Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

Ortadoğu notları (1): Ortaköy’de bir kral

Altan Tan Independent Türkçe için yazdı

Ortadoğu notları (1): Ortaköy’de bir kral

Çocukluğumun ilk yılları... 

Her yıl olduğu gibi İstanbul'da, babaannemlerde yaz tatilindeyiz.

Dedem ve babaannemle Bebek'ten, her cumartesi kurulan Beşiktaş Pazarı'na gidiyoruz; henüz Boğaz Köprü'sü ortada yok.

Kabataş-Üsküdar arasında arabalı vapurların saltanat sürdüğü yıllar...

Elektrikle çalışan 'boynuzlu' troleybüs Ortaköy'e vardığında dedem, sağ tarafta şimdilerde Boğaz köprüsünün ayakları dibinde, Alarko Holding binasının bulunduğu Ortaköy Şifa yurdunu göstererek;

'Bak oğlum Ürdün Kralı Melik Hüseyin'in babası Melik Tallal (1909-1972) burada kalıyor.

Adamcağızın akli dengesi yerinde değil, canı sıkıldıkça Boğaz'a nazır balkona çıkıp; vakitli vakitsiz ezan okuyor, yazık...' dedi.

Sonraki günlerde yıllar boyu, her Ortaköy'den geçtiğimizde, babam ve amcalarım da aynı sözleri tekrarladılar.

O yıllarda Ürdün nere, Melik Hüseyin kim, Melik Tallal kim?, doğru düzgün bilen yok. Araplar ve İslam ülkeleri ile her türlü ilişkinin kesik olduğu yıllar.

İkinci Dünya Savaşı yıllarında yoksulluktan Beyrut'a göç eden Mardinli hemşerilerimiz ve Halep'e, Kamışlı'ya gidip gelen kaçakçılar ile Suudi Arabistan ve Mısır'da İslami ilimler okuyan az sayıda kişi dışında Araplara dönüp bakan yok.

Resmi ideoloji için Araplar, 'Bizi arkadan vuran hain, pis Araplar'; 

Sadri Alışık'ın filmlerinde ise komik bir şiveyle Türkçe konuşmaya çalışan entarili, kefiye-egalli, yalelli çeken; şişman göbekli tipler...

Amcalarım,  Araplarla ticaret yaptıklarından ve ailenin tüm fertleri Midyat'tan iyi Arapça bildiklerinden, Melik Talal ailemizin bir 'yakını' gibi, onun için ilgililer.

Katar'ın, o yıllarda İstanbul'a her geldiğinde dostlarına altın saatler dağıtan 'Kambur prensi' ile Erol Simavi'nin aşkı uğruna Türkiye'ye giriş yasağı koydurduğu 'rakibi'; Gönül Yazar'ın sevgilisi Beyrutlu tüccar Maruf Bektaş yakın arkadaşları...

İnsanın çocukluğunda hafızasına yerleşen şeyler kolay kolay silinmiyor.

Melik Talal'ın 1953'ten, 1972'de ölümüne kadar 19 yılını geçirdiği İstanbul serencamı da aklıma takıldı, kaldı.

Osmanlı'nın Hicaz Emiri Şerif Hüseyin'in torunu, Hicaz Kralı Ali ile Irak Kralı Faysal'ın kardeşlerinin oğlu, Ürdün Kralı Hüseyin'in babası ve 1951-1952 yıllarında Ürdün kralı olan bu kişi neden delirdi, gerçekten deli miydi? 

Neden ikide bir balkona çıkıp ezan okuyordu?

İngiltere'nin Ortadoğu'daki en mutemet adamı olan Kral Hüseyin; babasını neden kendi ülkesinde veya sözünden çıkmadığı İngiltere'de tedavi ettirmiyordu?

Üstüne üstlük, neden herhangi bir Arap veya Avrupa ülkesinde değil de; dedesinin ihanet ettiği ülkede, İstanbul'da tutuluyordu?

Arapçaya hakimiyeti ve hitabeti nam salmış kral, ünlü 'Mecnun melu, ğayr ehlu' (Delinin, ailesinden başka kimsesi yoktur) atasözünü bilmiyor muydu?

Neden 'delisini' yad ellere salmıştı?

Neden, neden, neden?..

Cevaplarını bilmediğim bir sürü neden!

Melik Tallal, 20 Temmuz 1951'de Filistinliler tarafından Siyonistlerle iş birliği yapmakla suçlanan babası Kral Abdullah'ın Kudüs'te; torunu Hüseyin (Tallal'ın oğlu) ile birlikte, Cuma namazı çıkışında, bir Filistinli tarafından öldürülmesi ile tahta çıkmıştı.  

Tallal ile ilgili tek anlatılan şey, tahta geçmesinden önce de psikolojik tedavi gördüğüydü.

Hem amcazadesi, hem de aynı zamanda dayısı kızı olan eşi Kraliçe Zeyn el Şeref'i iki defa bıçakla öldürmeye kalktığı, annesi ile birlikte kendisine karşı tuzak kurduğuna inandığı on yaşındaki oğlu Muhammed'i ise tartakladığı söyleniyordu.

Psikolojik durumu zaten bozuk olan Talall'ın, Krallık görevini yapamayacak bir durumda olduğu tıbbi bir heyet tarafından tespit edildikten sonra; ölümüne kadar aralıksız kalacağı İstanbul'a gönderilmişti.

Bütün 'hikaye' bundan ibaretti!

Bunca dost, düşman insan dururken neden en mahremi olan eşini iki defa bıçaklamaya kalktığı da bir başka 'neden' olarak aklıma takıldı, kaldı.

İnsan eşini niye öldürmeye kalkar ki?

Üstelik babası, dedesi, amcaları ve diğer Arap melikleri gibi harem kurmamış, çok evlilik de yapmamış, tek kadınla yetinmişti.

42 yaşındaki genç kralın, 6 çocuğunun annesi eşiyle ne alıp veremediği vardı?

Bu anlatılanlar, hiçbir zaman zihnimde yerli yerine oturmadı.

Yıllar içinde, Ortadoğu okumalarım ve seyahatlerim arttıkça merakım, daha da artmaya başladı.

Ta ki 1921 Koçgiri ve 1937 Dersim ayaklanmalarının en önde gelen liderlerinden Baytar Nuri Dersimi'nin hayatını anlattığı "Dersim'den Halep'e, Bir Muhalifin Yaşamı (1892-1973)" adlı hatıratını okuyuncaya kadar!

Kürtlerle ilgili yayınların yasak olduğu yıllarda, İsveç'te aldığım kitabı bir gecede soluksuz bitirinceye kadar!

Oldum olası en siyasisinden en magazinel olanına kadar hatıratlara büyük merakım var.

Hele, hele de sansüre tabi tutulmamış, doğru düzgün yazılmış olanlarına.

Tarihin karanlıklarında kalmış birçok konuyu; anıların satır aralarına sıkıştırılmış birkaç cümleyle aydınlatabilirsiniz.

Safiye Ayla'nın, yaşam öyküsünde Atatürk ve İsmet İnönü ile ilgili anlattıkları da böyle.

Nuri Dersimi'nin hatıratı da zihnimde Melik Talal ile ilgili yıllardır kafamı kurcalayan karanlık noktaları aydınlattı.

Nuri Dersim'i, Dersimli birkaç kuşak okuryazar bir ailenin çocuğu.

Ziya Gökalp ve Mehmet Akif Ersoy gibi o da İstanbul Baytar Mektebi mezunu, Kürdistan Teali Cemiyeti üyesi bir Kürt aydını ve siyasetçisi.

Seyit Rıza'nın hükümet yetkilileriyle görüşmek üzere gittiği Erzincan'da, hile ile teslim alınmasından hemen sonra Nuri Dersimi, 11 Eylül 1937'de Suriye'ye iltica etmek zorunda kalır.

Ankara Hükümeti'nin, Suriye'yi işgal eden Fransız yönetimini Kürt muhalifler ile ilgili sıkıştırması üzerine; 25 Aralık 1938'de mecburen Ürdün'e gider ve 'Ürdün Hükümeti Baytar Doktoru Reisi' görevine getirilir.

Başı Ürdün'de de rahat etmez, Türkiye'nin Kudüs ve Amman konsolosu olan Celal Karasapan, 1939'un sonlarında bizzat Kral Abdullah'a, Nuri Dersimi'nin azılı bir Kürt isyancısı olduğunu söyleyerek; Ürdün'den çıkarılmasını ister.

Baytar Nuri, Kral'a rica ederek bir müddet durumu idare etmeye çalışır. 

Bir yıl sonra, 1940 sonbaharında Ankara'da, Cumhurbaşkanı İsmet İnönü ile görüşen Kral Abdullah'ın oğlu Prens Naif'e, İsmet Paşa; 

'Kardeşim, babanıza söyleyin, biz dostuz; fakat yurdumuzdan firari hain Dersimli Baytar Nuri'ye bizdeki bir miralayın maaşını vererek vazifede istihdam ediyorsunuz.

Devletler nezdinde Türkiye aleyhindeki yalan, yanlış suçlama ve iftiralarına da açıktan, açığa meydan veriyorsunuz; son derece dargınız' diyerek 'son sözünü' söyleyince; Nuri Dersimi için Ürdün'deki 'yol' da biter.

Daha sözleşmesi devam etmesine rağmen, İsmet Paşa'nın kesin bir dille verdiği bu ültimatom üzerine 25.12.1940'da Ürdün Hükümeti tarafından sözleşmesi fesih edilir.

Görevine son verildikten sonra da ilginç olaylar yaşar.

Çaresiz, bu durumu kabul etmek zorunda kalan Dersimi, Ürdün serencamını; anılarında ( s.233-242) ayrıntılı bir şekilde anlatır:

"Emir Tallal, aileye mensup şerif bir hanımdan doğmaydı... (Babası ile annesi amca çocuklarıydı)

Emir Tallal'ın, babası aleyhinde olduğu da her tarafta duyulmaktaydı... 

Babası Melik Abdullah, Melik Tallal'dan korkar ve çekinirdi...

Bir gece bir otomobil beni Emir Tallal'ın köşküne götürdü.

Emir Tallal, gayet asabi bir halde odada gezinti yapıyordu.

Etrafında bulunan gençlere pederi Melik Abdullah hakkında şiddetli, şiddetli layık olmadığı kelimeler savuruyor,  kendisini İngiliz casusu diye suçluyor ve ara sıra ellerini masaya vuruyordu.

Bana hitaben, 'Babam seni ya Türkiye'ye teslim edecek veyahut Akabe de ikamete mecbur bırakacaktır. Bizim hanedanın, asil aile ocağımızın şerefine bu hal aykırıdır. Ben asla kabul edemem. Sen garip ve hem de tetkikatıma (araştırmalarıma) nazaran mücahit bir şahsiyetmişsin. Benim otomobilim senin emrindedir' diyerek teselli etti...

Emir Tallal İngilizlerin bir numaralı düşmanı, Melik Abdullah ise İngilizlerin birinci derecede dostuydu..."

Baytar Nuri Dersimi, baba ile oğul arasında kalmak istemez ve Ürdün'ü terk eder. Sonraki hayatı ayrı bir konu...

Ürdün'ün ilk kralı Abdullah'ın ve Tallal'dan sonraki Ürdün kralları Hüseyin ile oğlu 2. Abdullah'ın;  
Dersimi'nin deyimiyle 'İngiltere'nin Ortadoğu'daki birinci derecede dostları'  olduklarını bilmeyen yok.

Ancak şahsen ben, Tallal'ın 'İngilizlerin bir numaralı düşmanı' olduğunu; Dersimi'den öğrendim ve çok şaşırdım.

Öğrendikten sonra da, daha yoğun bir ilgiyle konuyu araştırmaya başladım, bulabildiğim Arapça ve İngilizce yazılmış kaynaklara yöneldim.

Ürdün seyahatlerimde birçok kişiye sorular sordum;

Konuştuklarımın çoğu konuyu geçiştirmeye çalıştı, bir kısmı ise sustu.

Susanların suskunluklarından da çok şeyler anladım!

Nuri Dersimi'nin anlattıkları doğruydu.

Tallal, asabi mizaçlı biriydi, bir dönem Cenevre'de tedavi görmüştü ancak deli raporu verilerek görevden uzaklaştırılan bu 'Deli'nin'; her ne hikmetse çok akıllı işleri vardı!

Tahtta kaldığı bir yıllık kısa dönemde, Monarşinin yetkilerini sınırlayarak, parlamentoyu öne çıkaran bir anayasa çıkartmış;

Babasının sorunlu olduğu Mısır ve amcası çocuklarının Kral olduğu Irak'ın yanı sıra; 

Dedesi Şerif Hüseyin'i Hicaz'dan çıkaran, düşmanları Suudi Arabistan Kralı Abdülaziz bin Suud'la bile, iyi ilişkiler kurmaya çalışmıştı.

Babasının Siyonistlere göz yumarak 'sattığı' Filistin Davası'nın ve Filistinlilerin dostuydu. 

'Arap Birliği' fikrinin coşkulu bir takipçisiydi.

Ama en önemlisi;

Dedesi Şerif Hüseyin'i, tüm Arapların liderliği ile birlikte halife yapmakla kandırarak Osmanlı'ya isyan ettiren; 

Osmanlı'yı parçaladıktan sonra ise verdiği tüm sözlerden cayarak Arapları darmadağın eden, dedesini Kıbrıs'a süren, 

Hicaz'ı, yıllardır savaştıkları Suudilere veren,

Filistin'de Yahudileri destekleyerek İsrail devletini kurduran İngilizlere;

Ölesiye düşmandı!

Dedesi Şerif Hüseyin ile İngilizler arasında ilk ilişkiyi sağlayan ve sonrasında da İngilizlerin emrinden çıkmayan babası Kral Abdullah'ı da bu kötülüklerin en büyük sorumlusu olarak görüyordu.

Durumu tersine çevirme çabaları İngilizleri çileden çıkartınca, Ürdün ordusunun kurucusu İngiliz Glubb Paşa, İngiliz yanlısı Ürdün Başbakan'ı Tevfik Ebul Huda, eşi Kraliçe Zeyn ve anneleri ayrı kardeşi Naif'in birlikte gerçekleştirdikleri bir operasyonla tahttan indirildi. 

Aile içinde ayrı bir iktidar kavgası olmaması için de, Tallal'ın 17 yaşındaki oğlu Hüseyin tahta çıkarıldı.

Tallal'ın, eşi Zeyn el Şeref'e neden 'takıntılı' olduğu da böylece belli oldu!

Hüseyin ölene kadar, tahtta kaldığı 36 yıl boyunca (1953-1999)  İngilizlerin sözünden dışarı çıkmadı.

Başbakan Tevfik Ebul Huda ise 1956'da intihar etti.

Epeyi bir uğraşıdan sonra, Ortadoğu'da bunca yetersiz, aptal, bunak, hırsız,  sapık... lidere göz yumanların; Tallal'a neden tahammül etmediklerini en nihayetinde anladım! 

'Deli'nin' en büyük 'deliliği' İngiliz düşmanlığıydı!

Bugün bile Boğaz köprüsünden her geçtiğimde gözlerim Ortaköy sırtlarındaki pembe binaya takılır,

Öğrendiklerim bir film şeridi gibi gözlerimin önünden geçer;

Balkonda, Boğaz'a karşı ezan okuyan Melik Tallal'ı görür gibi olur ve hüzünlenirim.



Anahtar Kelimeler: Ortadoğu notları (): Ortaköy’

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

HABERLER