Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

Seçim Ertesi, Davutoğlu, Özeleştiri ve Şiddet

Özgün Dergisi´nden Yusuf Yavuzyılmaz´ın konu ile ilgili analizi...

Seçim Ertesi, Davutoğlu, Özeleştiri ve Şiddet

31 Mart 2019   

31 Mart Belediye Seçimleri her bakımdan öğretici oldu. YSK´nın mazbata kararları, bazı ilçelerde yeniden seçim kararlarının alınması, hâlâ süren İstanbul belirsizliği, CHP´nin özellikle İstanbul ve Ankara´da klasik CHP zihniyetine uygun olmayan profillerle başarılı olması, AK Partide yaşanan tartışmalar belli başlı konular arasında sayılabilir.

Şurası açık ki, Kılıçdaroğlu, klasik ulusalcı- sol- Kemalizm´e yaslanarak Ankara ve İstanbul´u kazanmasının mümkün olmadığını görmüştü. Bu yüzden farklı bir yöntem izledi. Ancak bu değişimin sürdürülebilirliği tartışma konusudur. CHP, seçimlerde Kemalizm´e çok az vurgu yaptı ve Anadolu dindarlığına doğru açılımı denedi. Kabul etmek gerekir ki, Anadolu sosyolojisi gereği salt Kemalizm üzerinden seçim kazanmanın imkânı yok. Daha açıkçası ne Mansur Yavaş ne de İmamoğlu klasik Kemalist çizginin siyasal aktörleridir. Buradaki asıl sorun, bu aktörlerin siyasal tavırlarının ne kadar sürdürülebilir olduğudur. Bu yüzden asıl sorun İmamoğlu ve Mansur Yavaş´ın CHP´nin Kemalist ideolojisiyle ne tür bir ilişki kuracağıdır.

Nihayet Bolu özelinde yaşananlar CHP´nin bir diğer yüzünü göstermesine yol açtı. Bolu Belediye Başkanının Suriyeliler konusunda uyguladığı insanlık dışı, ırkçı ve ayırımcı politikaya çeşitli kesimlerden gelen destek, ırkçılığın ve faşizmin bu toplumda sanıldığından fazla yer tuttuğunu gösteriyor.
Ne yazık ki, Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren uygulamaya konan Türk milliyetçiliği, ırkçılığı artırmaktan başka bir ise yaramamıştır. "Bir Türk dünyaya bedeldir" tezi üzerinden üretilen kültür elbette diğerini düşman görecek bir dünya görüşünü besleyecektir.

Bir başka açıdan bakıldığında kazanan İmamoğlu, solun değil, muhafazakâr Anadolu´nun dindarlığıdır. Halkla kurduğu bağı sürdürdüğü sürece yeni bir siyasetin yolunu açabilir. Kuşkusuz bu yürüyüşte önündeki en büyük engel, radikal Kemalistlerdir.

Türkiye sosyolojisi dinle sorunlu bir solun başarılı olamayacağını gösterdi. İmamoğlu dini değerlerle sağlıklı bir bağ kurmanın işaretlerini taşıyor. Bakalım bu yaklaşımın başarısı konusunda zaman ne gösterecek?

Şu ana kadar görünen o ki, İmamoğlu´nda sol ve Kemalizm değerleri sadece simgesel olarak vardır ve değerleri seçim sürecinde çok az kullanmışlardır. Bundan dolayı ulusalcı- sol- Kemalist yazarlar Kılıçdaroğlu´nun siyasetine ateş püskürtüyorlar. Nihat Genç, CHP ve İP´ in birkaç belediye için Türkiye ve Kemalizm´i ateşe attığını iddia ediyor. Sonuç; kazanan Anadolu irfanıdır, asla sol ve Kemalizm´ değildir. Türkiye´de ekonomi, yolsuzluk eleştirisi üzerinden seçim kazanılır, ancak Kemalizm veya sol üzerinden kazanılmaz. Kuşkusuz Kemalizm üzerinden çok sınırlı bölgelerde mevzi başarılar elde edilebilir. Bundan dolayı Kılıçdaroğlu, akıllı bir taktikle tartışmayı laiklik Kemalizm ve irtica ekseninden çıkarmaya çalışmıştır. Bundan sonrası samimiyetle ilgilidir. Uygulanan siyasal retorik alanda test edilecektir. Eğer sol Kemalist kodlara dönerlerse iktidarları çok kısa ömürlü olur.

İmamoğlu´nun önünde iki yol var: İlki, klasik CHP´nin ulusalcı- Kemalist- militer-seçkinci kodlarına dönerek siyaset yapmak ya da halkın değerleriyle barışık bir siyasetin önünü açmak. CHP´nin içindeki Kemalist damarın güçlü konumu göz önüne alındığında işinin zor olduğu görülecektir. Çünkü nihayet içinde bulunduğu siyasal anlayış, elitist ve militer modernleşme geleneğinden geliyor. Bu anlamda İmamoğlu´nun rakibi klasik CHP zihin yapısıdır.

Hiç kuşku yok ki, İmamoğlu bir koalisyon sayesinde bulunduğu göreve geldi. Kuşkusuz onu destekleyenlerin istekleri olacak ve bu istekleri de karşılamaya çalışacak. İmamoğlu´nun önünde asıl sorun kendisini başkanlığa taşıyan koalisyonun isteklerine cevap vermektir. Bunu yaparken hem uzlaşmacı pozisyonuna zarar vermemek hem de klasik Ulusalcı Kemalist militer CHP bagajının olumsuz etkisiyle mücadele etmek zorunda kalacaktır.

Seçim sonrasında yaşanan bir tartışma da YSK´nın mazbata kararlarıdır. YSK´nın mazbata kararı çeşitli açılardan tutarsız görülüyor.

1. Adayların seçilme yeterliliği yoksa neden seçime sokulmuştur.

2.Adaylar seçime sokulmasa ilgili parti başka bir aday gösterecek ve muhtemelen kazanacaktı.

3. Seçimi iptal etmeyip ikinci adaya mazbata vermek ise tümden yanlıştır. 
4. Bu durumda demokrasinin çoğunluk kuralı çiğnenmiş olmaktadır.

İstanbul Belediye seçimlerini halkın iradesi doğrultusunda kazandığını iddia edenler, mazbatanın verilmesini, bunun demokrasinin gereği olduğunu iddia ediyorlar.

Belediye seçimlerinde halkın iradesinin sandık oyunlarıyla çalındığını iddia edenler ise halkın iradesinin tam olarak ortaya çıkması için yeniden seçim istiyorlar. Bu tartışmalar arasında mazbata verildi, ancak tartışmalar ve hukuki süreç devam ediyor.

Ana soru ise şu: Demokrasi hukuk ilişkisi nasıl kurulmalıdır?
Seçimde hukuk dışı olaylar yaşanmış ise çıkan sonuç itiraz edilmeyi hak etmez mi? Üstelik sayılan sınırlı sayıda oyda bile fark otuz binlerden on üç binlere düşmüşken. Bu bir soru işareti doğurmuyor mu? İlginç olan her zaman hukuku işaret edenlerin bugün çeşitli gerekçelerle hukuku ihmal etmeye çalışmalarıdır.
Ekonomik veya başka gerekçelerle hatalı bir seçimin tekrarını istememek ne kadar tutarlıdır. Hukukun seçim sonuçlarını zorlayacak oranda araçsallaştırılması da önemli bir sorun alanıdır.

Sandığa giden her oy halkın iradesidir. İradenin yoğunlaştığı yer kazanır. Bu kazançta kuşkusuz mutlak ve değişmez değildir. Bir süre sonra başka bir tez kazandığında yeni bir değişiklik yapılabilir. Sandık, doğruluğu, iyiliği ve ahlakı değil, halkın iradesini ölçer ve çoğunluğun kararı uygulanır. Bu kararın doğruluğu yanlışlığı değildir önemli olan, kararın çoğunluk tarafından benimsenmesi ve sorumluluğun maksimum düzeyde yaygınlaştırılmasıdır.

İstanbul seçimi üzerine son söz; seçimde uluslararası komplo vardı dediğinizde kendi hatalarınızı göz ardı ederseniz, inandırıcılığınızı kaybedersiniz. Yapılan hatalara gösterilen tepkiye, ?gördün mü bak sonuç ne oldu?? diyerek cevap verdiğinizde sizden olanları kendinizden uzaklaştırır ve yenilgiyi kaçınılmaz kılarsanız. O yüzden, en çok da AK Parti sözcüleri ve destekleyenler sözlerine ve hitaplarına daha çok dikkat etmelidirler. Erdoğan´ın dediği gibi eğer milletin tercihi kabulse bu tercihe eleştiri yerine tercih edilmemenin nedenleri araştırılmalıdır... 

Şiddet

Seçim ertesinde yaşanan tartışmalardan biri de bir şehit cenazesinde yaşanan saldırıyla ilgilidir. Şunu açıkça belirtmek gerekir ki, Kılıçdaroğlu´na saldırı asla kabul edilemez, sessiz kalınamaz, onaylanamaz. Galiba herkes kendi düşüncesine göre tavır alıyor. HDP´liler asla hayatını kaybeden askerler ile ilgili terörü kınayıcı bir cümle kurmuyor. Bazıları da Kılıçdaroğlu´na yapılan saldırıyı kınamadığı gibi onaylıyor. Kişiler hangi kampa aitse olaylar karşısında kâr zarar hesabı yapıyor. Her ikisine tepki gösteren o kadar az ki. Bunun nedeni olaylara değerler üzerinden değil, içinde bulunduğumuz konum üzerinden bakışımızla ilgilidir. Bu durumda olayın kendisi değil, nasıl kullanılacağı ve sonuçlarından nasıl yararlanılacağı ile ilgili kavgı öne çıkmaktadır.

Gebze´de kadınlara yapılan şiddeti görüp, katledilen dört askeri görmemek veya katledilen dört askeri görüp, Gebze´yi ihmal etmek, aynı indirgemeci zihnin davranış kodlarıdır. Ahlaklı insanlar için doğru davranış her ikisini yapanları da kınamaktır hiç kuşkusuz. Diğerleri bir kampın fanatik militanıdır; demokrasi, insan hakları maskesini kullanan ırkçı, faşistlerdir.

İstanbul ve Ankara başta olmak üzere bazı belediyelerin CHP´nin eline geçmesini, daha çok AK Partinin hatalarına bağlayan düşüncelerin ağırlıkta olduğunu görüyorum. Bu açıklamalar CHP´nin başarısına değil, AK Partinin başarısızlığına vurgu yapıyor. Yani değerlendirmelerin çoğu CHP´nin belirleyici olmadığı konusunda hemfikirdir. Kuşkusuz iç eleştiri bakımından kendi hatalarını öne çıkarmak verimli bir tartışmanın kapısını aralayabilir.

Diğer yandan herkesin bir olaya aynı tepkiyi vermesini beklemek de hayalci bir yaklaşım olur. Örneğin, Türk askerini Kürt bölgesinde işgalci olarak gören bir Kürt milliyetçisinin, savaş karşıtı bir hümanistin, çeşitli dini anlayışlara sahip insanların ya da bir Türk milliyetçisinin yahut bir liberal, bir sosyalist, bir muhafazakârın terörle mücadelede ölen askerlerin durumuna aynı tepkiyi vermelerini beklemek ne kadar gerçekçi? İnsanların olaylara aynı doğru ahlakî tepkiyi vermeleri ütopyadır maalesef, gerçek değil. Ama yine de ahlakî değerlerin izinden gitmek ve onların mücadelesini vermek gerekir.

Tepkilerimiz, genellikle yumruk atan ve yiyenin, toplum da işgal ettiği statüye göre değişiyor. Bunun dışında kalan bir avuç insan var. Bu da son derece ümit vericidir. Çoğu insan maalesef ideolojik kaygılarının ve duygularının esiri olarak tepki veriyor.

Bugün Kılıçdaroğlu´na atılan yumruğu eleştirenlerin samimi ve adil olup olmadığını test etmek için geçmişte benzer olaylarda nasıl davrandıklarına bakmak gerekir.

Şiddet eylemleri arasında ayırım yaparak sadece bir kısmına tepki gösterip diğerlerine sesiz kalan gazeteci, aydın ve sanatçıların bildirileri hiç anlamlı değildir. Hatta köküne kadar ayırımcı ve ötekileştiricidir; ideolojiktir, siyasal fanatizmin sonucudur.

PKK saldırısı olduğunda sorumlusunun devleti yönetenler olduğunu iddia eden zihin, Kılıçdaroğlu´na saldırı olduğunda doğrudan yumruğu atanı suçluyor. 
Kabul edelim ki çoğu insan bu ülkede HDP´yi doğrudan, CHP ve İP dolaylı olarak PKK´nın siyasal amaçlarına uygun davranmakla suçluyor ve bu iş birliğine inanıyor. Konuştuğumuz zemin bu. Bu iddiayı savunanların birçok argümanı var. Kuşkusuz bu iddiaya karşı çıkanların da başka argümanları var.

PKK´nın HDP üzerinden yürüttüğü siyasal hamlenin Türk milliyetçiliğini ortadan böldüğü görülüyor. Belki de böyle bir şey yoktur ve aşırı bir iddia olarak görülebilir. Ama varsa son derece başarılı bir siyasal hamle olarak görülmelidir.  Eğer PKK toplumu ayrıştırmaya çalışıyor ise, Kılıçdaroğlu´na yapılan saldırının arkasından yapılan değerlendirmeler o konuda da başarılı olduğunu gösteriyor.  En azından PKK´nın dört askeri katletmesinin önüne Kılıçdaroğlu´nun burnu geçti. Terör saldırılarına karşı protesto yapmayan kitlelerin bir bölümü, Kılıçdaroğlu´na yapılan saldırı için sokağa indi. Bu bile üzerinde düşünülmesi gereken bir tutum.        

Ahmet Davutoğlu

Seçim sonrasında yaşanan bir diğer önemli olayda Ahmet Davutoğlu´nun yönelttiği eleştirilerdi. Âlim-entelektüel ve siyasi aktör olan kişiler son derece azdır. Nizamulmülk, Ahmet Cevdet Paşa, Said Halim Paşa, Gannuşi, Humeyni ve İzzetbegoviç bu tipin en iyi örnekleridir. Çağımızda en öne çıkanlar ise Gannuşi ve İzzetbegoviç´tir. Türkiye´de bu tipe en uygun aktör açık ara Ahmet Davutoğlu´dur. Suriye siyaseti konusundaki başarısızlığı onu geri plana itti maalesef. Türkiye, belki de toplumsal barışa en çok katkı yapacak kişiyi kaybetti. Şu an var olan ve toplumun umut bağladığı siyasiler Davutoğlu´nun yüz gömlek gerisindedir. Bir Davutoğlu´nun entelektüel derinliğine bakın bir de Erdoğan sonrası umut bağlanan Kılıçdaroğlu, Akşener, Temelli, Bahçeli ve Karamollaoğlu´nun yüzeyselliğine. Türkiye Davutoğlu´nu ihmal ederek yüzeyselliğe mahkûm oldu.    

Özeleştiri

Başkanlık sistemi, toplumsal temsil kabiliyeti büyük olan partileri daha küçük temsil oranına sahip partilere mahkûm etti. Bu durumda AK Parti ve CHP´nin klasik siyasetlerini sürdürme imkânı kalmadı. AK Parti, MHP´nin milliyetçiliğine teslim oldu. Sistem böyle sürdüğü ve yeni ittifaklar kurulmadığı sürece böyle devam edecek. Kaldı ki yeni ittifak kurulduğunda, ittifak kurulan küçük parti büyüğü teslim alacak. İstikrar derken sistem çok daha büyük başka bir temsiliyet sorunu üretti.

         Ne AK Partinin ittifak ettiği ülkücü milliyetçilik, ne de CHP´nin ittifak ettiği Ulusalcı- Kemalist- seküler- milliyetçilik ve Kürt milliyetçiliği bu ülkeye hayır getirmez. Asıl sorun, hangi türü olursa olsun milliyetçiliğin dar ve ötekileştirici anlayışıyla, faşizme ve yabancı düşmanlığına evrilme potansiyelidir.



Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz