Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

FERDİN, AİLENİN, TOPLUMUN, KÜLTÜR VE MEDENİYETİMİZİN KORUNMASI İÇİN İSTANBUL SÖZLEŞMESİ’Nİ REFERANS ALAN TÜM YASALAR DA FESH EDİLMELİDİR

İstanbul Sözleşmesi- Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan’ın, 19 Mart 2021 tarih ve 3718 sayılı Kararı ile -Türkiye açısından- feshedilmiştir.

FERDİN, AİLENİN, TOPLUMUN, KÜLTÜR VE MEDENİYETİMİZİN KORUNMASI İÇİN İSTANBUL SÖZLEŞMESİ’Nİ REFERANS ALAN TÜM YASALAR DA FESH EDİLMELİDİR

 

Ümran Dergisi Yazarı Prof. Dr. Burhanettin Can'ın konuyla ilgili yazısı. 

“Kayaları eriten dalgaların şiddeti değil dalgaların sürekliliğidir.”

Hz. Ali

“Kadına Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi” -İstanbul Sözleşmesi- Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan’ın, 19 Mart 2021 tarih ve 3718 sayılı Kararı ile -Türkiye açısından- feshedilmiştir.

 

Bu bağlamda İstanbul Sözleşmesi’ni fesheden Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ve bu konuda Toplumsal Cinsiyet Eşitliği (TCE) projesi uygulamaya konulduğu andan itibaren hem TCE projesi hem de İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesi için mücadele eden herkese, her yayın organına, her STK / Vakıf / Cemaate, her platforma teşekkür ediyor, Allah razı olsun diyoruz. Bundan sonraki mücadelelerinde başarılar diliyoruz.

Kadına karşı şiddeti önlemek amacıyla imzalandığı söylenen, “Feminist felsefenin” ve LGBTIQ+’nın ruhuna uygun olarak hazırlanan, hiçbir maddesine şerh konulmadan oy birliği ile yaklaşık 30 dakika içerisinde, Mayıs 2011 yılında kabul edilen İstanbul Sözleşmesi, uygulanmaya konulduğu 2014

tarihinden itibaren kadına karşı şiddeti azaltmamış, aksine, aile içi şiddeti çok ciddi bir şekilde artırmış ve aileyi adeta savaş alanına çevirmiştir. Bu durum, istatistik verilerinde çok açık şekilde

görülebilmektedir.

Diğer taraftan amacı, Batı kültür ve Medeniyeti kodlarına göre “bir Avrupa yaratmak” olan bir

sözleşmenin, İslâm Kültür ve Medeniyet kodlarına göre şekillenmiş bir toplumda inşa edici olması mümkün değildir. Nitekim Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi, İstanbul Sözleşmesi ve bunları referans alarak hazırlanan iç yasalar, uygulamaya konuldukları andan itibaren; 1. İnsanımıza, 2. Aile yapımıza,

3. Toplumsal yapımıza, 4. Değer sistemimize, 5. Kültür ve medeniyet kodlarımıza çok ciddi zarar verilmiştir.

Karşılaştığımız her türlü soruya ve sorunlara cevap ararken öncelikle varlık nedenimizi (misyon) ve gayemizi (vizyon) göz önüne almalıyız. Hangi değer sisteminin, hangi kültür ve medeniyetin insanı olduğumuzu düşünmemiz gerekir. Değer sistemimiz, kültür ve medeniyet kodlarımız ve ahlak sistemimiz bize yol gösterir, neyi yapıp neyi yapamayacağımızı söyler.

Toplumsal Cinsiyet Eşitliği projesi ve İstanbul Sözleşmesi’ne karşı çıkıp sürekli mücadele etmemizin

nedeni, inşa ettiği zihinsel yapı ve yaptığı büyük tahribattır.

Bugün İstanbul Sözleşmesi, yaptığı bu tahribatlardan dolayı feshedilmiştir.

İstanbul Sözleşmesi’nin tek başına feshedilmiş olması, bütün sorunları çözmüş olacak mıdır? sorusunun cevabı son derece önemlidir.

İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesi gerekir, gerek şarttır, fakat yetmez, yeter şart değildir. Çünkü Türkiye’de, 7 Mayıs 2004 yılında Uluslararası sözleşmelerin iç hukuktan üstün ve bağlayıcı olduğu

kabul edilmiştir. Bu tarihten itibaren Türkiye iç yasal mevzuatı uluslararası sözleşmelere uygun hale getirecek değişiklikleri yapmıştır. Nitekim İstanbul Sözleşmesi, uluslararası bir sözleşme olarak kabul edilmesinin doğal sonucu olarak kapsam alanına giren tüm yasalar, İstanbul Sözleşmesi’nin

muhtevasına uygun hale getirilme mecburiyetinden dolayı, iç yasal mevzuatta ciddi düzenlemeler yapılmıştır. Çünkü, İstanbul Sözleşmesi’nin hemen hemen her maddesinde, “Taraflar gerekli olan yasal ve diğer tedbirleri alacaklardır.” hüküm cümlesi yer almaktadır. Bu bağlamda 6284 sayılı Aileyi Koruma Kanunu, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu, birçok genelge, yönetmelik ve proje İstanbul Sözleşmesi’ne ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliği projesine göre

düzenlenmiştir.

İstanbul Sözleşmesi’nin tek başına feshedilmiş olması, bu nedenle istenen ve beklenen sonucu

vermeyecektir.

Bu yazıda yukarıda ifade edilen beş alanın korunması için sadece İstanbul Sözleşmesi’nin iptal edilmiş olmasının yeterli olmadığı, onu referans alarak hazırlanan yasal düzenlemelerin de feshedilip kendi

kültür ve medeniyet kodlarımıza göre yeni yasal düzenlemelerin yapılmasının gerek ve yeter şart

olduğu konusu ele alınıp değerlendirilecektir.

İSTANBUL SÖZLEŞMESİ ve ONU REFERANS ALARAK HAZIRLANAN YASALARDA KAVRAMSAL KAOS

Osmanlı’daki Tanzimat ve Islahat Fermanlarını ve Cumhuriyet tarihi boyunca yapılan hukuksal icraatları göz önüne aldığımızda, bu ülkede son “İki yüz yıllık süreçte hem resepsiyon hem de rehabilitasyon yapılmıştır.”1 diyebiliriz.

Türkiye’de yapılan resepsiyon (Yabancı bir ülkenin kanunlarını olduğu gibi alıp uygulamak) ve

resepsiyon destekli rehabilitasyon hareketleri, kanunların / yasaların / hukukun diline yansımış, kullanılan kavramlar buna uygun seçilerek ithal edilmiştir. Genel olarak, hukuk sistemi ve hukuk sisteminde kullanılan dil ve kavramlar üzerinden toplumsal bir değişim ve dönüşüm stratejisi öngörülmektedir.2

Batı toplumsal yapısında ortaya çıkan ve Osmanlının meselesi olmayan ve o günün Osmanlısı için çözüm de olmayan birçok kavramı Avrupa’dan ithal edenler / etmek isteyenler, Jöntürkler,

kavramların muhtevasına vakıf değildiler ve ne getirip ne götüreceğinden bihaberlerdiler.3 30 dakika içerisinde Mecliste İstanbul Sözleşmesi’ni kabul edenler de İstanbul Sözleşmesi’ndeki kavramlardan ve muhtevadan bihaberdiler.

Eski milletvekili, Kamu Başdenetçisi Şeref Malkoç’un, "Eşler tartıştığında kadın, karakola telefon açıp şikâyette bulunduğunda koca evden uzaklaştırma alıyor. Bu da öfkeyi ve kadına şiddeti

körüklüyor. Biz eşleri barıştırmak yerine ayrılsın diye kanun çıkarmışız."4 demiş olması, konumuz bağlamında, çıkarılan yasaların ve uygulanan politikaların temel kavram ve muhtevalarına,

çıkaranların vakıf olmadığı anlamına gelmektedir.

Türkiye, bu kavramların muhtevalarını, dayandığı temel felsefeyi tartışmadan, kendi inanç sistemine, kültür ve medeniyet kodlarına uygun olup olmadığına bakmadan bütün bu kavramları, tercüme

ederek kendi yasalarına aktarmıştır.

Çerçevesi açıkça belirlenmemiş, Batı kültür ve medeniyeti kodları göz önüne alınarak tanımlanmış pek çok kavram, İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı Yasa, 4721 sayılı Yasa ve 5237 sayılı Yasalar üzerinden

1 Balcı, M., Tanzimat’tan Ulusal Programa Yeniden Yapılanmanın Hukuki Gelişim Süreci,, Genç Hukukçular Hukuk Okumaları, Birikimler, C:1, S: 16-57, İstanbul, 2003.

Gündoğan, K., Koç, C., Ünlü, H.N., Türk Hukuk Sisteminde Kast ve Taksir, Bilge Yayınevi, S: Sunuş Kısmı,

Ankara, 2010.

2 Balcı, M., Tanzimat’tan Ulusal Programa Yeniden Yapılanmanın Hukuki Gelişim Süreci,, Genç Hukukçular Hukuk Okumaları, Birikimler, C:1, S: 16-57, İstanbul, 2003.

Gündoğan, K., Koç, C., Ünlü, H.N., Türk Hukuk Sisteminde Kast ve Taksir, Bilge Yayınevi, S: Sunuş Kısmı,

Ankara, 2010.

3  Ramsaur, E., E.,  Jöntürkler 1908 İhtilalinin Doğuşu, Pınar Yayınları, İstanbul, 2011, S: 18-24. 4 10- 16.01.2019 Sputnik; https://tr.sputniknews.com/amp/turkiye/201901161037117860-kamu-basdenetcisi- malkoc-esler-ayrilsin-diye-kanun-cikarmisiz/? twitter_impression=true

hukuk sistemimize ithal edilmiştir. İstanbul Sözleşmesi’ne ve 6284 sayılı Yasaya göre aile bir savaş ortamıdır, bir arenadır. Muğlak, çerçevesi açıkça belirlenmemiş pek çok kavram, aileyi bir arena ortamına sokmaktadır.5

İstanbul Sözleşmesi’nde yer alan şiddet ile ilgili kavramlar şunlardır: “Kadına Karşı Şiddet”, “Aile İçi Şiddet”, “Kadınlara Karşı Toplumsal Cinsiyete Dayalı Şiddet”, “Toplumsal Cinsiyet Ayırımcılığı”, “Psikolojik Şiddet”, “Fiziksel Şiddet”, “Cinsel Şiddet”, “Cinsel Taciz”, “Taciz Amaçlı Takip”, “Irza Geçme de Dahil Olmak Üzere Cinsel Şiddet Eylemleri”, “Zorla Yapılan Evlilikler”, “Kadın Sünneti”, “Kürtaja ve Kısırlaştırmaya Zorlama”, “Kadına Karşı Şiddetin Yapısal Özelliğinin Toplumsal Cinsiyete Dayandığı”, “Toplumsal Cinsiyete Dayalı Şiddet”, “Toplumsal Cinsiyet Temelli Bir Şiddet Eylemi Anlayışıyla”, “Toplumsal Cinsiyete Dayalı Şiddetin Kadın Mağdurları”, “Kadın Olduğu İçin Yöneltilen Şiddet”, “Sözde “Namus” Adına İşlenen Suçlar”, “Kadınlara Karşı Ayrımcılık Yapan Yasa ve Uygulamalar”, “Kadınların Güçlendirilmesine İlişkin Politikalar”, “Kadınların Daha Aşağı Düzeyde Olduğu Düşüncesi”, “Kadınların ve Erkeklerin Toplumsal Olarak Klişeleşmiş Rollerine Dayalı Ön Yargıların, Törelerin, Geleneklerin ve Diğer Uygulamaların Kökünün Kazınması”, “Toplumsal Klişelerden Arındırılmış Toplumsal Cinsiyet Rolleri”, “Kadınların ve Erkeklerin Sosyal ve Kültürel Davranış Kalıplarının Değiştirilmesi”, “Kadınlara Karşı Şiddetin ve Aile İçi Şiddetin Toplumsal Cinsiyet Boyutlu Bir Anlayışa Dayalı Olması”, “Arabuluculuk ve Uzlaştırma da Dahil Olmak Üzere, Zorunlu Anlaşmazlık Giderme Alternatif Süreçlerini Yasaklamak”.


6284 sayılı Yasa ve yönetmeliğinde yer alan şiddet ile ilgili kavramlar şunlardır: “Şiddet”, “Ev İçi şiddet” / “Aile İçi Şiddet”, “Kadına Yönelik Şiddet”, “Şiddet Mağduru”, “Şiddet Önleme ve İzleme Merkezleri”, “Şiddet Uygulayan”, “Tedbir Kararı”, “Gecikmesinde Sakınca Bulunan Hal”, “Önleyici Tedbir Kararı”, “Geçici Koruma”, “Hayati Tehlike”, “Korunan Kişi”, “Fiziksel, Cinsel, Psikolojik, Sözlü

 

  1. -Can, B., Bir İfsad Hareketi Olarak Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi-1: Cinsiyet, Toplumsal Cinsiyet ve Cinsiyet Rollerinin Kapsam Alanı, Mart 2019, Umran.

-Can, B., Bir İfsad Hareketi Olarak Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi-2: “Nötr Cinsiyet Hareketinin” Üç Aşamalı

Savaş Stratejisi, Nisan 2019 Umran.

-Can, B., Bir İfsad Hareketi Olarak Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi-3:

“Toplumsal Cinsiyet Eşitliği” Projesi” “Dünya Nüfusunun 500 Milyonun Altında Tutulması” Projesinin Bir Alt Projesidir, Mayıs 2019 Umran.

-Can, B., Bir İfsad Hareketi Olarak Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi-4:

“İstanbul Sözleşmesi”, 6284 Sayılı Yasa ve “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi”

Hz. Yusuf’u Hapse Attıran Bir Zihniyetin 21. Yüzyıla Yansımasıdır, Ağustos 2019 Umran.

-Can, B., Bir İfsad Hareketi Olarak Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi-5:

2011 İstanbul Sözleşmesi ve 6284 Sayılı Yasadaki Kavramlar Üzerinden Yürütülen Psikolojik Savaş, Eylül 2019 Umran.

-Can, B., Bir İfsad Hareketi Olarak Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi-6:

2011 İstanbul Sözleşmesi ve 6284 Sayılı Yasa Bir Asimilasyon ve Kendi Kendini Sömürgeleştirme” (Resepsiyon) Projesidir, Ekim 2019 Umran.

-Can, B., Bir İfsad Hareketi Olarak Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi-7:

2011 İstanbul Sözleşmesi ve Onu Referans Alan Tüm Yasalar Fesh Edilmelidir, Aralık 2019 Umran.

-Can, B., Bir İfsad Hareketi Olarak Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi-8:

2011 İstanbul Sözleşmesi ve 6284 Sayılı Yasa Aileye ve Mahremiyete Açılan Bir Savaş İlanıdır, Ocak 2020 Umran.

 

veya Ekonomik Her Türlü Tutum ve Davranış”, “Şiddetin Uygulandığı Hususunda Delil veya Belge Aranmaz”, “Bu Kanun Kapsamındaki Şiddetin Sonlandırılması İçin Çalışan İlgili Sivil Toplum Kuruluşlarıyla İşbirliği Yapmak”, “Fiziksel, Duygusal, Cinsel, Ekonomik veya Sözlü İstismara veya Şiddete Uğrayanların”, “Korunan Kişinin Talebi”, “Çocuklarına Yaklaşmaması”.

 

2011 İstanbul Sözleşmesi’nin 1. Maddesi Sözleşmenin maksatlarını ifade etmektedir. 1. Maddede tam 9 kez şiddet kavramı kullanılmaktadır. Şiddet kavramının bu kadar bol kullanıldığı bir sözleşmede ya da yasada beklenti, şiddeti ve türlerini kendi içinde tutarlı ve fakat teferruattan arı olacak tarzda

tanımlamak olmalıydı ve tüm maddelerde bu tanımla uyumlu bir şekilde şiddet kavramı

kullanılmalıydı. Yukarıda belirtilen kavramların tanımlandığı ya da geçtiği yerlere bakıldığı zaman

kavramlarda bir muğlaklığın olduğu görülmektedir.

 

İstanbul Sözleşmesi, 6284 sayılı Yasa ve yönetmeliğinde “kadına karşı şiddet”, aile içi şiddet”, “ev içi şiddet” tanımları yapılmaktadır:

“ İstanbul Sözleşmesi Madde 3 – Bu Sözleşme maksatlarıyla: a- “kadına karşı şiddetten”,

kadınlara karşı bir insan hakları ihlali ve ayrımcılık anlaşılacak ve bu terim, ister kamu ister özel yaşamda meydana gelsinler, söz konusu eylemlerde bulunma tehdidi, zorlama veya özgürlüğün rastgele bir biçimde kısıtlanması da dahil olmak üzere, kadınlara fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik zarar ve acı verilmesi sonucunu doğuracak toplumsal cinsiyete dayalı tüm şiddet eylemleri olarak anlaşılacaktır;

Madde 3-b- “aile içi şiddet”, eylemi gerçekleştiren, mağdurla aynı ikametgâhı paylaşmakta olsun veya olmasın veya daha önce paylaşmış olsun veya olmasın, aile içinde veya aile biriminde veya mevcut veya daha önceki eşler veya birlikte yaşayan bireyler arasında

meydana gelen fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik şiddet eylemleri olarak anlaşılacaktır; d- “kadınlara karşı toplumsal cinsiyete dayalı şiddet”, bir kadına karşı, kadın olduğu için yöneltilen veya kadınları orantısız bir biçimde etkileyen şiddet olarak anlaşılacaktır;”

Benzer şekilde Sözleşmenin Giriş kısmında “Kadına karşı şiddetin yapısal özelliğinin toplumsal cinsiyete dayandığını ve kadına karşı şiddetin, kadınların erkeklere nazaran daha ast bir konuma zorlandıkları en önemli sosyal mekanizmalardan biri olduğunun bilincinde olarak;” cümlesinde Kadına karşı şiddetin yapısal özelliği”, “toplumsal cinsiyet” ile irtibatlandırılırken hangi veriler esas alınmıştır? Böyle veriler elde mevcut mudur? Elde sağlam veriler yok ise bu bağlantı hangi amaçla ve niçin kurulmuştur?

 

İstanbul Sözleşmesi’ni referans alan 6284 sayılı Aileyi Koruma (Yıkma) Yasasında benzer bir yaklaşımın olduğunu görmekteyiz:

 

“6284 sayılı Yasa Madde 2 – 1 b) Ev içi şiddet: Şiddet mağduru ve şiddet uygulayanla aynı haneyi paylaşmasa da aile veya hanede ya da aile mensubu sayılan diğer kişiler arasında meydana gelen her türlü fiziksel, cinsel, psikolojik ve ekonomik şiddeti,

-1ç) Kadına yönelik şiddet: Kadınlara, yalnızca kadın oldukları için uygulanan veya kadınları etkileyen cinsiyete dayalı bir ayrımcılık ile

Kadının insan hakları ihlaline yol açan ve bu Kanunda şiddet olarak tanımlanan her türlü

 tutum ve davranışı,”

-1d) Şiddet: Kişinin, fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik açıdan “zarar görmesiyle veya

 acı çekmesiyle sonuçlanan veya sonuçlanması muhtemel hareketleri, buna yönelik tehdit ve baskıyı ya da özgürlüğün keyfî engellenmesini de içeren, toplumsal, kamusal veya özel alanda meydana gelen fiziksel, cinsel, psikolojik, sözlü veya ekonomik her türlü tutum ve davranışı,” (6284 sayılı Yasa Yönetmelik Madde 3-m’deki şiddet tanımı aynıdır.)

 

Bu maddelerde yer alan ““kadına karşı şiddetten”, kadınlara karşı bir insan hakları ihlali ve ayrımcılık anlaşılacak" cümlesinde şiddetin ayrımcılıkla ilişkilendirilmesi ve Sözleşmede ayrımcılığın

tanımlanmamış olması, uygulamada keyfilikler getirecek, yargıca göre cezai müeyyideler değişecektir. Ayrıca “özgürlüğün rastgele bir biçimde kısıtlanması” ifadesinde “rastgele kısıtlama”

kavramsallaşmasında “rastgeleliği” tayın edecek etken nedir? Rastgele olmakla olmamak arasındaki sınır nasıl belirlenmektedir?

 

Kadınlara fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik zarar ve acı verilmesi sonucunu doğuracak

toplumsal cinsiyete dayalı tüm şiddet eylemleri olarak anlaşılacaktır.” ifadesinde, kadınlara uygulanan bir şiddetin toplumsal cinsiyete dayalı” olup olmadığının ölçüsü nedir? Bu ayırım neye göre ve kim tarafından yapılmaktadır ya da yapılacaktır?

 

Beşerî zaaflardan dolayı ortaya konan her türlü tepki ya da şiddeti, toplumsal cinsiyete dayandırmakta ki amaç nedir?

 

“Kadınlara karşı toplumsal cinsiyete dayalı şiddet”, “kadınları orantısız bir biçimde etkileyen şiddet olarak anlaşılacaktır.” ifadesinde “orantısız bir biçimde etkileyen şiddet” ifadesinin “toplumsal

cinsiyetle” bağı nasıl ve niçin kurulmuştur? anlaşılamamaktadır.

 

Bu soruların cevapları ne Sözleşmede ne de iç mevzuatta bulunmamaktadır.

 

Psikolojik savaş açısından meseleye yaklaştığımızda İstanbul Sözleşmesi ve onu referans alan yasalarda pek çok önemli kavram itibarsızlaştırılmakta ve gözden düşürülmeye çalışılmaktadır. En

 

ciddi tahribata uğrayan kavramlardan biri de nikâh kavramıdır. Nikâh kavramı, “nikâh”, “medeni nikâh”, “evlenme akdi", “evlenme merasimi veya töreni” şeklinde yasalarda yer almaktadır. 743 sayılı eski Medenî Kanun’da var olan nikâh kavramı, 4721 sayılı yeni Medenî Kanun’da evlenme

merasimi veya töreni” şeklinde geçer. Dolayısıyla nikâh kavramı, yeni medeni kanundan çıkarılmıştır. 2011 İstanbul Sözleşmesi’nde ve aileyi koruma yasalarının her ikisinde de nikâh kavramı

kullanılmamaktadır. Daha da önemli olan “nötr cinsiyet hareketinin” stratejisinde nikâh kavramının daha da itibarsızlaştırıp hayattan silinmesi vardır. Günlük hayatta metres hayatını meşrulaştırmak için bu kesimin başlangıçta kullandığı kavram, “nikâhsız birliktelik” idi. Şimdi “nikâhsız birliktelik” yerine “seviyeli birliktelik” kavramı kullanılmaktadır. Psikolojik savaş açısından bakılırsa, “nikâh kıyanlar”ın seviyesiz olduğu söylenmektedir.

 

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda, daha önceki yasada ve diğer yasalarda olmayan “medeni nikâh”

tabiri kullanılmaktadır. Medenî nikâh tabiri ile dini nikâh itibarsızlaştırılmaktadır. Nitekim ele

aldığımız yasaların hiçbirinde “dini nikâh” tabiri kullanılmamakta, onun yerine evlenme merasimi

veya töreni” tabiri kullanılarak dini nikâh kavramı itibarsızlaştırılıp gözden düşürülmek istenmektedir.

 

Etkisizleştirilen hatta unutturulmaya çalışılan kavramlardan biri de “Karı-Koca” kavramlarıdır. Son yapılan yasal değişikliklerle bu kavramların yerine genellikle, “eş”, “aile bireyi”, “aile geçimini / masraflarını sağlayan kişi”, “aynı çatı / dam altında yaşayan kişi”, “birlikte yaşayan bireyler”

kavramları kullanılmaktadır.

 

“Birlikte yaşayan birey” tabiri, son derece esnek bir tabir olarak gelecekte Türkiye’de ciddi bir sorun oluşturacaktır. İstanbul Sözleşmesi’nin İngilizce metninde bu kelime “partner” olarak geçmektedir. Türkiye, İstanbul Sözleşmesi’ni kabul etmiş olmakla, “Dost / metres hayatını” yasal güvenceye almış olmaktadır. Bizim inanç sistemimizde “gayrimeşru”, “zina” veya “fuhuş” olarak kabul edilen bu hayat tarzı, bu yolla meşruiyet kazanmaktadır. Dahası İstanbul Sözleşmesi tarafından kabul edilen “cinsel özgürlük” ve “cinsel yönelim”, Türkiye yargı sistemini bağladığından “eşcinsel birliktelikler”, hatta “evlilikler (!)”, “pedofili”, “zoofili”, “grup seksi”, “eş değiştirme” gibi tüm en adı cinsel sapkınlıklar, geleceğin Türkiye’sinde yaşanır olabilecektir. Anadolu kültüründe konuşma dilinde geçen “ib…” yerine “eşcinsel” ve “cinsel yönelim”, “fahişe” /or…” kavramları yerine “seks işçisi” denmekle, “ib…liğe”, “fahişeliğe” / “or…luğa” bir masumiyet, değer ve meşruiyet kazandırılmak istenmektedir.

 

Kültür ve medeniyetimizde ağırlığı olan ahlak, edep, iffet, ar, haya, şeref, haysiyet, namus, ırz, ayıp

gibi pek çok kavram yasalardan çıkarılmış, bazılarına özel sıfatlar eklenerek, ‘sözde namus’

kavramında olduğu gibi, itibarsızlaştırılmıştır.

 

Ayrıca, 2004 tarihinde, 5237 sayılı Yeni Türk Ceza Kanunu'nda (TCK) yapılan değişikler ile «evlilik içi tecavüz» kavramı getirilmiş; “ırz”, “namus”, “ahlak”, “ayıp”, “edebe aykırı davranış” gibi

kavramlar yasadan çıkarılmıştır. Ayrıca “bakire olan”, “bakire olmayan” ayrımı, İstanbul Sözleşmesi

  1. Maddesindeki “kadın” terimi, 18 yaşından küçük kızları da kapsayacaktır.” ifadesi referans

alınarak “kadın-kız ayrımı” yasadan kaldırılmıştır.

 

Kadının küçük yaşta kendi rızası ile evlenmesi (17 yaşın altında), “zorla alıkoyma ve tecavüz”

kapsamında değerlendirilmiş, bu durumda olanlar hapis cezası ile cezalandırılmışlardır. Fakat “15- 18 yaş arasındaki gençlerin karşılıklı rızaya dayalı cinsel ilişkilerini üçüncü kişilerin şikâyeti ile

cezalandırılmasını” öngören madde yasadan çıkarılmıştır.

 

Ayrıca yasalarda “toplum”, “din”, “kültür”, “örf”, “adet”, “gelenek”, “görenek”, “töre”, “ahlak” ve “aile” gibi “anahtar” hatta “odak” olan kavramlar, basitleştirilerek, sıradanlaştırılarak bir psikolojik harekât yürütülmektedir. Toplumsal Cinsiyet Eşitliği kapsamında çok öne çekilen, “cinsel yönelim”, eşik seviyesi son derece düşürülmüş “şiddet”, “farklı aile modelleri” ve “farklı partnerler” gibi

kavramlarla ciddi bir zihniyet değişimi ve dönüşümü yapılmak istenmekte; toplumlara bir merkez tarafından “kurbağa deneyi” uygulanmakta ve çok sinsi bir “sosyolojik savaş” icra edilmektedir.

O nedenle sadece İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesi yetmez, onu referans alan tüm yasalar feshedilmeli; kendi Kültür ve Medeniyet kodlarımıza göre insanı, aileyi ve toplumu koruyan yeni yasal düzenlemeler yapılmalıdır.

devamı..

 



Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz