Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

Hayatın diyalektiği ölümle kaim

Rasim Özdenören- 10.05.2018

Hayatın diyalektiği ölümle kaim

Ölüm melal verici bir olay... Ama gerekli...

Ölüm olmayaydı, insan onu icat etmek zorunda kalırdı.

Ölümsüz bir dünya haksızlıkların harman yeri olurdu. Çünkü en ağır cezanın bile (ölüm veya müebbet hapis) anlamı kalmaz; her şey abese dönüşürdü...

İnsan öleceğini bilen, fakat buna rağmen ölmek istemeyen biricik varlık: insanın zihin yapısı bu diyalektik üstüne inşa edilmiştir...

 

Ölümlü olduğumuzu bile bile ölümsüzmüşüz gibi yaşama iştiyakı içinde olabilmek, insana bahşedilmiş ürpertici bir algı işi. Ölümü yaratana şükran duymalıyız... Çünkü biz aynı zamanda zulme karşı adaleti talep ediyoruz...

Ölüm varsa adalet vardır. Tersi de doğru: adalet varsa ölüm de olacak.

Ve madem ölüm var, öyleyse her şeyi sonuna kadar, dibine kadar denemek gerekiyor... Her şeyi: yaşamanın içine sığdırılabilecek her ne varsa: kırı, boş alanı, ormanı, denizi, çölü, kenti, varoşu, metropolü, okyanusu, oralarda soluklanmayı, oralarda avlanmayı, av olmayı; sevgiyi, sevgide yitmeyi ve sevgide yeniden var olmayı, öcü ve ihtirası, celali ve cemali...

Bütün bunları sonuna dek götürebilmek ne müthiş bir haz kaynağı olurdu. Ve haddini aşan yaşantının zıddına dönüştüğünü görmek insana hazzı ve melali aynı anda yaşatabilirdi.

Kimileri, tüm bu türden yaşantıların önü ölümle kesiliyormuş izlenimine kapılabilir. İnsanın ölümlü olması onun önünü kesiyormuş gibi gelebilir. Ama acaba? Yoksa bütün bu her şeyi sonuna kadar götürme güdüsü bizim ölümlü olma duygumuzla mı canlı tutuluyor? Ölümsüz bir hayat ne kadar sıkıntı vericidir... Ölümsüz bir hayatta hiçbir şeye acele etmek gerekmez. Hiçbir şeye acele edilmeyen bir dünyada hiçbir şey yapılmaz... Sonsuz bir durağanlık haline girilir. İnsan tarihsizleşir. Tarihsizleşen insansa hayvana dönüşür. Şu farkla ki, hayvan yaradılışı itibariyle tarihsizdir, o değişmez, neyse odur; bir milyon yıl önceki kedi ile bugünün kedisi arasında bir değişiklik mevcut değildir. Oysa insan değiştirmeye, dönüştürmeye, dolayısıyla kendi tarihini oluşturmaya müştak ve mahkûmdur; böyle olmasına rağmen, salt ölümsüzlük dolayımında atıl kalan biri can sıkıntısının dibini bulur ve o gayyada debelenmeye başlar...

Ama ölüm duygusu, öleceğini bilme bilinci onu sürekli bir yaşama uğraşı içine iter.

Sonunda ne olur?

Bu dünyaya veda eden insan, geride hâlâ yapılmadan bırakılmış bir ameller yumağına bakarak gözünü yumar. Sanırım bu nedenle, her ölüm erken ölüm izlenimi bırakıyor üstümüzde...

İşte bu aynı nedenle ben de diyorum ki, başlanmış olan her ne varsa, onu sonuna kadar götürmeli. Bu aşırıya kaçın demek olmuyor. Sonuna kadar götürmeyi öneriyor. İtidalle de olsa, sonuna kadar...



Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz