Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

Kuveyt´in İşgali ve Körfez Savaşı(2 Ağustos 1990)

Körfez Savaşı 2 Ağustos 1990´da Irak´ın Kuveyt´i işgal etmesiyle başladı. Kuveyt´i yöneten El Sabah ailesi İran-Irak savaşında Saddam Hüseyin´e milyarlarca dolar yardımda bulunmuştu.

Kuveyt´in İşgali ve Körfez Savaşı(2 Ağustos 1990)

Körfez Savaşı 2 Ağustos 1990´da Irak´ın Kuveyt´i işgal etmesiyle başladı. Kuveyt´i yöneten El Sabah ailesi İran-Irak savaşında Saddam Hüseyin´e milyarlarca dolar yardımda bulunmuştu.

Bu cömert yardımın nedeni ise Saddam Hüseyin´e sevgiden çok İran´a duyulan husumet idi. Saddam Hüseyin ise tüm Sünniler adına savaştığı için El Sabah ailesinin bu borcu silmesini bekliyordu.

Kuveyt işgali

Saddam Hüseyin umduğunu bulamayınca Kuveyt´in OPEC petrol üretimi kotalarını ihlal ettiğini öne sürdü, zor kullanarak Kuveyt´i işgal etti.

Wolfowitz´in CENTCOM´a yaptığı uyarılar haklı çıkmıştı. ABD, Kuveyt´in işgaline kadar olan süre boyunca Irak ile ilişkileri normalleştirmeye çalıştı. Saddam Hüseyin ise bu konuda işbirliğine sıcak bakmadı.

Kuveyt´in işgali sonrasında Başkan George H. W. Bush hemen safını belirledi; ABD saldırganın yanında yer almayacak, mağduru koruyacaktı.

İlk adım Saddam Hüseyin´in saldırı alanını genişletmesine engel olmaktı.

Suudi Arabistan´da üsler

Savunma Bakanı Dick Cheney ve CENTCOM komutanı Norman Schwartzkopf Kral Faysal´ı bilgilendirmek üzere acilen Cidde´ye gittiler. Bu görüşmede Kral Faysal´a muhtemel bir saldırı durumunda Suudi Arabistan´ın nasıl korunacağını anlattılar.

Cheney, Krala her şeyi çok açık anlattı; Suudi Arabistan´ın hava sahası, havaalanları, limanları ve askeri üsleri sayıları binleri bulan ABD askeri birlikleri tarafından kullanılacaktı. ?Kalıcı üslerden söz etmiyoruz, bizi istemediğiniz anda gideriz? diyordu Cheney.

Dick Cheney´in bu sözüne rağmen ABD birlikleri geri dönmediler, daha doğrusu dönemediler. Bu noktadan sonra ABD´nin varlığı kalıcı bir hal aldı. Arada bir müdahale etmek için gelen birlikler artık yerleşik olmuştu.

Suudi Kralı Faysal ABD´nin bu teklifine olumlu yanıt verdi. 7 Ağustos 1990´da Arap yarımadası korunma planı OPLAN -1002-90 yürürlüğe girdi.

Genç bir Suudi savaşçı

Kral Faysal´ın bu kararından mutlu olmayan ve Afganistan´dan yeni dönen, genç bir Suudi savaşçı Usame Bin Ladin Arapların kendi aralarında yaşanan bir olaya Batılı güçlerin müdahil olmasına karşı çıkıyordu. Kuveyt´i kurtarmak için mücahitlerden oluşan bir ordu kurmayı teklif etti.

Suudi yetkililer tarafından reddedilince, ülkeyi terk ederek sürgüne gitti. Bu tarihten sonra Usame Bin Ladin Suudi Krallığı´nı devirmek için cihatçı bir yapı kurmaya yemin etti.

ABD birlikleri gerekli askeri malzemelerle birlikte Suudi Arabistan´a gelmeye başladılar. Çöl Kalkanı Operasyonu (Operation Desert Shield) için düğmeye basıldı. İlk 60 gün içinde 107 bin personel, ve 520 bin ton kargo Suudi Arabistan´a gelmişti.

Irak´ın tecridi

ABD ve koalisyon güçlerine ait hava kuvvetleri Saddam Hüseyin´in Suudi Arabistan´a girmesini önleyecek güçteydi. Schwartzkopf kendinden çok emindi: ?petrol kuyularına ele geçirmelerine asla izin vermeyeceğiz? diyordu.

Tüm bu gelişmelerden haberdar olan Saddam Hüseyin herhangi bir adım atmadı, kendisini korumaya aldı.

Bush ise geniş bir koalisyon oluşturmak ve Irak´ı tecrit etmek için çalışmalara başladı. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) içinde Irak´ı dışlayacak kararlar alındı.

Büyük Britanya, Fransa, Mısır ve Suriye´nin maddi katkılarıyla 53 milyar dolar toplandı. Ekim başlarında, Çöl Kalkanı Operasyonu için gerekli olan birlikler ve hazırlıklar tamamlanmıştı. Saddam Hüseyin geri çekilmek için hiçbir adım atmadı.

?Irak savunma hattını kırma

10 Ekim 1990´da Schwartzkopf planlarını Dick Cheney ve Paul Wolfowitz ile paylaştı. Wolfowitz bu arada Pentagon´daki siyasi sekretaryanın üç numarasıydı. Cheney ve Wolfowitz duyduklarını hiç beğenmediler. Bu plan ABD askerlerini ölüm vadisine sürmek gibi bir şeydi.

ABD´nin sivil yönetimi Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) konusunda ABD ordusunu daha yaratıcı düşünmeye zorluyordu. Daha yaratıcı proje üretmek görevi de Wolfowitz´e verildi. Siyasi danışman askeri danışmana dönüşmüştü.

Wolfowitz, ?Batı´dan Kuşatma? adını verdiği yeni bir strateji geliştirdi. Buna göre ABD ordusu cepheden savaşmayacak, düşmanı arkadan kuşatacaktı. Genelkurmay Başkanı Colin Powell ve Schwarskopt bu stratejiyi mantıken geçerli bulmadılar ve reddettiler.

Irak savunma hattını kırmak için daha büyük bir askeri destek gerekiyordu. Schwartzkopf´un emrinde 265 bin asker vardı, o ise bunun iki mislini talep ediyordu. Başkan Bush ?ne isterlerse verin? dedi.

?Vietnam? kaygısı

Bush´un bu talimatı gereğince iki ay içinde bölgeye ek kuvvetler gönderildi. Artık Ortadoğu´daki ABD askeri gücü Vietnam savaşının en yoğun olduğu döneme eşitti. Vietnam savaşının hayaleti hortlamış, ABD ordusunun üzerinde dolaşıyordu. Bush, Cheney ve Powell bu kez Vietnam´da yapılan hataların yapılmayacağını, Irak ordusunun kesin bir yenilgiye uğratılacağını iddia ediyorlardı.

Schwartkopf daha da iddialıydı, Saddam Hüseyin´e bağlı Devrim Muhafızlarının yok edileceğinden emindi. Oysa Basra Körfezi Güneydoğu Asya değildi ve Soğuk Savaş sona ermişti.

Bush aynı dönemde BMGK´dan 668 nolu kararı çıkarttı. Bu karara göre Irak´ın Kuveyt´ten geri çekilmesini sağlamak için her türlü askeri harekete olanak sağlanıyor ve Saddam Hüseyin´e Irak´tan çekilmesi için 5 Ocak 1991 tarihine kadar bir süre tanınıyordu.

20. yüzyıl ölçeğinde Körfez Savaşı sınırlı hedeflere yönelik orta büyüklükte bir çatışmaydı. Kuveyt´i kurtarma fikrinin altında yatan asıl amaç ise ABD ordusunun gücünü bütün dünyaya kabul ettirmek ve ?Yeni Bir Dünya Düzeni?nin temellerini atmaktı.

Çöl Fırtınası Operasyonu?

Çöl Fırtınası (Operation Desert Storm) operasyonu 17 Ocak 1991 sabahı saat 02:40´da başladı. İki ABD helikopteri Irak açısından hayati önem taşıyan iki radar istasyonunu imha etti. Bunu izleyen dakikalar içinde F-117 uçakları Bağdat üzerinde dolaşmaya ve Bağdat´taki en önemli hava savunma sistemleri ve hükümet binalarını bombalamaya başladılar.

Bu saldırılar 40 gün sürecek büyük bir hava saldırısının açılış salvolarıydı. Irak hava güçleri geri çekildiler ve karşı saldırıya geçmediler.

27 Ocak gününe gelindiğinde koalisyon güçleri hava üstünlüğünü ele geçirmişlerdi. Saddam Hüseyin ise İsrail´e attığı Scud füzeleri ve Basra Körfezine akıttığı binlerce varil ham petrolle cevap verdi.?

Bombardıman ve kara harekatı

Her bombardıman ile Irak ordusu biraz daha zayıflıyor ve böylece ABD askerlerini bekleyen tehlikeler azalıyordu. Altı hafta süren bombardımanlarda 100 bin sorti yapılmış, 300 cruise füzesi kullanılmıştı.

Ön cephede savaşan Irak ordusunun kayıpları yüzde 50´ye varmıştı. Cumhuriyet Muhafızlarının kayıpları ise yüzde 25 civarındaydı. Bütün bunlara rağmen 23-24 Şubat günlerinde son saldırılarını yapacak olan ABD askerlerinin ve deniz kuvvetlerinin çok rahat oldukları söylenemezdi.

24 Şubat 1991´de Kuveyt´te kara operasyonu başladı. Deniz kuvvetleri büyük bir direnişle karşılaşmadılar. Irak ordusu kimyasal silahlar kullanmadı. Günün sonunda Saddam Hüseyin birliklerine geri çekilmelerini söyledi.

26 Şubat´ta ABD askerleri ile Cumhuriyet Muhafızları karşılaştılar, 27 Şubat akşamı ABD komutanları bir gün sonra Irak ordusunun ortadan kalkmış olacağını söylediler. Ancak o gün gelmeden Çöl Fırtınası Operasyonu sona ermişti.

Şahinlere karşı güvercinler 

Washington değişik baskılar altındaydı. Bazılarına göre ABD zaten yenilmiş ve çaresiz bir düşmanı ezmek için güç gösterisi yapıyordu. Şahinlere karşı olan güvercinler yapılan yıkımların aşırıya kaçtığından yakınıyordu.

Powell, bu yeni görüşü hemen gündeme aldı. Sonuçta ABD İsrail´in rekorunu kırarak beş günde savaşı kazanmıştı. Bush aynı gece televizyonda yaptığı bir konuşmada ?Kuveyt kurtarıldı, Irak ordusu yenildi, amaçlarımıza ulaştık. Bu savaş artık geride kaldı? diyordu.

Bu söylemin ilk bölümü doğruydu, ikinci bölümünün ise kısmen doğruydu. Cumhuriyet Muhafızlarının büyük bir bölümü hala duruyordu. Operasyona son vermek, onlara Bağdat´a geri dönmeleri için bir olanak yaratıyordu.

Schwartzkopf kahraman

ABD ordusu, Washington´un bu kararından çok hoşnut değildi. CENTCOM´a savaşın sona ermesinden sonra nasıl bir anlaşma yapılacağı konusunda bilgi verilmemişti. Bağdat´ta sağ ve salim oturan Saddam Hüseyin generallerinden ikisini kendisini temsilen Schwarzkopf´a yolladı.

Buluşma 3 Mart´ta Kuveyt´e yakın bir havaalanında gerçekleşti. Schwarzkopf, zafer elde etmiş bir komutan olarak yumuşak davranıyor ve ?Askeri güçlerimizi Irak´ta bırakmak gibi bir niyetimiz yok, ateşkes anlaşması imzalandıktan sonra ayrılacağız? teminatını veriyordu.

Bu tutumunun bir kanıtı olarak da Irak tarafının askeri helikopterlerini kullanma isteğine olumlu yanıt verdi.

Washington´da bahar havası esiyordu. ?Körfez´de elde edilen askeri zafer ?Yeni Amerikan Yüzyılı?nın, ABD´nin tek güç olarak dünyaya hakim olacağının haberini veriyordu.?

Schartzkopf büyük kahraman oldu, madalyalarla donatıldı, anılarını yazması için 5 milyon dolarlık bir anlaşma imzaladı.

Silahlar halka 

Washington´da bunlar olurken, savaş alanında durum sona ermemişti. ABD 24. Tümeni ateş altında kaldı. Cumhuriyet Muhafızları hala ayaktaydı. Ancak asıl felaket askerlerden değil, Irak halkından geldi.

Iraklı Şiiler güneyde, Kürtler kuzeyde ayaklanarak Saddam Hüseyin´i devirmek için harekete geçtiler. Saddam Hüseyin ABD´ye karşı kullanamadığı tüm silahları kendi halkları üzerinde kullandı.

Binlerce insan öldü, yüzbinler kaçmak zorunda kaldılar. Kuzeyde Türkiye sınırına yığılan Kürtlere karşı kimyasal silahlar kullanıldı.

Bunlar yaşanırken hala Güney Irak´ta bulunan ABD güçleri kıllarını kıpırdatmadılar. Sonuç epik boyutlara varan bir insani kıyım oldu.

ABD´nin Büyük Ortadoğu Projesi yeni bir felakete daha imza atmış oldu. ABD şiddete karşı şiddet uygulayarak düzen sağlayacağını düşünmüş ve bir kez daha fena halde yanılmıştı.

Irak, ABD müdahalesiyle daha büyük bir kargaşa ve daha büyük bir şiddetin içine itilmişti. Bush, göz göre göre Kürt halkını Saddam Hüseyin´in önüne atmış, kendi askerlerini korumak pahasına bölge insanlarını ölüme göndermişti.

?Huzuru Temin Harekatı

Nisan ayı başında Bush ABD ordusuna Kürtlerin yardımına gitmesi için emir verdi. ?Operation Provide Comfort? (Huzuru Temin Harekatı) başlatıldı. Bazılarına göre bu güvercinlere yem atmaktan farksız bir insani yardım programıydı.

Binlerce Kürt insanı dağlarda aç susuz, ilaçsız kalmıştı. ABD uçakları havadan yardım paketleri atarken karadan giren ABD birlikleri Türkiye-Irak sınırında bir ?güvenlikli bölge? oluşturdular.

Irak Kürtlerinin Filistinliler gibi mülteci olabileceğini düşünen ABD Kürtleri Irak´a geri dönmeye ikna etmek, bunun olabilmesi için de  Kürtlerin Irak´ta güvenliğini sağlamak zorundaydı. 24 Haziran 1991´de 2. Huzuru Temin Harekatı başlatıldı.

Kuzeyden Keşif Harekatı 

Savaş bitmiş ama bir başka savaş başlamıştı. Türkiye´deki üslerinden hareket eden ABD uçakları, Fransız ve Türk Hava Kuvvetleri ile birlikte Irak´ta 36. paralelin üstünde bir uçuşa kapalı bölge oluşturdular.

Bunun amacı Irak Kürtlerinin Bağdat merkezi yönetimine karşı korumaktı. Uzun vadede ise Kuzey Irak´ta otonom bir Kürt devleti oluşumunun yolunu açmaktı. 2. Huzuru Temin Harekatı 1996 yılına kadar devam etti.

Bu süre zarfında ABD uçakları 42 bin sorti, diğer müttefik ülkeler ise 20 bin sorti yapmışlardı. Tüm bu çabalara rağmen, operasyonlar sona ermedi sadece yeni bir ad altında devam etti ?Re-designated Northern Watch? (Yeniden şekillendirilen Kuzeyden Keşif Hareekatı).  Bu operasyon sonucu 36 bin sorti daha yapıldı.

Güneyden Keşif Operasyonu

ABD Kuzey Irak´ta Kürtleri koruma altına alırken, Güney Irak´ta ?Southern Watch? (Güneyden Keşif) operasyonunu başlattı.

Suudi Arabistan´da demirlemiş ABD savaş gemilerinden kalkan savaş uçakları Irak´ın güneyinde 32. paralel altında kalan bölgelerde hem hava hem de karada Irak ordusunun hareketini engelliyordu.

Irak´taki Şiileri Saddam Hüseyin´den korumak amacıyla yapılan bu operasyon, diğer yandan da Saddam Hüseyin´i zayıflatma amacını güdüyordu.

?ABD´nin bu girişimlerine karşı Irak ordusunun yaptığı saldırılar hemen etkisizleştirildi. Uçuşa kapalı bölgelerde uçmaya kalkan Irak uçakları anında düşürülüyordu.

Yeni başka Clinton  

Bu arada Bill Clinton 1993 ´de ABD´nin 42. Başkanı olarak yemin etti. Clinton dönemi Balkanlar ve Somali´nin ön plana çıktığı, Ortadoğu´nun ise 2003´e kadar adeta uykuya yattığı bir süreç oldu.

Usame Bin Ladin

Usame Bin Ladin, ilk başta CIA tarafından sosyalleştirilmiş, daha sonra da Amerikalılar tarafından ?eğer ülkenize bir yabancı girerse siz de ona karşı şiddet kullanın? düsturu ile özel olarak eğitilmişti. Bin Ladin Amerikalılardan öğrendiği bu yöntemi daha sonra onlara karşı kullandı, çünkü ABD onun kendi ülkesine girmişti. Bütün gençliği Suudi Arabistan´ın tüm zenginliklerinin Batılı güçlere bağlı çok uluslu  şirketler tarafından nasıl yağma edildiğini görmekle geçmişti.

Suud ailesi ülkenin tüm petrol kaynaklarını büyük şirketlere satmıştı.1991 yılında kadar tek tesellisi yabancı askeri güçlerin ülkesine girmemiş olmasıydı, ancak Körfez Savaşı´ndan sonra bu da ortadan kalkınca, harekete geçmeye karar verdi. Afganistan´da kendisini ve cihatçı örgütleri destekleyen ABD sonradan onları terk ederek büyük bir ihanet içine girmişti. Bin Ladin için ihanet en büyük suçtu ve cezası mutlaka verilmeliydi.?  (İkbal Ahmet) *

Bill Clinton 1993´de başkan olduğunda ABD, Irak´ta Saddam Hüseyin ile savaşıyordu ve yakın zamanda Somali´de Muhammed Farah, Yugoslavya´da ise Slobodan Miloseviç ile savaşa başlayacaktı.

Clinton´un bu dönemde Usame Bin Ladin ile de savaştığını anlaması için aradan birkaç yıl geçmesi gerekecekti.

Zengin bir Suudi ailesinin içinde doğan Usame Bin Ladin, iyi bir eğitim almış, çeşitli Körfez ülkelerinde büyük inşaat şirketlerinde çalışmış ve bu yıllarda Selefi İslam düşüncesi ile tanışmıştı.

Bin Ladin, İslam ülkeleri halklarının bir tür Haçlı zihniyeti ile Siyonizmin ittifakı sonucunda büyük bir saldırı, adaletsizlik ve aşağılanmayla karşı karşıya olduklarını, Arap kanının en ucuz kan, Arap zenginliğinin ise yağma edildiğini düşünüyordu.

Bütün dünya tüm bu haksızlıklara sessiz kaldığı için cezalandırılmayı hak ediyordu. Suudi Kraliyet ailesi ise en başta ABD olmak üzere bu ?kafir?lerle işbirliği yaptığı için en büyük cezayı alacaktı.

Kafirleri kutsal topraklardan kovmak ve bu aşağılayıcı duruma son vermek her Müslümanın asli göreviydi. Bu görev ABD askerlerini ve sivillerini bulundukları her yerde öldürmeyi gerekli kılıyordu.

Bin Ladin´in ABD´ye karşı açtığı savaş yavaş adımlarla ilerlerken, ABD yetkililerinin bu durumun farkına varmaları bir hayli uzun zaman aldı.

Bin Ladin saldırıları

Amerikalıları öldürme amaçlı ilk hamle 1992 yılında Yemen´de oldu. Aden´de Somali´ye gidecek ABD askerlerinin kaldığı iki büyük otelin önünde bombalar patlatıldı.

Hedef tam isabet almadığı için fazla can kaybı olmadı, ölenler ise Amerikalı değildi.

İkinci hamle, 1993´de, New York´ta Dünya Ticaret Merkezi binasının garajında oldu. Altı kişi öldü, bin kişi yaralandı. Zarar 500 milyon dolardı.

Başkanlığının birinci ayında olan Clinton ?İnsanın kendisini güvende hissetmesi, hepimiz açısından çok önemli? dedi.

Kasım 1995´e kadar hiçbir saldırı olmadı. Kasım´da Riyad´da ABD´nin Suudi ulusal muhafızlarına eğitim verdiği bir binanın önünde patlayıcı yüklü bir araba infilak etti. Beş Amerikalı öldü.

Suudi hükümeti yakaladığı dört şüpheliyi sorguladıktan sonra derhal idam etti. 1996 yılında Darhan´da yine bir patlayıcı yüklü araç Kobar Kulelerini ortadan ayırdı. ABD Hava Kuvvetleri´ne bağlı 440. Birlik´te görevli 19 Amerikalı öldü, 372 kişi de yaralandı.

Suudi Arabistan Güvenlik birimleri ile birlikte çalışan FBI İran adına çalışan Hizbullah örgütünün bu saldırının arkasında olduğuna karar verdi. Saldırıyı yapanların tümü Suudi vatandaşıydı.

Bu saldırılar, o dönemde gerektiği kadar araştırılmadı, oysa şimdi Dünya Ticaret Merkezi´ne yapılan ilk saldırının Maktab El Khidmat adlı bir Suudi iş adamının finanse ettiği biliniyor. Ancak o dönemde bu eylemlerin arkasında Bin Ladin´in olduğu henüz kesinlik kazanmamıştı.

El Kaide

17 Ağustos 1998´de Kenya ve Tanzanya´daki ABD elçiliklerinin eş zamanlı olarak bombalanması şüphelerin Bin Ladin üzerinde toplanmasına neden oldu. Elçiliklere patlayıcı yüklü kamyonlarla yapılan saldırılar çok iyi örgütlenmiş ve büyük zarara yol açmıştı.

Saldırılardan 24 saat sonra Clinton televizyonda yaptığı konuşmada, ?Amerikalıların bütün dünyada barış ve demokrasiyi savundukları için doğrudan terörizmin hedefi? olduklarını söyledi. ABD´nin teröristlere karşı savaşı devam edecekti.

Ancak ABD´nin kime karşı, nasıl mücadele edeceği belli değildi. Şu kadarı biliniyordu, bu düşman artık bir devlet değil, bir hareketti. Hareketin adı da El Kaide idi.

El Kaide´ye operasyon

Dönemim CENTCOM komutanı Anthony Zinn, ABD´nin El Kaide´ye karşı başlattığı askeri hareketin adını açıkladı: Operation Infinite Reach (Sonsuzluğa Varma Operasyonu).

Umman denizinde bulunan gemi ve denizaltılardan 72 adet Toma Hawk füzesi El Kaide´nin Afganistan´ın Khost kentinde bulunan eğitim kamplarını hedefledi. Kızıl Deniz´deki iki gemiden Hartum yakınlarında bulunan El Şifa kimya fabrikasına 13 Toma Hawk füzesi atıldı.

ABD üç yıl önce açılan bu fabrikanın çok tehlikeli olabilecek kimyasal silahlar ürettiğini iddia ediyordu. Khost´da bulunan kamp Savunma Bakanı Cohen´e göre tam bir ?terörist üniversitesi? idi.

Kampa yapılan saldırıda yer alan El Kaide liderleri hiç yara almadan kurtuldular. El Şifa fabrikası ise tamamen yıkıldı. Fabrikanın bölgede çok yaygın olan sıtmaya karşı etkili ilaçlar ve antibiyotik imal ettiği anlaşıldı.

Artık Ortadoğu´da kalıcı 

Dönemin Dış İşleri Bakanı Madeleine Albright ABD´nin kendi vatandaşlarına yapılan saldırılara tahammül etmeyeceğini ve artık kalıcı olarak bölgede bulunmaya devam edeceğini açıkladı. Bu savaş, geleceğin savaşlarını başlatıyordu.

ABD, Bin Ladin´e karşı kayıtsızlıktan bu kez öteki uca savrulmuştu. Bin Ladin, ABD´ye karşı üretilen saldırı planlarının arkasında bulunan ?üst akıl? idi. Clinton yönetimi için Bin Ladin´i yakalamak öncelikli bir hedef oldu.

ABD yönetimi yine ciddi bir hata yapıyordu. Bin Ladin´i ve arkasındaki örgütü hedef alarak bu örgütün doğmasına neden olan sebepleri göz ardı ediyordu.

ABD siyasetçileri hastalığın belirtisini, yani terörizmi, hastalığın kendisi olarak teşhis ederek Bin Ladin´in öldürülmesini ana hedefleri haline getirdiler. Bunu yaparak da hem Bin Ladin´e hem de El Kaide´ye aslında gerektiğinden daha fazla paye vermiş oldular. (MUT/BA)

* İkbal Ahmet, David Barsamian ile yapılan söyleşi, Progressive, Kasım 1998.

Kaynak: http://bianet.org/bianet/siyase



Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

HABERLER