Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

Hümanizma Aydınlanma´nın kutsal kasesiydi, ne oldu?

Ömer Lekesiz- 02.01.2018

Hümanizma Aydınlanma´nın kutsal kasesiydi, ne oldu?

Son yirmi yıldır, şöyle dişe dokunur bir hümanizma güzellemesi okuyanınız var mı?

Güzelleme diyorum, çünkü, Hümanizma üzerine bizde sadece güzelleme yapılır ve ?Hümanist olunacak, ol!? komutuyla tamamlanırdı o güzellemeler.

Hemen aklıma gelen ilk isimler... Azra Erhat, Halikarnas Balıkçısı, Sebahattin Eyüboğlu (Mavi Anadolucular) az dirsek çürütmemiş, kafa eskitmemişlerdi Hümanizma üzerine...

Onlar, antik Yunan ile bir mütekabiliyet kurma derdindeyken, mistik kimi akranları da boş durmamışlar, daha yerli ve dolayısıyla halk tarafından da kolayca benimsenebilir has hümanist kaynaklar yaratmanın derdine düşmüşlerdi.

Kısmen de başarılı olmuşlardı: Mevlana Anadolucu Hümanizmin peygamberi, Yunus Emre onun en has havarisi olarak, kendi inançlarından ve tarihlerinden arındırılarak koşulmuşlardı evrensel Hümanizma katarına.

Mevlana´nın:

?Gel, ne olursan ol yine gel / İster kafir, ister mecusi, ister puta tapan ol yine gel / Bizim dergahımız, ümitsizlik dergahı değildir / Yüz kerre tövbeni bozmuş olsan yine gel?

ve Yunus Emre´nin:

?Ey aşıklar, ey aşıklar, aşk mezhebi dindir bana / Gördü gözüm dost yüzünü, yas kamu düğündür bana?

şeklindeki çağrıları Aydınlanma´nın materyalist ideolojisine şırınga edilerek yeşillendirilmiş bir dinsizlik büyük(!) emeklerle nasıl da cilalanıp, parlatılıp sunulmuştu cahillerin pazarına.

Mahiyeti, daha icat edildiği günden belliydi oysa ki, Hümanizma´nın: (a)Eski Yunan ve Latin kültürünü en yüksek kültür örneği alan ve ortaçağın skolastik düşünüşüne karşı XIV. yüzyıl Avrupa´sında doğan, gelişen felsefe, bilim ve sanat görüşü; (b)insanlık sevgisini en yüce amaç ve olgunluk sayan doktrin; herhangi bir toplumun, kendi değer sistemine göre savunduğu insan ideali; insandaki temel niteliklerin geliştirilmesini amaç edinen zihni ve felsefi eğilimlerin tümü. (Okyanus Sözlüğü)

Ama ne oldu? Aydınlanma´nın kutsal kasesi, iki cihan savaşında katledilen  milyonlarca insanın kanıyla dolunca, bağımlı ulus devlet fikrine, özgürlükçülüğün takviyesi Hümanizma´nın misyonunu devraldı.

İlk bakışta bağımlı ulus devlet fikri, yeni zamandaki en büyük devrim gibiydi. Devlet olma kabiliyeti bulunmayan halklara, belli kara parçalarında kendilerini yönetme hakkı verilerek, onlar göreceli bir bağımsızlık fikrinin sarhoşluğuyla kavak gölgesinde eğlenirlerken, örgütlendirildikleri kara parçasının yeraltı ve yerüstü zenginlikleri onlara vasilik eden güçler tarafından daha sistemli bir şekilde sömürülecekti.

Ama iş bununla bitmeyecekti ve nitekim de bitmedi.

Ulus devlet uygulaması, halkların birbirlerinden nefretini üreten, karşılıklı olarak vicdanları kurutan, merhameti ortadan kaldıran yeni bir sürece evrildi.

Ki, bu da yetmedi, İslamofobya tanımıyla üretilen yeni bir azgınlık dalgası fertleri de aşarak, İslam ümmetinin tümüne yönelen, uzun vadeli emperyalist bir proje haline geldi.

İşte bugün, zikrettiğimiz sürece ve nedenlere bağlı olarak artık kimse Hümanizma´dan söz etmiyor. Bilakis, ulus devletlerin içinde sanayii ve ekonomiyi ayakta tutan halklar, bu üstünlüklerini aynı devletin çatısı altındaki yoksul halklarla paylaşmaya itiraz ederken, kimi ulus devletlerin halkları da, kendi devletlerinin güvenlik kaygısıyla, başka ulus devletlerin halklarına yardımcı olmalarının hesabını soruyorlar; ?bize kullandırman gereken imkanları neden başkasına kullandırıyorsun? diyerek kendi yönetimlerine baş kaldırıyorlar.

Örneğin, Sri Lanka´da Tamiller, İspanya´da Katalanlar kendi maddi zenginliklerini ülkedeki diğer halklarla paylaşmaya itiraz ederlerken, İran´daki son protesto dalgasında ise ?Ne Gazze, ne Suriye, ne Yemen, ne Lübnan; canım İran´a feda olsun? sloganları atılıyor.

Kısaca, artık bir halkın uğradığı doğal afet, zarar ve ziyandan dolayı, eline kına yakmaya hazır bekleyen halkların, ulus devletli dünyasında yaşıyoruz.

Biz, Amerika´yı vuran bir kasırganın şiddetini artırmasını can u gönülden temenni ederken, Amerikalılar Yemendeki acının yoğunlaşması için oraya kefiyeli ulaklar gönderiyor. İsrailoğulları İran´daki iç karışıklığın artmasına mahsus adadıkları horozları mezbahlarda keserken, Katalanlar Endülüs eyaletindekilere acil ölümler arzuluyor.

Dolayısıyla, Hümanizma´nın kutsal kasesi kesin bir şekilde kırılmış bulunuyor artık; Hümanizma´ya güzelleme yapacak Batıcı soytarıların nesli bu yüzden tükenmiş bulunuyor.

Hümanizma´nın bir yutturmaca olduğunu anlatarak, güçlü sezgileriyle bugünkü mevcut tabloya yıllar yıllar öncesinden işaret edenlere karşı yapılan terbiyesizlikler, edepsizlikler, zulümler ise halen ilgili kayıtlarda yaşıyor. 

Şimdi, o uz-görüşlü insanlara haklarını iade ederek rahmet dilememiz gerekiyor.



Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz