Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

DİPLOMATİK SATRANÇTA ÇOBAN MATI OLMAYALIM

Veysi Dündar'ın yeni yazısı;

DİPLOMATİK SATRANÇTA ÇOBAN MATI OLMAYALIM

 

Son günlerde halimiz aşure şov için gördüğümüz “Varaklı Çeşme” ile “alüminyum tencere” arasındaki çelişkiye uyuyor.

https://twitter.com/VEYSDNDAR1/status/1299817745303900162

Özensizlik, basitlik, sıradanlık, nobranlık görüntüsü kimseyi mutlu etmiyor.

Emekli amiral Türker Ertürk’ün, “Mavi Vatan iktidarın halkı kandırmak, milli imiş gibi görüntü yaratmak ve çözülen halk desteğini durdurmak için yeni operasyon silahı? Çünkü Suriye ve Libya silahlarını tükettiler! Bu aralar Suriye'de ve Libya'da şunları yapıyoruz, hedeflerimiz bunlardır dediklerini duydunuz mu?” ifadesi tabloyu net biçimde ifade ediyor.  

https://twitter.com/Orsatramola/status/1299969640844668928

İnsanlık tarihi boyunca temel ihtiyaçlarını tamamladıkça kendini eğlendirmeye çalışmıştır. Bu oyunlar bu ihtiyacın neticesidir. Medeniyetin aşırılıkları törpüleyen düzeni  karmaşık GO oyununu değil, makul kurallar gerektiren Satrancın popülaritesini artırmıştır.

Satranç her yaştan insanın 64 kareyi, kurallar dairesinde algılayarak kendini ifade ettiği bir rekabet arenasına dönüşmüştür.

Ülke dahilinde oyunun satranç olmadığını sürekli her tarafında 6 yazan zarlarla ve çoğu zaman rakibe zar attırmadan tavla partisi düzenlendiğini ifade ediyorum.

Peki Ertürk Amiral’in basit ve net cümlelerinden nasıl bir sonuç çıkarmalıyız?

Suriye’de, Rusya’ya, Libya’da Rusya+Fransa’ya çarpan, diğer ülkelerin de onayını almayan politikaların ülkeyi  ateşli çatışmalara sokması üzerinden çok zaman geçmedi. Suriye’de macera Rusların ağır hamlesiyle kesintiye uğrarken, Libya için çanların çaldığı görülmekte.

Bizim halimiz Varaklı Çeşme ile alüminyum tencere arasındaki çelişkiye uyuyor.

Özensizlik, basitlik, sıradanlık, nobranlık 6’lı zarlarla tavla oynarken göze batmıyor ama satrancı böyle oynamaya kalktığımızda ortadaki görüntü kimseyi mutlu etmiyor.

Savaşın siyasetin farklı araçlarla devam eden bir versiyonu olduğunu ilk defa ben değil, Prusyalı General Clausewitz söylemiştir.

Suriye ve Libya’daki çatışmaların başarısız neticelerinin ülkeye kaybettirdiği kaynak ve eforun test edilememesi, faturasının ödenmemesi; iktidarın meşruiyet sınırlarını zorlaması aslında bütün olumsuzlukların kaynağını oluşturuyor. Kuralları hiçe sayıp en son aşamada bile söylenmemesi gerekeni daha ilk başta söyleyen bir diplomasi, tüm kartları masaya açık vaziyette koyup oyun kurmaya benziyor.

Suriye ve Libya için yazılan destansı, epik hikayelerin arkası doldurulmadan, fikri takibi yapılmadan bu defa senaryo Yunanistan ile çatışma noktasına taşındı.

Bizim için Suriye, hatta Libya ile sorun yaşamak aslında haber değeri taşıyan bir gelişmeydi. Ama Yunanistan’la sorun yaşayan bir Türkiye dediğinizde kimse kafasını kaldırmazdı bile. Şimdi katılmadığımız Erovizyon’da bile Yunan/Kıbrıs ikilisinin bizi nasıl ötekileştirdiğine üzülmekle geçti yıllarımız.

Diğer taraftan komşuluk hukuku ile birlikte yaşamaya mecbur olduğumuz Yunanistan’la olumsuz anıları pekiştirmeye çalışmanın manasızlığı ve zamanlaması tartışmaya muhtaçtır.

Sanki hep çok iyi anlaşır gibi paramızın pula döndüğü, vergi toplamak için her gün oranları artırdığımız zamanları buluyoruz.

Yunanistan’la can ciğer kuzu sarması olmayacağımız aşikar iken, çatışmalı bir dönemde konuları masaya yatırmanın mantığı var mı? 

Önce Suriye’yi halletseydik, Libya’yı çözseydik de Yunanistan ile dertlerimizi ondan sonraya bıraksaydık daha iyi olmaz mıydı?

Oysa ki amaç aşure yapmak değil, aşure üzerinden mesaj vermek. Tam da bu yüzden bu ülkede Gezi direnişinde neden sadece Alevi çocukların öldüğünü sorgulamayan bir siyaset aşureyi sadece tatlı bir muhallebi sanıyor.

Ne aşurenin, ne diplomasinin, ne komşuluk hakkının, ne bayramın, ne demokrasinin hakkının teslim edilmediği bir düzende satrançta yenilip, yenilgiyi düşeş attık diye pazarlayanların arasında kalmış durumdayız.

Boğucu bir yaz gününden daha çok içimizi sıkan budur.

Not 1: Girişteki twitime kahiri trol de olsa; ülke çıkarlarını gözetmediğimi iddia eden bir bağlantılı gruptan, kimi edepsiz cevaplar geldi. Edebe davet parantezinde sözüm o ki; ben gelişmelerin ülkemiz aleyhine hal almasına itiraz ettim. Herkes okuduğunu iyi anlasın.

Not 2: 30 Ağustos Zafer Bayramı kutlu olsun. Yunanistan’a karşı motive bir siyasetin 30 Ağustos’u önemsizleştiren tercihleri samimiyet sınavındaki acınacak notların en büyük delili. Hele Mahir Ünal’ın bu özrü en büyük kabahate değer. https://twitter.com/YolTV/status/1299068652994670593.

 

 



Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

HABERLER