Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

Mağara Katliamı’nı Çözüm Süreci’ne bağlamak

Hakan Albayrak yazdı;

Mağara Katliamı’nı Çözüm Süreci’ne bağlamak

PKK’lı teröristler, yıllardır rehin tuttukları silahsız ve savunmasız 13 evladımızı Gara’da bir mağarada hunharca katlettiler. 

Yitirdiğimiz canlara Rahmet-i Rahman, yakınlarına Sabr-ı Cemil, tüm ülkeye başsağlığı diliyoruz. 

Onlara kıyan eller kırılsın.  

*** 

Acıda hepimizi birleştirmesi gereken bu korkunç katliam da siyasi husumetlere malzeme ediliyor maalesef. 

Meselâ, İstanbul seçimi sürecinde Osman Öcalan’ın TRT’ye çıkarıldığı ve Abdullah Öcalan’ın mektubunun seçim malzemesi olarak kullanıldığı hatırlatılarak, HDP’li seçmenleri Ekrem İmamoğlu’ndan uzaklaştırmaya yönelik bu propaganda hamleleriyle Gara’daki mağara katliamı arasında alâkasız bir bağ kuruluyor, hükümete ‘Sen değil miydin bu katilleri konuşturarak PKK’nın değirmenine su taşıyan?’ diye yükleniliyor. 

Seçim yarışını yozlaştırması bakımından çok yanlış hareketlerdi bunlar ama unutmayalım ki Osman Öcalan TRT’deki konuşmasında PKK’yı yerin dibine batırmış ve Abdullah Öcalan o meşhur mektubunda “sürekli çatışmacı ve kutuplaştırıcı üslubun başta Kürt sorunu olmak üzere tüm toplamsal sorunları ağırlaştırdığı”nı vurgulamıştı; bu beyanları kullanmanın ne alâkası olabilir PKK’nın değirmenine su taşımakla? 

“Çözüm Süreci”nden ötürü de hükümete fatura çıkarılıyor. 

Abdullah Öcalan’ın mahpusluk şartlarının o süreçte bir miktar düzeltilmesi bile ekleniyor faturaya. 

O süreç olmasaydı ve Öcalan’a televizyon verilmeseydi, yakınları ve arkadaşları ile görüşme imkânı da tanınmasaydı Gara’da o 13 canı yitirmezdik gibi saçma sapan bir akıl yürütülüyor. 

Ne yapsaydı yani hükümet; ‘Barış için çalışmak istiyorum’ diyen Öcalan’ın tecrit şartlarını ağırlaştırsa mıydı? 

Öcalan’ın o günlerde –ziyaretçileri vasıtasıyla- hangi mesajları verdiğini hatırlayalım: 

“Artık silahlar sussun, fikirler ve siyasetler konuşsun noktasına geldik. Yok sayan, inkar eden, dışlayan modernist paradigma yerle bir oldu. Akan kan Türküne, Kürdüne, Lazına, Çerkezine bakmadan insandan, bu coğrafyanın bağrından akıyor. Ben, bu çağrıma kulak veren milyonların şahitliğinde diyorum ki; artık yeni bir dönem başlıyor, silah değil, siyaset öne çıkıyor…” 

"Bugün kadim Anadolu’yu Türkiye olarak yaşayan Türk halkı bilmeli ki Kürtlerle bin yıla yakın İslam bayrağı altındaki ortak yaşamları kardeşlik ve dayanışma hukukuna dayanmaktadır…” 

“Tarih ve halklarımız bizden dönemin ruhuna uygun bir demokratik çözümü ve barışı talep etmektedir…” 

“PKK'nin Türkiye Cumhuriyeti'ne karşı yaklaşık kırk yıldır yürüttüğü silahlı olan mücadeleyi sonlandırmak ve yeni dönemin ruhuna uygun siyasal ve toplumsal strateji ve taktiklerini belirlemek için bir kongre yapmasını gerekli ve tarihi görmekteyim…”  

Bu mesajların, Öcalan’a önder nazarıyla bakan kitlelere ulaşmasına mani mi olsaydı hükümet? 

*** 

Çözüm Süreci, çokça istifade ettiğimiz ve halen istifade etmekte olduğumuz büyük bir nimet olarak görülmeli. 

Evvelce yazmıştım, tekrarında fayda var: 

Çözüm Süreci olmasaydı da bugün PKK terörü olurdu; ama Çözüm Süreci olmasaydı bu terör kitlesel destekten mahrum kalmazdı.  

AK Parti iktidarında yepyeni bir hal alan devlet, Kürt Açılımı ve Çözüm Süreci ile, eski devlet olmadığını, Kürtlerin gasp edilmiş haklarını iade etmeye ve geçmişte Kürtlere reva görülen mezalimin oluşturduğu toplumsal zemin üzerinde yükselen terörü barışçıl bir siyasetle sona erdirmeye ve yepyeni bir sayfa açmaya azmettiğini en ufak bir şüpheye mahal bırakmayacak şekilde ortaya koyarak, bu uğurda riskler alarak, Çözüm Süreci boyunca -bir çuval inciri berbat etmemek için- PKK’nın bazı tahriklerini görmezden de gelerek ‘Devlet daha ne yapsın? Gözünüze dizinize dursun!’ dedirtmeseydi, “Vur gerilla vur!” diye haykıran on binlerin desteğiyle derinleşirdi terör sorunu.  

Ama ne oldu?  

Geçmişte “Vur gerilla vur!” diye haykıran kitleler, Çözüm Süreci’nin PKK tarafından bombalanmasını içlerine sindiremediler ve PKK’nın -hendek terörü esnasındaki- “halk savaşı” çağrısını cevapsız bıraktılar.

O gün bugündür de PKK terörüyle mücadele hatırı sayılır derecede kitlesel bir muhalefetle karşılaşmadan yürüyor; güvenlik güçleri terörle mücadele yolunda sivil kalabalıklarla muhatap olmak durumunda kalmıyor.  

Diyebilirsiniz ki, Çözüm Süreci yerine terörle topyekûn savaş olsaydı bu iş çoktan biterdi… 

Gerçekten öyle mi acaba?  

Siyasete askerin hakim olduğu ve Çözüm Süreci’nin “Ç”sinin olmadığı 1980’li-90’lı yıllardaki topyekûn savaş, PKK tabanının genişlemesine ve terörün iyice beslenip büyümesine yol açmamış mıydı? 

PKK’ya desteğin / katılımın azalması ve PKK terörüyle mücadelenin bugün her zamankinden daha başarılı bir şekilde yürütülebilmesi, başka bazı faktörlerle beraber Çözüm Süreci sayesindedir.  

Nokta. 



Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

HABERLER