Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

Kılıçdaroğlu´na saldırı, olağandışı siyaset, devlet...

İbrahim GÜÇLÜ(*)

Kılıçdaroğlu´na saldırı, olağandışı siyaset, devlet...

Türkiye´de siyasi partilerin liderleri, yönetici kadroları, her gün ?Asıl gündeme dönelim?, ?Temel ve hayati sorunlarımızla ilgilenelim? demelerine rağmen, hep tersini yapıyorlar. Memleket meseleleriyle ilgisi olmayan gündemler yaratırlar. O gündem üzerinde fırtına kopararak, dikkatleri temel meselelerden uzaklaştırma becerisi gösterirler. 

Siyasi partilerin liderleri ve yöneticileri son günlerde de yeni bir gündem oluşturdular.

Bundan birkaç gün önce, Kürdistan´ın kuzey ve güney sınırında, PKK tarafından 4 asker öldürüldü ve 6 asker yaralandı. Öldürülen askerlerden biri Ankara Çubuk kazasının Akkuzulu köyünden piyade er Yener Kırıkçı´ydı. Gelenek üzere orada da devlet erkânının da katıldığı cenaze töreni yapıldı. Bu törene CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu da katıldı. Onun katıldığını gören katılımcılardan bir grup, cenaze namazından sonra sloganlar atarak yumruk ve tekmelerle saldırdılar.

Kılıçdaroğlu´na saldırı tezahür ettiği andan itibaren, gündemde ilk sırayı işgal etti. Herkes kendine göre olayı yorumlamaya çalıştı. Bir komplo teorisi bir diğerini izlemeye başladı. Türk toplumunun bir duygu ve tepki toplumu olduğu unutularak, bilgi toplumunun fertlerinin davranışlarıyla olay yorumlanmaya ve hakkında tespitler yapılmaya çalışıldı. Günümüzde de bu davranış devam ediyor.

Kılıçdaroğlu ve doğal olarak CHP´liler, kafadan hiçbir araştırmaya dayanmadan,  saldırıyı ?organize bir provokasyon, Türkiye´nin birliğine ve bütünlüğüne yönelik bir linç saldırısı? değerlendirdiler.

Hükümetten farklı sesler çıktı. Bir kesim, ?Saldırı bir provokasyondur. Ama organize bir provokasyon değildir? dedi. Bir kesimi de ?Bu saldırı hem provokasyon değildir, hem de organize değildir. Sadece spontane bir tepki hareketidir? dedi.

Anlaşılıyor ki bu saldırı, daha çok önyargılı, siyasi rant devşirme denklemi içinde çok anlamsız bir su alacak durumda. Saldırının değerlendirmesi açısından birinci boyut iki tarafın değerlendirmeleri ve yorumlarıdır.

Olayın ikinci yönü, genelin, siyasi partilerin çoğunluğunun, sivil toplum örgütü temsilcilerinin, kanaat önderlerinin bu saldırıyı ?ama?sız kınamaları, şiddetin siyasette kesinlikle reddedilmesi gerektiğini ifade etmeleridir. Ben de Kılıçdaroğlu´na olan saldırıyı ?ama?sız kınadım, kınıyorum. Yıllardır siyasete yönelik şiddete karşı mücadele eden ve Kürdistan´da milli siyasetimize ve hareketimize karşı şiddetini yaşayan ve karşı çıkan biri olarak kınamak tartışmasız bir yaklaşımımdı. Ama buna birkaç önemli kayıt da düşmek gerektiğini düşünüyorum.

Birinci kayıt: Devletin, İçişleri Bakanı´nın gerekli tedbirleri almadığına dair yapılan eleştirilerin bir yönüyle yerinde olduğu, bir yönüyle olayın gelişimine bakıldığı zaman yerinde olmadığıdır. Yerindedir, çünkü devletin gerekli tedbirleri her şartta alması gerekir. Ama diğer yandan olay spontane gelişen bir provokasyon olduğu için, hiç kimsenin önceden bunu engellenmesi olanaklı değildi. Olay sonrası sorumsuzluk, eleştiri ve müeyyideyi gerektirir.

Bu gelişmelere bağlı olarak demokratik düzenlerde ve hukukun üstün olduğu sistemlerde sorumlu kişinin istifa etmesi ya da istifasının istenmesi de doğaldır. Ama Türkiye´de demokrasi ve hukukun üstünlüğü siyasette egemen olmadığı için bunun çok anlamı yoktur.

İkinci kayıt, Kılıçdaroğlu´nun tutumuna ilişkindir: Yerel seçimler öncesinden başlayan, seçim kampanyası ve sonrasında da devam eden, CHP´yi doğrudan ilgilendiren bir gelişme vardı. Bu gelişme, CHP´nin HDP/PKK ile ittifak ettiğinin yaygın olmasıdır. Bu en azından Cumhur İttifakı taraftarlarından hâkim olan bir anlayıştı. Buna rağmen, PKK tarafından öldürülen bir askerin cenazesine, hem de MHP´lilerin güçlü egemen olduğu bir yerde katılma fikri, çok anlamlı olmayan bir davranış olsa gerek. Kılıçdaroğlu´nun böyle bir dönemde cenaze törenine katılması halinde üzerinde konuşulan olayların olacağı mutlak gibi görünmektedir.

Kılıçdaroğlu ve CHP yöneticilerinin bu basit gelişmeyi göremeyecek kadar çapsız olduklarını düşünmek olanaklı değil. Üstelik de Kılıçdaroğlu´nun İstanbul´da belediye başkanlarının yapmak istediği mitinge katılmayarak cenaze törenine katılmak istemesini anlamak da zordur.

Bu nedenle Kılıçdaroğlu´nun, böyle bir olaya sebep verdiği için de parti içinde bir müeyyide ile karşı karşıya kalması gerekir. Ama ne yazık ki biraz önce belirttiğim siyaset kültüründen dolayı, parti içinde bir eleştirinin bile söz konusu olmaması, hükümete yönelik eleştirileri, istekleri, anlamlı ve sahici olmaktan çıkardığını düşünüyorum.

Üçüncü kayıt: Türkiye´de Kılıçdaroğlu´na yönelik saldırılardan daha vahimlerine  şahit olunmuştur. Bu gelişmelerin hepsi, ?olağandışı siyaset? anlayışı ve kültürünün ürünüdür.

Olağan siyaset, demokratik kurallara, ülkenin toplumsal ve sosyolojik çoğulculuğuna dair hak ve özgürlüklerin güvenceye bağlandığı koşullarda yapılan siyasettir. Ne yazık ki Türkiye´de de tekçi, üniter, Kürt milletinin, diğer ulusal toplulukların, değişik toplumsal kesimlerin demokratik hak özgürlüklere sahipliğinden bahsedilemez. Bu olağan olmayan siyaset koşullarında her olumsuz gelişme beklenmelidir, bugüne kadar da hep bu olumsuz gelişmelere şahit olunmuştur. 

Dördüncü kayıt: Olağan ve demokratik olmayan, hak ve özgürlüklere dayanmayan siyasetin asıl kaynağı da Türk devletidir. Türk Devleti, Osmanlı İmparatorluğu´nu yıkan Kemalist elit tarafından kuruldu.

Bu elit, kuruluş ve yıkıcılık aşamasında herkese ve özellikle kucak açan bir davranış içinde olduğu halde, kurulduktan ve ayakları yere basmaya başladıktan sonra, sivil ve asker elitin devleti olmakta karar kıldı. Otoriter ve üniter bir devlet oldu. Kürtlere verilen geniş özerklik sözünü yerine getirmeyi bir tarafa bıraktı. Kürtlerin varlığını ret ve inkâr etti. Kürtlerin Türkleştirilmesini stratejik görüş olarak benimsedi ve hayata geçirdi.

?Kaynaşmış sınıfsız ve zümresiz bir toplum? paradigması üzerinden hareketle, sosyolojik çoğulculuğu yok saydı, hak ve özgürlükleri gasp etti. Demokrasi ile hiç alakası olmayan bir yapı kazandı. Bu devlet yapısının, şiddet ve felaketler yaratacağı, çatışmalara kaynaklık edeceği, açıktı. Öyle de oldu. Her hak arayışı kanla ve katliamlarla bastırıldı. En trajik gelişmeler Kürdistan´da görüldü. Kürt milletinin milli hak arayışları, özgürlük ve bağımsızlık talepleri kanla ve katliamlar bastırıldı.

Bütün bu tespitlerden dolayı asıl gündem: Mevcut devletin nasıl değiştirileceği, en azından nasıl federal bir devlet statüsüne kavuşturulacağı olmalıdır.

_______________________

(*)Kürt siyasetçi ve yazar



Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz