Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

Ortadoğu´yu Kuran İdeolojiler: İslamcılık

Yakın bir zamanda Vadi Yayınları arasından çıkan, Editörlüğünü Zekeriya Kurşun´un yaptığı Ortadoğu´yu Kuran İdeolojiler kitabı, modern Ortadoğu´yu anlamak isteyenler için bir başvuru kaynağı olmuş diyebiliriz

Ortadoğu´yu Kuran İdeolojiler: İslamcılık

Yakın bir zamanda Vadi Yayınları arasından çıkan, Editörlüğünü Zekeriya Kurşun hocanın yaptığı Ortadoğu´yu Kuran İdeolojiler kitabı, modern Ortadoğu´yu anlamak isteyenler için bir başvuru kaynağı olmuş diyebiliriz. Zekeriya Kurşun Hocanın yazdığı giriş bölümü haricinde 8 başlıktan oluşan kitabın her bölümü alanında uzman isimler tarafından kaleme alınmış.

Kitap; Ortadoğu´nun sadece uzun 19. yüzyılına odaklanmıyor; aynı zamanda Meşrutiyet düşüncesinin alevlendirdiği bir tartışma güzergâhında başlayan sorunlu milliyetçiliklerden ümmetçiliğe, Arap milliyetçiliğinden Baasçılık´a ve Siyonizme, Mezhepçilikten Şiiliği kullanan İran milliyetçiliğine, 21. yüzyılın ufkunda yeniden kurulmaya çalışılan bir coğrafyada Türk ve Kürt milliyetçiliğinden Feminist Kadın Hareketlerine kadar birçok noktada okuyucuyu bilgilendiriyor.
 

Kitapta yer verilen her fikri hareketin hangi şartlarda doğduğu ve hangi kaynaklardan beslendiği belirtildikten sonra tarihi süreç içindeki gelişimi, farklı ideoloji ve mezheplerle etkileşimi, yol açtığı siyasi, sosyal ve fikri gelişmeler, farklı ülkelerde geçirdiği değişimler detaylı bir şekilde anlatılmış. Bu açıdan kitap Ortadoğu tarihine dair tematik bir okuma yapma imkânı sunuyor.

Kitapta yer verilen ideolojilerden biri de İslamcılık. Bu konuyu işleyen ?Bir İdeoloji Olarak İslamcılık? başlığını taşıyan makaleyi Ahmet Emin Dağ kaleme almış. Makaleden önemli görmüş olduğumuz tespitleri alıntılıyoruz:

?İslâmcılık? kelimesinin modern dönemle ilgili olduğunu ve günümüzdeki ?Siyasal İslâm? tamlamasının bir takım hareket ve şahsiyetleri tanımlamak üzere geliştirildiğini belirtmek gerekir. Bu isimlendirme, siyasal birtakım amaçlar elde etmek üzere mücadele veren Müslümanlar ile sıradan Müslümanlar arasındaki ayrımı belirtmek için fonksiyonel bir kavramdır.
 

İslâmcılık akımı ve söylemi, İslâm´ın bizzat kendisi ile ilgili bir arayıştan daha çok, son iki yüz yılda Batı ile yaşanan dengesiz rekabet koşullarında ortaya çıkmış siyaset öncelikli bir anlayışı temsil eder. Batı için daha zengin ve güçlü bir dönemi müjdeleyen modernleşme çağı, Müslümanların coğrafyası açısından büyük ölçüde askerî mağlubiyetler ve iç sorunları tetiklemiştir. Bu nedenle düzeltilmek istenen şey esas itibarı ile devletin gücü ve yeniden eski zafer dolu görkemli günlerine döndürülmesi olmuştur.

Bunu yaparken İslâmcı düşüncenin temel hedefi, gelenek ile moderniteyi bir şekilde uzlaştırmaktı. Böylece geleneğin vazgeçilmez unsurlarını ve inanç ile ilgili bölümlerini korumaya çalışırken, modernizmin getirmiş olduğu yeni koşulları bir şekilde bunlarla birleştirmeye çalıştı. Nihayetinde Gelenek, Batı ve Modernite üçlüsünden alınan ödünç ilkeler bir potada eritilerek İslâmî bir aktivizm oluşturuldu.

On dokuzuncu yüzyılda ortaya çıkmış ve modernizme karşı düşünsel ve fiili mücadele etmiş bir akım olan İslâmcılık, hem ilk defa ortaya çıktığı dönemde hem de bugün ortak bir isimle nitelenen ama birbirinden tamamen farklı grupları kastetmektedir. İslâmcılık ortak ismi her birini ortak bir şemsiye altına topluyor gibi görünse de kendi aralarında kolektif bir birliktelik ve ortak bir yöntem söz konusu değildir. Hatta kimi zaman birbirlerine zıt fikirleri dahi savunabilmişlerdir.

Birçok araştırmacının ittifak ettiği üzere ?İslâmcılık?, Batılı etkinin İslâm dünyasına girişiyle birlikte karşı bir cevap üretmeye çalışan ve bunu yaparken İslâm´dan esinlenen düşünce ekolünün genel adıdır. Bu anlamda İslâmcılık, büyük İslâm dairesi içinde bir yere sahip olsa da bütünü değildir. Sadece bir İslâm yorumudur.

Modernist karakteri nedeniyle tarihte yaşanmış olan geleneksel İslâmî anlayışı büyük bir tenkide tabi tutarak, ?halk Müslümanlığı? denilen anlayışı ağır biçimde eleştirir. İslâmcılığın tezi, özet olarak bugün kötü durumda olmamızın nedeni İslâm´ın yanlış anlaşılıp tam anlamıyla yaşanmamasıdır.

?Klasik İslâmcılık? ilk temel metinlerini ve sözcülerini on dokuzuncu yüzyılın ortalarından 1960´ların ortalarına kadar süren bir asırlık süre içinde oluşturdu. Bu dönemde genellikle, Batı medeniyetinde çok sayıda olumlu yön buldukları gibi, hayranlıkla karışık bir düşmanlık duygusuyla hareket ettiler. İlk İslâmcı kuşağın Batı etkisine karşı cevabı ?kendi değerlerimizi koruyarak Batı medeniyetinin göz kamaştıran birikimlerini nasıl alabiliriz? şeklinde özetlenebilir.
 
Ancak 1960´ların ortasından itibaren ortaya çıkan ?Yeni İslâmcılık? ise Batı ile hesaplaşmayı sadece fikrî düzlemde bırakmamış yoğun bir mücadele yöntemi benimsemiştir. Ayrıca yeni İslâmcı gruplar kendi yaşadıkları ülke yönetimleriyle de yoğun bir mücadele içine girmiştir. Kimi gruplar bu hesaplaşmayı siyasi parti mücadelesi şeklinde yaparken, kimi ise silahlı yöntemlerle yürüttü.
 
Bu yeni dönemde İslâmcılar, Batı modernliğine karşı hayranlık şöyle dursun, söylemleri, tamamen Batı modernliğine yöneltilmiş köklü eleştirilerden kaynaklanmaktaydı. Bu yönüyle, yeni İslâmcı söylem, mazeret bildirici ve özür dileyici olmadığından İslâm´ın görünüşünü iyileştirmek için büyük bir gayret içine girmemiştir.
 
Batı´nın merkeziliği ve evrensel olduğu düşüncesini reddeden bu anlayış, bugün hayatiyetini sürdürmekle birlikte, artık bir üçüncü dönemin içinde olunduğunu söyleyenler de az değildir. Zira küreselleşme Batı için yeni imkanlar yarattığı kadar, İslâm dünyası için de yeni kapılar açmıştır. Buna ?yeniden inşacı İslâmcılık? adını verenlere göre burada ayırt edici özellik, İslâmcı akımların geçmiştekinin tersine yeni bir medeniyet inşası ile ilgili hedeflere kilitlenmesidir.

Bu son dönemi ?post-İslâmizm? dönemi olarak niteleyenler de bulunmaktadır. Burada geleneksel anlamda İslâmî bir düzen kurma yanlısı olan İslâmcıların artık modernizmle kavga etmek yerine, uzlaşarak bir şeyler yapmasını ifade etmektedir. Bunlar Soğuk Savaş sonrasına denk gelen bu dönemde İslâmcılığın daha uyumlu bir düşünce olmaya doğru hareket etmesi gerektiğini savunmaktadırlar. İslamcılık Emperyalizme karşı, İslâm´ın yanlış anlaşılmasına karşı bir tepki hareketi olsa da ama aynı zamanda modern dünyaya karşı bir uyum hareketidir.

Tüm İslâmcılık tartışmalarının gelip dayandığı nokta, ?İslâmî bir sistem kurma? ve bu amaca ulaşmada kullanılacak ?yöntem? meselesidir dense yanlış olmaz. Bu noktada kimi hareketler tepeden inmeci değişimi öngörürken birçok hareket tabanı ikna ederek aşamalı biçimde dönüşümü ve İslâmlaşmayı savunmaktadır. Tüm yirminci yüzyıl İslâmcı akımlarının temel ayrışma noktası bir anlamda bu yöntem meselesiyle yakından ilgili olduğundan, bugün dahi tartışmaların bittiğini söylemek mümkün değildir.

Bugün İslâmcı akımlar, Ortadoğu´daki krizler nedeniyle büyük bir meşruiyet krizi içine girmiş görünse de savaş sonrası yeniden inşa sürecinde söyleyecekleri sözler mutlaka olacaktır. Bu yönüyle İslâmcıların çözüm bulması gereken temel sorun, dış düşman değil, daha çok içeriden yaşanan tehditleri çözümlemesi de olacaktır.

Bunun temel unsurları, bölgede yaşanan mezhebî ve etnik çatışmalarla ilgili olduğundan İslâmcı proje sahiplerinin öncelikle bu ihtilafları çözecek ve bu çözüme büyük halk kitlelerini ikna edecek bir uzlaşı geliştirmeleri acil bir ihtiyaç olarak durmaktadır.


Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz