Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

NATO mu, Soçi mi?

Süleyman Seyfi Öğün Yazdı;

NATO mu, Soçi mi?

Avrupa’nın en batı taraflarından Asya’nın en doğusuna doğru ilerleyen hatlar üzerinde ortaya çıkan istikrarsızlık alanlarına bir bakalım.. Göreceğizdir ki, bu istikrarsızlık noktaları, doğrudan Çin’in kıt’asal ve su yolları üzerindeki açılımlarını tahrip etmeye mâtuftur. Bunu basit olarak Çin’in ezilmesi, boğulması olarak değerlendirmek doğru değildir. Bu bir GS-FB maçı değildir. Mesele, Çin’deki birikim süreçlerinin hangi güç ile ilişkileneceği meselesidir. Daha isâbetli bir şekilde ifâde edecek olursak, mesele Avrupa’nın Asya ile eklemlenmesidir. Açalım..

Bugün Birleşik Krallık ekonomisine bakacak olursak, tablonun hiç de iç açıcı olmadığı hemen anlaşılabilir. Birleşik Krallık, 19.Asır ortalarında sağlamış olduğu gibi ekonomik üretken bir güç değildir. GSMH’sı yaklaşık olarak 3 Trilyon Dolar olarak tespit edilmiştir. Elbette bu rakam azımsanacak bir rakam değildir. Ama, GSMH’sı 4.2 Trilyon Dolar olan Almanya ile kıyaslandığında durum daha net olarak anlaşılabilir. Almanya’nın Birleşik Krallık ekonomisine ciddi bir fark attığı hemen görülecektir.

1 Trilyon Dolarlık bir fark ihmâl edilemeyecek kadar mühimdir. Dahası Birleşik Krallık ekonomisinin (cârî) açık, Alman ekonomisinin ise fazla veren ekonomiler olduğunu dikkâte almak gerekir. Birleşik Krallık ekonomisinin 2020 verileri %10 kadar küçülme yaşadığı, 1709’dan bu yana bu mikyasta bir küçülmenin ilk defâ ortaya çıktığı açıklanmıştır. Ağırlıklı olarak kamudaki borçlanma oranları 2021’de son 58 senenin en yüksek seviyesine çıkmıştır. Almanya’nın son senelerdeki ekonomik sarsıntılarını ihmâl etmiyorum. Ama, kıyaslandığında Birleşik Krallık ekonomisinin Alman ekonomisinden çok daha berbat bir hâle gelmiş olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.

Ama daha mühimi, Almanya ile Çin arasındaki ticâret hacminin, son zamanlarda bir miktâr yara almış olmasına rağmen, önlenemez yükselişidir. 2021’deki artış oranı %15 civârındadır. Bu da Çin’i, Almanya’nın en büyük ticâret ortağı hâline getirmiştir. Almanya bu ticârette açık vermekle berâber, ABD pazarındaki avantajlı konumuyla aradaki farkı dengede tutabilmektedir.

Esas meselenin, Çin’in Avrupa ile bağını kuran İpek Yolu’nun kontrolünü ele geçirmek ile alâkalıdır. Eğer dünyânın en üretken iki gücü olarak Almanya- Çin ve daha genel mânâda AB-Çin bağı, olağan seyri içinde devâm edecek olursa, Atlantik ve Pasifik’in bunun kenarına düşeceği çok âşikâr görülmektedir.

Elyevm Avrasya’da, Ukrayna üzerinde uç veren NATO-Rusya gerilimi, yukarıda anlatılan genel çerçevenin içinde ele alınmalıdır. Bu aslında, Avrupa-Asya arasında gelişen ve kendi hâline bırakılırsa, dünyâ için yeni bir sıklet merkezi oluşturacak olan bir süreci, Atlantik (ABD, Kanada ve Birleşik Krallık) ve Pasifik güçlerinin (Japonya, G.Kore, Avustralya ve Yeni Zelanda) bertaraf etmek gayretinin optik yanılsamalarla yüklü bir yansımasıdır. Cezâlandırılmak istenen Rusya gibi görünmekle berâber, aslında bizzât Almanya ve ikinci derecede Fransa olmaktadır. Almanya’nın yaşadığı ikircikli durumu, yukarıda işâret ettiğim üzere, Çin ile arasında açık veren ilişkiyi, ABD ve Birleşik Krallık pazarındaki avantajlı durumuyla kapatması olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Değilse, enerjisiz kalmanın neticelerini görmüyor olmalarına imkân yok. Fransa ise, Çin’in Afrika’daki genişlemesiyle sarsılan konumunu NATO’suz atlatamayacağının farkında. O da, Almanya ile aynı mukadderatı paylaşıyor ve ikircikli sularda dolaşıyor.

Gerilim süreçleri en az dört katmanlı olarak ilerletiliyor. İlk olarak, Angloamerikan blok, Avro bölgesini çökertmenin peşinde, hem Rusya, hem de Almanya’ya târihsel bir husûmet besleyen Polonya merkezli ve Karadeniz’e doğru Doğu Avrupa’yı içine alan-mümkün olursa Türkiye’nin de dâhil edilmesi düşünülen- yeni bir Avrupa’yı kurmak istiyorlar. AB’yi boğmaktır bu. Daha somut olarak Almanya’ya ordu kurdurarak, onu militarist temelde Angloamerikan bloka mahkûm ve mecbûr ediyor; ekonomisi için yeni tüketim kalemleri, yeni masraf alanları oluşturuyorlar. İkinci katman ise, Hazar, Türkistan, Pakistan ve Hindistan üzerinden şekillenen bir hat üzerinde şekilleniyor. Kazakistan, Pâkistan, Özbekistan, Kafkasya’da yaşananlar İpek Yolu’nun dolaşım sisteminde hâkimiyet sağlamakla alâkalı. Üçüncü katman İsrâil merkezli, Çin ile yakınlaşan İran ve ikinci derecede denge siyâsetlerini sürdüren ve Rusya ile ilişkilerini koruyan Türkiye’yi hedefe koyan, Arap milliyetçiliği ile destekli bir oluşum. Dördüncü katman ise doğrudan Pasifik’de Çin’in baskılanması. Ayrı bir yazının konusu olduğu için buraya girmeyeceğim. Ama burada Japonya’nın silâhlandırılmasının son derecede kritik olduğunu bilhassa vurgulamalıyım. Unutmayalım ki, Rusya ve Japonya arasında sâdece bir ateşkes var. Eğer Angloamerikan blokun gözü, bir Üçüncü Dünyâ savaşı çıkaracak kadar kararırsa, Rusya-Japonya savaşı rahatlıkla bunun fitilini ateşleyebilir.

Türkiye neye karar verecek? Bir taraftan NATO ile ilişkilerini sürdürmek, diğer taraftan Soçi ruhunu ayakta tutmak... Çok kritik olan unsurlardan birisi de bu. Tahran’daki Üçlü Zirve bunun için çok mühim..

Eğer buradan, tarafları eş anlı olarak tatmin eden güçlü bir dayanışma çıkarsa, önümüzdeki günlerde çok başka şeyleri konuşuyor olacağız...



Anahtar Kelimeler: ?

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz