Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

İdeolojik saplantı: Sağ-sol (1-3)

Arslan TEKİN'den üç(1-3) yazı;

İdeolojik saplantı: Sağ-sol (1-3)

 

Kemal Kılıdaroğlu, dikkatle takip ediyorum, ısrarla sol-sağ ayırımına girmiyor. Bir programda Armağan Çağlayan daha önce sorulan bir soruyu soruyor: "CHP'nin sağa kaydığı eleştirine katılıyor musunuz?"

Kılıçdaroğlu'nun cevabı:

"Hayır. Sağ sol kavramları 18. yüzyıla ait. 18. yüzyılın kavramlarıyla 21. yüzyılın sorunları çözülmez. Yeni şeyler inşa edemiyorsanız, beklenen başarıyı topluma veremezsiniz. Demokratik yollarla o beyefendiyi [R. T. Erdoğan] oradan indireceğim. Gerçek anlamda sosyal demokratız. Gerçek anlamda Kuvâ-yı Milliye'ciyiz."

Kılıçdaroğlu "18. yüzyıla ait." derken neyi kastetti?

1789 Fransız İhtilâli'yle sağ ve sol kavramları ortaya çıkmıştır. 1789'da, ihtilâlden var olan sonra da devam eden bir meclis vardı. Cumhuriyetçiler, radikaller, monarşi taraftarları, meşrutiyetçiler, muhafazakârlar... bu meclisteydi. Farklı ideolojilere sahip gruplar mecliste ayrı ayrı oturuyorlardı. Kralın yerinde kalmasını isteyen meşrutiyetçiler sağda, cumhuriyet taraftarı ihtilalciler ise solda yer tutmuşlardı.

Mesele sağda oturanlar, solda oturanlar ayrışmasından ortaya çıktı. Sonra statikoyu koruyanlar sağcı, yeni arayışta olanlar, rejim değişikliği isteyen solda gösterildi.

Türkiye'de sağ ve sol kavramı 1960'larla, ideolojik ayırımların doruğa çıktığı zamanda sık kullanılmaya başlandı. İlk kullanan İsmet İnönü'dür. Sonra Bülent Ecevit kendisi ortanın solu ilan etti ve adı "sol" olan bir parti kurdu. Yazmıştık, biliyorsunuz. Türkiye'de "sol" kavramı sosyal demokrasi ile sınırlandırılmak istense de, Fransız İhtilâli'den beri beri rejim değişikliğini isteyen ihtilalcileri adlandırır oldu, diyeceğim ama bizde bu kavramın içine sosyalizm, komünizm, Marxizm, sonu dinsizliğe varan bütün akımlar girdi. Onun için, Türkiye'de "sol" tutmadı ve belli bir sınırda kaldı.

M. Kemal Paşa liderliğinde Kuvâ-yı Milliye hareketi başlatıldı. Millî Mücadele verildi, Düşman sürülüp atıldı. Padişahlık/halifelik kaldırıldı. Fransız İhtihâli'ni göz önüne getirirsek, Kuvâ-yı Milliye hareketini örtüştürebiliriz. Batı akımlarını çok iyi bilen M. Kemal "sağ" ve "sol" kavramlarına itibar etmedi.

Kemal Kılıçdaroğlu, bütün bunların farkında. Sloganları aşıyor.

Cemil Meriç "Bu Ülke"de "Sağ Sol" başlığı altında "sağ" ve "sol" için şöyle der:

"Sol-sağ... Çılgın sevgilerin ve şuursuz kinlerin emzirdiği iki ifrit. Toplum yapımızla herhangi bir ilgisi olmayan iki yabancı. Sol'un halk vicdanında yarattığı tedailer: casusluk, darağaçları, Moskova; sağ'ın, müphem, sevimsiz, sinsi bir iki hayal. Hıristiyan Avrupa'nın bu habis kelimelerinden bize ne? Bu maskeli haydutları hafızalarımızdan kovmak ve kendi gerçeğimizi kendi kelimelerimizle anlayıp anlatmak, her namuslu yazarın vicdan borcu."

Batı kendisini "sağ" ve "sol" içinde tarif edebilir ama bizim dünyamız başka; onların kavramlarına hapsolunmamız lâzım.

"Sağ"ı ifade eden "ashâbu'l-meymene" ve "ashâbu'l-yemîn"; solu ifade eden "ashâbu'l-meş'eme" ve "ashâbu'ş-şimâl" kavramları Kur'ân-ı Kerîm'de geçer. Günümüzdeki sağcılık ve solculukla bir ilişkisinin olup olmadığını bir müfessire sordum. Ayrıca ele alacağım.

Halkımızın nazarında "sağ" deyince inan, "sol" deyince inkâra kadar giden kesim anlaşılır. Bölücü, darbeci silahlı gruplar "aşırı sol" diye adlandırılır.

Kemal Kılıçdaroğlu elbette bütün bunları biliyor. Onun için kategorize etmekten kaçınıyor, vâkıalardan hareketle yorum getiriyor.

Kaynak Yeniçağ: İdeolojik saplantı: Sağ-sol - Arslan TEKİN

 

'Sağcılık' deyince olur?

25 Ağustos 2020-Yeniçağ

Kemal Kılıçdaroğlu'na ısrarla "Sağa mı kaydınız?" sorusu soruluyor. O da ısrarla "Sağa kaymadık; soldayız." demiyor. Son cevabında tavrını net ortaya koydu, "Sağ sol kavramları 18. yüzyıla ait. 18. yüzyılın kavramlarıyla 21. yüzyılın sorunları çözülmez." dedi. 

Kılıçdaroğlu'nun "sol" kavramını literatüründen çıkardığı artık bu cevapla kesinleşti. Şunu rahatlıkla söyleyebilirim: "Ortanın solu"nu telaffuz eden selefleri İsmet İnönü'nün ve Bülent Ecevit'in muakkibi (takipçisi) olmadığını gösterdi. "Gerçek anlamda Kuvâ-yı Milliye'ciyiz." diyerek Mustafa Kemal Atatürk'ün çizgisini işaret etti. M. Kemal, kendisini ideolojik kavramlara hepsetmemiş, önünü hep açık tutmuştu.

Cemil Meriç'in "Sol-sağ... Çılgın sevgilerin ve şuursuz kinlerin emzirdiği iki ifrit." dediğini hatırlatmıştım.

Sol üzerinde durduk. Türkiye'de sağın nasıl anlaşıldığını verdik. Sağ"ı ifade eden "ashâbu'l-meymene" ve "ashâbu'l-yemîn"; solu ifade eden "ashâbu'l-meş'eme" ve "ashâbu'ş-şimâl" kavramları Kur'ân-ı Kerîm'de nasıl geçtiğini ve günümüzdeki sağcılık ve solculukla bir ilişkisinin olup olmadığını bir müfessire soracağımızı belirtmiştim.

İslâmcı "sağ" cenahın, hususiyetle bugünkü Ak Parti kadrolarının yetişmesinde büyük rolü olan yedi ciltlik "Kur'ân Dersleri-Meal-Tefsir"in yazarı Ali Bulaç'a sordum.

Cevabını araya girmeden aynen veriyorum:

"56/Vakıa: 7. Ve sizler de üç sınıf olduğunuz zaman; 8. İşte o "Ashâb-ı Meymene", ne (kutludur o) "Ashâb-ı Meymene"! 9. "Ashâb-ı Meş'eme" ne (mutsuz ve uğursuzdur o) "Ashâb-ı Meş'eme"

Bu arada büyük bir zaman aralığının olduğu anlaşılıyor. Yani, büyük kozmik olay olan kıyâmet kopuyor, diriliş vuku buluyor, mahşer oluyor ve hesap günü başlıyor. Bu aşamadan sonra insanlar üç ana gruba ayrılacaklardır:

a) Kitapları sağ yanlarından verilenler (Ashâbu'l-Yemin); b) Kitapları sol yanlarından verilenler (Ashâbu'ş-Şimal); c) İman, iyilik ve hayır yarışıp öne geçenler ve yakınlaştırılanlar (Es-Sâbikûn el-Mukarrebûn).

İki temel kategori iman edenler, iyilik edenler ile inkâr edenler ve ömürlerini kötülük yapmakla geçirenler. Bunlar "sağ" ve "sol" kelimeleriyle ifade edilmektedirler. Buna biraz yakından bakalım:

 Sûrenin 38. ve 41. âyetlerinde "Ashâbu'l-Yemîn" ve "Ashâbu'ş-Şimâl" tabirleri kullanılır. Bazıları, Ashâbu'l-Yemîn'e "sağcı", Ashâbu'l-Şimâl'e "solcu" karşılığını vermektedirler; sûrenin genel bağlamı ve ayetlerin siyak ve sibakı açıkça "kıyâmet"ten ve "ahiret hayatı"ndan bahsedildiğini gösteriyor. Buna göre:

1) Kıyâmeti ve ahiret hayatını anlatan bu sûrede geçen âyetleri dünyada özellikle 18. yüzyılın sonlarına doğru (1789 Fransız İhtilali'yle) ortaya çıkmış bulunan modern siyasal gruplaşmalara dayanak olarak göstermek yanlıştır.

2) Bu tabirler siyasî tercihleri de içine alan genel bir durumun, bir tavır alışın sembolleridir. Herkesin yapıp ettiklerini içine alan (amel-hesap) defteri, insanın önceden tavır alışlarına ve davranışlarına göre ya sağından ya da solundan kendisine verilecektir. Defterini "sağ yanı"ndan alan kişi mü'mindir ve mükâfatı hak etmiştir, defterini "sol yanı"ndan alan kişi ise suçlu-günahkârdır, cezaya müstahak olmuştur."

Tabirleri yerli yerine oturtmamız lâzım. İkinci ve son bölüm yarın.

Kaynak Yeniçağ: 'Sağcılık' deyince olur? - Arslan TEKİN

Kur'ân'da 'sağ' ve 'sol'

26 Ağustos 2020-Yeniçağ

Ak Parti kadroları üzerinde büyük emeği olan yedi ciltlik tefsirin yazarı Ali Bulaç'ın Kur'ân'da "sağ" ve "sol"un nasıl geçtiğine dair bana gönderdiği açıklamasının ilk bölümünü dün vermiştim. İkinci ve son bölüm: 

"Bu açıdan sağ partileri tercih edip de haksızlıklara, sınıf çelişkilerine, sömürüye karşı çıkmayan, aksine kendisi de böylesine adaletsiz bir sosyo-ekonomik düzenden yararlanan kişi modern tanımlamalara göre "sağcı" addedilse de, ayetlerin işaret ettiği ahiretteki gruplaşmada "sol kategori"de yer alacaktır. Aksi de mümkündür. O hâlde Kur'ân terminolojisinde "sağ ve sol" sahih iman, salih amel, adalet, yüksek ahlâkî tutum ve ma'ruf olana karşı olumlu veya olumsuz tutumla belirlenir. Kur'ân'ın sağ'ı olumlu, sol'u olumsuz kullanması anlamlıdır. Latincede sol meş'ûm, uğursuz, eski Almancada eğri; sağ ise, kibar ve imtiyazlıdır. Yeni Zelenda'da yaşayan Maorilere göre, iyiyi ve kutsalı, sol taraf profan ve şüpheliyi simgeler. İngilizcede sağ anlamına gelen "right" hak ve doğru, sol anlamına gelen "left-harded" ise acemi, sinsi, entrikacı demektir. Cehenneme inen yol sola bükülür, Tevrat'a göre "Rabbin sağında sevgili kullar oturacaktır".  Araplar da kadim zamanlardan beri sağ yanı hayra, sol yanı şerre izafe etmişlerdir.

Sağ ve sol'un sembolik anlamda kullanıldığı başka alanlar da vardır. Hz. Peygamberin birtakım fiilî sünnetleri öyledir. Meselâ; -kişi doğuştan solak değilse- yemek sağ elle yenir, mescide sağ ayakla girilir, sol ayakla çıkılır vs. Bunlardan amaç, sevabı yanında Müslümanın günlük hayatına belli bir disiplin, bir düzen kazandırmaktır. Örnek olarak, bir topluluk kapalı bir yere gireceği zaman, sağdan girmesi sünnettir. Bu, fakir-zengin, soylu-az soylu ayırımları ortadan kaldırıcı, terbiye edici bir uygulamadır. Peygamber'in kendisi bile bazen, başta veya sağda olmadığı için ashâbından sonra kapalı yere girmiş ve sadece boş bulduğu yere -bu yer aşağıda olsun, üst yerde olsun- oturmuştur. Bu sünnetten de hareket edilerek Müslümanların "sağcı" olduklarını söylemek mümkün değildir.

Teknik açıdan da "Ashâbü'l-Yemîn" ve "Ashâbü'ş-Şimâl" sağcı ve solcu, diye tercüme edilemez. Kur'ân da sağcı solcu, dememiştir. Kıyâmette Müslümanın bir sembolü olarak bilinen bu âyet, doğrudan ekonomik ve ideolojik bir fonksiyonu ifade etmiyor. "Ashâbü'l-Yemîn: Sağ Ehli", "Ashâbü'ş-Şimâl: Sol Ehli" demektir. Bu bir izafet terkibidir. Meselâ "ateş ehli" kastedilen "Ashâbu'n-Nâr"ı, "ateşçi"; Hıristiyan ve Yahudileri kasteden "Ehl-i kitab"ı "kitapçılar" olarak tercüme edemeyiz. Kaldı ki Araplar sağcıya "Yeminiyy", solcuya "Yesariyy" derler. Yesariyye ve yeminiyye birer kavramdırlar. Kur'ân'da yeminiyy ve yesariyy geçmez. Peygamber Efendimiz (s.a.)'in hiçbir hadisinde de bu anlamda sağcı ve solcu tasniflerine rastlanamaz.(Bkz. Ali Bulaç, Çağdaş Kavramlar ve Düzenler, s. 178-184.)

Her iki sınıf insanın durumuyla ilgili vurgu, olayın büyüklüğünü, önemini anlatmak içindir. Sağ ehli cennete gireceklerdir, vurgu ile cennetliklerin karşılaşacakları ödülün güzelliğini ve büyüklüğünü; sol ehli ise cehenneme sürüleceklerdir, vurgu bunun korkunçluğunu anlatmaktadır.

Bazı tefsircilere göre, sağ ehli ahirette Allah'ın nuru altında ilerleyenler, sol ehli bundan mahrum kalanlardır. Bu görüşte olanlara göre Hadid (57) sûresi 12 ve Tahrim (66) sûresi 8. ayetleri bu tefsiri desteklemektedir. Müslümanların kendilerine layık görebilecekleri isim "Müslüman"dan başkası değildir: "O (Allah), sizi 'Müslüman' olarak isimlendirdi." (22/Hac: 78) "Allah'a çağıran, Salih amelde bulunan ve 'ben Müslümanlardanım', diyenden daha güzel sözlü kimdir?"(41/Fussilet, 33)."

 

 



Anahtar Kelimeler: İdeolojik saplantı: - (-)

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz