Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

İslam ve Sol Çalıştayı’nın İkincisi Düzenlendi

İlki 2019’da gerçekleştirilen ‘İslam ve Sol Çalıştayı’nın ikincisi, 25-26 Ocak 2020 Cumartesi ve Pazar günlerinde, iki gün süre ile toplam altı oturumda, İstanbul Balat’ta faaliyette bulunan İnşa Kültür Merkezi’nde gerçekleştirildi.

İslam ve Sol Çalıştayı’nın İkincisi Düzenlendi

İlki 2019’da gerçekleştirilen ‘İslam ve Sol Çalıştayı’nın ikincisi, 25-26 Ocak 2020 Cumartesi ve Pazar günlerinde, iki gün süre ile toplam altı oturumda, İstanbul Balat’ta faaliyette bulunan İnşa Kültür Merkezi’nde gerçekleştirildi.

İkinci günün sonda da, aralarında İslamcı kesimden Edip Yüksel ile sol kesimden özgün müzik sanatçısı Ferhat Tunç’unda bulunduğu dokuz kişinin sunmuş olduğu tebliğlerle son buldu.

Çalıştayda yapılan konuşmalar, izleyiciler tarafından konuşmacılara sorulan sorulara verilen cevaplar ile tüm oturumların sonunda sunulan tebliğleri içeren sunumlar, çalıştayı düzenleyenlerin bildirdiklerine göre, kitap olarak yayımlanacaktı.

Biz çalıştayın ilk gününde, ilk iki oturumu dinleme imkânı bulduk. Oturumlarda, gerek İslamcı kesimden ve gerekse de sol kesimden konuşmacı olarak, kendi yanından, kendi bakış açısıyla dünya görüşünü anlatabilecek kişilerin seçilmiş olmasını, ‘farklı düşünceleri’ dile getirmelerine rağmen, yerinde bulduğumuzu söyleyebilirdik.

İlk Oturum…

Çalıştay’ın ilk gününün sunuculuğunu Zeynep Alcı yaptı.

İlk oturum “Tarihsel Tecrübeleri” başlığı altında idi. Bu oturumda, sol kesimden Faik Bulut ve Kemal Bülbül, İslamcı kesimden Ertuğrul Cesur ve kendi ifadesiyle ‘Antikapitalist Müslüman’ gruptan Namık Kaya yer aldı.

İlk konuşmacı sıfatıyla Faik Bulut, İslam tarihi boyunca, özellikle de Emevi döneminde, Emevilerin yapmış olduğu yanlışlara karşı başta Karmatiler olmak üzere birçok muhalefet grubunun mücadele içerisinde bulunduklarını ifade etti.

Bulut, düşünülenin aksine, bu grupların –Ör. Karmatiler- alabildiğine eşitlikçi, özgürlükçü olduklarını ve İslam toplumunun birer parçası olduğunu söyledi.

Bu grup ve şahısların, kendi bağlamlarında düşünce ürettiklerini, tek düzeliği karşı çok sesliliği önceledikleri şahıs ve hareket ismi vererek izah etmeye çalıştı.

İlk oturumun ikinci konuşmacısı ise, İslamcı kesimden Ertuğrul Cesur idi. Cesur konuşmasını, önceden hazırlamış olduğu ‘konu ile ilgili’ slaytlar eşliğinde ve konuşmasını ayakta yaparak gerçekleştirdi.

Cesur, Marksizmin ve solun oluşum sürecine atıf yaparken, birazda, çok kişinin de üzerine basa basa belirttiği gibi anakronik takılarak, konuya bakıldığında, işin içerisinde olmadığı bilinen bazı şahısları, tarihsel olarak yer değiştirme suretiyle Marksizmi büyük oranda Mason teşkilatına ve Türkiye’deki solu da, Osmanlı son döneminde bu topraklarda var olan ve bir açıdan ‘ekonomik olarak’ Osmanlı devletinin can simidi hükmünde bulunan Ermeni Gayr-i Müslim azınlıkların, ‘Osmanlı’dan ve İslam’dan kurtulma çabasının bir parçası olarak tanımladı. Cesur, buna bağlı olarak yerli sol anlayışı da, bu çabalara eklemlemeye çalıştı.

Bu görüşler, salonda bulunan solcu katılımcılar ve oturumda sunum yapan ‘solcu’ tebliğcilerce de pekiyi karşılanmadı, hatta bu yaklaşım gericilik olarak değerlendirildi.

Üçüncü konuşmacı ise Kemal Bülbül idi. Kendisini ‘Kürt, Alevi ve solcu’ İslam bütünlüğü içerisinde hakikati arayan biri olarak tanımlayan Bülbül, konuşmasının bütünlüğünde, bu düşüncesine uygun düşecek şekilde bir silsile içerisinde bulunarak geçmiş asırlarda yaşayan Hallac-ı Mansur, İşrak ekolünün kurucusu Sühreverdi, Mevlana, Hacı Bektaş-ı Veli’ye ve Yunus Emre’ye vb. atıf yaparak Aleviliğin İslam içre olduğunu belirtmeye çalıştı.

Bülbül, aynı zamanda bu hakikat arayışı içerisinde, Türkiye Cumhuriyeti bağlamında onlarca yıldır devam eden üniterliğe (tekçilik) ırkçı anlayış ve uygulamalara da atıfta bulundu.

Bülbül bu arada Osmanlı döneminde Bektaşiliğe vurgu yaptı. Bektaşilerin, Osmanlı’da çeşitli makamlara geldiklerini ve buna binaen Mustafa Kemal’in, İsmet İnönü’nün, Celal Bayar’ın ve Adnan Menderes’in kendilerini Bektaşiğine nispet ettiklerini, ama Bektaşilik için bir şey yapmadıklarını ve maalesef ırkçı ve inkarcı söylemleri sürdürdüklerinin altını çizdi.

Bülbül, devletin bu ırkçı politikaları sonucu Seyid Rıza’nın ve Şeyh Said’in idam edildiklerini  ve bu iki şahsiyetin,kendi açıklarından hakikatın peşinde olduklarını ve kendi halklarının ‘fıtri’ haklarının mücadelesini verdiklerini belirtti.

Bülbül’e bu konuda, izleyiciler arasında bulunan ve kendisini ‘Kürt, Alevi ve Atatürkçü’ olarak tanımlayan –CHP’li idi- bir izleyicinin, Şeyh Said’e yönelik olumsuz sözler sarf etmesi ve kendi şahsını hedef almasına sinirlendi ve muhatabını ‘Kürt ve Alevi olsa dahi’ ırkçı olmakla suçlayıp, ona yönelik ses tonunu yükselterek, her iki şahsında hakikati aradıklarını ve sistemin mağduru olduklarını belirtti.

 

Oturumun son konuşmacısı olan Namık Kaya idi, Kendisini ‘Antikapitalist Müslüman’ olarak tanımlayan Kaya, tarih boyunca ezilenler, sömürülenler ve özellikle de köleler üzerinde, ayetler bağlamında, konu bütünlüğü içerisinde bir sunum gerçekleştirdi.

Kaya, ifade etmeye çalıştığı birçok ayet ile birlikte ‘Fekku Rekkabe; Kölelere özgürlük!’ ayeti üzeriden geçmiş dönemde vuku bulmuş kölelik ile günümüzde var olan kölelik çeşitlerine atıf yapmaya çalıştı.

Oturum sonrasında, Kemal Bülbül’ün kendisine yöneltilen sorulara cevap verdiği üzere, konuşmacılar, kendilerine sorulan sorulara cevap vermeye çalıştı.

Bu esnada, bir dinleyicinin Faik Bulut’a yönelik ‘Haricileri neden bu kadar öne çıkarıyorsun?’ sorusuna Bulut, Hariciliğini İslam tarihinde önemli bir yer işgal ettiğini, muhalefet açısından önemli bir noktada durduklarını ve bundan dolayı onlardan bahsettiğini söyledi.  Birde, Hariciler öne çıkmalarına rağmen,  belli bir sistematikten yoksun oldukları için silindiklerini; kendi dönemlerinde uğradıkları baskılara binaen, Kuzey Afrika ve Umman gibi yerlere göç ettiklerini belirtti.

Oturuma, 13.00 ila 13.30 saatleri arasında ara verildi.

2. Oturum…

Çalıştayın ilk gününün üçüncü ve son oturumunda “Çağdaş Tecrübeler” başlığı altında, Rahime Kahraman’ın moderatörlüğünde dört konuşmacı, konu ile ilgili görüşlerinin dinleyicilerine aktarmaya açlıştılar.

Bu oturumda konuşmacılar; Cemil Kılıç, Çağdaş Balcı, Hasan Durkal ve Ümit Aktaş’tı.

İkinci oturumun İlk konuşmacısı olan Cemil Kılıç Kemalist olduğunu, Sünni Hanefi bir aileden geldiğini ve işin ötesinde de Alevi kimliğiyle Selçuklu döneminde, çeşitli açılardan mevcut sisteme karşı ayaklanmış bulunan Baba İlyas’ın soyundan geldiğini belirtti.

Katı Kemalist bir profil çizmemeye özen gösteren Kılıç, bununla birlikte Kemalizm’e uygun bir anlayışın gerekli ve gerçekçi olduğunun altını çizdi.

İkinci konuşmacı ve Komün Dergisi yazarı Çağdaş Balcı idi. O da komün anlayışı üzerinden ortakçılık bağlamında görüşlerini  dile getirdi. Solcuların komün pratiğinin pek de başarılı olmadığının altını çizdi.

Bu oturumun üçüncü konuşmacısı “Toplumsal Değişim Gazetesi” yazarı Hasan Durkal’da kendi bakış açısı bağlamında görüşlerini dile getirdi.

Son konuşmacısı ise, İslamcı camia ile birlikte sol cenahın yakından tanığını Ümit Aktaş idi.

Aktaş, solun, varlık zemini olmasa dahi, silahlı şiddeti sürekli gündemde tuttuğunu, bunun yanında esas olanın ise, şiddet ve ‘silah’ dışı bir anlayış ve kavrayıştan geçtiğini ısrarla belirtmeye çalıştı.

Örnek olarak, dünyada hemen herkesin yakından bildiği Mahatma Gandi ile birlikte anılması gereken Afganistanlı olup Gandi’nin dava arkadaşı olan Abdülgaffur Han’ın daha Gandi ile tanışmadan önce Peştun vadisinde, silahsız olarak düşünülmesinin dahi imkânsız göründüğü insanlardan yüz bin kişilik ‘silahsız bir ordu’ kurduğunu ve bu ordu sayesinde Hindistan’dab önce Afganistan’da İngiliz sömürgecilerine karşı ‘başarılı’ bir müadele verildiğini ve bu vesileyle, mücadelenin pekâlâ silahsız da verilebileceğini belirtti.

Birde, solcu kesimin cihat konusunu yanlış anladığını; Kur’an’da geçen ‘Kıtal’ın İslam’ın ilk döneminde var olduğunu, daha sonra ise, düzenli ordular kurulunca bunun da varlık sebebinin ortadan kalktığını; cihadın da, salt bir savaş olgusuna indirgenemeyeceğini, onun hayatın bütünlüğünde var olan bir sivil olgu olduğunun altını çizdi.

Bu oturumda, konuşmacılara dinleyicilerin yönelttikleri sorular, ilgilisince cevaplanmaya çalışıldı.

Cevap faslında, Komün Dergisi yazarı Çağdaş Balcı, Ümit Aktaş’ın ‘silahsız mücadele’ düşüncesini eleştirdi. O, bu anlayışlar bakıldığında Marksistlere kala kala demokrasi ve liberalizmin uygun görüldüğünden şikâyette bulundu. Aktaş’ın solculara yönelik silahsız ve şiddet dışı mücadele teklifinin doğru bir yaklaşım olmadığını belirtti.

İlk günün üçüncü ve son oturumu ise, Billur Arslan’ın moderatörlüğünde; Alpkan Birelma, Abdullah Demir, Kadrican Mendi ve Levent Gültekin idi.

 

Çalıştaya İkinci Günde de Dem edildi…

İkinci günün sunucusu Bahar Çakmak idi...

İkinci günün ilk oturumunda Deniz Bakır’ın moderatörlüğünde; “Karşılaşmalar-Yüzleşmeler” başlığı altında Ali Mendillioğlu, İslam Özkan, Metin Kayaoğlu ve Polat Alpman birer konuşma gerçeklkeştirdi.

Çalıştayın beşinci, ikinci günün ise ikinci oturumu “İslam, Kadın ve Sol” başlığı altında, moderatörü ve konuşmacıların tümünün kadınlardan oluştuğu bir oturum olarak gerçekleştirildi.

Bu oturumda; ilahiyatçı, gazeteci yazar Berrin Sönmez, yine ilahiyatçı, uzmanlık alanı hadis olan Fatma Akdokur, Ebru Yiğit ve Perihan Koca idi.

Çalıştayın ve ikinci gününde ‘en’ son oturumu, “Kişisel Tecrübeler” başlığı altında, Hadiye Yolcu’nun moderratörlüğünde İbrahim Horoz, Name Öztürk, Onur Kemal Ongun ve ‘sosyalist’ kimliğiyle bilinen siyasetçi Sırrı Süreyya Önder idi.

Bu oturumdan sonra, çalıştayın konusu ile bağlantılı olarak; Cemal Bozkurt, Celal Başlangıç, Erol Dündar; elif Çelik, Edip Yüksel, Ferhat Tunç, Sami Özbil ve Sonia Cihangir’in tebliğlerine yer verildi.

Bu çalıştayda, isim seçiminde, biri din, diğeri ise salt ideoloji olduğundan dolayı bir eksiklik olmasına rağmen, her iki tarafın, ya da tarafların birbirlerini anlama, sağlam ve doğru bir zeminde birlikte iş yapmaya yönelik olarak, ilk günün son oturumunda konu ile ilgili görüşlerini dile getiren ilahiyatçı yazar Abdullah Demir’in şu ifadeleri mes’eleyi özetler mahiyete idi; “…zaman mekândan büyüktür,  bütün parçadan büyüktür, gerçekler fikirden büyüktür.”

Herkes kendi kulvarında, sadece birbirlerini anlayacak ve toplumsal sebepler gerektirdiğinde de, yine herkesin inancı, düşüncesi ve yaşantısı kendine, kendi tercihine bırakılma suretiyle hak, adalet, özgürlük ve en nihayetinde, olabildiğince hakikate vasıl olma, erme düşüncesinin karşılık bulması dileğiyle…



Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

HABERLER