Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

İnsanın kendisiyle imtihanı: şiddet

Hüseyin Akın- 19.06.2018

İnsanın kendisiyle imtihanı: şiddet

Şiddet kılık değiştirerek aramızda dolaşıyor. Zaman zaman muhatabı değişse de kendine haklı bir dayanak bulmak için olmadık mazeretlere sığınıyor şiddet. Önce çehre, sonra dil, sonra ise kaba kuvvetle yapıyor bunu. Asık suratlılık bir tür merhamet fukaralığıdır. Çehresinde bir çift göz taşıdığının farkında bile değildirler abus çehreliler. Kendine yönelen masumiyeti bakışlarıyla tırmalayıp her gülümseyişi geldiği yere geri gönderirler. Bu tür kişilerin nazarları kesici aletler gibi saldırıya hazırdır. Yanlarına yaklaştığınızda yanları bir tarafa çöküverir. Yanlarını yanılgıları ve yanlışları ile yer değiştirmişlerdir. Bir kaş çatımı mesafeden bakarlar hayata. Zulme tebessüm ısmarlarken mazluma diş bilerler. Hiddetin büyük kardeşidir şiddet. Öfkeden hırlama safhasını atlatıp pençe fırlatma aşamasına geçmişlerdir. Bu yüzden sokak lambasını karanlıkta kendisini bile görmekten aciz bir sokak lambasına asarlar. Çehrede gezinen şiddet bir süre sonra mecalsiz kalıp yorgun düşer ve burundan düşüp dile konar. Dilsel şiddet kelimeleri silah gibi kullanır. Aşksız, şevksiz ve coşkusuz bir hayatın sözcüklere yansıyan itirafı gibidir dilsel şiddet. Kelimelerin ruhunu kaybedip sadece sıkletini taşıyan kişilerin dillerine çektirdikleri eziyetin intikamı gibidir. Güzel söz söyleme ile sözü güzel söylemenin birinci dereceden akraba olduğunu bilmeyenler öfkelendikleri kişilerin yüzlerine ve kafalarına sivri taşlar gibi fırlatıverirler kelimeleri. Yunus´un dediği gibi bu kişilerin dillerinde agu vardır. Yumuşak yumuşak konuşsalar da sözleri savaş meydanında gibidir. Dilinde şiddet olanın eli boş değildir. Eli yumruğa dönüştüren dilin yüklendiği ağırlıktır. Elin şiddeti dilini ve de yüreğini el gibi görmektir. Eli insana kalkan, elini kadına sopa, çocuğa tokat ve sille olarak kullananın ancak kâinat çöplüğünde yeri olabilir. Doğasından kopmuş, hilkatine ve fıtratına savaş açmış demektir. Zira insanın yeryüzünde mücadelesini verdiği yaşamak davasının özü rahmet ve merhamettir. Beşikteki çocuktan sokaktaki hayvana kadar savunmasız ve dilsiz her canlıya karşı tehdit unsuru haline gelen insanın en büyük trajedisi ne yazık ki yine kendisiyledir. Her ne kadar attığı yumruk, salladığı tekme ve fırlattığı söz ve bakış bir başkasına gibi gözükse de asıl itibariyle dönüp dolaşıp kendi özüne isabet etmektedir. Öyle çok uzağa gitmeye falan gerek yok, başkasından değil, öncelikle insanı kendisinden korumak gerekiyor.

NEREDE OKUYACAĞAMIZDA ANLAŞTIK DİYELİM, PEKİ NE DİYE OKUYACAĞIZ?

Okumadığımız sırıtıyor dersek abartmış olmayız sanırım. Nasıl böyle bir fikre sahip olduğumu soracak olursanız hemen söyleyeyim. Kitap okumuş bir toplum olsaydık, hele hele Ana Kitap´ı (Kur´an´ı) okusaydık bu kadar gürültü kaplamazdı ortamı. Herkes birbirini medenice dinler, farklı görüşlere saygı gösterir ve hiçbir zaman kimse kendini merkeze yerleştirmezdi. Gelip geçici olana bu kadar bel bağlamazdık kitaplardan geçseydi yolumuz. Evrensel ve bitimsiz olandan yana hareket eder tavrımızı koyardık. Kardeşliklerimiz üç günlük beş günlük olmazdı, ahireti de içerisine alan çift dünyalı bir kuşatıcılığı olurdu uhuvvetimizin. Okusaydık, düşünmüş olurduk; düşünseydik isabetli davranırdık. Kalabalığa karışmayı bir güç gösterisi saymazdık. Fert olmayı, şahsiyet kurmayı, kişilik oluşturmayı öne çıkarırdık. İbadetlerimizden gereken hazzı alamayışımızda da biraz bu var. Yıpranan aile düzenimiz, dejenere olan gençliğimiz ve profanlaşan dünyanın halini de bu derin kopuşa bağlayabiliriz pekâlâ. Kitaplar hızla metalaşırken, bir takım insanların konuşmalarına kitap muamelesi yapılıyor garip bir şekilde. Muhabbetsizliğimizin temel sebebi de başkası değil, kitapla aramıza giren yığınaklardır. Geldiğimiz yer itibariyle söylemek gerekirse, okumadığını saklayamayan bir toplum haline geldik. ?Kitap da durduk yerde okunmuyor´ dediğinizi işitir gibiyim. Haklısınız elbette. Her şeyden evvel meselesi olmalı insanın kitap okumak için, bir derdi olmalı mutlaka. Onu nereden bulacağız diye sormayın sakın. Kaybettiğimiz yerde aramamız gerekiyor ilk önce onu. Meselesi olmayanın ne kıraati olur ne de kıraathanesi. Nerede okuyacağımızdan çok daha önce niye okuyacağız, niçin okumalıyız soruları geliyor çünkü.



Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

HABERLER