Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

İttifak mı, taksimat mı millete bahçe, Bahçeli´ye devlet

Necati TUNCER

İttifak mı, taksimat mı millete bahçe, Bahçeli´ye devlet

Yakınlarda belli olmayanlar yakınlarından mı bellilendiler

Şu sorunun aklıma gelmesini hoş görün ve cevap çalışmalarımda lütfen bana hak verin.

İktidarın lehine yorumlu yazılar yazmalarına müsaade edilen köşe sahipleri, katipleri neden artırdılar şimdi şifreli makalelerini, fıkralarını?

Bir tedbir aldıklarını mı düşünüyorlar kendilerince. Eğer öyle ise bu halleri, hep destekledikleri iktidara duydukları gizli bir güvensizlik olarak algılanmaz mı?

Maksadımız, ?klinik vak´a? kategorisine atlamış, köşe imkanlarına sahip olmuş ve yazmış, yazıyormuş, daha yazacakmış çocuklarımızı buralarda da ünlendirmek değil. Hem siz onları tanıyorsunuz. Mesela üstadlarıA.Dilipak´ı filan?

Şimdilerde, kendini şu kadar yıl sonra açıklanacak belge gibi gördüğünden, benim evimde şunlar, şunlar buluştu, şunları konuştular veznindeki dedikodularından dolayı seçmedik onu. Bakın işte, neler neler yazmış.

 

 

 

(Kimse, bu benim yakınım, buyum, şuyum diye aday teklifi ile gelmesin.)

Mesela bu cümlesini alıyor, başına ?Erdoğan?, sonuna da ?diyor? kelimelerini koyuyor ve bakalım yazıyor, iki nokta yan yanalı. Hani sayınlı makam sıfatları? Sanki arka sokaktaki bozacı, komşusu şıracıyla konuşuyor.

?Kimse bu seçim için gelmesin? demek, önceki seçimlerde gelindiğinin kabul edilmesi değil mi?

Ak parti artık, Ak partililerin yakınlarını istemiyor denirse; Ak parti, Ak partilileri istemiyor tesbitinin itirafı olmaz mı bu? Zira bir Ak partili, bir başka Ak partilinin yakını olacağından? Yakınlarından belli olur bir Ak partili, genel kuralı da varsa, açığa çıkmayın tavsiyesini de görmek gerek.

Şifreli yazıların deşifresi böyledir işte. Fakat devamı var. A.Dilipak yazıyor.

?Ama öte yandan belediyedeki adama (niye yakınını atıyorsun) diyorsun, (reis´de yapıyor) diyor.?

?Belediyedeki adama? diyerek, ki bu başkan olur, yardımcıları olur, müdürleri olur, kapıdaki görevli olur; hepsini kasteden biri, ?Niye? diye soruyorsa, ortada yasal olmayan bir durum var demektir. Hem de iki ihbarlı.

?Reis de yapıyor? savunmasının hukuki değeri ne ola?

Neredeyse yirmi yılı kar tablolarına yazdırmış bir partinin belediyedeki adamlarına, yakınlarının, atama malzemesi olması, ?Hala? mı sorusunu işlevsiz kılar. İktidar olduklarında doğan çocukları bugün yirmi yaşın işsizi olduğundan.

Fakat şifreli ifadenin en koyu yerine şimdi geleceğiz. Bir A.dilipak cümlesi daha.

(?Niye ihaleyi bir takım kişi ve kuruluşlara yönlendiriyorsun? diyorsun, ?Reis de öyle yapıyor? diyor.)

?İhale?demek, para işleri demekse,

?Bir takım kişi ve kuruluşlar? da karanlık kişiler, karanlık ilişkiler çağrışımı yapıyorsa,

?Yönlendirme? kelimesi de yasal olmamayı anlatıyorsa,

Bir yazar ?yangın var!? diye bağıra çağıra yanmalı mı, yoksa ?O zaman buna da bir çare düşünmek gerek? diye noktalayarak, Reis´in itibarının mı peşine düşmeli?

A.Dilipak´tan beklenmez, çare düşünmek gerek ifadesiyle, ?çare var? diyen Saadet Partisi´ni göstermesi? Lakin kastetiği kendi olabilir. İstikbalinin zarar görmemesi için ?çare?yi böyle düşündüm, demeye yatkınlık ve yakınlık..

(Müteahid başkan olmayacak, deniyor. Göreceğiz.)

Bir cümlesi de böyle A.Dilipak´ın. Burda dahi ne mesajlar var.

Müteadihlerin elinden başkan olma haklarının alınmasını mı, yoksa müteahidlerininşaatcılıklarına ihtiyacın yedi virgül kuvvetinde olması mı anlatılıyor.

Ak Parti´nin müteahitleri sadece müteahit olmak için mi müteahit oldular? Başkan olamayacaklarsa, başka ne olacakları merak edildiğinde durum ne olacak?

?Deniyor? kelimesinin inanmamayı, ?Göreceğiz? kelimesinin de istihzayı işaret ettiği ayan beyan ortada iken, görecek olunmakta bir birliktelik mi var, yoksa ben sizi gördüm, sizde de beni. Yol göstermesi mi?

Hakkını yemeyelim diye bir cümlesini daha paylaşmak istiyoruz A.dilipak´ın.

Kim, kimdir ve kendisi nerde duyuyordur, tutanaklara nasıl yazılsın istiyordur, hepsi var içinde.

(Bu ?içimizdeki beyinsizler? sadece partilerine değil, ülkeye de zarar veriyorlar.)

Beyinsiz iseler, nasıl biliyorlar nerde yaşayacaklarını..

?İçiniz? kabule müsaitse, onların ne kabahati var?

Partilerine zarar veriyor idiyseler, partileri nasıl kazanıyor girdiği her seçimi? İnkar edenin gözüne, dizine dursun derlerse, hangi suyun hangi yakasında ne arayacaksınız?

?Ülkelerine de zarar veriyorlar.?

Çok da önemli değil ama, böyle bir ihtimal de var.. Der gibi mi anlatılır, bu ülkeye verilen ve tamiri yıllar alacak olan o zararlar? Partiden sonra gelen bir ülke nerede var?

Ülke´lerine verilen ve önemsenmeyen bir havada anlatılan o zararı da yazmış A.Dilipak. Herhalde birgün sorarlarsa, okumadınız mı, ben yazmıştım, demek için..

?Aslında bindikleri gemiyi batıran tipler bunlar.?

Daha ne desin. Renkli resimlerini yazmış, ikametgahlarını, iştigal alanlarını ve iştigal konularını.. Daha ne desin yani?

Bahçeleri olan millet, Bahçeliye rehin

Nerededirler ve nasıl ulaşılır bilmem?

Otoban kenarlarındaki tahtalara yapıştırılan afişlerinin alanının daha fazla olduğu gibi bir hisse kapıldığım bahçelerden bahsediyorum.

Millet Bahçeleri, diyorlar.

Neden Cumhur bahçeleri değil? Mademki karşılarında adı ?Millet? olan bir ittifak var.

?Belediye bahçesi? halkın diline daha uygun olmasına rağmen, başkanlarının görevden alınmış olmaları mı engelledi, bu tanımı?

Her duyduğumuzda CHP´nin ünlü ?Halk evleri? düşürülüyor aklımıza?

Bu konuya şurdan girdik. Adını yazmayacağımız ve hep kendine kerten bir kertenkelecikatip yazısını da örneklemek istedik.

İktidar partisi, iktidarının devamı için Meclis´teki bir muhalefet partisi ile ittifak yaparsa, normal ve demakratik olur; fakat iki yada daha fazla muhalefet partisi bir ittifak oluşturursa, bunu ihanet olarak ilan ederiz, diyen ve hatta yolun sonunda iç savaş gören birini de tanımalı bu ülkenin insanları, ne olur, ne olmaz..

İkinci sayın yazarımıza, söylemeye dilim varmasa da, deyip söylediği ?iç savaş? tezini geçtiğimiz Ağustos ayında bir tv kanalında seslendirmişti, ?Muavenet? zırhlımızı batıran ABD´ye karşı Meclis´te tek başına destan yazan Refah Partisi´nin adını anmaya cesareti yetmeyen bir emekli asker gazetecisi. (Bakınız: E. mütercimler´in ahir ?zaman? tv´sinde yaptığı konuşmalardan birine..)

Dolayısıyla ben demiştim övünmesine alkış toplamayacağı daha baştan belli bir tahmin niçin yapılıyor, neden yapılıyor, ne zaman yapılıyor sorularına yöneltiyor bizi.

Bir mahalli seçimin galibinin muhalif partiler olması, hizmet yarışındaki canlılığı, rekabeti, arzulu olmayı göstermiyormuş, sokakları hareketlendirecekmiş. Hem sosyolojiyi zehirlemişler, hem seçim kazanıyorlar. Üstelik bunların yirmi yıldır süren iktidarlarında..

İnsanlar hafızalı yaratıklardır. İç savaş söylentisi yayanlar da öyle olmalıdır.

Kan aranıyor

Refah Partisi´nin büyük şehir belediye başkanlıklarını kazandığı seçim sonrası, Ankara´da mağluplar her gün bağırdılar ve yürüdüler.

?Kan akıtırız belediyeyi teslim etmeyiz!?

?Kan dökeriz, kan gölü yaparız!? gibi sloganlarla Meclis önüne geldiklerinde rahmetli Hoca´mızın en sakin, en yatıştırıcı ve en demokratik konuşmalarından biri olan o grup konuşmasını ?Kanlı mı olacak, kansız mı? kışkırtmasıyla kullanılmasına kimlerin, hangi kandıran ortaklarla müsaade ettiğini bu ülkede unutmayanlar hep vardır ve olacaklardır.

Muhalefetin seçim kazanması öyle yahut böyle engellense idi, bugün nerde olurdu, muhtar olması bile istenmeyenler... Bunları da düşünmeli eli kalem tutanlar, kan tutmadan önce...

15 Temmuz´un hemen sonrası, tv ekranlarından ?silahlanmayı serbest bırakalım? ilanını yapan AK parti yüksek yetkilisiyle paylaşım içine girilen bu tehditkar yazılar, umdukları korkuyu dileriz yerleştiremezler 15 Temmuz´da derse çıkmış insanlarımıza...

Geçen Haziran´da yapılmış bir Cumhurbaşkanlığı seçimini, daha kaç seçim tartışmaya açacaksınız, sistemi hedef göstereceksiniz? Yoksa siz, söylediğiniz ihtimale herkesten önce inanıyor, yahut taraftar mı arıyorsunuz?

Bu soruyu her insanın aklına getirecek olan tek bir cümle vardır; işte onu yazıyorlar.

Muhalefetin ittifakı başarı elde ederse,

Yeni sistem güven oyu almadı denilecek,

 Erken seçim zorlanacak,

 Sokaklar hareketlendirilecek,

Sonra? Sonrasını ?maalesef? li yazıyorlar.

Yolun sonu iç savaş olarak görünüyor.

Yerel yönetimlerdeki başarısızlıkları, seçtirdikleri başkanlarını, FETÖ uyumlusu ilanıyla görevden alarak tescilleyen bir iktidarın, yeni seçimde iddialı olamamasından ve dolayısıyla kaybetmesinden daha doğal, daha organik ve daha demokratik ne olabilir?

Cumhurbaşkanlığının hayatiyeti ve varlığı, belediye başkanlarının başarılarıyla nasıl ve hangi oranda formüllenir, bir demokratik idarede?

Hem ?zorlanacak? ne demek? Şartlar oluştuğunda gereği yapılan bir sistemdir demokrasi.

Dahası, sokaklardan 15 Temmuz´un aksi bir hareket beklemek, bu milleti tanımayanların ve 15 Temmuz´u anlamayanların etiketi olsa gerek.

AK parti yıllarını kasteden taraftarları bir gazeteci, ki cesaretini takdir ediyoruz, soruyor: Milletin gönlünde karşılığı olan kaç yerel yönetici yetişti? Adı geçince insanların şüpheye düşmedikleri...

Asfalt yer adamı

İzmir´in Asfalt Osman´ını misal etmemizin tam vaktidir şimdi.

12 Eylül´e kadar İzmir´in belediyi başkanı idi. Tek icraatını kendine yakın gazeteciler vasıtasıyla sıfatı yapmıştı. Belki de kabadayı dünyasında ünlenen ?Asfalt Rıza?ya bir imrenmeydi.

Bir toplantıda yine kendini ?Asfalt Osman? diye takdim edince, misafirlerden Amerikan elçilik görevlisi olanı, sebebini sorar. Çok asfalt döktüm gibi bir cevap alınca da şaşırır adam. Bir belediye başkanı asfaltından mı belli olur? Şehir planı ve şehrin geleceği onu ilgilendirmez mi?

Türkiye´yi anlamaya gönderilmiş o Amerikalı görevli, Asfalt Osman´ı bu ülkede bitiren ve tarihe gömen o sorusunu sorar, ki ben bu sorudaki ifadenin, bizimkilerin aklına neden yıllarca gelmediğini hep merak etmişimdir.

?Çok kanalizasyon yapsaydınız, size kanalizasyon mu denecekti??

Korumalarının sayısıyla böbürlenen, kadrolu fotoğrafçıları ve reklamcılarının yan yatmış halini dahi haberleştirmesiyle öğünen belediye başkanları günlerine erdik.

Gelen seçim rahatsızların cesaretinin de ölçüsü olacaktır.

Paylaşa paylaşa mı, paslaşa paslaşa mı

Varsa, yoksa AKP-MHP ittifakıdır medyamızın yegane konusu. Yaza yaza bitiremediler... Belki kışa, belki bahara bitirebilirler.

Belediye başkanlarını sandıklara atılan halkın oylarının belirlemesini artık istemiyorlar mıdır, Cumhur ittifakçısı iki partinin paylaşmalarını seçim sonucuymuş gibi açıklayanlar.

MHP, AK Parti´den İstanbul´a karşılık Mersin´i istedi.

Ankara´da aday göstermeyecek MHP, Keskin´e varınca tren salladı.

AKP ve MHP, üstünde anlaşacakları adayları incelerken, damat durumlarını da araştıracaklar.

AKP, şu şu illeri alırken, MHP ilçelerin yarısını yeterli buldu.

Abartsaydık daha nasıl yazabilirdik, belediye başkanlıklarını böyle haber yaptıran Cumhur ittifakının partilerini? İstedikleri gibi bıraktık.

Yeşilçam´ın öldürülmesi iyi olmadı.

Ne alakası var, Yeşilçam´la belediye seçimlerinin, sorusuna geldiğinizden eminim. Yani ben böyle istiyorum.

Elbette, Yeşilçam´ın bir AKP belediyesi sınırları içinde olmasından ve orda ölmesinden yerel seçimlerle bir ilgi kurulamaz... Lakin, bir Yeşilçam filminin sahnelerinden biriyle rahatça anlatabiliriz meramımızı.

?Sayılı Fırtınalar? bir sahnesini anlatacağımız filmin adı. Kahramanlar fesli olduğuna göre, daha Cumhuriyetimizi kurmamışız.

Bir çay bahçesinde toplanmış İstanbul´un kabadayıları. Ellerinde kalem, yuvarlak çize çize paylaşıyorlar İstanbul´u. Burası benim, burası da benim... Kıyıda köşede kalan küçük yerler ise sesi pek çıkmayan yeni yetmelerin...

Derken esas oğlan girer millet bahçesine; seyirci çocukların alkışları ve ıslıkları eşliğinde.

Herkes ona bakarken, o ilerler ve haritanın tamamına el koyar. Burası benim!

MHP ve AKP şunu aday ederse şurasını, bunu aday ederse burasını diyerek paylaşadursun ülkeyi, bakalım sandık son sözü nasıl söyleyecek, dediğimizde, herkesin oraya bakacağından ve alkışları, ıslıkları duyacağından da emin olduğumuz bilinsin.

Soğan kokusu, soğan korkusu

Soğan, soğan, soğan.

Depolarda yakalanan soğan.

Kimin aklına gelirdi, hükümetin bir icraat olarak depo depo dolaşıp çuval çuval soğan arayacağı...

Ecevit iktidarında da yağ aranıyordu.

Bir tv haberinde spikerin okuduğu seksen ton soğan ele geçirildi, haberini duyunca, yaşadığımız o Ecevit günlerini hatırlayıverdik.

Resmi TRT tv´sinin akşam ajansını bir kahve dolusu insanla birlikte dinlemiş ve onların ?Vay be!? demelerine hayret etmiştim.

?Malatya´da on bin kilo margarini ele geçiren zabıta ekipleri...?

Şehir aynı, ağırlık, kelimesi kelimesine aynı...

On bin kilo... On tonluk bir kamyon denmiyor, on bin kilo deniyor...

O günlerin CHP solcularının uyanıklığı böyle idi. Yani soğancılara biz de akıl verelim diyoruz. Yakalanan soğanları çuval ve ton hesabıyla değil, adet hesabına vurursanız, Ecevit gibi siz de garanti edersiniz gelecek seçimi kazanmayı..

Gerçi o zaman halkımız yağ yakalayanı değil, yağ satanı seçmişti ama, bakarsınız şimdi yağ yakanlar seçilir.



Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz