Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

İslamcılığın seyir defteri

Milli Gazete´den Muhammed Esiroğlu´nun, biri, 04 Ağustos 2019 tarihli, diğeri ise, 11 Ağustos 2019 tarihli ve ?İslamcılığın Seyir Defteri? adlı olup aynı konuyu işleyen makalelerini, mes´eleyi anlamak için,bir araya getirip yayımladık.

İslamcılığın seyir defteri

İslamcılığın seyir defteri

-1-

(Kurtarıcı Olarak İslamcılık)

İslamcılık modern dönemlere ait bir kavram olarak Müslümanların dünyasına girmiştir. Müslümanların düşünce ve eylem bakımından modernizmin baskısına karşı olarak ortaya çıkmış bir harekettir. Tabi ki bu kavramın algılanışında bugüne kadar farklılıklar gözlenmiştir. Çünkü farklı kişiler, zamanlar ve mekânlar bu kavramın içeriğine farklı anlamlar yüklemiştir. Bu farklılığı anlayabilmek için öncelikli olarak İslamcılığı Müslüman egemen toplumlardaki karşılığıyla ulus devlet sonrasındaki karşılığını ayırmak gerekir.

İlk aşamada İslamcılık, İslam´ın siyasi, hukuki ve iktisadi hayattaki varlığını muhafaza etme gayretleri taşıyordu. Müslüman egemen toplumlarda İslamcılığın yüklendiği kurtarıcı olmasıdır. 18. yüzyılın sonlarında, 19. yüzyılın başlarında, Osmanlı özelinde ve Müslüman dünyanın ise genelinde İslam´ın hayattaki karşılığının zayıfladığını görüyoruz. Tam bu noktada İslamcılık İslam´ın hayattaki karşılığını yeniden kurarak çöküşü engellemeyi amaçlamıştır.

Bu dönemde genel anlamıyla iki farklı İslamcılık tipinden söz edebiliriz. Tabi ki bu sınıflandırma keskin çizgilerle birbirinden ayrılan bir farklılığa işaret etmez. Birbiri içine girmiş gri alanların da olduğu bir farklılıktır aslında. Afgani, Mehmet Akif, Ahmet Cevdet Paşa, Mustafa Sabri ve daha birçok İslamcı bu farklılığın farklı tonlarıdır. Bunları net çizgilerle ayıramazsak da temel görüşleri itibariyle kategorize etme şansımız vardır.

Birincisi; geleneksel diye ifade edebileceğimiz anlayışın ortaya çıkardığı İslamcılıktan söz edebiliriz. Bu İslamcılık anlayışı geleneksel İslam yorumuna sarılarak Osmanlı´nın çöküşünün engellenebileceğini ve Müslümanların yeniden eski gücüne kavuşacağını savunan ?tepkisel İslamcı? modeldir. Bu model modernizmin saldırılarına karşı kendisini müdafaa etme adına Batı´dan gelen her şeye bütünüyle karşı olmuştur.

Bu modelin ilk bakışta İslamcılığın temel argümanlarını yansıtmadığı düşünülebilir. Fakat İslam´ın hayattan uzaklaşmasını Batılı düşünme, yaşama ve eyleme biçimine bağlayan ve kurtuluşun hatta eski ihtişamın İslam´a yeniden sarılarak elde edilebileceğini savunan bu anlayışı İslamcılık içerisinde değerlendirmek gerektiği kanaatindeyiz. Bu anlayış bir tepkiyle ortaya çıktığı için mevcudu koruma adına zamanı anlama ve yorumlama gibi bir sorunu da beraberinde ortaya çıkarmıştır. Geriye dönüp baktığımızda bu korumacı tavrın Müslümanların çağdan uzaklaşmasına sebep olduğu görülmektedir.

İkincisi ise Batı´daki iktisadi, ilmi ve teknolojik ilerlemeyi merkeze alarak, Müslümanların batı karşısında geri kaldığı fikrini kabul eden ?reformist İslamcı? modeldir. Bu modelin savunucuları kabul ettikleri Müslümanların geri kalmışlığının ve batı karşısında yenilmişliğinin sebebini Müslümanların din anlayışında görmüştür. Bundan dolayı geleneksel İslam anlayışının sorgulanması ve çağın sorunlarına cevap verecek şekilde İslam´ın yeniden yorumlanması gerektiği fikrini savunur.

O dönem için İslamcı iddiaları genel anlamda bu anlayış temsil etmiştir. Dinin geleneksel yorumu üzerine gerçekleşecek ihya ve ıslah çalışmalarının Müslümanları ataletten kurtarabileceğine inanılmıştır. Çağın verileriyle yola çıkanların da asli kaynaklara atıf yapanların da temel gayesi geleneksel din yorumunun ıslahı olmuştur. Bu düşünme tarzı çağın paradigmasını veri kabul ettiği için zamana Müslüman´ca yaklaşma şansı kaybedilmiştir. Aynı zamanda 1400 yıllık birikimin göz ardı edilmesi zamanın kurgusunun karşısına büyük bir birikimle durma şansını da ortadan kaldırmıştır.

-2-

Ulus devletlerin temeli seküler bir zihni arka plana dayanır. İslam ülkelerinin ekseriyeti Batılı devletlerin hâkimiyeti altında kurulmuştur. Türkiye gibi bağımsızlık mücadelesiyle kurulan devletler ise Batılı değerler üzerine bir ulus devlet inşa etmişlerdir.

Bu noktada İslamcılık, İslam´ın siyasi, iktisadi ve hukuki alanda varlığının yeniden inşa sürecini amaçlar. Bunun için Müslüman halkların yaşadığı toplumların İslami bir devlet modeli ile yönetilmesi için mücadele ederken; nihayetinde bir İslam birliği idealini de hep zinde tutar. Süreci özelimizden değerlendirmek gerekirse Osmanlı´nın tarih sahnesinden çekilmesi ile birlikte kurulan, sınırları Batılılarca tesis edilmiş ulus devletlerin siyasi ve hukuki mekanizmasında, İslam´ın yeniden söz sahibi olması için çalışan iki farklı İslamcı modeli vardır.

 İlki, ulus devletlerin kurulması aşamasında geri plana itilen Müslümanların mevcut sistemi sorgulamaları şeklinde kendini gösteren ?muhalif İslamcı? modeldir. Muhalif İslamcılığın temel özelliği sistemi sorgularken ve sistemin İslamileşmesi için mücadele verirken, bu mücadelesini el verdiğince sistem içerisinde yürütmesidir. Sistem içerisindeki hareket alanını kullanarak sisteme paradigma dışı bir öneri sunmaktadır. Burada kastedilen muhalif tutumu sistemin temel verilerine karşı muhalif olmasıdır yoksa siyaseten yönetime talip olmamayı ifade etmez.

Diğeri ise sistemin temel dinamiklerine itiraz etmeksizin egemen iktidar odakları ile uzlaşmacı bir tavır sergileyerek genel İslami değerlerin yaşanması önündeki engellerin bertaraf edilmesi yönünde gelişen ?uzlaşmacı İslamcı? modeldir. Bu modele göre öncelik iktidardır. Muktedir olmanın yolunu güç odaklarıyla birlikte hareket etmekte görür. Bu amaçla hareket etmeye başladıktan sonra söylemini güç odaklarının çizgisinde belirlemek zorundadır. Bu tutum ne kadar gizli ajandayı gündeme getirse de çizilen bu yolun ideallerden uzaklaşmayla sonuçlanması kaçınılmaz olacaktır/olmuştur. 

 Muhalif İslamcı modelde sistemin temel dinamikleri bizzat sorgulanırken ve yeni bir model sunularak mücadele verilirken, uzlaşmacı İslamcı modelde ise önce iktidar hedeflenmekte ve akabinde dini taleplere karşılık bulacağı hesap edilmektedir. Bu iki anlayış aynı hedefleri taşıyor gibi gözükse de temelde büyük farklılıkların olduğu aşikârdır. Birisinde adil yönetim tasavvuru egemenken diğerinde ise muktedir olma ve muktedir kalma gayesi egemendir.

Aslında pratiğe dökülen uzlaşmacı İslamcı modelin nasıl bir çıkmaza düştüğünü gördük. Gücün verdiği imkânla İslamcı amaçlardan uzaklaşıldığı, dinsel gündemin gücün muhafazasına dönük bir araç haline dönüştürüldüğü bir vakadır. Bu modelin netice itibariyle İslamcılık içerisinde değerlendirilmemesi doğru olandır. Çünkü amaç ve ideal bakımından çıkış noktasıyla varış noktası arasında ontolojik bir farklılık vardır. Ama algılanış biçimi bu kategoride değerlendirmeyi de zorunlu kılıyor.

Bu noktadan sonra İslamcılığın içerik olarak daha farklı bir dil ve söyleme ihtiyacı vardır. Çağın sunduğu imkânlardan istifade ederek çağa ilham vermesi gerekiyor. Üslup ve söylemde kucaklayıcı, program ve eylemlerde ise kuşatıcı olmalıdır.



Anahtar Kelimeler: İslamcılığın seyir defteri

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz