Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

Roger Garaudy’nin düşünce dünyasını yansıtan kitapları

99 yıllık hayatına 17 Temmuz 1913 tarihinde Marsilya’da dünyaya gelerek başlayan Roger Garaudy (Roje Garodi), ailesinin dinle bir alakası olmadığından ergenlik çağının başlangıcına kadar kendisi de anne ve babası gibi yaşadı.

Roger Garaudy’nin düşünce dünyasını yansıtan kitapları

Dünyabizim.com'dan Mehmet Poyraz yazdı;

99 yıllık hayatına 17 Temmuz 1913 tarihinde Marsilya’da dünyaya gelerek başlayan Roger Garaudy (Roje Garodi), ailesinin dinle bir alakası olmadığından ergenlik çağının başlangıcına kadar kendisi de anne ve babası gibi yaşadı. Garaudy, 14 yaşına girdiğinde sorgulamaya başlar. Kendi ifadesiyle, “Hayatının bir anlamı olması gerektiğini düşündüğü için” Hristiyanlığı benimseyen Garaudy, bir yandan da dünya görüşleriyle yakından ilgilenmeye başlar. Daha çok erken yaşlardan itibaren eleştirel düşünce fikrine sahip olan Garaudy gençlik döneminde, Komünist düşünceyi yoksulları savunan bir sistem olarak algılar ve Fransız Komünist Partisi’nin gençlik kollarına 1933 yılında katılır. Böylelikle 20 yaşında siyasete girmiş olur ve 37 yıl boyunca da bu partide çeşitli kademelerde görev alır, üstelik tam bir Komünist olarak.

1952’de Sorbonne Üniversitesi’nden felsefe, 1954’te de Sovyetler Birliği İlimler Akademisi’nden bilim dalında doktor unvanını alan Garaudy, bir dönem L’Humanité Gazetesi’nin Moskova muhabirliğini de yapar. Ülkesi Fransa’nın siyasetinde de iz bırakan Roger Garaudy parlamentoda milletvekili, meclis başkan yardımcısı ve senatör olarak görevler alır. Kaleme aldığı onlarca eserle Fransız Komünist Partisi’ni uluslararası siyasi arenada bilinir ve popüler hâle getirir. Sovyetler Birliği’nin Çekoslovakya’yı işgal etmesini, Kızılordu tanklarının Prag’a girişini, Moskova’nın ülkeye ayar vermesini eleştirir. Bunun üzerine 1970 yılında Garaudy Fransız Komünist Partisi’nden ihraç edilir. 

Yirmi yaşından itibaren Don Kişot’u kılavuz olarak gören, gerçekleri ve doğruları sonunun ne olacağını düşünmeden insanlık adına söylemesiyle bilinen Garaudy, nihayetinde kendisine en uygun dinin İslâm olduğuna karar verir ve 2 Temmuz 1982 tarihinde Cenevre’de Müslüman olur.

Stalin, Castro, Nasr, Picasso, Sartre, Strauss, Bachelard, Mauriac, Béjart, Farah Pehlevi, Kaddafi ve Nazım Hikmet gibi birçok devlet adamı, sanatçı ve düşünürle tanışmıştır. Hatta Muammer Kaddafi tarafından Aristo ve Platon’dan sonra en büyük felsefeci ilan edilir.

Müslüman olmasının ardından İsrail’in Filistin’i işgalini ve buradaki politikasını eleştirmesiyle Batı’nın istenmeyen adamı oluvermiştir. Batı medyası ve yayınevleri bıçak gibi kendisiyle ilişkilerini kesmişlerdir. Artık o yalnızdır. Tek başına kalmış ve doğruları hayatının sonuna kadar söylemeye devam etmiştir.

Garaudy’nin eserlerini Türkçeye kazandıran Cemal Aydın’a göre, o, hayatını insanlığın huzur, mutluluk ve barış içinde yaşaması için ne yapılması gerektiği konusunda fikirler üreterek geçirmiştir. Üniversiteden emekliye ayrılmasının ardından telif çalışmalarını daha da hızlandırmıştır. Her biri dünya çapında yankılar uyandıran 60’ı aşkın eser, on binlerce makale ve tebliği yayınlanmış, binlerce konferans vermiştir.

13 Haziran 2012 tarihinde Paris’te vefat eden Roger Garaudy, hayatının ikinci evresi de diyebileceğimiz dönemde kendisini tüm kalbiyle İslâm’a adamış, Müslümanlar için kaygılanıp ve bu yönde de çalışmalar yapmıştır.

 

21. Yüzyılda İslâm’ın Dirilişi

 

19-21 Temmuz 1985 tarihlerinde İspanya’nın Sevilla şehrinde “I.Avrupa Müslümanları Kongresi” Roger Garaudy’nin önderliğinde gerçekleşmiştir. “Yüzyılımızda İslâm’ı ilk yayılış dönemlerindeki canlılığına nasıl kavuşturmalıyız?” ana temalı kongrede İslâm’ın günümüzdeki hâli, geceli gündüzlü üç gün tartışılır. Dünyadaki bütün dinlerin kutsal kitaplarını özenle okuyan, Batı felsefesini her hâliyle bilen, Marksist felsefede hayli uzmanlaşmış, Batılı aydınlar tarafından filozof kabul edilen Garaudy, Müslümanlar’ın günümüzdeki vaziyetini bütün yönleriyle kongrede değerlendirirken İslâm’ın dirilişini savunur. Kongrenin sonucu birçok dilde “Sevilla Bildirisi” adıyla yayımlanır. Bu bildirinin ana konusu ise 2020’nin Kasım ayında, “21.Yüzyılda İslâm’ın Dirilişi” adıyla kitaplaştırılarak Timaş Yayınları’ndan okuruna ulaşmış oldu. Kitapta “Hz. İsa, İslâm’ın Bir Peygamberidir” başlığıyla Kur’an ve Hz. İsa hakkında görüşler bildiren Garaudy’ye göre Hz. İsa ilâh değildir ve bunu şöyle açıklamakta: İncil veya Kur’an tarafından değil de yine ilahiyatçıların kelime oyunları yüzünden ortaya çıkan diğer bir yanlış tartışma da Hz. İsa’nın ilâhlığı meselesidir. Kur’an’da şöyle denir:

“Allah katında İsa’nın durumu Adem’in durumu gibidir. Allah onu topraktan yarattı ve sonra ‘Ol’ dedi; işte (insanoğlu böylece) ortaya çıktı.” Âl-i İmrân, 3/59.

“Batı Medeniyeti İflas Etmiş” başlığıyla yapmış olduğu değerlendirmede şu ifadelere yer vermektedir:

“Bu mesaja (İslâm mesajına) duyulan ihtiyaç, bugün Batı’nın manevi iflâsı ile iyice hissedilir hâle gelmiştir. Dünyadaki binlerce erkek ve kadın, inançları ne olursa olsun, geleceği seviyorlarsa, bilmelidirler ki: Batı medeniyeti iflâs etmiştir. Şayet Batı’nın bu savrulmalarına ve bu sapmalarına kendimizi bırakıverirsek Batı medeniyeti bizi gezegen çapında toplu bir intihara sürükleyecektir.”

Garaudy bu tespitiyle Batı’nın silahlanmaya ayırdığı harcamalara dikkat çekerken Hiroşima’ya atılan atom bombasını ve bir anda 70 bin insanın ölümünü hatırlatır. İnsanlığın var olduğu bugüne kadar yeryüzündeki hayat izlerini teknik olarak yok etmenin hiç de zor olmadığına vurgu yapar ve bunu da ilerleme diye savunulan silahlandırmaya dayandırır.

 

İslâm ve İnsanlığın Geleceği

 

Goethe’nin Willemer’e yazdığı 15 Haziran tarihli mektubunda yer alan, “İslâm er ya da geç, bizim hepimizin kabul ve tasdik edeceği bir dindir” sözünün giriş bölümüne yerleştirildiği, Garaudy’nin “İslâm ve İnsanlığın Geleceği” adlı kitabındaki bir tespit, bizim yıllardır kafa yorduğumuz bir meseleyi de hatırlatmaktadır. Bu, “Tanrı” ve “Allah” kelimelerinin Türkçede kullanımıyla alakalıdır. Yine Timaş Yayınları’ndan çıkan kitabın “Temel ve ilk din” başlıklı bölümünde, İslâm’ın, Hz. Muhammed (sav)’nin anlatıp açıklamasıyla ortaya çıkmış yeni bir din olmadığını ifade eden Garaudy:

“Allah da sadece Müslümanlara özgü, özel bir Tanrı değildir. Allah, “Dieu(Diyö)/Tanrı”, Tek Allah’ı ifade eden kelimenin harfiyen tercümesidir. Nitekim anadili Arapça olan bir Hristiyan, ettiği duada ve yaptığı ayinlerde Tanrı’ya yakarırken (Müslümanlar gibi) ‘Allah’ lafzını kullanır.”

İslâm demenin, kişinin kendi rızası ve hür iradesi ile Tek Allah’a boyun eğmesi olduğunu ve bu tür boyun eğişlerin vahye dayalı bütün ilahi dinlerin ortak paydası olduğunu söyleyen Garaudy:

“Allah’ın ‘ruhundan insana üflediği’ (Hicr.15/29), ilk insan Hz. Adem’den beri gönderilen bütün ilâhî buyrukların, yani Museviliğin de, Hıristiyanlığın da, İslâm’ın da özü budur. Kur’ân, en açık bir şekilde, İslâm’ı işte böyle tarif eder. Yüce Allah, Hz. Muhammed (sav)’e şöyle demesini emreder:

“Ben Peygamberler içinden bir türedi değilim, bana ve size ne yapılacağını da bilmiyorum, yalnız bana gönderilen vahye ittiba' ediyorum, ben başka değil, açık bir nezîrim” (Ahkâf, 46/9).

Roger Garaudy kitabın devamında tespitlerini ve dayandırdığı gerekçeleri sıralar.

 

Medeniyetler Diyaloğu

 

Müslüman olmadan beş yıl önce, 1977 yılında kaleme aldığı “Medeniyet Diyaloğu” isimli kitabı çıktığında Batı’da epey gürültü koparır. 2020’nin Haziran ayında Türkiye’de Timaş tarafından gündeme getirilen kitapta Garaudy, Batı’nın çirkin ve vahşi yüzünü ortaya koymaktadır. Ülkesi Fransa da dahil olmak üzere Batı’nın işlediği insanlık suçlarını anlatırken, Mısır Devlet Başkanı Nasr, İran lideri Farah Pehlevi, Nazım Hikmet’le Helsinki’de yaptığı görüşmelere de yer vermektedir.

“Bütün sanatlar camiye, cami de ibadete götürür/İslâm” başlıklı bölümde, İslâm sanatlarından Batı’nın ilham aldığını, her şeyden önce İslâm sanatının dinî anlamının ve bu sanatın tasavvufla münasebetlerinin tam anlamıyla kavranılması gerektiğini söyleyen Roger Garaudy’e göre Müslüman şiiri Batı’yı etkilemiştir. Müslüman şiirinin tasavvufi formuyla aşka büyük bir önem verdiğine de işaret ederken, bu katkının da bütünüyle Doğu’ya has olduğunu söyler:

“Doğulu bakış açısının temel kanunlarından biri, 967’de doğan büyük mutasavvıf Ebu Said tarafından konulmuştur. Bu kanun, ‘ben’in terkidir.”

Kitabın “İslâm’ın bereketli kasırgası” başlıklı bölümünde, Fransa’nın sömürgeci tutumunun aslında “Asya barbarlığı”nı önlemek adına ortaya çıktığı iddialarının bir masaldan ibaret olduğunu ve bu masalın da kaldırılmasının şart olduğunu söyler:

“Kaçırılan bir diğer fırsat ve ortadan kaldırılması şart bir masal: Fransız sömürgeciliğinin, VIII. yüzyıldan itibaren başlayan İslâm’ın yayılışını, ‘Asya barbarlığı’nın Batı’ya çuvallanışı olarak takdim ederek kabul ettirmeye çalıştığı masal!

İngiliz, İspanyol ve Fransız sömürgeciliği, bir asırdan fazla İslâm dünyasında oynadığı rolle, sistemli bir şekilde İslâm medeniyetinin katkılarını küçümsemiştir.”

 

20. Yüzyılın Biyografisi

 

Roger Garaudy’nin felsefi vasiyeti özelliğini taşıyan “20. Yüzyılın Biyografisi” isimli kitabında, oldukça ağır kavramlara yer verilmesi dikkat çekiyor. Zaten kitabın editörün notunda bu hususa dikkat çekilmiş ve okuyucuyu yönlendirme mahiyetinde de tavsiyede de bulunulmuş. Felsefi kavramlardan uzak olan okur kitabın beşinci bölümünden itibaren okumalıdır. Benim tavsiyem ise her ne kadar felsefe dünyasından uzak da olsanız, yine de şansınızı deneyin. Yani okumaya gayret edin. Fakat şunu da belirteyim, yukarıda anlatmaya çalıştığım üç kitap gibi kolayca okumayabilirsiniz. Garaudy’nin ailesinin mütercim Cemal Aydın’a verdiği özel izinle ve yine Timaş etiketiyle okurla buluşan eserde, sadece yazarın yaşadıklarını değil, bir asrın okumalarından ortaya çıkan felsefi yaklaşımların içinde kendinizi bulurken, Mansur İbn Serjûn’dan Sokrates’e, Heraklit’ten Descartes’e birçok düşünürü de karşınızda bulabilirsiniz. Ayrıca Garaudy’nin bilimsel Sosyalizm ile Afrika Sosyalizm’i, Naziler ile eylem felsefesi hakkındaki görüşlerini, Mao ile Marks’a olan bakış açısını okuyacağınız kitapta yazar Sartre’den de bahseder:

“1938’deki ilk kitabı İmgelem’den, 1972’de yayımlanan Flaubert hakkındaki son kitabına kadar, Sartre’ın düşüncesinde önemli bir tema gezinir: ‘Proje’ teması. Ki bu tema, Freud’dan hareketle ‘varoluşçu psikanalizi’ işin içine kattığı zaman ‘temel proje’ olacaktır.”

Kaynak: dunyabizim.com



Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

HABERLER