Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

Koltuktan Eden Açıklamanın Analizi

Olayı bir dil sürçmesinin çarptırılması olarak değerlendirenler olduğu gibi, bunun bilinçaltının dışa vurumu olduğu şeklinde değerlendirenler de var.

Koltuktan Eden Açıklamanın Analizi

Ocak Medya yazarı Hasan Mesut Önder Analiz Etti...

AK Parti Tanıtım ve Medya Başkan Yardımcısı Emre Cemil Ayvalı’nın, “AK Parti ile FETÖ geçmişte bürokraside kol kola girdiyse şayet, bunu darbecileri tasfiye etmek için yaptı” açıklaması kamuoyunda tartışma konusu oldu ve ertesi gün parti yetkilisi istifa etmek zorunda kaldı.

Olayı bir dil sürçmesinin çarptırılması olarak değerlendirenler olduğu gibi, bunun bilinçaltının dışa vurumu olduğu şeklinde değerlendirenler de var. Konuşmanın harareti ve hatibin beden dili dikkate alındığında söylenenin samimi bir görüşün ifadesi olduğu görülüyor. Konunun peşine bu amaçla düştüğümde AK Parti’nin iktidara geldiği günlerden başlayarak yaşadıkları gözümün önüne geliyor.

Hatta parti ve hükümet yetkililerinin dıştan gelebilecek baskıları azaltabilmek için yazıştıkları bile iddia ediliyor.

O günlerde ordu cenahında seçim kazanmış partinin liderine karşı ciddi bir direnç olduğu görülüyor. Bugünkü tablodan geçmişi okuduğunuzda, bu durumu anlamak zor olabilir; ama o dönem TSK’ya yakın duran kalemlerin yazdıklarına bakıldığında, ordu içindeki kaynamanın emarelerini görmek mümkün.

“Türkiye’de Kemalist vesayet ve Ergenekon diye bir örgüt var mı?” sorularının cevabını da aramak gerekir. Geçenlerde, Eski Adalet Bakanı Cemil Çiçek, Habertürk’e vermiş olduğu röportajda ilginç ve önemli bir değerlendirme yaptı. Çiçek; “2008’e kadar AK Parti deplasmanda maç yaptı. Ya da denetimli serbestlik altındaydı. İktidarsınız, vatandaş sizin her şeye kadir olduğunuzu zannediyor. Ama siz 60’dan beri virüsün yuvalandığı bir kısım kurumlar sebebiyle en makul olan en doğru olan şeyleri yapamamışsınızdır” dedi.

Ciddi devlet tecrübesi olan bir ismin bu açıklamayı yapması, beni gazete arşivlerinde ve kitaplarda araştırmaya sevk etti. Bu süreçte İngiliz Gazeteci Philip Willian’ın ‘Kuklacılar’ (İtalya’daki Gladyo Terörü) kitabı karşıma çıktı. Kitap özetle, Sovyetlere karşı mücadele için NATO tarafından kurulan yer altı örgütlerinin bir ahtapot gibi İtalyan siyasetini nasıl esir aldığını, hedeflere göre farklı motiflerdeki terör örgütlerinin nasıl kullandığını ve bu yapılanmanın CIA tarafından P2 Mason Locası üzerinden nasıl yönlendirildiğini anlatıyor.

Sistemi kurgulayan aklın, farklı eğilimdeki her aktörü bir şekilde kurup yönetme konusunda oldukça mahir olduğu görülüyor. İtalya’daki Gladyo yapılanmasında, çatışan ve rakip gibi görünen örgütler ve yapılanmaların aslında bir senaryonun parçası olarak kontrollü bir şekilde sevk ve idare edildiği ortaya çıktı. 

Bu kitap benim zihnimde bir senaryonun doğmasına yol açtı. Ancak bu senaryonun bir beyin jimnastiği olarak değerlendirilmesini istiyorum.

Sovyetlerle mücadele bağlamında NATO tarafından çeşitli yer altı örgütleri inşa edilmişse, Türkiye’de de buna benzer bir örgüt inşa edilmiş olması gerekir. Sovyetlerle mücadelede ön cephe ülkesi olan Türkiye’nin savunmasız bırakılması akla yatkın değil. Bu örgütün, istihbarat örgütlerinden talimatları ve izleyecekleri stratejileri, İtalya’daki P2 benzeri ezoterik bir locadan alıyor olması mümkün. Ayrıca bu örgüt, İtalya’dakine benzer ise, sol-sağ bütün örgütleri ve dini yapılanmaları da kontrol etmesi güçlü ihtimal. Yani, bir ülkedeki örgütlü yapıların ucu bir şekilde bu üst akla dayanıyor olabilir. Ancak bu akıl, ülkenin izlemesini istedikleri siyasete göre kontrol ettiği örgütlerin hangisinin oyunda olacağını konjonktüre göre değiştirebiliyor.

2003 yılında, adı belli olmayan bir örgüt, AK Parti’nin iktidara gelmesine direnerek yedekte tuttukları oyuncuları olan FETÖ’nün devlet içinde daha etkin örgütlenmesinin önünü açarak, yıllarca içe kapalı, daha edilgen politika izleyen Türkiye’nin dünyaya daha açık bir model ülke olmasını kurgulamış olabilir. Buna göre, süreç içinde yedekte tutulan oyuncu olan FETÖ, sistemde yer edinebilmek için kendilerine direnebilecek kadroları Ergenekon adını vererek tasfiye etti. AK Parti tarafından itibar görmek için iktidara geldiğinde direnç oluşturan eski oyuncuları da bir şekilde tasfiye etti.

2003’den sonra güçlü bir oyuncu haline gelen FETÖ, devlet içindeki gücünü yanlış hesaplayıp gerçek iktidarın kendileri olduğu yanılgısına kapıldı. Hükümete operasyon yapmaya başlayan FETÖ’nün tamamına yakını, tasfiye edilen eski aktörler ile işbirliği neticesinde 15 Temmuz’dan sonra tasfiye edildi. 

Bu senaryoda tek bağımsız aktörün siyasetçiler olduğunun sizin de gözünüzden kaçmadığına eminim. Karar vericilerin etrafında kümelenen bürokrasi ve iş dünyası içindeki gruplar siyasetin rotasının belirlenmesinde oldukça etkin.

Eğer Türkiye’de Gladyo tarzı bir örgütlenme var ise, 2003’de AK Parti’ye direnip, tasfiye etmek isteyen ekip ile FETÖ’nün aynı merkezden emir aldığı bile söylenebilir.

Ülkenin siyasi rotası değiştiğinde sadece aktörler değişiyor ama emrin geldiği yer hiçbir zaman değişmiyor gibi geliyor bana, siz ne dersiniz? 



Anahtar Kelimeler: Koltuktan Açıklamanın Analizi

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

HABERLER