Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

Özgün İrade ve İbn Haldun

Yahya Ayyıldız'ın, Özgün İrade Dergisi 2020 Aralık (200.) Sayısında yayımlanan yazısı..

Özgün İrade ve İbn Haldun

Türkiye için olduğu gibi Özgün İrade dergisinin okur kitlesi için de 12 Eylül 1980 askerî darbesi, önemli bir kırılma noktası olmuştur. Söz konusu askerî darbe, 12 Eylül öncesindeki sağ ve sol örgütler üzerinden âdeta bir silindir gibi geçmiş ve böylece apolitik bir Türkiye’ye veya dikensiz bir gül bahçesine ulaşacağını arzulamıştır. Ancak sorun, sağ veya sol ideolojilere sahip gençlerin çeşitli düşünce ve eylemleri değil, sistemden kaynaklanan birtakım zaaflar ve yetersizliklerdi. Bu nedenle Türkiye, darbenin demir yumruğu zayıflamaya yüz tuttuğunda benzeri bir çeşitlilikteki siyasi atmosfere yeniden girdi.

İslamcılık, 1980 sonrasında gerek diğer ideolojilerin 12 Eylül’de aldığı darbeler, gerekse dünyanın farklı bir iklime girmesi neticesinde siyasi arenada ön plana çıkan hareketlerden biri oldu. İslamcılığın geniş yelpazesi içerisinde önemli bir damar da bağımsız-muhalif İslamcılıktı. İslamcılığın bu kanadı farklı şekillerde adlandırılmakla birlikte burada “bağımsız-muhalif” olarak nitelenmesinin nedeni, gerek Türkiye’deki gerekse küresel düzeydeki sistemden bağımsız olduğunu iddia etmesi ve buradan hareketle muhalif bir konumu benimsemesiydi. İşte Özgün İrade dergisinin okur kitlesinin 1980 sonrasındaki oluşumu,bir yönüyle kabaca bu şekilde ifade edilebilir.

Bu kitlenin bağımsız ve muhalif karakteri, yerel ve küresel sisteme yönelik eleştirel bir tutumu içerisinde barındırıyordu. Felsefe veya düşüncenin antik Yunan’dan itibaren gelişmesinde eleştirel pozisyonun sürdürülebildiği bağımsız şehir devletlerinin önemli bir rolü vardı. Yazı, rakam, şehir, devlet, tekerlek gibi insanlık tarihinde medeniyeti başlatan Mezopotamya’da yerleşik antik Sümer toplumu da benzeri bir şekilde bağımsız şehirlerden oluşmuştu. Eleştirinin veya reddin başlattığı diyalektik, sadece antik Yunan’da felsefenin veya antik Sümer’de medeniyetin gelişmesinin unsurlarından biri değildi, aynı zamanda Hz. Peygamber’in rehberlik ettiği İlahi davanın da motivasyon mekanizmasıydı. Kelime-i tevhid, “la” diyerek başlar, yani Allah’ın bir olduğunu ifade etmeden önce O’nun dışındakilerin reddini öngörür ve Allah’ın birliğinin kabulü, aynı zamanda ilahlık iddiasında olanların reddini gerektiren bir diyalektiği içerir.

Tarihteki büyük atılımlarda olduğu gibi 1980 sonrasının bağımsız-muhalif İslamcılığın sahip olduğu dinamizmin bir kaynağı da yerel ve küresel sisteme yönelik eleştirel tutumdu. Bu eleştirellik, eleştirilen paradigmanın incelenmesini, sorgulanmasını ve buna yönelik bir anti-tez geliştirilmesini gerektirir. Bununla uyumlu olarak bu süreçte kitabevleri önemli bir toplanma veya buluşma noktası oldu. Kitapevlerinin oynadığı rol; kitaplarla, okumayla, öğrenciyle olan yakın ilişkinin bir ifadesiydi. İdeolojik bir iddiaya ve pratik bir dinamizme sahip olmanın yanı sıra kitapla hemhal olmanın sağladığı birikimin kendini dışa vurduğu alanlardan biri de dergicilik olmuştur.

1980 sonrası veya daha özelde 1990’larda benzeri dinamizme sahip olanlar kendilerini dergilerle ifade etmeye giriştiler. Zaten dergiler sadece İslamcılar için değil, diğer ideoloji müntesipleri için de her zaman bir tez ortaya koyma veya üretme mekânı olmuştur. Cemil Meriç’in ünlü sözüyle “dergiler, hür tefekkürün kaleleri” olmuştur. Dergilerin oynadığı olumlu ve kurucu rol, çeşitli ideolojik akımların yayınladığı dergilerin yanı sıra akademik dergiler için de geçerlidir. Bir kültür ürünü olarak dergiler, kitapla karşılaştırıldığında, daha kısa makalelerden oluşur, ancak daha çok sayıda yazarın katkısını içerir ve böylece ilgili konunun olabildiğince çok boyutlu olarak ve farklı bakış açılarını içeren bir kapsamda ele alınmasına imkân verir.

Özgün İrade dergisi de benzeri bir misyonu üstlenmiş ve hitap ettiği kitlenin sesi olmaya gayret etmiştir. Birikimini yansıtmak isteyenlere bir zemin olmuş, fikirlerini tartışmak isteyenlere platform görevi görmüş, yeni kalemlere kendini sınayacağı ve yetişeceği bir okul olmuştur. Ortak hassasiyeti ve kırmızıçizgileri olsa da farklı düşünen pek çok yaklaşıma kendini ifade imkânı sunmuştur. Gündemi takip etmekle birlikte kalıcı olanı da sürekli gözetmiştir.

Ancak diğer pek çok kurumda olduğu gibi dergiler de belirli bir ömre sahip olmuştur. İbn Haldun, devletlerin üç nesil sonra yıkılmasının kaçınılmaz olduğunu iddia eder. Kendisi, Abbasilerin yıkılması sonrasında ortaya çıkan ve tevaif-i mülûk diye adlandırılan beylikler veya devletçikler döneminde yaşamıştır ve o zamanın, kurulmasıyla yıkılması bir olan devletlerine bakarak bu yargıda bulunmuştur. Gerçi Emeviler de yaklaşık yüz yılda iktidarını kaybetmiş ve Abbasi iktidarının parçalara ayrılması da iki yüzyılı bulmamıştır, her ne kadar resmen ortadan kalkması 13. yüzyılda olsa da. İbn Haldun’un (1332-1406) yaşadığı dönemde yükselişe geçen Osmanlı Devleti, 600 yılı aşkın ömrüyle onun iddiasını yanlışlamıştır, ancak yine de vazgeçilmez bir başvuru kaynağı olmaya devam etmiştir.

Felsefe ve sosyal bilimlerde yapısalcılık diye adlandırılan yöntem veya yaklaşım, her bir unsuru, kendi başına değil, içinde yer aldığı yapının bütünlüğüçerçevesinde anlamlandırır. Temelde dil çalışmalarından doğan ve F. Saussure’ün öncülük yaptığı yapısalcılık, herhangi bir kelimenin, ancak dilin yapısı veya bütünlüğü içerisinde ve diğer kelimelerle ilişki çerçevesinde anlam kazandığını öne sürer.

2004 yılında yayın hayatına başlayan ve bir dönem görev yaptığım Özgün İrade dergisinin serencamı da içinde yer aldığı İslamcılık akımı veya İslam dünyasının bütününden bağımsız değildir. İslamcılığın yükselişe geçtiği son elli yılın nihayetinde gelinen nokta, bazılarının iddia ettiği gibi İslamcılığın ölümü düzeyinde olmasa bile zafer ve başarılarla da dolu değildir.Bugün için İslamcıların da İslam dünyasının da durumunun, ağır ve süreğen yenilgilerle malul olduğunu söylemek, belki biraz karamsarlık gibi görünebilir, ancak hakikatten o kadar da uzak olmadığı açıktır. Hemen herkesin benzeri tespitlerde bulunabileceği bu durum, temelde bu dünyaya ilişkin somut, yani ekonomik, siyasi, askerî, teknolojik meselelerle ilgilidir. İslamcılığın ve İslam dünyasının temel sorunu, karşılaşılan somut sorunların somut çözümünün nasıl olacağına yoğunlaşılmaması, maddi dünyanın nasıl işlediğine ilişkin açık, anlaşılır ve tatmin edici bir cevaba ulaşılamamasıdır.

Özgün İrade’nin 16 yılı aşan bir süre boyunca devam eden yayınlarında İslam dünyasının bile henüz cevabını bulamadığı bir sorunun cevaplandığı elbette söylenemez. Böylesi bir sorunun cevaplanacağı yer, aylık bir dergi mi, o bile güvenle iddia edilemez, ancak bu tür bir arayış ve çaba da bir şekilde sürdürüldü. Yazarlarının büyük bir kısmı, geçimini başka mesleklerden sağlayan amatör kimselerdi. İmkânları ölçüsünde okuyor, yazıyor, tartışıyor, bir cevap peşinde koşuyorlardı. Bütün bu yazılan ve çizilenlerin irabda mahalli var mı, sadra şifa oldu mu bilinmez, ama samimi bir gayretin, arayış içerisinde olan bir merakın ürünüydü. Her son gibi Özgün İrade’nin de son sayısına ulaşması oldukça hüzün verici; ancak galiba, İbn Haldun’un bahsettiğitarihin kaçınılmaz yasası, er veya geç, herkes için geçerli.

 



Anahtar Kelimeler: Özgün İrade Haldun

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

HABERLER