Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

İslami Cemaatler çile ve baskı koridoruna girmek üzere

Fayez SARA

İslami Cemaatler çile ve baskı koridoruna girmek üzere

ABD Başkanı Donald Trump yönetimi, Müslüman Kardeşler´i (İhvan) terör örgütü olarak sınıflandırmak için çalışıyor. Bu sürpriz olmadı. Birden çok ABD mahfillerinde yıllardır araştırma ve tartışma konusuydu. Bu kararın destekçileri, cemaatin fikri arka planını El Kaide ve DEAŞ gibi şiddet yanlısı radikal cemaatlerin fikri arka planıyla ilişkilendirirken, Müslüman Kardeşler´e (İhvan) ?terörizm? damgası vurulmasına karşı çıkanlar ise bu cemaati dini yönelimi olan siyasi bir hareket olarak görüyorlar. Zira son yirmi yılda, İhvan veya ona yakınlığıyla bilinen hareketler Türkiye, Fas, Tunus ve Mısır´da kabul edilebilir demokratik bir sürece girmeye çabaladılar.

Bu düşüncede olanları böyle bir kanaate götüren neden, bazı kimselerin İhvan´ın tehlikeli bir cemaat olmadığı, Arap ve İslam dünyasındaki bazı ülkelerde iktidara gelmelerinin günümüz dünyasında demokrasinin yerleşmesine katkıda bulunabileceği fikrini sürekli dillendirmeleri oldu. Trump´ın kararı doğrudan bu bakış açısının destekçilerinin aleyhine geldi.

Amerikan mahfillerinde yürütülen tahminlere göre, bu sınıflandırma, her nerede olursa olsun, tüm ?Müslüman Kardeşler? örgütlerini ve kollarını kapsayacak şekilde genişleyecek. Hatta ismini değiştiren, bu cemaatin sloganlarını ?takiyye? bağlamında terk eden, siyasi katılım ve medeni hukukun geçerliliğine inanan ve bir parti olarak görünmeye istekli olan tüm cemaatleri de kapsayacağı söyleniyor. Bu tahminler doğruysa, terör nitelemesi istisnasız tüm İslami cemaatleri etkileyecektir.

Trump´ın bu eğilimi yani İhvan´ı terör örgütü olarak nitelemesi, kendisinin İran ve milislerine, özellikle de Hizbullah´a yönelik tutumundaki değişiklikten bağımsız görülemez. Trump´ın İran mollalarına ve Hizbullah´a yönelik bu farklı tutumu Washington´un politikasında bir devrim niteliğindeydi. Bunun ilk adımı, Washington´ın İran´la olan nükleer anlaşmadan çekilmesi ile başladı, İsrail´in Suriye´de İran´ın varlığına karşı çıkan tutumunu benimsemesi ile devam etti ve nihayetinde Tahran´a politikalarını değiştirmeye zorlayan yaptırımları uygulamaya koydu.

Washington, İran rejiminin çok işlevli kuvveti olan ve İran rejimini içeride ve dışarıda koruyan Devrim Muhafızlarını terör örgütü olarak görmeye yöneldi ve bu arada Hizbullah´ın siyasi ve askeri kanadının terör örgütü olduğunu yeniden vurguladı. Böylece, Trump´ın tutumu, Sünni ve Şii taraflardan siyasi ve askeri İslami cemaatleri düşmanlaştırma şeklinde tecelli etmiş oldu. Tüm bu cemaatlere İran´ı da eklemiş oldu. İran rejimi her ne kadar Hizbullah ve Irak merkezli ?Haşdi Şabi? gibi radikal Şii cemaatlere özel himaye ve destek sağlasa da, son 20 yılda El Kaide gibi merkez Karargâhı İran´da olan radikal Sünni cemaatleri koruduğu ve desteklediği bilinmektedir. Birçok uluslararası rapora göre, DEAŞ da İran´dan önemli miktarda lojistik destek ve yardım almaktadır.

Washington´un İslami cemaatlere ve bunları destekleyen devletlere yönelik politikası, uluslararası arenadaki gelişmelerden bağımsız değildir. Bunun ilk tezahürlerinden biri de, İslami cemaatlerin iktidar deneyimlerindeki başarısızlıktır. Mısır´daki İhvan deneyimi, Gazze Şeridi´ndeki Hamas hareketi deneyimi, Sudan´daki İslami Cephe deneyimi, Lübnan´daki Hizbullah deneyimi bu başarısızlığı temsil etmektedir.

İkinci tezahür, İslamcı cemaatlere, özellikle de İran, Katar ve Türkiye´nin desteklediği Nusra Cephesi, Haşdi Şabi ve Hizbullah gibi silahlı olanlara yönelik artan nefrettir. Zira bunlar ne yazık ki Suriye, Irak ve diğer bölgelerde birçok suç işlediler. Üçüncü tezahür, Washington liderliğindeki uluslararası koalisyon, Suriye ve Irak´ta ?DEAŞ? ile mücadelede büyük bir ilerleme kaydetti. Dördüncü tezahür, bölgedeki halk hareketlerinin artmasıdır. İran´daki molla rejimi sürekli artan bir muhalefet hareketiyle karşı karşıya kalmıştır. Son dönemde Sudan halk hareketi Cumhurbaşkanı Ömer el-Beşir´i devirmeyi başarmıştır.

Cemaatleri çevreleyen bu iklimin ortasında, bütün İslami cemaatlerin büyük bir çıkmazın içine düşmüş oldukları görülmektedir. Düşman ve hasım gördüklerine yönelik katı tutumları bu çıkmaza girmelerine neden olmuştur. Bu cemaatler bu türden hatalar yapmaya devam ediyorlar, dolayısıyla da daha fazla düşman ve hasım yaratıyorlar. Belki de Hizbullah´ın politikası, bunun yakın bir örneğidir. Lübnan devletini zayıflatmış, İran projesinin lehinde mezhep temelli çatışmaları tırmandırmıştır.

Hizbullah bu proje bağlamında Esed rejimi ve müttefiki İran ile birlikte Suriye´deki savaşa katılmıştır. Hizbullah örneği, Yemen´deki Müslüman Kardeşleri (İhvan) hatırlatıyor. Zira onlar da İran lehine Husilerle beraber hareket etmeyi tercih ettiler. Bu iki örnek, İslami cemaatlerin bazı kusurlarını ve hatalarını yansıtıyor. Bu hatalar, ABD ve Batı ülkeleriyle sınırlı olmayan, topyekûn bir savaşın hedefi haline gelmelerine neden oluyor.

Bir sonraki aşamada, İslami cemaatlerin maruz kalacağı sıkıntıların en önemlisi, kurumlarının yasaklanması, kapatılması, hareket alanlarının daraltılması ve her türlü sosyal ve irşat faaliyetlerinin yasaklanmasıdır. Lider kadroları daha sıkı bir kovuşturma sürecine maruz kalacak, denetim ve takipler artacaktır. Seyahat ve ulaşım kısıtlamaları dikte edilecektir. Bu cemaatlerle işbirliği yapan şirketlere ve bireylere ekonomik yaptırımlar uygulanacaktır. Alınan önlemler, İslami cemaatleri destekleyen kuruluşlar ve kurumları da içine alacak şekilde genişleyecektir.

İslami cemaatlere karşı bu önlem paketinin ortasında, silahlı grupların faaliyeti, El-Kaide, DEAŞ ve Hizbullah´ta olduğu gibi özellikle de Suriye gibi sıcak noktalarda dikkatlice takip edilecektir. İster İran gibi doğrudan destek olan ülkeler aracılığıyla, isterse uyuşturucu kaçakçılığı ve kara para aklama yoluyla yapılan yardımlar engellenmeye çalışılacaktır. İslami cemaatlere sempati duyan kurumlardan veya bireylerden gelen bağışlar daha sıkı bir şekilde takip edilecektir. Kısaca bu cemaatlerin finans kaynaklarına odaklanılacaktır. İslami cemaatlerin liderleri ve kadroları için güvenli bölgeler oluşturan ve bu cemaatler için medya platformları sağlayan devletlere baskı uygulanacaktır.

Tüm İslami cemaatleri kuşatan bu türden politikalar, prosedürler ve koşulların, cemaatlerin gerçekliklerinde ve faaliyetlerinde derin değişikliklere yol açacağını söylemek abartı olmaz. Sadece bir kaçı, bu karmaşık koşullar altında mevcut durumlarını koruyacaktır. İhvan hareketi de dâhil olmak üzere Suriye´de Rejimin kontrolü dışındaki bölgelerdeki İslami Cemaatler bir süre daha faaliyetlerini sürdüreceklerdir.

Cemaatlerin büyük bir kısmı iki yoldan birine girecektir; Birincisi, Mısır´daki İhvan gibi, faaliyetlerini gizlilikle yürütmeye çalışacaklar. İkincisi ise, bazı cemaatler, ambargo ve takibin gerçekliğinden kaçmak adına -tamamen ya da kısmen- adlarını, sloganlarını ve hatta liderlerini değiştirme yoluna gidecektir. İslami hareketlerin zayıf olanları ise, teşkilatlarını feshedecektir veya bu zor koşullarda ayakta kalamayacakları için kendiliğinden kapanacaktır. Özetle, görmeye alıştığımız İslami cemaatler sahnesi, bir sonraki aşamada çile ve baskı koridoruna girmenin bir sonucu olarak değişecek ve başkalaşacaktır.

Bu yazı Suud gazetesi Şark´ul Avsat´ta yayımlandı; yazarı Suriyeli gazetecidir



Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz