Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

İSLAMCI CAMİANIN ÖNEMLİ  SİMALARINDAN "MERHUM" İSMAİL KAZDAL’LA VEFATINDAN ÖNCE YAPILAN VE GÜNDEM DEĞERLENDİRMESİNİ İÇEREN BİR RÖPORTAJ…

Birkaç gün önce vefat eden İsmail Kazdal'la Özgün İrade Dergisi adına, derginin 2016 Haziran sayısında bir röportaj gerçekleştirmiştik. O röportajı, merhumun vefatı dolayısıyla okuyucularımızın istifadesine sunuyoruz...

İSLAMCI CAMİANIN ÖNEMLİ  SİMALARINDAN

İslamcı Camianın Önemli Simalarından İsmail Kazdal'la Yapılan ve Gündem Değerlendirmesini İçeren Bir Röportaj...

 a) İsmail Kazdal ağabeyimizi ’kendi dilinden ve kaleminden’  tanıyalım

 Giriş sadedinde…

 ÖZGÜN İRADE SORU 1) Selamu’n-aleykûm sayın hocam, seksen küsur yaşından sonra biz Müslümanları, kendi düşünceleriniz açısından bilgi sahibi kılma adına, onlarca yıldır kaleme aldığınız kitap ve makale çalışmalarınıza ek olarak kaleme alıp yayımla(t)mış bulunduğunuz “Aykırı Düşünceler Dizisi’ içerisinde biz okuyuculara ulaşmış bulunan “İnsanlık Tarihi Boyu DEVLET SİYASET MEDENİYET” adlı eserinizde, tam üç sayfa tutacak oranda “Hayatım” başlığı altında, bir hayli de tafsilatlı bir biyografiniz bulunmaktadır. Burada kendinizi birde siyasi ve kültürel analiz dergisi olan Kriz ve Kritik Dergisi’nin okurlarına tanıtabilir misiniz?

İSMAİL KAZDAL 1) 15 Mart 1935 yılında Batum'da doğdum. Aynı yıl, yani altı aylıkken, Sultan Vahdetinin şehzadelik döneminde 37 yıl  yaşadığı, Çengelköy'deki köşkünün çiftlik evine taşındım. Orada yirmi sekiz yılımı geçirdim. Serencam Adlı anı kitabımda, buradaki hayatımı ve kimlerle beraber olduğumu anlattım. Onun için, bu safhaları geçiyorum. İstemediğim halde, Sanat okuluna verildim, o kızgınlıkla, hayatım boyu elime çekiç bile almadım.

a)Tanık olunan Batılılaşma çabası ve şimdisi…

Ö. İ: SORU 2) Genel kanaat budur ki, Osmanlı Batılılaşması sonrasında çeşitli alanlarda olduğu üzere, eğitim alanında en çok çalışmanın ve çabanın Sultan II. Abdülhamid Han döneminde olduğu bilinir. Zahiren Batılılaşma adına yapılıyor olsa da başta Osmanlı devleti olmak üzere halkını yararına olan bu eğitim çabalarının cumhuriyet döneminde inkıtaa uğradığını biliyoruz. Abdülhamid Han’ın kafa yorduğu bu konuya yönelik olarak, Ak Parti iktidarının yaklaşımı konusundan neler söyleyebilirsiniz?

İ. K - 2) Ak Parti hükümeti, Ulu Hakan Abdülhamid  Han, inancı kökenli iki lider tarafından yönetiliyor. Demek oluyor ki, Onun devri ihya edilmeye çalışılıyor.

b) Ak Parti ve Türkiye Gündemi

Ö. İ: SORU 3) Kurulduğu günden buyana girdiği seçimlerin neredeyse tamamını ‘hatırı sayılır’ büyük oy oranıyla kazanan Ak Parti’nin, kendisinden, birikmiş olan sorunların çözümü konusunda ‘tek’ bir şey umut olarak görüldü; Bunda halktan ziyade çeşitli ‘iç ve dış’ sosyal, siyasal, iktisadi çevrelerin vs. diğer çevrelerin önemli bir katkısı olmuş muydu?

İ. K -3) Elbette. Zenginleşmiş çevrelerden destek almasaydı, eski devlete karşı koyacak bir parti kurulabilir miydi?

Ö. İ: SORU 4) 2002’de bir enkaz devralan Ak Parti iktidarı, birçok konuda olduğu üzere, kendi iktidarından hareketle var olan ülke dinamiklerinin de harekete geçirme suretiyle ‘çözmeyi üstlendiği’ Kürt sorunu konusunda yapılanları yeterli buluyor musunuz?

İ. K -4) 4-Eski Türkiye'nin bütün gücüyle engellemeye çalışmasına rağmen, ancak yapılanlar yapılabilirdi.

Ö. İSORU 5) Devlete arız olan ve çoğu da ‘yasal’ kılıflar altında faaliyet gösteren belli başlı muhafazakâr yapılara karşı, yine anayasal çerçevede kalınarak ve devletin imkânlarını kullanma çabaları, Ak Parti’yi halk nezdinde daha bir meşrulaştırmıştı.  Bu meşrulaştırma isi, çeşitli muhalif ve muarız çevrelerin etkisine bakıldığında Ak Parti’nin ve dolayısıyla da ülke ve toplumun geleceğini hangi minvalde etkileyebilirdi?

İ. K – 5) Ak Parti iktidar oluncaya kadar, merkezinde ordunun bulunduğu kurum ve kuruluşların toplamı demek olan devlet aygıtı ile boğuşarak bu zamanlara geldi. Ve ülkenin bütün demografik yapısını neredeyse yerle bir etti. Yalnız düşmanlarıyla değil, içindeki münafıklarla da boğuşarak bu işi yapabilmek, dik duran bir halk sayesinde olabildi.

Ö. İ :SORU 6) Bazı çevrelerce Arap baharı sonrası süreçte Sünni dünyanın liderliğini Erdoğan’ın elinden almış bulunduğu düşünülen Suudi Arabistan’ın sahici ve reel bir liderliği sizce söz konusu olabilir miydi?

İ. K -6) Suudiler, asırlarca öncede yaşayan bir toplum olarak, hiçbir şeyin önderliğini yapacak güveni bu çağda kimseye veremez. Orta Doğu ile birlikte, Balkanları ve Kafkasları içine alan bir dünyayı, ancak çağa taşınan Osmanlı mantalitesi taşıyabilir.

Ö .İ: SORU 7) 2010’dan buyana Ak Parti ve Erdoğan tarafından 12 Eylül anayasasının yerine ikame edilmesi düşünülen yeni bir anayasa için, çeşitli siyasi, sosyal ve ‘etkili’ çevrelerin, yeni anayasanın alabildiğine bir özgürlük ortamı getireceğini bildikleri halde karşı çıkmaları sizce nasıl okunabilirdi?

İ. K -7) Ülke, tamamen Batı güdümünden çıktığında, üç asır bu ülkeyi yönetmeye kalkışan Batıcıların, kendilerini tasfiye edecek böyle atılım karşısında ne yapmasını bekliyoruz. Ateş yakar, Su yıkar İslam düşmanı cephe de elbette ülkede bugün olanları yapar.

c) “Devlet Siyaset Medeniyet” eserinden hareketle…

Ö. İ: SORU 8) Eserinizin bir yerinde (s.23) “Bizce, Hz. Âdem a.s. dönemi etken ve edilgen açısından sınıfsız bir topluluk olarak düşünülmelidir.” Demektesiniz. Bazı değişim ve farklılaşmalar sonucu bugünden sonra sınıfsız bir toplum oluşturamayacağımıza göre, daha makul bir yapıyı biz Müslümanlar nasıl oluşturabilirdik?

İ. K -8) Sadece etken ve edilgenlikten bahsetmedim. Aynı zamanda da, marifete iltifat şeklinde bir yönetimden bahsettim ve yeniden marifete iltifat temelinde otoritelerin doğmasını salık verdim.

Ö. İ; SORU 9 Eserinizin bir yerinde “Hz. Süleyman a.s.’ın yaşadığı dönemde muazzam bir güç haline gelmiş olan devlet, o öldükten sonra taht, yani devlet, kurtlar tarafından, yani, Allah’a gerekli biçimde inanmayan münafıklar tarafından aşındırılmış, Süleyman döneminde faaliyet gösteren insanlar, cinler, kuşlar, işlerini bırakmış ve devlet yıkılmıştır.” (s.47)Demektesiniz. Normal şartlarda böyle bir durumun olmaması için, iktidarın ve halkın nasıl davranması gerekirdi?

İ. K -9) Her halde, Saba Melikesi Belkis'le güç yarışmasına girmemekle, tam aksine, adaletten ayrılmamasıyla, başka bir ifadeyle, Kuranın emri olan Korku ve Umut arasında durmayı becermekle hakka dayalı devlet yapısını9n hayatı uzatılabilirdi. Ama, ne kadar yazık ki, dünya ölçülerinde zengin ve güçlü olmak, insanları korku ve umut arasında durmaktan çıkarıyor, mustağniliğe düşürüyor ve bu mustağnilik içine düşülünce de, yıkılmayı engelleyecek tedbirler alınamıyor. Bizce, Allah'ın, Babası Davut'la kendisine verdiği devleti, gücün verdiği mustağnilik sebebiyle kaybettiler, tarihteki nice örnekleriyle birlikte.

Ö. İ: SORU 10) Şu anda IŞİD türü yapıların, kendi çıkarları adına temsil kullanmaya çalıştıklarını gözlemlediğimiz Selefi düşünce, Selelik ve o tür çabalar konusunda neler söyleyebilirdik?

İ. K- 10) Din dahil, bütün türevleri, sadece iktidarı yakalamak için kullanılan argümanlardır. Arap yarımadasında Yapılan bütün çatışmalar, yarınki dünyada etkin bir yer sağlamak isteyen güçlerin savaşıdır. Bütün Arap ve Kürt unsurlar sadece maşadır.

d) Tekrardan Kürt sorununa dönersek…

Ö. İ SORU 11) Tam birebir uyuşmasa da İslamcı politikalar izlediği varsayılan ve aynı zamanda da Türk’ün ve Kürd’ün ‘asli’ partisi ve gerçek iktidarını oluşturduğuna inandığımız Ak Parti’nin, bunlara rağmen nerede hata yaptığını, nerelerde tıkandığını ve nerede de yetersiz kaldığı söylenebilir miydi?

İ. K- 11) Hata demeyelim. Yanlış hesap diyelim. Kürt ayaklanması değildir PKK nın temsil ettiği hareket. Önce, meşki devletin kendine göre hesaplarla kurduğu, büyütünce de devletten güçlü başka beynelmilel güçlerin eline geçen PKK yı muhatap kabul etmek, büyük bir hataydı bizce. Önce, Müslüman Kürtlerden bir alternatif oluşturulması ve onu muhatap kabul etmesi gerekirdi.

e) Ehl-i hal ve’l-akd mes’elesi…

Ö. İ; SORU 12) “…Ehl-i hal ve’l-akd grubunu doğru kabul edecek olursak, o zaman seçimli demokrasi rafa kalkmaz mı?” sorusunu soranlar haklıdırlar. Çünkü Millet Meclisinin yerini almış olan marifete ve güzel ahlaka dayalı Ehl-i hal ve’l-akd meclisi uygulaması olacaksa, evet seçim rafa kalkmaktadır. Ama ütopik olmaktan kurtulmak için şu andaki dünya konjönktürüne baktığımızda  Ehl-i hal ve’l-akd grubunu oluşturacak noktaya gidinceye kadar, bugünkü demokrasinin tek fazileti olan bildiğimiz manadaki seçim devam edebilir.” (s. 249) demektesiniz. Burada, yukarıdaki soruya bağlı olarak soracak olursak eğer Ehl-i hal ve’l-akd olgusunun anlamı ve önemi ya da önemsizleşmesi konusunda neler söyleyebilirdiniz?

İ. K - 12) Hal ehli heyeti, marifet ve bilgi sahibi insanlar topluluğudur. Yani, akil adamlar meclisidir. Onlar, marifetlerine binaen doğal olarak bu meclisin üyeleridir. Topluluk içinde her gurup, kendi içindeki akil adamları bilir ve onları doğal öncü kabul eder. Yani en uzak çevreden başlayan bir doğal seçimle oluşur Hal Ehli Meclis. Elbette bu meclisin üzerinde tek güç vardır ve bu güç Allah'tır ve bizden istedikleri de bizimle konuştuğu dili olan Kurandadır.

Ö. İ “Sayın hocam, sorularımıza içtenlikle ve dolu dolu cevap verdiğinizden dolayı Özgün İrade dergisi adına teşekkürlerimizi sunar, daha verimli çalışmalarınızı dört gözle bekleriz…”



Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

HABERLER