Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

Fırtınalı zamanlarda ışığı yanan ev gibi olmak

İktisatçı yazar Yaşar Süngü, kişinin, fırtınalı durumlarda, insanların sığınacakları ve “ışığı yanan ev” misali bir anlayışa sahip olmalarının gereği üzerine duruyor.

Fırtınalı zamanlarda ışığı yanan ev gibi olmak

Servet biriktirenler zengin değildir, sadece yükleri çoktur.

Onların Eminönü’nde, Sirkeci’de Mercan’da, toptancı hallerinde, iş hanlarında çalışan hamallardan tek farkları şudur;

Hamallar taşıdıkları malların kendilerine ait olmadığını bilirler, servet ve mal-mülk biriktirenler bunları kendilerinin sanır.

Hamallar biraz sonra yükleri sahiplerine vereceklerini bilirler, mal ve para biriktirenler vermemek için mücadele eder.

Hamallar sırtlarındaki yükü indirdiklerinde sevinirler, bunlar sırtlarındaki yük azalınca ağlarlar.

Yani ne onların övünülecek bir durumu vardır aslında ne de başkaları tarafından imrenilecek durumları.

**

Servet sahibi olmaya çalışmak meseleyi yanlış anlamaktır.

Ömür kısa, yolun sonuna ne zaman varacağımız belli değildir. Zamanı iyi değerlendirmek ve her anı dolu dolu yaşamak gerekir.

Asıl olan sermaye sahibi olmaya çalışmak ve edindiğin sermayeyi tüm canlılar için kullanmayı hedeflemektir.

Bunu yapabilen zengin sınıfında yerini alır.

**

Mevki ve makam sahiplerinden, servetten, maldan mülkten, varlıklı tanıdıklardan dost olmaz.

Tecrübe etmek istersen bir şey iste gör.

Dost başka bedendeki sendir.

Bu tür insanlar bir ya da ikiyi geçmez

Arkadaş nedir?

Birlikte vakit geçirmek istediğin insanlardır.

Bunlardan çok vardır, kimisine her gün ihtiyaç duyarsın, kimisine hafta bir kimisine de ihtiyaçlar esnasında.

**

İnsanın hem bedenen hem ruhen hem de ekonomik açıdan zenginleşmesi, isteğe bağlı değil bir zorunluluktur.

Elindeki bütün imkanları zenginleşmek için kullanmak zorundadır insan.

Bunları kullandıkça madden ve manen zenginleşir, kullanmadıkça cahil, fakir ve eksik kalır.

Akıllı insan zengin insandır, aklını ve başkalarının aklını kullanabilenleri daha zengindir. Kendi aklını kullanamayan ve başkalarının aklına da ihtiyacı olmadığını düşünenlerdir gerçek fakirler.

Zihinsel fakir diyoruz onlara.

Bu tür insanlar var olan aklını bile kullanamadığı için madden zengin olsa bile elindekilerin kıymetini bilemeyecekleri için birçok nimetten mahrum yaşarlar.

Biriktirme ve toplama hastalığı hayattan zevk almalarını engeller.

**

Hayvanlar biriktirmez, rızk endişesi çeken tek canlı insandır.

O kenara yığmayı sever.

Sonra da ihtiyacı olmayan eşyaların arasında kaybolur.

Oysa bilmez ki, lüzumsuz eşyalarını atarsan evin rahatlar, lüzumsuz bilgileri atarsan beynin, çevrendeki lüzumsuz insanları atarsan da kafan rahatlar.

Etrafını ne kadar temizlersen o kadar hızlı yol alır, o kadar mutlu olursun.

Çevrende sadece işe yarayan eşyaları, gerekli bilgileri ve insanları tutmak hem senin yolunu açacak hem de hayatını verimli hale dönüştürecektir.

**

“Tıp fakültesini yeni bitirmiş, pratisyen hekim olarak ilk görev yaptığım yere, Konya’ya bağlı bir beldenin sağlık ocağına gitmiştim. Gençtim, bekârdım.

İlk gece bir eve misafir olmuştum.

Tren istasyonunun hemen yanında bir evdi. Akşam yemeğinden sonra çaylarımız gelmiş, sohbetler edilmişti. Üzerimde yol yorgunluğu, geldiğim yeni yerin yabancılığı vardı. Saatler ilerliyor, ağır bir uyku beni içine çekiyordu.

Evin büyüğü olan hacı anneye sıkılarak: “Anneciğim, sizin buralarda kaçta yatılıyor?” Dedim.

Hacı anne: “Evlâdım az sonra tren gelecek, onu bekliyoruz” dedi.

Merak ettim, tekrar sordum: Trenden bir yakınınız mı inecek?

Hacı anne: “Hayır evlâdım, beklediğimiz trende bir tanıdığımız yok. Ancak burası uzak bir yer. Trenden buraların yabancısı birileri inebilir. Bu saatte, yakınlarda, ışığı yanan bir ev bulmazsa, sokakta kalır. Buraların yabancısı biri geldiğinde, “ışığı yanan bir ev” bulsun diye bekliyoruz.”

Prof. Dr. Saffet Solak’ın yukarıdaki hâtırası olduğu söylenen bu yazıyı okuyunca dedem geldi aklıma.

O da kışın karlı ve soğuk gecelerde yolda kalanların görebilmesi için geç saatlere kadar ışığı söndürmediklerini söylerdi.

Ekonomik ve sosyal krizlerde, afetlerde yani hayatın fırtınalı zamanlarında ışığı yanan ev gibi olmak lazım.

**

Anlatırlar ki gezginin biri, yolu üzerindeki bir dervişi evinde ziyaret eder.

Dervişin oturduğu odada kitaplar, minder ve sehpadan başka eşya yoktur

Adam: Sizin hiç eşyanız yok mu? Der.

Derviş; “Hayır” der

“Peki, sizinkiler nerede?” diye sorar derviş

Gezgin şaşırır; “Ben yolcuyum ama” der.

Derviş mırıldanır; Ben de öyle.



Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz