Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

"Kadına şiddetin önlenmesinde Diyanet'e büyük görev düşüyor" görüşüne ilahiyatçılardan şerh: Önce şiddeti meşru gören rivayetlerle yüzleşmesi gerek

CBı Erdoğan'ın katıldığı toplantıda öne çıkan kadına şiddetin önlenmesinde DİB'e büyük görev düştüğü yönündeki görüşü değerlendiren ilahiyatçılar, Diyanet'in bunu yapması için önce geleneksel din algısı ile gerektiğini öne sürdü.

İndepedent Türkçe'den Ali Kemal Edem'in "knuya dair" uzman görüşlerini derledi.

Türkiye, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Resmi Gazete'de 20 Mart 2021 Perşembe günü yayınlanan kararıyla İstanbul Sözleşmesi'nden tek taraflı olarak çekildi.

Avrupa Konseyi Genel Sekreterliği, Türkiye'nin fesih kararının 1 Temmuz 2021 tarihinde yürürlüğe gireceğini duyurdu.

Yani iki gün sonra Türkiye'nin 2011 yılında ilk imzacısı olduğu İstanbul Sözleşmesi'yle ilişkisi tam anlamıyla sonlanmış olacak.

1 Temmuz'a yaklaşırken önceki gün kadına yönelik şiddete karşı alınacak önlemlerle ilgili olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın başkanlığında kimi kadın derneklerinin de katıldığı bir toplantı yapıldı.

Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Derya Yanık, bir aksaklık olmaması için 1 Temmuz'da da Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "Şiddet ile Mücadele Eylem Planı"nı açıklayacağını duyurdu.

Hürriyet gazetesi Yazarı Abdülkadir Selvi, 28 Haziran 2021 tarihli yazısında toplantıda kadına yönelik şiddetin önlenmesinde Diyanet'e çok büyük görev düştüğü görüşünün öne çıktığını belirterek şunları kaleme aldı:

"Eleştiriler daha çok sosyal medyada din adına ahkâm kesen 'sosyal medya vaizleri'ne yöneliyor. Bunların Diyanet'in resmi vaizleri olduğunu düşünmeyin. Tam aksine bunlar radikal ve selefi tipler. Sosyal medya platformlarından kadınlara yönelik kabul edilemez konuşmalar yapıyorlar. Radikal zihniyetli sosyal medya vaizlerinin İslam'a verdiği zarardan en çok Cumhurbaşkanı Erdoğan rahatsız."

Peki Diyanet'in kadına şiddetle mücadele konusunda başarılı olması mümkün mü? Bu soruyu en başta ilahiyatçılara yönelttik.

hayri.jpg

Hayri Kırbaşoğlu / Fotoğraf: Twitter

 

"Diyanet'in devreye girebilmesi için önce İslam geleneğiyle hesaplaşması lazım"

İlahiyatçı Prof. Dr. Hayri Kırbaşoğlu, Diyanet'in kadına şiddet konusunda devreye giremeyeceği iddiasında.

Gerekçesi de şöyle:

"Diyanet'in devreye girebilmesi için önce İslam geleneğiyle hesaplaşması lazım. Bugüne kadar İslam diye öğrendiğimiz şeyleri, tefsiri eleştirmesi lazım. İslami kesimde kadına yönelik şiddeti besleyen teorik yapı var. Bu Kur'an'da da var. Hadis rivayetlerinde, fıkıh kitaplarında ve kelam kitaplarında var. Önce bunlarla hesaplaşması lazım. Fıkıh ve tefsir kitaplarının yazdıklarının milim dışına çıkamaz. Bu hesaplaşmayı yaptığı zaman tarikat ve cemaatler kesinlikle rahatsız olur. Rahatsız olacağını bildiği için ne Diyanet ne ilahiyat ne AK Parti bunu yapabilir. Sadece günü kurtarmaya yönelik bir algı çalışması yapar. Yapması haline ise AK Parti'nin üzerine oturduğu sosyolojik tabanın tepkisine yol açar. Siyasiler de bu tepkiyi hiçbir zaman göze alamaz."

israfi.jpg

İsrafil Balcı / Fotoğraf: Twitter

 

"Önce kadına karşı şiddeti uygun gören rivayetlerle yüzleşmeli"

İlahiyatçı Prof. Dr. İsrafil Balcı, Diyanet'in kadına karşı şiddetle mücadelede etkili olabileceğini ancak bunun için önce kadına karşı şiddeti uygun gören, ikinci sınıf konuma düşüren rivayetlerle yüzleşmesi gerektiğini iddia ederek şöyle dedi:

"Bu rivayetlerin üretilme nedenlerini ortaya koyduktan sonra Hz. Muhammed'in örnekliği üzerinden kadına yaklaşımı yeniden tanımlamalı. Bu şekilde olursa bir sonuca gider. Aksi takdirde sadece tribünlere oynanacak sloganik cümleleri ifade edebilir ama bu asla tatmin etmez."

abdülaziz.jpg

Abdülaziz Bayındır / Fotoğraf: Twitter

 

"Kur'an'daki kadına pozitif ayrımcılığı Diyanet yayınları da yok saydı"

İlahiyatçı Prof. Dr. Abdülaziz Bayındır da Diyanet'in kadına şiddetle mücadele etmesinin görevi olduğunu söyledi. 

Bayındır, eleştirileri de şu şekilde dile getirdi:

"Bir kere Kur'an-ı Kerim kadını pozitif ayrımcılığa tabi tutmuştur ama mezheplerin hepsi bunu yok saymışlardır. Ondan sonra Diyanet'in bütün yayınlarında da yok sayılmıştır. Kur'an-ı Kerim kadına eşini boşama hakkı vermiş mezheplerin hepsi bunu kadının elinden almıştır. Diyanet'te onlardandır. Boşama hakkıyla ilgili ayeti de kadının dövülmesine çevirmişlerdir. Bağlantılarından kopararak ayete yanlış anlam vermişlerdir. Bunların yanlışlarını günlerce anlatsam bitiremem başta da kadına şiddet olmak üzere."

ayşesucu.jpg

Ayşe Sucu / Fotoğraf: Twitter

 

"Cemaate nasıl davranılması gerektiğine dair etik bir söylem geliştirebilir"

Eski Türkiye Diyanet Vakfı Kadın Kolları Başkanı Aysu Sucu, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın camilere gelen cemaate kadınlara karşı nasıl davranılması gerektiğine dair etik bir söylem geliştirebileceğini belirtti.

"Hz. Peygamberin tutumu bu noktada önemli; sadece eşlerine değil, hiç kimseye ne sözlü ne fiili bir şiddet uyguladığını görmüyoruz. Peygamberin davranışları rol-model bir örnek olarak cami cemaatine sunulabilir" diyen Sucu, sözlerine şöyle devam etti:

"Ancak sadece Diyanet'e indirgenemeyecek kadar çok boyutlu ele alınması gereken toplumsal bir sorunla karşı karşıyayız. Şiddet ne dini zeminde ne hukuki zeminde tek başına çözülebilecek bir sorun değil. Sosyolojik, ekonomik, psikolojik, kültürel pek çok zeminde ele alınması değerlendirilmesi gereken bir konu. Çok bileşenli bu soruna karşı toplu bir seferberliğe gidilmeli, her mekanizma çalıştırmalı. Evet bir seferberlik anlayışıyla hareket edilmeli. Diyanet bir ucundan tutabilir ama bu konu sadece Diyanet'e indirgenemez. Kaldı ki Diyanet'in kadın söyleminde de problemler var." 

"Geleneksel söylemleri kullanırsa bir kutuplaşmayla karşı karşıya kalırız"

Sucu, sözlerini şu tespitlerle tamamladı:

"Diyanet'in kadın erkek eşitliğini yerli yerine oturtması gerekir; geleneksel söylemleri kullanırsa toplum zaten gergin, bir kutuplaşmayla daha karşı karşıya kalırız. Sorunun ekonomik, kültürel, örf ve adetlerden kaynaklanan yönleri var. Ayrıca kadın erkek eşitliği zemininde toplumda yanlış algıyı giderecek, kültürel kodlarımızdaki eksik etek, saçı uzun aklı kısa gibi benzeri anlayışı bertaraf edecek, Kur'an'da dayak var algısını giderecek bir din dilini Diyanet'in oluşturup bu ortak dili tüm camilerden duyurması gerekiyor."

fidan.jpg

Fidan Ataselim / Fotoğraf: Twitter

 

"Diyanet'in kadına şiddeti meşrulaştırıcı açıklamalarını gördük"

Peki kadına karşı şiddetle mücadelede Diyanet'in daha fazla devreye girmesine bu konuda aktif mücadele eden dernekler ne diyor?

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu İstanbul Temsilcisi Fidan Ataselim bu soruyu yanıtladı. 

"Diyanet'in yıllar içerinde kadına yönelik şiddeti neredeyse meşrulaştırıcı açıklamalarına çokça şahit olduk. Bu açıdan güven verici değildir" diyen Ataselim, Diyanet'in buna karşın kadına şiddetle mücadele eden kurumlardan sadece biri olabileceğini ancak asıl özne kurumların Aile ve Sosyal Hizmetler, Adalet, İçişleri bakanlıklarının olması gerektiğini söyledi.

"Diyanet'in esas çözücü merci gibi gösterilmesini doğru bulmuyoruz"

Ataselim, sözlerinin devamında şu eleştiride bulundu.

Diyanet'in esas çözücü merci gibi gösterilmesini ve yine kadınların toplumsal cinsiyet eşitliğinden uzak, fıtrata dayalı, yine belirli rollere sıkıştıran tutumu doğru bulmuyoruz. Kadına şiddet dünyanın neresine gidersen git suçtur. Dolayısıyla İstanbul Sözleşmesi'nden çekilmek bu suça karşı açık tavır alınmayacağının göstergesidir.



Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

HABERLER