Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

İdlip’te bilek güreşi, Putin mi güçlü, Erdoğan mı?

Adelina Sfishta; İki kritik olay meydana geldi. Kısaca onları hatırlatalım, sonra ne olura cevap bulmaya çalışalım.

İdlip’te bilek güreşi, Putin mi güçlü, Erdoğan mı?

Biliyorsunuz, Suriye’de durum çok gerginleşti. Sanki büyük müsabaka öncesi, ısınma turları atılıyor. Eldeki güçler, avantajlara çevrilmeye çalışılıyor.

İki kritik olay meydana geldi. Kısaca onları hatırlatalım, sonra ne olura cevap bulmaya çalışalım.

Birinci kritik olay; Rusların 4 özel kuvvet istihbaratçısı, biri binbaşı, 01 Şubat 2020’de Lazkiye’de pusuya düşürülerek öldürüldü. Patlama sonrası Rus askerler, kalp ve kafalarından yakın mesafeden de vuruldu ve kafaları dağıtıldı.

Bu 4 özel kuvvet istihbaratçısı, Kafkas bölgesi için yetiştirilmişler. Suriye’de Hatay’a yakın Keseb denilen güvenli bir yerde yapılacak Türk-Suriyeli üst düzey istihbaratçıların görüşmelerinin güvenliğini sağlamak üzere Suriye’ye gelmişler.

Birileri bu görüşmeyi biliyor, Rusya’dan gelen istihbaratçıları biliyor ve pusu kuruyor. Bu durum, buluşma bilgisinin sızmış olduğunu gösteriyor.

Pusuyu; silahlı cihatçı grupların veya İran’a bağlı unsurların, yani “barış olmasın isteyenlerin” yapmış olabileceği değerlendiriliyor.

İkinci kritik olay; yukarıda belirttiğim pusunun ardından, Türkiye’nin İdlip’in Serakib bölgesinde (M4 ve M5 yoluna hakim) yeni gözlem noktaları oluşturmak için gönderdiği askeri konvoylardan birisine Suriye ordusunun ateş açması ve Türk ordusunun 8 şehit vermesi. Türk ordusunun da top atışlarıyla karşılık vermesi ve bir hayli Suriyeli askeri öldürmesi.

2011 yılında başlayan Suriye krizinde, ilk defa Suriye ordusu ile Türk ordusu karşı karşıya geldi.

Bir de olay sonrası verilen beyanatlara bakalım.

Suriye ve onu destekleyen Rusya; “Durumun iyi olmadığını, son günlerde İdlip’teki silahlı cihatçıların 1000’e yakın saldırı gerçekleştirdiğini ve çok sayıda Rus ve Türk uzmanın öldüğünü, İdlip’teki teröristlerin tahliye edilmesi gerektiğini, edilmezlerse savaşarak İdlip’ten çıkarılacağını”, ifade ediyor.

Türkiye ise; “İdlip’te insani dram yaşandığını, Suriye ordusunun İdlip’e saldırılarının Türkiye’ye yeni ve büyük bir göç dalgasına neden olacağını, Suriye ordusunun Türk gözlem noktalarının gerisine çekilmesi gerektiğini, çekilmezse Türkiye’nin bizzat Suriye ordusunu geri iteceğini”, belirtiyor.

İki olayın öncesinde de Suriye ordusunun birçok saldırısı oldu, İdlip bölgesine. Hatta 5-6 Türk gözlem noktası, halen Suriye ordusu tarafından çevrilmiş durumda. 

İdlip bölgesine ilişkin yapılması gerekenler bir mutabakat ile karara bağlanmış aslında. Ama işler yürümüyor. Eylül 2018’de imzalanan Soçi mutabakatı gereği Türkiye İdlip’te 12 gözlem noktası kuracak ve 4 “çatışmasızlık bölgesinden” buraya toparlanmış “teröristleri” önce ağır silahlardan arındıracak, sonra teröristleri geri çekecek, daha sonra da bölgeyi “temizleyecekti.” Ayrıca, Türkiye “M-4 ve M5 karayollarının açılmasını sağlayacaktı”.

Hemen hemen hiç biri yapılmadı. Aksine, “teröristler” anlaşma yapıldığı tarihte İdlip’in % 45’ini kontrol ediyorken, daha da güçlendiler, diğer grupların çoğunu bünyelerine aldılar ve İdlip’in % 90’ını kontrol edebilir hale geldiler. Ve Rus üslerine de sürekli saldırılar düzenlediler.

Kim bu “teröristler”?

Türkiye’nin eğitip, donattığı ve Suriye alanında “Özgür Suriye ordusu-daha sonra Suriye Milli ordusu” adıyla görev verdiği “ılımlı muhalif” denen grubun dışındakiler kastediliyor.  

Bunlar; İslam’da belirtilen “cihat kavramını” silahlı cihat olarak yorumlayan ve Afganistan’daki Rus-ABD çatışmasından bu yana silahlı bir mücadelenin içine girmiş olan, Selefi-Vahabi-kısmen İhvani silahlı unsurlar.

İşte bu anlayışa bağlı olan, İdlip’te toparlanmış ve İdlip’in % 90’ını kontrol eden El Kaide ve Nusra’nın devamı niteliği taşıyan, HTŞ (Heyet Tahrir el-Şam) bu kavramın içine giriyor. Sayılarının 25-40 bin arasında olduğu ifade ediliyor. Türkiye’nin tam kontrolünde de denemez.

İki ordu neden doğrudan çatışmaya girdi?

Suriye ordusu; İdlip’in en kritik bölgelerinden birisi olan ve Halep’ten Lazkiye’ye giden M-4, Halep’ten Şam’a giden M-5 otoyolunun açılması için kritik konumdaki Serakib’e doğru ilerledi.

Türkiye karşı hamle ile bölgeye takviye kuvvetler göndermeye başladı ve Serakib bölgesine 4 adet yeni gözlem noktası kurdu. Birliklerini Serakib’te savunma yapacak şekilde Suriye ordusuna karşı konumlandırdı.

Çatışma da kaçınılmaz olarak gerçekleşti.

Anlayacağınız, Türkiye İdlip’ten çekilmek istemiyor, Suriye ise İdlip’i almak istiyor.

Peki, İdlip Türkiye için neden önemli? Bu “teröristlerle” Türkiye’nin alıp veremediği ne?

  • Mısır, Libya, Suriye gibi coğrafyalarda 2011’den bu yana meydana gelen olaylara baktığımızda, Türkiye’nin; İslami politik hareketler içerisinde, İhvan (Müslüman Kardeşler) hareketini önemsediğini görüyoruz. Ayrıca, İhvan’dan etkilenmiş Suudi Arabistan Sahva hareketinin doğurduğu silahlı veya fikri mücadele biçimini benimsemiş gruplarla da etkileşim içerisinde. ABD’nin Irak müdahalesinin ortaya çıkardığı, Sünni Müslümanlara dönük tutum da, bir manada Türkiye’yi bu tarz yapılarla yan yana getirdi. İşte İdlip’teki yapılar, “Amerika-batı ile mücadeleyi, anti emperyal mücadele diye belirlemiş, silahlı mücadele yöntemini de merkeze koymuş” bu tarz gruplar. El Kaide-IŞİD-Boko Haram-Nusra gibi yapılar bunlar. İdlip’teki HTŞ (Heyet Tahrir el-Şam) de Nusra’nın türevi. HTŞ, Türkiye tarafından terörist örgüt olarak belirlenmiş olmasına rağmen, çok genel anlamda Türkiye ile. El Kaide Sahva’dan, Sahva İhvan’dan etkilenmiş yapılar. Müslüman olarak, diğerleri ile mücadele etmeyi “silahla yapalım” dediğiniz anda, kendinizi bu yapıların içerisinde buluyorsunuz ve nüanslar hiçbir şeyi değiştirmiyor. Müslüman toplumlar, bu yapılar tarafından çıkmaz sokakların içinde tutuluyor. Elbette Suriye ile sınırlı değil. Benzer yapıları; İran, Suudi Arabistan, Pakistan vb. de kullanıyor.
  • Diğer yönden Türkiye, “bölgesel Kürt güç temerküzü ile mücadele konseptine” bağlı olarak; “sınırları içinde demokrasiyi ve özgürlükleri azaltmayı”, “sınırları dışında da Kürt topluluklarının bağımsızlık ve otonomi kazanması ile mücadeleyi” benimsemiş durumda. Bu nedenle, bazı Suriye topraklarının Kürt olmayan unsurlarca kontrol edilmesini veya en azından Suriye kuzeyindeki Kürt nüfusun, kesintisiz Akdeniz’e kadar ulaşmamasını sağlamak istiyor. Suriye topraklarına küçük cepler halinde girmesinin nedenlerinden birisi bu. İşte burada İdlip en önemli coğrafyalardan birisi. İdlip’te yoğun bir Arap nüfusu olması, cepler bölgelerine Türkiye’deki Arapları yerleştirmeyi istemesi de bununla alakalı. Kürtlerle arasına, Arapları yerleştirmek. Bu bakış açısı ile İdlip’in Türkiye’nin kontrolünde kalması, otonom bir bölge haline dönüştürülmesi hedefleniyor gözüküyor.
  • Ayrıca Türkiye; 2011’deki yakın hedefi olan “Esat’ı devirmek ve Sünni bir hükümet yapısı oluşturmak” projesini hala rafa kaldırmış gözükmüyor. Ancak Rusya’nın Esat’ın arkasında durması, bu hedefin realizesini özel şartlara bağladı. ABD ve İsrail’in İran projesinin ardına takılmak, bu hedefin özel şartı olabilir. Ancak İdlip giderse bu hedef bir daha asla mümkün olmayabilir. Esat’ı devirmeyi de unutmak gerek. Üstelik iki de düşman yaratılmış olur.

AKP iktidarının yaptığı bu stratejik tercihler açısından İdlip, oldukça önemli. Ancak Türkiye’de herkes, Suriye konusunda aynı şekilde düşünmüyor, onu da belirtmeliyim.

Türkiye’deki tartışmalar işte bu stratejik tercihlerdeki farklılığa dayanıyor. CHP-İYİ P ve Saadet Partisi, AKP’den farklı bakıyor. AKP’nin Türkiye’yi açmaza ve riske soktuğu eleştirileri var.

Hükümeti oluşturan koalisyon içinde de farklı sesler geliyor. Söz gelimi Perinçek ve ulusalcı-Kemalist ekip, Rusya ile ilişkilerin derinleştirilmesini ve Esat ile masaya oturulmasını öneriyor. Çok abartılı gelebilir ama, İlker Başbuğ ile AKP arasında meydana gelen polemik bu meseleye de bağlı bir çatlağı işaret edebilir. Erdoğan’ın ABD’ye yeniden dönmesine bu ekip sert tepki verecek gözüküyor.

Suriye; ülkesinin bütünlüğünü sağlamakta, Türkiye ve Amerika’nın askeri unsurlarını Suriye’den çıkartmakta kararlı.

Rusya için esas mesele; Batı’ya karşı bölgede oluşturmaya çalıştığı dengede, İran’dan sonra en önemli dayanak noktası olan Suriye’nin kaybedilmemesi.

Doğu Akdeniz enerji yatakları üzerinde politika geliştirebilmesi, Akdeniz’de askeri varlığını koruyabilmesi, Kuzey Afrika’da etkili olabilmesi, Türk boğazlarının güneyini kontrol edebilmesi, İsrail’in güvenliğine katkı veren ülke olabilmesi, İran’ın korunabilmesi, Irak’ta söz sahibi olabilmesi, Arap ülkeleri ile ilişkilerini geliştirebilmesi, Türkiye’nin Sünni Arap toplumlarını etkileme kapasitesine sınırlama getirebilmesi için Suriye stratejik değerde. 

İdlip, yapılacaklar listesinin başında. Halledilmemiş İdlip, batı için istismar edilecek alan gibi. Irak ve Suriye’yi kapsayacak Sünni devlet oluşumu, Rusya’nın hesaplarını alt üst eder. Ayrıca, Rusya İdlip’teki silahlı cihatçı unsurların bir an önce elimine edilmesini istiyor. Kafkas kökenli El Kaide unsurlarının da İdlip’te olması, Rusların endişesini daha da artırmakta.

Amerika, Kürtlere yaptığı yatırımların boşa gitmemesi için, Suriye’nin güney doğusunda, petrolün olduğu bölgede hala varlığını sürdürüyor. Petrol; Suriye’de Proxy unsurları daha az maliyetle destekleyebilmeyi ve doğabilecek silahlı mücadelede “petrolü olan taraf” olmayı önemsiyor. Amerika, İran meselesi çözümleninceye kadar ve Irak’ta kendisi lehine bir hükümet oluşturabilmek açısından, Sünni gruplarla teması kesmek de istemeyebilir. Yani Sünni-Şii gerilimi, İran’ın etkisizleştirilmesinde katkı verecek ise, bölgedeki Sünnilerin kaybedilmemesi gerekiyor. Ayrıca Suriye Kürtleri ile Türkiye’nin barışması mümkün olacak ise, İdlip’in Türkiye’nin elinde kalmasına destek verebilir.

Daha fazla ayrıntıya boğmayalım sizleri ve bu işin sonu nereye gider, analiz etmeye çalışalım.

Rusya; Suriye’nin kendisi için stratejik değeri nedeniyle, Türkiye’nin İdlip’te kalma hatırını “limitli” gözetir. Bu limit, Türkiye’nin verebilecekleri ile orantılı olarak, genişler veya daralır. Rusya için İdlip çözülmelidir. Aksi halde Suriye’nin güvenliği riske girer.

Türkiye’nin İdlip’te varlığını sürdürebilmesi imkansıza yakın. Sadece ABD ile yeniden koalisyona girmesi halinde mümkün olabilir. Bu da hükümet koalisyonu açısından Erdoğan’ı riske sokacaktır. En iyisi zamana oynamak ve oluşabilecek avantajları beklemek.  

Suriye ordusu 2011 yılından bu yana fiilen savaşın içinde oldukça tecrübelenmiş gözüküyor. Rusya’nın desteği de cabası. Suriye’nin hava sahasının Rusya tarafından kontrol ediliyor olması, Türk hava gücünün kullanılmasını da kısıtladığını dikkate almak gerek.

Türkiye’nin yapabileceği sıcak çatışma, muhtemelen silahlı cihatçı gruplarının Suriye ordusuna karşı kullanılması ile kısıtlı kalacaktır. Bu da Türkiye’nin “silahlı cihatçılarla işbirliği yapıyor” konusunda çok geniş bir suçlama ile karşılaşması anlamı taşır. Çok riskli.

Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik kriz, doğrudan sıcak savaşa girme seçeneğini imkansız kılar. Ayrıca AKP hükümetinin giderek azalan halk desteği, evdeki bulgurdan eder.

Amerika ile yeni bir maceraya girilmesi ise Erdoğan’ı koalisyon içinde yalnız bırakabilir. Muhalif partilerin desteğini, daha çok demokrasi ve parlamenter sisteme dönüş kaydı ile alabilecektir. Bu Erdoğan’ın işine ne kadar gelir?

Unutulmamalı savaş, lojistik demektir, lojistik ise para. 

Bölgeden gelen son haberler; Türk ordusu ile Suriye ordusunun çatıştığı yer olan Serakib’in Suriye ordusunun eline geçtiği yönünde. Haritada Halep’e doğru uzanan kesimin de Türkiye tarafından Suriye’ye bırakılması tansiyonu düşürecektir.

Meseleye müdahil ülkelerin ellerine kabaca baktığımızda, Türkiye’nin bir miktar daha zaman kazanma şansı olabileceği, ancak bunun oldukça limitli olduğu gözüküyor. 

Türkiye bir miktar daha geriye çekilir, M-4 ve M-5 karayollarının tam açılmasına izin verir, yeni bir protokol yapılır ve Türkiye yeni oyalama taktiklerini uygulamaya koyar.

İdlip’teki 25-40 bin silahlı cihatçı gruplar meselesi ne zaman “patlar” ve kimin “elinde patlar”, en zor soru. Çok taraflı ajite edici pusu, baskın vb. herkesi birbiriyle kapıştırabilir.

Can alıcı soru silahlı cihatçılar kime kalacak ve nereye gidecek? Adres neresi?

Türkiye “banko” gözüküyor. 

Silahlı cihadı benimseyen İslamcıların yeni üs alanı bu durumda Türkiye mi olacak?



Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

HABERLER