Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

“Ordu satılmış” tartışması üzerine ülkelerin ve ülkemizin politika röntgeni…

Fehmi Koru yazdı;

“Ordu satılmış” tartışması üzerine ülkelerin ve ülkemizin politika röntgeni…

Aklı başında herhangi bir kişi ordusu hakkında “Satılmış” der mi?

Özellikle bizim ülkemizde, hele politikacı kimliğine sahip, üstelik CHP milletvekili sıfatını taşıyan biri “Ordu satılmış” deme şaşkınlığına düşer mi?

Ben demeyeceği, düşmeyeceği kanaatindeyim.

Daha da ileriye gideyim: Hangi partiden olursa olsun bir milletvekili başka hiçbir yöne çekilemeyecek açıklıkla “Ordu satılmış” veya “Satılmış ordu” cümlelerinden birini ulu orta kullanmış bile olsa, bu durum o sözlerin akla düşüreceği anlamın zihinlere takılı kalmasını getireceği için, konunun tartışılmasını yine de doğru bulmam.

“Herhalde aklı başından gitti, bir sebeple sağlıklı düşünemeyecek haldeydi” der, geçerim.

Türkiye günlerdir CHP’li bir milletvekiline atfedilen “Ordu satılmış” cümlesini tartışıyor. TSK suç duyurusunda bulunuyor. İktidar partisi sözcüleri halı döver gibi CHP’yi dövüyor.

Kim bilir sosyal medyada ne kıyametler kopuyordur.

Ne kadar yanlış.

Bir zamanlar, AK Parti’de siyaset yapanlar, bazı konuların gündemde tutulmasını ‘safi zihinleri idlâl’ edeceği için yanlış bulurlardı. 

[Aradım, cümlenin aslı “Bâtılı tasvir safi zihinleri idlâldir” biçiminde. Sahibi de ‘Bediüzzaman’ lakabıyla da anılan Said Nursi. Risale-i Nur külliyatındaki ‘Mektubat’ adlı eserin 33. mektubunda var o cümle. “Yanlış konuların tartışılması insanların akıllarına daha önce düşünmedikleri güzel olmayan şeyleri getireceği için doğru değildir” anlamında.]

Maalesef politika özellikle günümüzde tam da bunu yapmanın alanı oldu. Partililer, birbirleri hakkında ithamlarda bulunurken, kullandıkları sözcüklerin insanların zihninde nasıl yer edeceğini hiç düşünmüyorlar. Muhatap alınan karşı saflardaki politikacının kendisine yönelik ağır sözlerden nasıl etkileneceği ise hiç hesaba katılmıyor.

Oysa ağır ifadelerin muhataplar üzerindeki etkisi siyaset alanını zehirliyor. Kendisinden sürekli yakışıksız biçimde söz edilen biri, bir süre sonra, karşı partilerdekilere aynı ağırlıkla çirkin söz etme hakkını kendisinde buluyor.

Daha da kötüsü, ağır ithamların, muhataplarını, tam da o hakaretleri hak edecek bir dönüşüme sürüklemesi bile mümkündür.

Politik atmosferi dil bakın nasıl bozuyor

Ne demek istediğimi “Ordu satılmış” tartışmasına uygulayalım.

Aklı başında tek bir kişinin ne kadar kızarsa kızsın kendi ordusundan söz ederken “Satılmış” demeyeceğini kabul edelim. Bir politik şahsiyetin bunu söylediği haberi yaygın kullanıma sokulduğunda, haberi duyan kitlelerden kendilerini o politikacının çizgisine yakın görenler, cümleyi söylenebilir bir görüş olarak algılayabilirler.

Politikacı da, aklından geçmediği halde şahsına mal edilen bir görüşe dönüştürülmüş o cümlenin kopardığı tartışma ortamından etkilenerek, kendisini odaklaştırıp tartıştıracak başka sorunlu konuları ele almaya başlayabilir.

Bu duruma düşmüş politikacılar var bugün.

Türkiye’nin politik tartışma ortamı tam da bu yüzden hayli zamandır zehirli. Her türlü ithamı birbirleri hakkında kolayca dile getirebiliyor politikacılar; hem de en ağır ifadelerle…

O ifadelerin çoğu yargı önüne de taşınıyor.  

Yargıçlar da, sağolsunlar, artık milyonluk tazminat cezalarına hükmedebiliyorlar…

Sosyal medyada serbestçe at koşturan troller ordusu, tuttukları tarafın başlattığı tartışmayı daha da seviyesiz bir zeminde sürdürmeyi görev biliyor.

Olan şu: Politikacı yapmaması gerekeni yapıyor ve muhatabına seviyesizce saldırıyor; görevi ondan devralan troller tartışma konusu seviyesizliği tahammül edilemez noktalara taşıyor; tartışma gündemi bu yüzden kirlenince, bu defa politikacılar sosyal medyaya kısıtlama getirmekten söz etmeye, hatta kısıtlama getirmeyi görev olarak görmeye başlıyor.

Tam bir kısır döngü.

Zehirlenmiş tartışma ortamı tartışma ortamının ortadan kaldırılması taleplerine de yol açıyor. Taraflar bu talebe kulak vermekte kolayca birleşebiliyor da…

İfade özgürlüğüne ortamın zehirli hale gelmesi yüzünden dayatılmış kısıtlamalar dışarıdan bakanların ülkeyi değerlendirmesini olumsuz etkiliyor.

Politikacılar, kendilerinin başlattığı, doğrudan sebep oldukları ortam kirliliğini milletin gözüne sokup özgürlük alanını daha da daraltmayla sonuçlanacak tedbirleri almakta -veya alınmasını talep etmekte- hiçbir beis görmüyorlar.

Bu duruma getirilmiş bir ülkede, ekonominin refahı herkese yayacak bir zenginliğe sahip olması, devlet kurumlarının ahenk içerisinde çalışması mümkün değildir.

ABD örneğinden hareketle

Politika alanında kullanılan dil, o dili kullanan politikacıların yaşadığı ülkenin seviyesini de belirler. 

Donald Trump’ın başkanlığa adaylığını açıkladığı ilk günden sandıkta yenildiği için görevi bırakması gerekecek son güne kadar ABD politikasına yerleştirdiği dilin o ülkeyi ne hale getirdiğini gördük, görmeye devam ediyoruz.

Ülkesini o dille tam otasından böldü Trump. Daha önce başkalarını kınamak için kullandıkları ‘komplo teorileri’ni partisi yandaşlarının günlük gıdası haline getirdi. Yalanları ve yersiz ithamları sıradanlaştırdı. Sonuçta ABD’yi sadece tanınmaz hale getirmekle kalmadı, ülkenin saygınlığını da zedeledi. 

Trump hala seviyesiz mesajlarla taraftarlarını diri tutmaya çabalıyor. Ülkesine “Nerede kalmıştık?” başlangıcı yaptırmayı hedefleyen yeni seçilmiş başkan Joe Biden onun mesajlarına cevap vermeyi durdurarak en doğrusunu yapmakta.

Keşke bizde de, iktidar-muhalefet partileri, ABD örneğine bakarak, anlamsız ve safi zihinleri idlâl edebilecek politik açıdan sakıncalı dili kullanmaktan vazgeçip kendilerine çeki düzen verse.



Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

HABERLER