleri, iktidar yanlısı olan iş çevreleri, işin mahiyetini açıklamaya yeterde, artardı bile.

Ne diyelim; akibetimiz hayrola…



Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

HABERLER