Bir dedikodu ve kulis haberi günlerden beri siyaseti teslim aldı. Bir köşe yazarı, “Saray’da Erdoğan ile görüşen CHP’li” başlıklı bir yazı yazıyor. Belli ki yazı hemen her zaman kulaktan kulağa üflenen dedikodulardan birisi. Ne var ki, bu fısıltı gazete köşesine yansıyınca işin boyutu birden bire değişti. Çete iddiaları, proje söylentileri aldı başını gidiyor. Sanki Türkiye’nin en önemli konusu bu imiş gibi AK Parti ile CHP arasında sanırsınız ki, bir savaş başlamış. Hâlbuki söz konusu fısıltı haberini köşesine taşıyan gazeteci Rahmi Turan, yaptığı açıklama ile özür diledi. Ama buna rağmen özellikle iktidar kanadı sanki gerçek sorunları ikinci plana itmek için olsa gerek konuyu gündemde tutmaya devam ediyor. Bu arada, Muharrem İnce devreye giriyor, CHP Genel Merkezi’ndeki çeteden söz ediyor. Çünkü yazıda adı geçmemesine rağmen Muharrem İnce’nin adı ortaya atılıyor. O da haklı olarak böyle bir yalanın ortaya atılmasına sinirleniyor. Böylece olay CHP’nin bir iç meselesi görüntüsüne dönüşüyor.
Bu arada MHP Genel Başkanı Bahçeli tüm olanların Kılıçdaroğlu’na yönelik parti içi bir planın hayata geçirilmesi olduğunu söylüyor. Hatta Kılıçdaroğlu’nun sonunun yaklaştığını belirtiyor. Gerçekten bu olay CHP’nin bir iç çekişmesi ise MHP ya da AK Parti’nin olayla ilgilenmesinin ne anlamı var. CHP kendi iç meselesini kendisi nasıl çözerse çözecektir. Yani, CHP’nin başında Kılıçdaroğlu’nun kalıp kalmaması birilerini neden bu kadar ilgilendirir. Kaldı ki, tüm ileri sürülenler bir iddiadan ibaret. Ancak, böylesine bir yalan haberi her ne gerekçe ile olursa olsan pazarlayanların mutlaka tespit edilip ortaya çıkartılması gerekiyor. Bu yapılmadığı sürece tüm söylenenler sadece bir iddiadan öte geçmeyecektir. Bir dedikodunun siyaseti teslim almasına göz yumulmuş olacaktır.
Kaldı ki, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’ndan yazının yayınlanmasının hemen ardından yapılan açıklamada Külliye’ye plakası verilen aracın gelmediği açıklanmıştı. Haberin yalan olduğunun açıklamasına rağmen olayın köpürtülmeye devam edilmesi bir takım çevrelere siyaseten katkı sağlasa bile ülkenin önemli iç ve dış sorunlarının ikinci plana düşürülmesi sebebiyle ülke zarar görecektir. Söz gelimi ülkemizdeki sığınmacılar için bugüne kadar 40 milyar dolar harcadığımız haberleri gazete sayfalarında kaybolup gitti. Suriye’de teröristlerden temizlendiği ileri sürülen bölgelerde her gün bombalar patlıyor ve siviller hayatını kaybediyor. Böylece ülkemizdeki Suriyelilerin geri dönmeleri engellenmeye çalışıldığı görülüyor. Bu arada toplanan Milli Güvenlik Kurulu’nun ardından yapılan açılamada Rusya ve ABD’ye, “Bir an önce bölgeyi terörden arındırın” mesajı veriliyor. Yani, iki ülke ile imzalanan mutabakata uymadıkları resmen dile getiriliyor. Yani verilen sözler tutulmayarak Suriye’nin terörden temizlenmesi ABD ve Rusya tarafından istenmiyor. Çünkü onlar terörden besleniyorlar. Tüm bunları tekrar hatırlatmaktan maksadım sınırımızın hemen ötesindeki sorunlarımızda hiçbir hafifleme olmazken içeride ekonomik olarak ciddi sıkıntılar söz konusu.
Türk-İş’in yaptığı bir araştırmaya göre ülkemizde 10 milyon kişi açlık sınırı altında bir gelire sahip. Yani, asgari ücretin açlık sınırının altında kaldığı haberleri medyada yer alıyor. Yine açıklanan verilere göre yoksulluk sınırı ise 6 bin 705 TL’den 6 bin 849 TL’ye çıkmış. Kısacası, çalışan ve emeklilerin büyük bir bölümü ya açlık sınırının ya da yoksulluk sınırının altında bir gelirle geçinmeye çalışıyorlar. Böylesine önemli sorunlarımızın konuşulması ve çare aranması gerekirken bir dedikodunun peşine toplumu takmanın manasını insan anlamakta güçlük çekiyor.
