Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

Kanada’nın ağlatan utancı: Çocuk kemikleriyle dolu tarlalar

Kanada’nın yatılı okullarından sağ kurtulan yerliler, kurtulamayanların hikâyelerini anlatıyor

Kanada’nın ağlatan utancı: Çocuk kemikleriyle dolu tarlalar

Carry the Kettle Nakoda Nation’un bir üyesi olan Barry, Kanada Hükümeti’nce finanse edilen ancak Katolik Kilisesi tarafından yönetilen yatılı okula beş yaşındayken girdi. Okuldan 11 yaşında ayrıldı.

Haziran ayında Saskatchewan’da 751 isimsiz mezar bulunmuştu. Barry buna “ağlatan bir utanç” diyor.

“Bize asla inanmadılar. Şimdi ise tüm Kanada toplumunun yüreğinde bu okullar bir yara çünkü bu vahşetler onlar adına gerçekleştirildi.”

Marieval, 150.000 çocuğun eğitim aldığı 139 yatılı okuldan yalnızca biri. 1831’de açılmaya başlayan bu okulların sonuncusu 1996’da kapandı. Yerli kültürünü, dilini, aile ve toplum bağlarını ortadan kaldırmayı amaçlayan bu kurumlar, gitmeye direnen çocukları istismar etmesiyle ünlüydü. Binlerce yerli çocuk bu okullarda öldü, Kanada Hakikat ve Uzlaşma Komisyonu bu sayının iyimser bir edayla 4000 ila 6000 olduğunu söylüyor.

2009 yılında Kanada Hükümeti, yatılı okulların çevresinde gerçekleştirilecek kazı çalışmaları için 1,5 milyon dolarlık fon ayrılması talebini geri çevirmişti. Bunun üzerine yerli kabileler mezarları bulmak için yere nüfuz eden radar kullanan uzmanları istihdam etmek için kendi kaynaklarını kullandılar. 2021 yılında çalışmalar hız kazandı ve ilk olarak Kamloops’ta 215 çocuğun kalıntıları kamuoyuna duyuruldu.

Diğer yerli kabileler de okullarda kaybolan ve akıbeti bilinmeyen mensuplarını/atalarını aramaya devam ederken, git gide daha fazla toplu mezar bulunmaya başladı. Rakamlar ürkütücüydü; bir ayda binden fazla çocuk cesedi bulunmuştu.

O Gün Buraya Geldiler

Barry, kendisi v e kız kardeşleri için yatılı okul yetkililerinin geldikleri günü dün gibi hatırlıyor. Oysaki daha beş yaşındaydı.

Bir sonbahar sabahıydı. Anne, baba ve yedi kardeşiyle birlikte kulübedeydiler ve birden kıyamet koptu.

İlk duyduğu şey babasının bir acı feryat koparmasıydı. Ardından kulübelerinin kapısında onları gördü: Kanada hükümetini temsilen bir kişi, bir polis memuru, bir rahip ve okuldan birkaç kişi daha.

Barry’nin annesi çocuklarına dışarıya çıkmamalarını söyleyerek onları yatak odasına götürdü. “Hepimiz soluğumuzu tutmuş, içerideki konuşmaları dinliyorduk. Sonra bir haykırış daha duydum, bu annemdi. Ağlıyordu ve bir şeyler söylemeye çalışıyordu.”

Ailem o zaman bizim için savaşıyormuş, bunu okula girdiğim akşam anladım. Ama bu savaşın başında sonuç belliydi: Biz kaybedecektik. Ailem direnemezdi, aksi taktirde hapse gireceklerdi.


Barry Kennedy beş yaşında zorla götürüldüğü okulda altı yıl kalmıştı. Şimdi üzerinde otlar biten harika manzara ona ancak yaşadığı travmaları hatırlatıyor

Yaşadıklarını anlatırken Barry zaman zaman hiddetleniyor. Bazı kısımlarında ise duygusallaşıyor: “Ailemle vedalaştığımı bile hatırlamıyorum.”

Yırtıcı Hayvanlar, Bu Kadar Basit

“Üç kız kardeşimle birlikte zorla bir araca sürüklendim ve arka koltuğa atıldım. Hayatımın en uzun yolculuğuydu. Nereye ve neden gittiğimi bilmiyor, geri döneceğimi düşünüyordum. Dördümüz de birbirimize sokulmuş, sımsıkı sarılmış bir şekilde ağlıyorduk.”

Sonunda katedrale benzeyen tuğlalarla bezenmiş büyük bir yapıya geldiğimizde kız kardeşlerim araçtan çıkarıldı. Onlarla çok daha zor ayrıldım. Aracın içinde tanımadığım insanlarla yalnız başıma kalmaktan çok korkuyordum.”

“Bir anda arabadan inip kaçmaya yeltendim. Ama enseme inen bir tokat beni savunmasız bıraktı.”

Barry kız kardeşlerinden ayrıldıktan sonra araçtan kaçmaya çalışırken ensesinde patlayan bir tokatla baygınlık geçirmiş. Uyandığında çırılçıplakmış; saçları tıraş edilmiş ve kendisi gibi pek çok çocuğun arasında sırada bekliyormuş. Sonra tekmelerle hizaya sokulduklarını söylüyor ve topluca duşa girdiklerini ifade ediyor. “Her birimiz utançtan gözlerimizi ellerimizle kapatıyorduk” diyor.

Duştan sonra kendilerine verilen ayı tip giysileri alarak yatakhanelerine götürülmüşler.

“O gece hayatımın en korkunç gecesiydi. 100 kadar erkek aynı yatakhanede yatıyorduk. Hiçbirimiz uyumuyorduk ama çıt çıkaramıyorduk. Büyükbabamın gece uyumazsam karanlıkta pusuya yatan canavarlarla ilgili hikâyesini anımsıyordum. O gece canavarların gerçek olduğunu anladım.”

Barry, gece bekçisi olarak görevli kimselerin çocukları uyurken yatakhaneleri gezdiğini söylüyor. “O kapı açılıp içeriye ışık düştüğünde iniltiler duymaya başlıyorduk. Bekçiler sırayla yataklar arasında gezinir ve çocukları taciz ederdi.”

Barry, ağlayarak yatakhanedeki kokuyu hiçbir zaman unutmayacağını söylüyor. “Bizler korkudan iç çamaşırlarımızı kirletirdik. Kimi zaman tacizden kurtulmak için bunu bilerek yapardık.”

Altı yıl boyunca düzenli olarak taciz edildiğini söyleyen Barry onları vahşi hayvanlara benzetiyor. “Yanınıza gelirlerdi ve siz hiçbir şey yapamazdınız. Sesiniz çıkmamalıydı, tıpkı avına sokulan yırtıcı hayvanlar gibiydiler.”

Ölümle Tanıştım

Güneşin sarı ışıklarıyla parlayan otlar arasında gezinen Barry, o esnada beş yaşında yaşadıklarını hissediyor. Şu anda yas tutanların getirdiği çiçekler ve oyuncaklarla dolu bu tarlada bir başka hatırasını anımsıyor.

“Sekiz yaşındaydım, okuldaki üçüncü yılımda. Hristiyanlığı zorla benimsemiştim. Bir sabah erkenden uyandırıldım, o günkü ayinde papaza yardım etmekle görevlendirilmiştim. Sunak çocuğu olarak çalışacaktım ve rahibin verdiği cübbeyi giydim. Rahip beni ve diğer görevli çocukları alarak okulun arka bahçesindeki araziye götürdü. Orada yeni kazılmış bir mezar vardı; mezarın yanında beyaz bir beze sarılı küçük bir figür vardı. Ben o figüre dalmışken bezin içinde ne olduğunu fark etmemiştim. Bir müddet sonra anladım. Biz o anda bir bireyin son haklarını yerine getirmek için yardım ediyorduk. Anladığım anda yüzüm alev alev yandı, ellerim buz kesti. Kız mıydı erkek miydi bilemiyorum” diyor Barry ve tarlada uzaklardaki bir noktayı işaret ederek: “Oralara bir yerlere gömdük. Ölümle ilk kez o zaman tanıştım.”

Kamloops Yatılı Okulu’ndaki isimsiz mezarlarla ilgili haberi ilk duyduğunda Barry koltuğa yığıldığını söylüyor. Birkaç gün adeta hayattan koptuğunu söyleyen Barry, o günlerde müthiş yorgun hissettiğini söylüyor. “Okulda gördüğüm şiddetin ağrılarını yıllar sonra tekrar hissettim.”

Birkaç hafta sonra Marieval’da da mezarlar keşfedildi. Barry o günlerde hasta gibi olduğunu ve eşinin kendisiyle ilgilendiğini ifade ediyor.

Nasıl Affedebilirim Ki?..

Geçmişteki travmalarını anımsadığı o günlerin ardından alkole yöneldiğini söyleyen Barry: “O günden sonra hiç görmediğim annem ve babam… Onlar bana uzaklarda sabırla dua ediyorlar, biliyorum.”

Şu anda dokuz çocuk babası olan Barry bir şirkette şef olarak çalışıyor. Pek çok insanın okuldan sonra intihar ettiğini söyleyen Barry, uzun yıllar kendisinin de ölümle-yaşam arasındaki o ince çizgide yürüdüğünü itiraf ediyor.

“Yaşananları unutmam gerekmiyor. Ben buyum, geçmişte yaşadıklarımla… O gün bize bunları yapanları affetmem isteniyor. Nasıl affedebilirim ki?..”

“Hayatta kalan bizlere o kişileri affetmemiz söylendiğinde susuyorum. Bizi o insanlarla nasıl uzlaştırabilirsiniz? Çocuktuk ve hepimize bunlar yapıldı.”

“Bu gerçeklerin hepsinin ortaya çıkması gerekiyor. Bir de bana hala neden ağlamayı bırakmıyorsun diyen bazı insanlar var. Bu bize yapılmış en büyük hakaret. Hiç olmazsa acımızı paylaşın!”

Yeryüzünde böyle acıların bir daha yaşanmaması için fırsat buldukça geçmişteki acı hatıralarını anlattığını söyleyen Barry, geçmişteki yanlışlar yarınları daha sağlıklı inşa etmek için var diyor.

Yerlilere Giremez!

Batıda, Alberta’daki Rocky Dağları’nın eşiğinde yaşayan 79 yaşındaki Ursuline Redwood Merieval Yatılı Okulu’ndan kurtulmuş. Okuldaki hikâyelerini ilk kez anlatıyor.

Onun için yaşananları affetmek, acılarla dolu bir dehlizin içindeki, anne ve babasını ondan çalan hırsızlardan bir kaçıştı.

Okuldaki ilk gününde saç örgüleri kesildiğinde ruhunun tırpanlandığını hatırlıyor. O anda itiraz edemediğini, çok korktuğunu söyleyen Ursuline, “Saç örgülerimi çok severdim, anneme her sabah saçlarımı ördürürdüm.”

Okuldaki ilk günlerinde zombi gibi hissettiğini ifade eden Ursuline, ne söylenirse onu yaptığını ve başka hiçbir şey yapamadığını söylüyor. Buna rağmen neden kötü muamele gördüğünü ise anlayamıyordu.

Gerçi bu onun yaşadığı ilk kötü deneyim değildi. Beş yaşındayken ailecek kasabaya gittiklerini ve orada tuvaletinin geldiğini hatırlayan Ursuline “halka açık bir tuvaletin kapısında “Yerliler Giremez” yazıyordu. Annem oraya giremeyeceğimizi söyledi. Kafam karışmıştı, orası bir tuvaletti ve biz oraya girememiştik. Uzunca bir süre anneme sebebini sordum, her seferinde de büyüyünce anlayacağım cevabını aldım. Büyüdüm, ama hala anlamıyorum!”

Korku ve Güvensizlik

Mayıs ayında Kamloops Yatılı Okulu’ndaki haberi ilk aldığında kendisini hasta hissettiğini söyleyen Ursuline, ilk günlerde derin bir sessizliğe gömüldüğünü ifade ediyor.

“Uzun yıllar, aklımdan çıkarmak için çaba sarf ettiğim tüm o korkunç anılar yeniden beynime hücum ediyordu.”

Uzun yıllar Hakikat ve Uzlaşma Komisyonu’ndan kaçan Ursuline, en sonunda konuşmaya ve anlatmaya karar verdi. Okulun yatakhanesinde yataklar birbirine o kadar yakındı ki “gece uzandığımız anda birbirimize dokunabiliyorduk” diyor.

Kuzeniyle aynı okulda ve yan yana yataklara denk geldiği için çok şanslı olan Ursuline, diğer tüm öğrencilerin akrabalarından koparıldığını ifade ediyor.

“Kuzenim Joanie bir sabah rahibin tokmak sesiyle uyanmadı. Yataktan kalkan öğrencilerin cezalandırılacağını bildiğim için onu uyandırmaya çalıştım ancak uyandıramıyordum. Rahibelerden biri bana ‘kıyafetlerini al ve banyoya git’ dedi. Orada emirlere uymazsanız çırılçıplak bir şekilde büyük bir kayışla dövülürdünüz. Bu ihtimal aklıma gelince kuzenim Joanie’ye son bir kez baktım ve duşa gittim.”

“O gün dersler devam ederken Joanie için üzülüyordum, hasta olduğunu zannediyordum. Meğer o ölmüş! Bana neden öldüğü hiçbir zaman söylenmedi. Ölmeden önceki günlerde şiddetli öksürükleri vardı, onu hatırlıyorum. Fakat hiçbir rahip onunla ilgilenmedi, doktora dahi gidemedi”.

Ursuline kuzeni Joanie’nin tüberkülozdan ölmüş olabileceğini düşünüyor.

“O gece ve takip eden gecelerde kuzenimin boş yatağının yanında uyumak ürkütücüydü. Yatakta onun tarafına dönemiyordum. Korkuyordum. Başımı battaniyenin altından çıkaramıyordum.”

O Acıyı Her Zaman Hissediyorum

Uzun yıllar kuzeninin boş yatağının yanında rahiplerin tacizlerine sesini çıkaramayan Ursuline, “bedenim ve ruhum acılar içinde kıvranırken sesimi çıkaramıyordum” diyor.

Okuldan sonra bir müddet hayata tutunmaya çalışan Ursuline, üniversiteye devam etti ve psikoloji eğitimi aldı. Benzer travmaları yaşayan gençlerle çalışmaya başladı, başkalarına yardım etmenin kendisini iyileştirdiğine inanıyor.


Ursuline Redwood oğlu Kirby Redwood’la birlikte yatılı okulu ziyarette

Annesinin izinden giderek bir sosyal hizmet uzmanı olan Kirby, annesinin travma sonrası stres bozukluğunu aşmasına ve tüm bu sorunların arasında mükemmel bir annelik yapmasına hayran olduğunu söylüyor.

Şu anda yerlilerce idare edilen bir ajansın yöneticisi olan Kirby, kendi neslini de etkileyen bu yatılı okullarla ilgili travmaların aşılması için çaba sarf ettiğini ifade ediyor.

“Kültürel asimilasyon yalnızca okullarda olmadı. İçinde yaşadığımız toplum da bizim değerlerimizi sömürdü. Kanada’daki yerlilerin travması yalnızca okullarda yaşanmadı. Biz yerliler için saç uzatmak bir gelenek; uzun yıllar bunu yapmama müsaade etmediler. Çalıştığım iş yerinde, girdiğim markette, sokakta insanlar uzun saçlı olduğum için bana hakaret ettiler.”

“Buraya ait hissetmiyordum. Ailemin bana anlattığı ancak ortalarda görünmeyen o topluluğa ait hissediyordum. Çocukluğumda münzevi bir yaşama sahip olmamın tek sebebi buydu.”

Orijinali:

https://www.aljazeera.com/features/2021/11/21/canadas-crying-shame-the-fields-full-of-childrens-bones

Çeviren: Enes Özkan

 

Kaynak: serbestiyet.com



Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

HABERLER