Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

“Kâlu-Belâ Olgusu” ve Akdedilen Misak’ın Mahiyeti Üzerine…

Birçok kelâm ekolüne mensup kişilerin, daha insan yaratılmadan önce Allah’ın© ruhlar âleminden(var olmayan insandan) dünya hayatında kendisinin takdis edilmesine dair misak(söz) alması bir hakikat içermiyor.

“Kâlu-Belâ Olgusu” ve Akdedilen Misak’ın Mahiyeti Üzerine…

Sait Alioğlu Yazdı;

A’raf 172. Âyet; “Kâlu-Belâ Olgusu” ve Akdedilen Misak’ın Mahiyeti Üzerine…

“Hani Rabbin (ezelde) Âdemoğullarının sulplerinden zürriyetlerini almış, onları kendilerine karşı şahit tutarak “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” demişti. Onlar da, “Evet, şahit olduk (ki Rabbimizsin)” demişlerdi. Böyle yapmamanız kıyamet günü,  “Biz bundan habersizdik dememeniz içindir.” (A’raf; 7/172)

Konu, Kur’an’da A’raf Suresinde 172. Âyetten 177. Âyete kadar yedi ayet içerisinde ele alınmıştır.

“Bu âyette geçen ve avam arasında kâlu-belâ diye bilinen misakın mahiyeti kelâmcılar arasında tartışma konusu olmuştur. Eş’ari kelâmı bu misakın “ruhlar âlemi” adı verilen bir âlemde daha insan var olmadan önce akdedildiği görüşündedir. Eş’ari kelâmının savunduğu “ilk misak” görüşünü İmam Maturidi reddeder. Maturidi’ye göre bu âyet, insanoğlunun doğuştan aşkın bir yaratıcının varlığını kabule yatkın fıtratını ifade eder. Yani bu âyet esasen Allah’ın insanlığın özüne yaratılıştan nakşettiği fıtrata” bir atıftır.”(1)

Birçok kelâm ekolüne mensup kişilerin, daha insan yaratılmadan önce Allah’ın© ruhlar âleminden(var olmayan insandan) dünya hayatında kendisinin takdis edilmesine dair misak(söz) alması bir hakikat içermiyor.

Bununla birlikte, bu anlayışların baskınlığına bağlı olarak, “dedi, kabul ettik” anlamına gelen “kâlu-belâ” o da, insan tekinin yaratılışı esnasında Rabbi ile misak (söz) bağlamında geçen bir ifade iken, neredeyse yüzlerce yıldır avamdan havasa kadar toplumsal planda “bilinmeyen bir zaman diliminin ifadesi” olarak kabul görmüştür.

Halbuki, olay “dedim, dedik” kabilinden teklif edilen bir söze insan tekinin verdiği, vereceği ve ona uygun bir hayatın sürdürülüp sürdürülmeyeceği söz konusu olmalıdır.

172. ve 173. Âyetlerde misak ile ilgili olarak tefsirlerde iki farklı anlatıma yer verilmiştir.

Bunlar; a)Eski tefsirlerde geniş yer tutan, çoğu birbirinin tekrarı mahiyetindeki rivayetlere göre Allah Teâlâ dünyayı yaratmadan önce dünyaya gelecek olan bütün insanların ruhlarını –sonraları âyetin lafzından hareketle “rûz-î  elest, bezm-î elest” şeklide terimleşen ruhlar âleminde bir araya getirerek  onları kendi varlığına tanık kılmış,  kendisinin onların rabbi olduğunu yine onlara onaylatmış…” (2)

Bu konuda Mustafa İslamoğlu’nun da vurguladığı üzere, birçok müfessir ve Kur’an araştırıcısının, Eş’arilerle birlikte kelâm formuna bağlı epey kişinin misak konusunda, daha insan yaratılmadan ve ona irade dahi tevdi edilmeden önce, Allah’ın insanlardan söz aldığının iddia edildiğini belirtiyorlar; “İlk dönem Selefi âlimlerle Sufi âlimler, Sünni ve Şii kelâm bilginlerinin çoğunluğu âyeti böyle yorumlamışlardır.” (3)

“Eş’ari kelâmının ruhlar âlemi” ön kabulü üzerine bina ettiği görüş esasen İslâm kelâmına Eflatunculuktan, oraya da,  Eski Mısır’ın Hermesçi öğretisinden geçmiştir. Bu felsefe keskin bir “ruh-beden ayrımı üzerine bina edilir.” (4)

Burada, öteden beri zihnimizde yer eden insanı oluşturan unsurlar olarak ruh ve bedenin birlikteliği; hem yaratılış ve hem de insanın Allah’a vermiş olduğu bilinen misakın (söz) mahiyetini apaçık ortaya koymaktadır. Yoksa bu iki unsurun bir araya gelemeyecek şekilde ve “kendi başlarına” kalmış olması, insanın yaratılışında bir yanlışlığın olabileceğini göstermiş olurdu.

Hangi kelâm ekolüne dayanıyor olursa olsun; kesinliği kabul edilen vahiy ile insana verilen aklın birbiriyle uyumlu hareketiyle yaratılışa uygun bir anlayışın yerine,  vahyî temelden yoksun ve bolca spekülasyon içeren Antik Yunan felsefesine dayanan delillerin sonucunda, bunun kabul edilmeyeceği söz konusudur.

Konu eğer insanın Rabbi ile bir misak akdetmesi ile alakalı ise, o zaman verilen sözü Rabbine karşı akdeden kişinin hem büluğ çağında olması ve hem de neyi nasıl ve niçin yaptığına, yapacağına dair bir bilincinin ve aynı zamanda iradesinin olması gerekmez mi?

Bu konu ile ilgili olarak Mustafa İslamoğlu’nun, “Hayat Kitabı Kur’an Gerekçeli Meâl-Tefsir” adlı çalışmasında, A’raf Suresi 172. Âyette geçen “…onların nesillerini çıkardığı her zaman” ayet cümlesine düşülmüş 137. Gerekçeli dipnota bakılabilir. (5)

Bizce bu “her zaman” ifadesi, -doğrusunu yine Allah© bilir- daha insan yaratılmadan önce onlara nispet edilen ruhların o âlemde hep birden kendilerine tevdi edilen söze karşılık misak vermeleri şeklinde olmayıp, insanlar teker, teker yaratıldığında ve bununla birlikte buluğ çağına erdiğinde o sözün ondan, yani insandan alınmış olduğu daha anlaşılır durmaktadır.

Yaratılışı esnasında, insanın var olduğu bilinen bu bilinç haline yönelik olarak Ali Bulaç şu ifadelere yer veriyor; “Literatürde “kalu bela veya bezm-i elest” olarak geçen bu kavramsallaştırma yaratılışla ilgili temel bir noktaya işaret etmektedir. Bu da tür olarak insanın, yaratılışının başlangıcına uzanan bir bilince sahip olduğu, yaratılışta kendisini yaratan ve varlık alanına çıkaran Allah’la bir ahitleşme yaptığı ve insan-Allah ilişkisinin bu zeminde geliştiği hakikatidir.” (6)

Burada, dikkat edilirse eğer, Eflatuncu ve dolayısıyla Eski Mısır’a dayanan Hermesçi bir bakış açısına sahip(İmam-ı Eş’ari vb.) yerine İmam Maturidi’nin vb. serdettiği ve Kur’an’a uygunluğu oranında kabul görecek olan “insanın Rabbine vermiş olduğu sözün” bilinç içre ve bir iradeye maruf olarak ele alındığı görülecektir.

Bize düşen ise, her konuda olduğu, olacağı üzere bu konuda da spekülasyona değil de “akıl-vahiy birlikteliği”ne ve her insanın Rabbi tarafından yaratıldığı, vücuda getirildiği gerçeğine dayanan ve vahyin ışığında elde edilecek olan bir bilgiye dayanıyor olmasıdır.

 

Dipnotlar:

1)Mustafa İslamoğlu, Kur’an Surelerinin Kimliği, S. 99 4. Baskı Ağustos 2011, Akabe Vakfı Yayınları, İstanbul

2)Kur’an Yolu Türkçe Meâl ve Tefsir, 2. C. S. 623, 624 2. Baskı 2006 İstanbul

3)Kur’an Yolu Türkçe Meâl ve Tefsir, 2. C. S. 624 2. Baskı 2006 İstanbul

4)Mustafa İslamoğlu, Kur’an Surelerinin Kimliği, S. 99 4. Baskı Ağustos 2011, Akabe Vakfı Yayınları, İstanbul

5)Mustafa İslamoğlu, Hayat Kitabı Kur’an Gerekçeli Meâl Tefsir, S. 286, 1. Baskı Haziran 2008 Düşün Yayıncılık, İstanbul

Ayrıca bkz. Mustafa İslamoğlu, Hayat Kitabı Kur’an Gerekçeli Meâl Tefsir, S. 286’daki 138.nolu gerekçeli dipnot.

6)Ali Bulaç, Kur’an Dersleri Meâl & Tefsir)Dirâsâtu’l-Kur’an), 3. C. 370 1:Baskı Nisan 2016 Çıra Yayınları, İstanbul 

 

Kaynak: hertaraf.com



Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz