Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

Ebedi Bir Yasaklı: Şeyh Said

Şakir Diclehan Yazdı;

Ebedi Bir Yasaklı: Şeyh Said

Günümüzde birçok ideolojik ve siyasi tartışmalara konu olan Şeyh Said, ebedi yasaklı olarak devlet tarafından hep suçlu görülmüş ve yaşadığı coğrafyada yer altı kaynak ve değerlerinin ortaya çıkarılmasına dahi izin verilmemiştir.

Konuyla ilgili anlatacaklarımız, insanın içini incitecek ve kanatacak türdendir. İçinde bulunduğu zamanı tanımak, anlamak, bilmek ve sezmek için insanın birinci görevi, güçlü ve kritik edici bir bilince sahip olmasıdır. Öbür insanlar arasında ayakta durabilmek, hatta o insanları toptan görebilecek bir taş yüksekliğinde yukarıda bulunmak için gerekli asgari bilinç, var olma ödevinin birinci şartıdır.  En büyük, bir bakıma da en ağır, o derecede de en şanlı ödevi, insan yüklenmiştir.

Şeyh Said Efendi, bir misyonla yola çıkmıştı.   Ancak bu insanı ne Kürtler, ne Araplar ve ne Türkler,  onu tam anlamıyla anlayabilmiş ve hala da- istisnaları olmakla beraber- gerçeği ile öğrenebilmiş değiller.

Geçen haftalarda “Geçmişten Günümüze Uluslararası Ergani Sempozyumu” adıyla Diyarbakır Valiliği, Dicle Üniversitesi ve Ergani Kaymakamlığının işbirliği ile geniş katılımlı 24-26 Kasım tarihleri arasında bir sempozyum düzenlendi. Sempozyumun son günü ve kapanışı, Ergani’de gerçekleşti. Bu münasebetle kapanış konuşmalarından sonra bizi dünyaca ünlü Koteberçem Höyüğü (Çayönü) kazılarının yapıldığı bölgeye ve Hilar Mağaralarına götürdüler.

Tarih boyunca çeşitli nedenlerle yıkılan yerleşim bölgelerinde, yıkıntıların bir şekilde üst üste birikmesi sonucu oluşan ve çoğu kez içinde yapı kalıntılarına ait unsurların gömülü bulunduğu yayvan tepecikler Höyük denmektedir…

Dünya uygarlık tarihine ışık tutan Koteberçem (Çayönü) Höyüğü, Diyarbakır’ın Ergani ilçesinde göçebelikten yerleşik yaşantıya, avcılık ve toplayıcılıktan üreticiliğe geçilen Neolitik devrin ( Yeni Taş/Cilalı Taş Çağı olarak adlandırılan bu dönem, yaklaşık M.Ö. 10.000- 6.000 tarihleri arasındaki bir zaman dilimini kapsamaktadır) izlerini taşıyan büyük öneme sahiptir.

Çayönü’nün Tarihteki Yeri ve Önemi

Diyarbakır’ın kuzeyinde, Ergani Ovası’nda, Dicle Nehri’nin yakın bölgesinde bulunan ve Milattan Önce 10.000’den başlayan yerleşim yerleri bulunan Çayönü 1963 yılında keşfedilmiş ve İlk kazılar, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi hocalarından Prof. Dr. Halet Çambel ve Amerika’nın Şikago Eyaleti’nden Prof Dr. Robert J. Braidwood tarafından başlatılmak istenmiştir. Hilar’ın (27 Mayıs 1970 Askeri Darbesinin aktörleri tarafından ismi Sesverenpınar olarak değiştirilen) yakınlarında bulunan ve eski adı Kotaberçem ( Yine ismi Çayönü olarak değiştirilen) bu bölge, bünyesinde tarih öncesinden kalma bir “Höyük”ü barındırmaktadır.

Höyük çevresinde, resimli resimsiz mağaralar ve bu mağara duvarları kullanılarak yapılmış evlerin izleri bulunmaktadır. Arkeolojinin ilk veri tabanında tarıma ilk başlanılan yer olarak gösterilmesi açısından bu bölge, oldukça önemlidir. Yaklaşık on bin yıl önce ilk yerleşimin başladığı Çayönü’nde altı bin yıl boyunca yuvarlak planlı kulübeler, ızgara plan, taş döşemeli gibi birbirinden farklı mimari tasarımda binalar bulunmuştur.

İçinde dört yüzden fazla kişiye ait kemik ve kafatasının depolandığı “Kafataslı Yapı” ile mozaikli yapı “Terrazo Binası”nın gün ışığına çıkarıldığı höyük, günümüzden yaklaşık 10 bin yıl önceye kadar giden bir tarihe ışık tutmasıyla sadece bu bölge için değil, dünya uygarlık tarihi için de büyük önem taşımaktadır.

Bizi asıl ilgilendiren konu, Çayönü Höyüğü’nde arkeolojik kazıların nasıl başladığıdır? Şeyh Said olayından sonra bölgede yer altı kazılarının yapılması yasaklanmıştır. Zaten arkeoloji biliminin İslam ülkelerinde Müslümanlar tarafından değil de hep yabancılar tarafından yapıldığı bilinmeyen bir durum ve konu değildir.

1964 yılında Chicago Üniversitesi’nden Robert J. Braidwood ve eşi Linda S. Braidwood’la birlikte Ergani’de Çayönü höyüğünde arkeolojik kazılar yapmak üzere gönüllü olarak Türkiye’ye gelir ve bu önemli bölgede kazılar yapmak için istekte bulunurlar. Chicago nereee, Ergani nereee! Fakat büyük bir engel vardır bu kazı için… Şeyh Said hareketinden sonra tüm bölgede yer altı kazı çalışmaları yasaklanmıştır. Bir çare aranmaktadır. Benim asistan olduğum ve yakından tanıdığım 1970’li yıllarda, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Prehistorya bölümü hocalarından Prof. Dr. Halet Çambel, babası kanalıyla kazı çalışması için devreye girer. Çünkü Babası, Almanya’da askerî ataşelik görevi yapan ve Mustafa Kemal’in en yakın arkadaşlarından olan Hasan Cemil Bey’dir.

Tesadüf mü, tevafuk mu? İsmet İnönü, 1964 yılında koalisyon hükümetinin başında  Başbakan koltuğunda oturmuştur. Prof. Dr. Halet Çambel’in babası İsmet Paşa’nın da yakından tanıdığı ve devletin önemli kademelerinde görev yapmış, hatta elçilik yapmış bir bürokrattır. Yasağı koyan da bu Paşa, kaldıracak olan da yine bu Paşa’dır. O dönemde devlet, her şey demektir.  Kendi değerlerine düşman demagojik bir mantığın esiri ve kölesi…

İnancın karşısına, inanç, düşüncenin karşısına düşünce, duygunun karşısına duyguyla çıkacağına, umudun karşısında bir başka umutla boy göstereceğine, inkârla, öfkeyle, suçlamayla, korkuyla, baskıyla ve tehditle çıkmak, karşı çıkanlar hesabına peşin bir yenilgiden başka bir şey değildir. Tarihin hiçbir döneminde, zorla ve kuvvetle, bir düşünce, bir inanç akımı boğulamamıştır.

Hareketine, devlete karşı silahlı isyan süsü verilen ve böyle bir sus verilmesi için gerekli her şartı fazlasıyla örneklendiren Şeyh Said ve etrafı birer din mazlumu olarak günümüze dek bu mazlumiyetleri süre gelmektedir.

O dönemde görülmemiş bir hırs ve nefsaniyet şahlanışı içinde bütün yurt sathına atılan tırpan… Üstat Necip Fazıl’ın: “Doğudaki mahkeme korkunç bir “biçer-döğer” makinesi halinde buğday tarlasında hasada çıkmışçasına Şeyh Sait ve adamlarına bir bardak su vermiş olanları bile sorgusuz sualsız asmak ve olayın arka planındaki zemin üzerinde kelle devşiriciliğinde bulunan…” şeklinde dile getirdiği İstiklal Mahkemeleri olayı üzerinde yüz yıl geçmesine rağmen zülüm hala devam etmekte ve yara, insanoğlunun içini kanatacak şekilde kabuk bağlamadan kanamaya devam etmektedir.

 

Kaynak: farklı bakış



Anahtar Kelimeler: Ebedi Yasaklı:

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

HABERLER