Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

Hayırseverliğin Emperyalizmine Karşıyız!

Tarlabaşı Dayanışma Hareketi Koordinatörü Kadir Bal ile Özgün İrade Dergisi adına yaptığımız söyleşi metni?

Hayırseverliğin Emperyalizmine Karşıyız!

TARLABAŞI DAYANIŞMA HAREKETİ KOORDİNATÖRÜ KADİR BAL:

Hayırseverliğin Emperyalizmine Karşıyız!

SÖYLEŞİ: SAİT ALİOĞLU

Kadir Bey sizi ve ?´Tarlabaşı Dayanışma Hareketi´´ni tanıyabilir miyiz?

Selamunaleyküm. Ben Kadir Bal. İstanbul´da yaşıyorum. Tarlabaşı Dayanışma Hareketi´nin koordinatörü ve dönem sözcüsüyüm.

Tarlabaşı semtinde göçmenler, evsizler, madde bağımlıları, cezaevinden çıkan yaşlı ve evsiz erkekler, şiddet mağduru ve kalacak yeri olmayan kadınlar, yalnız yaşayan yaşlı insanlar ve benzeri mağduriyetlerden çıkış yolu arayanlarla beraber dayanışma halinde olan bir hareketliliğimiz var.
İmece usulü, dayanışma ve dertleşme topluluğuyuz. Psikolojik, hukuki, sağlık gibi konularda gönüllü katılımcılar ile dayanışma halinde olduğumuz insanlara destek veriyoruz.

Gücümüz yettiğince de nöbetleşe fatura-kira ödeme döngümüz söz konusu.

Hikâyeleri ile karşılaştığımız insanları, onlara yardım ederek onları yardıma bağlı kılmak istemediğimiz için, onları bir dayanışma ağı içine katılımını sağlayarak, o kişinin de kendi ayakları üstünde, kendisinin de katılım gösterebileceği, destek verebileceği bir noktaya gelebilmesi için çalışma içindeyiz.

Ramazan ayında dikkat çeken iftar sofraları açtınız. İftar sofralarınızdan biraz bahseder misiniz?

Oruçlu olsun ya da olmasın; Müslüman olsun ya da olmasın, kadın erkek- Türkiyeli ya da Türkiyeli olmayan insanlarla beraber kuruyoruz sofraları? İftardan sonra namaz kılıyoruz. Namaz için imamlığı aramızda işportaya çıkan, saat-tespih satarak yaşamını idame eden Afrikalı kardeşler yapıyorlar. Duamızı bir Müslüman ve bir Hıristiyan mülteci kardeşlere yaptırıyoruz. Böylelikle Hıristiyan ve Müslüman göçmenlerin de aralarında bir ünsiyet, dostluk kurulmasına vesile olmaya çalışıyoruz.

Sofralarımız Ramazan ayında her Cumartesi kurulmaktadır. Yedi senedir serdiğimiz iftar sofraları çok farklı insanları ağırlamakta. Sofralarımıza mülteci insanlar, Türkiyeli insanlar ve hayvanlar da katılım göstermektedir.

Savaştan kaçan ve hayvanlarını geride bırakmak istemeyen insanların kedileri köpekleri kuşları da soframızda alaka ve destek görmektedir.

Ve mama desteği yanı sıra hayvan hakları konusunda da çalışan arkadaşlarımız mevcut.

Derin ekoloji alanında da okumalar yapıyoruz.

Sofralarımız dayanışma eksenli kurulduğu için derneğimiz herhangi bir zenginden bireysel destek kabul etmemektedir.

İmece usulü çözmekteyiz sofra masraflarını. Kurumsal destek almıyoruz. Destek vermek isteyenleri ihtiyacı olan insanlarla tanıştırıp biz aradan çekiliyoruz. Veren eli alan el ile tanıştırıp aralarında kurulacak olan ünsiyet ile kişisel bağları güçlendirip, bu bağlardan da güçlü kardeşlikler ve dostluklar oluşmasına çabalıyoruz.

Hz. Muhammed´in (sav) Ensar-Muhacir aileleri arasındaki kardeşlik sistemini örnek almaya çalışıyoruz.

Bu çalışmalarınızda ne gibi sorunlarla karşılaşıyorsunuz?

Birincisi, kendimizi ifade etmede, insanların beklentileri bizi biraz zorluyor.

Çünkü biz yardım yapan bir topluluk değiliz. Hak ihlalleri konusunda da hukuki anlamda ve insan hakları konusunda söz söyleyen bir topluluğuz. Hiçbir siyasi çevre ile yakınlığımız yok.

Günümüz STK´ları üzerinden yardım derneklerinin revaçta olduğu hepimizin malumu. Fakat biz dikey yardımseverliği reddediyoruz. Yatay dayanışma ağları kurmayı önemsiyoruz. Örgütlenmeyi tercih etmiyoruz ama örgülü olmaya gayret ediyoruz.

Temasta olduğumuz insanlara bunalıma girecekseniz bile yalnız girmeyin, en az üç kişi beraber bunalıma girin, ama sonra beraber çıkın diyoruz.

Yalnız kalmayı tercih etmiyoruz.

İnanılanın aksine veren elin alan elden üstün olmadığını düşünüyoruz.

Üstünlüğün Allah´a mahsus olduğuna inanıyoruz.

Sosyal adaleti sağlayabilmek için gayret gösteriyoruz.

Yoksullukla mücadele etmiyoruz tam tersi mücadele edilecek bir şey varsa onun da zenginlik olduğunu düşünüyoruz

Bu tabi ki alışılagelmiş iyilik-severlik-hayırseverlik algıları dışında bir dayanışma kültürünü ve amelini / pratiklerini üretmek ve deneyimlemek demek.

Bu da kendi kaynaklarımızı oluşturmaya bizi itiyor.

Zorluklar ise sahanın dayattığı kültürel kodlar, yerel yönetimlerin bürokratik işlevinin detaycı ve hantallığı, yardım yapmak isteyen insanların, yardıma muhtaç insanların dinine ve diline bakarak seçici davranmaları bizi çok yoruyor.

Dikey yardımseverliğe karşı yatay dayanışma ağları kurmayı öneriyoruz dediniz. Biraz açar mısınız?

Ne yazık ki içinde bulunduğumuz toplumsal motivasyon, güçlü ve zengin olana hayranlık duymak ve yoksul ve güçsüz olana acımak şeklinde kendini gösteriyor. Biz ise asıl acınması gerekenlerin zenginler olduğunu düşünüyoruz.

Zenginliğin aralarında dönüp duran bir güç olmaması gerektiği ayetinden yola çıkarak nimetlerin

yeryüzünde paylaşılarak, adil bir bölüşümün hedeflenmesini öneriyoruz.

Kapitalist ve neo-liberal bir düzen içinde zenginliklerini sürdürenlerin ne kadar dindar olurlarsa olsunlar sınıfsal konumlarının sorgulanması gerektiğini düşünüyoruz.

O yüzden zenginlerden yardım istemiyoruz.

Onun yerine onların varlıklarından ihtiyaçtan fazla olanı, toplumsal yoksulluk alanlarına doğru, emek sömürüsü yapmamak kaydı ile istihdam ve dayanışma ağları olarak organize etmelerini tavsiye ediyoruz.

Buradan herkesin yoksullaşmasına özlem duyduğumuz zannedilmesin.

Biz zengin ile fakirin arasındaki makasın açıklığından rahatsız olan bir topluluğuz.

O yüzden zenginlerin vicdanını ikna edecek yoksulluk turizmine karşıyız. Yoksulların, mültecilerin, kentsel dönüşümün, kayıt dışı ve merdiven altı iş kollarının olduğu insan hikâyelerine hayvanat bahçesine girer gibi girilmesini, fotoğraflar çekip, röportajlar yapıp, içten içe de kendi haline şükrederek kasılmasını onaylamıyoruz.

Entelektüel gevezeliğe düşme riskine karşın sürekli tetikte durmaya çalışıyoruz.

Maun Suresinde geçen yetimi-yoksulu ve miskini güçlünün ve zenginin vicdanından kopacak kırkta bir orandaki zekâtlara bağlı, sürekli bir beklenti içine iten, yardım edilerek hep yardım alan konum döngüsünü kırmaya çalışarak dayanışma ağları içinde hem alan hem veren bir zemini oluşturmaya çalışıyoruz.

Bunun içinde atölyeler kurmaya ve bit pazarlarına doğru açılmaya çalışıyoruz.

İhtiyaç sahibi bile olsa önce kardeşini düşünen bir duruşun kendi arasındaki dayanışma ve çabayı büyütmeyi önemsiyoruz.

Biz insanın insana olan kulluğundan çıkıp kulluğumuzu sadece Allah´a özgü kılmaya çalışıyoruz.

Bu yüzden de hayırseverliğin emperyalizmine karşıyız.

İnsanlar sizinle nasıl iletişime geçiyorlar?

Yerimiz İstanbul´un Beyoğlu semtinde Tarlabaşı Çukur mahallesinde. Göçmenlerin, Afrikalıların, kimsesizlerin, garibanların içinde büyüyen bir arkadaş topluluğuyuz. Lakin biz insanları kendimize çağırmıyoruz. IBAN numaraları vererek yardımlarınızı şuraya gönderin de demiyoruz.

Biz tanıştığımız insanları kendi semtlerine, mahallelerine eğilmeye, güçleri yettiğince imece usulü dayanışma ağları kurmaya, yakınlarındaki kimsesizleri, zor durumda olanları bankaların insafsızlığına, krediye faize terk etmemelerini öneriyoruz. Sofralarını birleştirmelerini, SALAT´ı beraber ikame etmelerini istiyoruz.

Rıza mekanizmalarının dışına çıkıp itiraz etmelerini, yerel yönetimleri ve belediyeleri, kaymakamlıkları, dernekleri vakıfları bu anlamda zorlamalarını teklif ediyoruz

Yardım edilmiş yoksulluk ?seviciliğinden dayanışma halinde olan onurlu topluluklara doğru hicret etmeyi teklif ediyoruz.

Bizimle iletişime geçmek isteyen herkesin de başımız üstünde yeri var. Buyursunlar çaya çorbaya bekleriz.

Bu arada, sesimizi ve sözümüzü okuyucularınıza yankıladığınız için sizlere teşekkür eder, okuyucularınızı ve dergide emeği geçen herkesi en içten selamlarımızla selamlarız.

Özgün İrade okuyucuları iletişim için sosyal medyadan bize ulaşabilirler:

Facebook : https://www.facebook.com/TarlabasiDayanisma/
İnstagram: https://instagram.com/tarlabasidayanisma?igshid=1d2ohcpe4o5uo
Twitter : https://twitter.com/TarlabasiDayani
____________________________

Torbacılar: ?´Günahkârız, biliyoruz, ama bize de dua edin diyorlardı!..´´

Tarlabaşında, her yıl Afrikalı ve Afrikalı olmayan mültecilerle açtığımız iftar sofraları, bünyesinde dayanışma ve dertleşmeyi de barındırmaktadır. Bu sofraları başta yadırgayarak sonra da benimseyerek destek veren bir torbacı grubunda tanıdım Ali´yi.

Ali hem uyuşturucu satıyor; hem de grubunu yönetiyordu. Polis baskınlarına karşı uyanık, müşterilerine karşı dikkatli ve sürekli tetikte yaşıyordu.

Onların torba tuttuğu sokaklarda bizler, gönüllü avukat ve doktor arkadaşlarımızla hasta mültecileri evlerinde ziyaret ediyor, düzenli ilaç yardımı yapıyor ve ödeyemedikleri faturaların ödenmesi için kendi kıt imkânlarımızla destek vermeye çalışıyorduk.

Torbacılar bizi seviyor ama temkinli yaklaşıyorlardı. Tarlabaşının ara sokaklarında, yerlere hasır sererek açtığımız dayanışma sofralarına gelip oturmuyorlar ama sofraya pide, meyve, su, çorba gibi gıdalar göndererek sofranın bir ucundan da onlar tutuyorlardı. Günahkârız, biliyoruz, ama bize de dua edin diyorlardı. Bonzai ve kimsayal uyuşturucu satmadıklarını sadece esrar, ot, cigara sattıklarını söylüyorlardı. Kimyasal madde satmayı namussuzluk ama esrar ot satmayı ise racondan görüyorlardı. Bir gün bu işleri bırakacaklarını, hasta anne-babalarını hacca gönderip, Zeytinburnu´nda tekstil işi yapan akrabalarının yanına gidip alınlarının teri ile çalışacaklarını söylüyorlardı. Kolları jiletli ve dövmeli, her an çatışmaya hazırlıklı, üzerlerinde uyuşturucu ve emanet ( silah, bıçak vs. ) eksik olmuyordu.

Merdiven altı bir oto yıkamacıda araba kilimleri yıkayan, Afrika´nın Siere Leone ülkesinden bir kız kardeşimiz vardı; dayanışma ağımızın içinde. Bu kızımızı çok az bir ücrete günde 15 saate çalıştıran patronu, kızı son günlerde kenara çekip uygunsuz tekliflerde bulunarak epey bunaltmıştı. Kardeşimiz ağlayarak durumu bana anlatmış, yarım yamalak Türkçesi ile ?Abiiy, beyaz adam bana sex var ekmek var, sex yok ekmek yok, ben fahişe değil. Ben sadece siyah, ama kötü siyah değil. Ben, kardeş, hasta çok, ev, Afrika, para, valla abiiy.. Ev, hasta, para lazim ama ben fahişe değil?´´ diyerek ağlıyordu. Durumu alilerle de paylaşmıştım. Adamı aramasını istediler kızdan; patronu sokağa çağırdık; kızı arabasıyla alıp götüreceği için sevinçle geldi adam. Aliler adamı arabadan indirip Pitbull köpeklerinin ortasına koydular. Köpekler komut bekliyor ve hırlıyorlardı. Adam korktu. İtiraf etmedi tabi ki. Kız babasıyım dedi. Ben nasıl böyle bir şey yaparım dedi. Acıdım işe aldım dedi. Bana iftira atıyor dedi. Ağlamaya başladı. Kendisini bırakmamız için yalvardı.

Uyuşturucu satan o gençler gariban ve sahipsiz bir kızı kendi adalet anlayışları ile korudular. Adam iki aydır ödemediği parayı ödedi Afrikalı kardeşimize. Ve gitti. Kıza başka bir iş bulduk. Daha sonra kaçak yollarla o kardeşimiz ve birçok Afrikalı Yunanistan üzerinden Almanya´ya geçtiler. Hâlâ ara sıra facebook üzerinden görüşüyoruz birçok kardeşle. Tarlabaşı´nın arka sokaklarında kendilerini kollayan ve bir ihtiyacınız olursa buradayız diyen o torbacı gençlerin dostluklarını ve komşuluklarını özlüyorlar.

Bir dönem Ali ile bir süre koptuk. Ali ortalarda gözükmüyordu. Bir yıl kadar sonra beni aradı. Acilen görüşmek istediğini ve bir ricada bulunacağını söyledi.

Torbacılığı bıraktığını, bir fabrikanın personel servisinde işe başladığını, evlendiğini söyledi. Çok sevinmiştim. Şöyle devam etti: ?´Kadir abi. Ben sizi tanıdığımda belalı bir hayatın içinde idim. Kimse elimizden tutmadı. Annem hasta, babam işsiz, borçlarımız vardı. Ailemi toparlamam lazımdı. En çok özlemini çektiğim şey sokaklarda yürürken arkama dönüp bakmamaktı. Ben evime giderken kırk defa arkama dönüp bakıyorum. Bu iş bize dost kaybettirdi, düşman kazandırdı. Memurların hepsi peşimizde? Kafamızı kaldıramaz olduk. O zamanlar sizi tanıdım. Bir size bakıyordum bir kendime. Kendime lanet okuyordum. Onlar Allah yolunda sense şeytan yolundasın diyordum. Sizin yaptığınız iyilikler bana ilham oldu. Bırakıyorum dedim. Uzaklaştım buralardan. Torba tutmadım. Evlendim. İşe girdim. Ve sizden bir ricam var´´ dedi.

-Buyur, dedim.

?´Benim bir oğlum oldu, dedi. Kırkı çıkana kadar bekledim. Yarın kırkı çıkıyor. Çocuğumun kulağına ezanı sizin okumanızı istiyorum, dedi. Siz benim kurtuluşuma vesile oldunuz. İnşallah evladım da sizler gibi zora düşenin dostu olsun büyüdüğünde. Bizim gittiğimiz yollardan gitmesin. Vatana -millete hayırlı bir evlat olsun. N´olur kırma beni. Ezanı sen okur musun?´´ dedi.

İlk defa biri benden çocuğunun kulağına ezan okumamı istiyordu. Bir grup arkadaşımla Kurtuluş semtinde dar bir sokakta, bodrum katında, küçük bir evin salonunda ağırlandık. El işlemeli, dantelli bir kılıfa sarılmış, Kur´an´ı Kerimi üç kere öpüp alnına koydu. Bismillah diyerek bebeğini bana uzattı. Bebeği kucağımıza aldık. Kulağına ezanı ve ismini okuduk. Muhammed koydu adını.

Her şeye yeniden bir bismillah ile başlamıştı. Ve Allah yeniden başlayanların yardımcısı idi. Buna şahit olmuştuk.

Biz, kentlerin arka sokaklarında yaşayan, ötekileştirilen, gayri meşru hayatlara savrulan, kriminalize edilen, avukatların, savcıların ve polislerin gündemi dışında kimsenin gündemine girmeyen nice insanın yüreğinde yankılanan Muhammed (as) ismini de, selamını da, İslam´ın kayıp evlatlarının sedalarını da işitmekteyiz?

Ben ve arkadaşlarım Allah´tan umudumuzu hiç kesmedik.

İçkinin haram ama sosyal güvencesizliğin haram sayılmadığı bir ülkede, mültecilerin istenmediği ama ucuz işçiliğin istendiği iş yerlerinde, eşit ücret, eşit haklar yerine rutubetli bodrum katların fahiş fiyata kiraya verildiği semtlerde; rengine, insanın şivesine ve kolundaki façasına, GBT (genel bilgi toplama) sine bakılan ama yüreğine bakılmayan denetimlerde, hocaların ve âlimlerin orta sınıf mescitlerindeki o huzurlu sohbetlerde gündem bile olmayan, dindarlıkların uğramadığı, çıkıp gelmediği semtlerde biriktirdiğimiz insan hikâyelerini ve başını eğmeyen yaşamların temel haklarını savunuyoruz.

Sağlık sigortası olmayan ve iyileşme sürecinin piyasalaştığı bir evrende, her bir madde bağımlısı gencimizi ve yaşlımızı, Avrupa Birliği destekli fonlarla idare edilen modern rehabilitasyon merkezlerinde değil evlerimizde, mescitlerimizde ve cemaatlerimizde iyileştireceğimizi biliyoruz.

Kapitalizmin değil, Rabbimizin kuluyuz. Bankalara değil, kankalarımıza inanıyoruz. Bunalıma bile düşecek olsak o bunalıma en az üç kişi ile örgütlü düşmeyi savunuyoruz. Sonra beraber çıkmayı ve hayata yeniden beraber sarılmayı arzuluyoruz. Yanlış bir hayat, doğru yaşanmaz diyoruz.

Muhammed (as) ın hılf´ul fudulunun mütevazı bir parçası olmaya gayret ettiğimizi söylüyoruz. 1400 sene sonra İstanbul´un arka sokaklarında kulağına ezan okunan bir Muhammed bebeğin selamını ve umudunu taşıyoruz hayatın yüzüne. Kibir kulelerinin, plazaların, AVM´lerin köşelerindeki çöp konteynerlerinin içine elini uzatan her bir kâğıt toplayıcısı kardeşimizin terini, eli nasırlı bir eli tutarak havaya kaldıran Peygamberimizin kaldırdığı gibi kaldırıyoruz.

Fuhşa itilen, suça itilen, cezaevlerine itilen, gayri meşru ilişkilere itilen, kimsesizliğe itilen, internet kafelerde sabahlayan, banklarda uyuyan her bir genç-yaşlı, kadın-erkek evsizin, ailesizin, kırılan kalbiyle arka sokaklarda kurduğumuz dayanışma ağları ile dikiliyoruz; neo-liberal düzenin dayattığı yaşamın karşısına.

Toplum bizi görmese de biz toplumu görüyoruz. Cüzdanlarını da yüreklerini de?

Doğrular Allah´tan, yanlışlarımız ve eksiklerimiz ise bizdendir. Biriktirdiğimiz her bir hikâye ile örgütlenerek, yaşamlarımızı kurmaya ve ötekileştirilen insanların çalınan hayatlarının ve haklarının peşine düşmeye devam edeceğiz?

Bu da bizim Allah´a ve kendimize verdiğimiz sözümüz olsun, diyoruz.
______________
Kadir Bal Kimdir?
Doğum yeri Urfa-Bozova olan Kadir Bal aslen Mersin-Anamur´lu. Üç kardeşler. Memur bir babanın ilk çocuğu kendisi. Yerel yönetimler ve Sosyoloji okudu. İstanbul´da sokağa itilen evsizler, madde bağımlıları ile dayanışma evleri içinde ortak bir yaşamı deneyimledi. Farklı dinlerden ve milletlerden mülteciler ile yaşadı. İstanbul´un değişik semtlerinde, belli aralıklarla arkadaşlarıyla açtıkları dayanışma evlerinde barınan birçok evsiz, mülteci ve hayata tutunmaya çalışan madde bağımlısı kişilerin yaşamlarına yeni bir yön verdiler.

İstanbul´un başta Tarlabaşı semti olmak üzere, birçok semtte, kriminalize edilen- suç makinasına dönüştürülen, gayri meşruya itilen, torbacılığa ve hırsızlığa sarılan, kimi cezaevlerinden çıkmış ve kalacak yeri olmayan, birçok genç ve yaşlı insanın tanıdığı ve çıkış yolu arayan gençlerin destek aradıkları zaman ulaştıkları bir isim Kadir Bal. Sitemin sonucu olarak yaşamları heba edilen ve temel haklarından mahrum edilen, ötekileştirilen hayatların telafi imkânlarını, kendisi gibi dayanışmaya gönül vermiş sağlıkçı ve hukukçu arkadaşları ile oluşturmak için çabalamakta.

Tarlabaşı Dayanışma Grubu olarak insani yardımlaşma ve insan hak ihlalleri üzerinde çalışmaları devam etmektedir.

Hayırseverliğin Emperyalizmine Karşıyız!

 

Kaynak: Özgün İrade Dergisi.com

 


Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

HABERLER