Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

Partilere Üyelik ve Türkiye Örneği

Mustafa Kaya, futbol takımı taraftarlığı üzerinden Türkiye’de siyasi partilere ve özellikle de 12 milyon üyesi bulunan AK Parti’yi, üyelik üzerinden bi nevi iş bulma kapısı ve “parti devlet’e dönüşmesi açısından değerlendiriyor.

Partilere Üyelik ve Türkiye Örneği

Bir futbol kulübünün büyüklüğü nereden anlaşılır? Tarihindeki şampiyonluk sayıları ya da mali açıdan elde ettikleri gelir bu konuda belki bir kıstas olabilir. Gerçi tarihindeki başarıları başka bir kriteri de etkileyebilir: kulübe bağlılığını gösteren ve belli miktarda bir aidat ödeyen kayıtlı üye sayısı.

Dünya çapında taraftarları olduğu iddia edilen bazı futbol kulüplerinin üye sayısı: Sporting (Portekiz) 160.000, Boca Juniors (Arjantin) 206.000, Barcelona (İspanya) 223.000, Benfica (Portekiz) 230.000, Manchester United ( İngiltere) 150.000 iken Bayern München ( Almanya) 293.000 olduğu söylenmektedir. Sosyal medya (Instagram, Twitter ve Facebook gibi) hesaplarının büyüklüğü açısından Paris-Germain ( Fransa) 80 milyonu aşarken, listenin en üstünde yer alan Barcelona 233 ve Real Madrid (İspanya) ise 240 milyon takipçiye ulaşmıştır.

Türkiye’de ise daha çok on milyonları aşan taraftar sayısına bakılmaktadır. Her türlü farklılığı aşarak futbol üzerinde birleşen insanların sayıları yaklaşık bu şekilde iken ülkemizdeki siyasi partilerin üye sayısı bazı yönlerden değişiklik göstermektedir.

Yargıtay’ın açıkladığı son verilere göre AK Parti yaklaşık 12 milyon üyeye sahipken, Cumhuriyet Halk Partisi bir buçuk milyon, İYİ Parti 400 bin ve Saadet Partisi’nin de 270 bin üyesi olduğu belirtilmiştir. Yukarıda da ifade edildiği gibi din, etnisite veya coğrafi farklılıklara aldırmadan tabir yerindeyse bir nevi sosyalleşme aracı olan futbol takımı taraftarlığı veya üyeliği bile bu kadar yüksek değilken bir siyasi partinin 12 milyon üyeye sahip olması üzerinde durulması ve konuşulması gereken bir konudur.
İnsanlar kendi sahip oldukları dünya görüşü veya ideolojilerine yakın olduklarını hissettikleri sivil toplum kuruluşları, dernekler ve benzeri oluşumlara üye olarak onların faaliyetlerine katılmayı tercih edebilir. Mesela, milliyetçi bir dünya görüşüne sahip bir birey farklı ve kendisince kabul edilen sebeplerle bu görüşe yakın bir siyasi partiye üye olmadan bir düşünce kuruluşunun ders, seminer veya konferanslarını takip edebilir.

Yine benzer şekilde muhafazakâr bir dünya görüşüne sahip insanlar da kendilerine yakın hissettikleri dernek ve kuruluşlara üye olabilir. Ancak, siyasi partilerin üye sayılarında dünyadaki benzer konumda bulunan ve özellikle demokratik oldukları kabul edilen ülkelerde durum bizdekinden biraz farklıdır. Üyeliğin siyasete katılım açısından önemli bir kanal olduğu konusunda şüphe yoktur. Siyasi partiler üyeleri vasıtasıyla toplumla daha yakın bir ilişki kurabilirler. Onların beklentilerine –hatta onların en sert eleştirilerine - doğrudan ve aracısız ulaşabilmek adına üyelik siyasete katkı yapan bir unsurdur. Ama siyaset bilimi uzmanları son dönemlerde siyasi parti üyelik sayılarının hemen her ülkede bariz bir şekilde azalmaya başladığını gözlemlemektedir. Bu kırılma karşısında siyasi partiler üye kazanabilmek adına onlara daha fazla parti içi rol verme eğilimindedir.

Bir mahalle teşkilatında gönüllü olarak partisi adına çalışıp gayret gösteren bir üye partisinin politikalarında da söz sahibi olmak isteyebilir. İşte tabanı ile bu şekilde doğrudan ve aracısız bir ilişki kurabilen siyasi partiler toplumun beklentilerinden de büyük ölçüde haberdar olacak ve kendilerini topluma daha iyi anlatma imkânını bulacaklardır. Bu bakımdan “üyeliğe dayalı siyasi parti” geleneği sürdürülmeli ve partiler fiziki olmasa bile dijital mecralarda tabanlarıyla irtibat halinde olmalıdır. Ama üye sayısı ile seçimler arasında, bir istişare veya görüş alış-verişi olmadan üyelerin sadece seçim kazanma yolu olarak görülmesi ve “11 milyon küsur üyenin her birisinin birer üye daha bulması ile seçimden önce seçim kazanılacağı” iddiası en azından tabanına bile saygı duyulmadığının bir göstergesidir. Çünkü üyelik aidiyettir. Taşın altına elini koymaktır. Ülke yönetimine katkı vermektir. Sorunlara müdahil olmaktır.
Diğer taraftan ülkemizdeki siyasi parti üyeliği diğer ülkelerden farklı anlaşılmaktadır. Daha doğrusu son dönemde bu farklılık daha çok öne çıkmıştır. Real Madrid futbol kulübünü sosyal medyada takip eden yaklaşık 240 milyon kişinin takımdan herhangi bir maddi çıkar beklemediği gayet açıktır. Futbol oyunundan alınan estetik zevk bu taraftarlar için yeterlidir. Ama Türkiye tarihinin son yirmi yılına damga vuran bir siyasi partinin anlaşılması zor bir ruh haliyle kendisini devlet de dâhil her şeyin sahibi olarak görmesi, ülkenin “parti devleti”ne dönüştüğüne dair eleştirilerin artmasına sebep olmuştur.

Son birkaç yıldır artık sık sık duymaya alıştığımız “iş bulmak için gençlik kollarına üyelik şartı” artık insanları dehşete düşürmemektedir. Hak, hukuk, adalet ve liyakat gibi esaslar yerine bir partiye siyasi üyelik daha önemli hale gelmişse yeni bir yapılanma ihtiyacı olduğu çok açıktır. Eğer ülkede muhalif olan dernek, yapı ve benzeri kuruluşlara iktidarı eleştirdikleri için arzuhali arz etme kapıları kapatılıyorsa, gelecekleri hakkında umutsuzluğun girdabında çareler arayan gençlere “iş arıyorsanız bizim partiye üye olmalısınız” gibi cümlelerin kurulması çok acı ama normalleşen bir acıdır.

Keşke insanlar Instagram üzerinden İtalya’nın Inter takımının gollerini merak ettikleri kadar siyasi partilerden menfaat elde etmeyi ümit etmek yerine, siyasetin tabandan başlayarak yukarı doğru nasıl şekilleneceği üzerine kafa yorup katkıda bulunmayı tercih etselerdi.



Anahtar Kelimeler: Partilere Üyelik Türkiye Örneği

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz