Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

Çin kendi modeline karşı

TL'nin değer kaybetmesine 'Çin modeli ekonomi' reçete olarak düşünülse de Türkiye iç tüketime dayanarak büyüyen bir ekonomi yerine dış ticarete yöneliyor.

Çin kendi modeline karşı

Türkiye'nin değer kaybeden para birimi yüzünden ağır darbe alan ekonomisine yeni reçete, Çin modeli olarak gösteriliyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, TL'nin değer kaybıyla rekabetçi bir para birimine dönüştüğünü, bu sayede Çin gibi Türkiye'nin de ihracatını ve istihdamını artırarak dış piyasaya üretim yapan bir ekonomi olacağını aktardı. Ancak Türkiye'nin Çin'e dönüşmesi için sadece rekabetçi bir kura sahip olması yetmiyor.

İki ülkenin tarihi dinamiklerinin ve ekonomilerinin yapısı o kadar farklı ki kıyas yapmak çok zor.

BBC'de yer alan habere göre, ABD'deki Carnegie Endowment Asya Programı'nın kıdemli araştırmacısı ve Çin ekonomisi uzmanı Yukon Huang, "Çin'in geçmişinin ve ekonomik tecrübesinin Türkiye ile hiçbir ilgisi olmaması dolayısıyla bu modelin başarı şansı olmadığını" söyleyerek soruları yanıtlamayı reddetti.

Diğer yandan bu model ile ilgili bir diğer sorun da Çin'in de aslında ihracata dayanan ekonomi modelini değiştirmeyi amaçlaması.

Her ne kadar Türkiye radarını iç tüketime dayanarak büyüyen bir ekonomi olmaktan dış ticarete çevirse de, Çin tam tersini hedefleyerek ihracata dayanan ekonomisini iç pazarın güç kazandığı bir modele dönüştürmeyi hedefliyor.

DEVLET GÜDÜMÜNDE ANCAK KAPİTALİZME DE YER VEREN BİR EKONOMİ

Çin, dünyanın en büyük ikinci ekonomisi olarak ilk başta pandeminin etkilerinden olumsuz etkileneceği beklense de bu yıl Çin ekonomisi yine hatırı sayılır bir büyüme gösterdi.

Carnegie Endowment'dan Çin ekonomisi uzmanı Yukon Huang, Çin ekonomisinin, kaynakların ve ekonomik aktivitelerin devlet kontrolünde olduğu, ancak özel sektör girişimlerine de olanak veren bir yapısı olduğunu aktarıyor. PBS'in Frontline programının bir haberine göre devlet, enerji kaynaklarını ve mali sistemi kontrol altında tutsa da ülke GSYH'sının yüzde 60'ı özel sektörden geliyor.

ÇİN, DÜNYANIN EN BÜYÜK İHRACATÇISI

2020 yılında ihracatının büyüklüğü 2,6 trilyon dolara vardı. Ancak ekonominin ihracata dayalı olması ekonomi için her zaman sağlıklı bir görünüm ortaya çıkarmayabiliyor.

BBC Türkçe'nin sorularını yanıtlayan Danimarka merkezli Danske Bank'ın gelişmekte olan piyasalar müdürü Jakob Ekholdt Christensen şu sözleri kaydetti:

"Bir ekonomi ne kadar ihracata odaklı olursa dünya ekonomisindeki gelgitler karşısında da bir o kadar kırılgan olur. Sadece büyük bir ihracat sektörü yaratmaya odaklanmak güçlü bir yerel ekonomi yaratmanın altını oyabilir.''

Çin'in pandemiden en çok etkilenen ülkelerden biri olmasının en büyük sebeplerinden biri de bu olarak görülüyor.

'GERÇEK OLMAYAN BÜYÜME'

Çin çok uzun zamandır ihracat ve yatırım odaklı bir ekonomi olmaktan iç tüketim ile büyüyen bir modele dönüşmeyi konuşuyor. Çin Devlet Başkanı Şi Jinping'in deyimiyle tüketim ile beslenmeyen bir büyüme 'gerçek' bir niteliğe kavuşamıyor.

London School of Economics'ten küresel ekonomi uzmanı Stephen Paduano, bir makalesinde Çin ekonomisinin daha çok iç tüketime odaklanmasıyla daha güçlü ve istikrarlı bir büyüme sağlayacağını, dış tüketime daha az bağımlı olacağı için küresel siyasi gelişmelerden daha az etkileneceğini kaleme alıyor.

ÇİN'İN BORÇ KRİZİ

Çin'in borcu Gayri Safi Yurtiçi Hasılası'nın (GSYH) yüzde 250'sine vardı. ABD'nin borcundan daha yüksek, dünyaca oranı en yüksek gelişmiş ülkesi Japonya'dan daha düşük bir orana sahipken borcun büyümesinin en büyük nedenlerinden biri 2018'deki küresel ekonomik krizin ardından devlet kurumlarına kredi akması olarak değerlendiriliyor.

Kimilerine göre bu borç hem Çin ekonomisini hem de küresel ekonomiyi tehdit ederken kimilerine göre borcun çoğunluğu kamuya ait olduğu için döndürülebilir bir durumda ancak kamunun borcu tablodan çıkarıldığında hane halklarının ve özel şirketlerin borçluluğunun da yüksekliği endişe yaratan bir unsur olarak görünmekte.

Çin'in gayrimenkul devi Evergrande şirketinin temerrüde düşmesiyle içine girdiği borç krizi, bu durumun bir yansıması olabilir.

EŞİTSİZLİĞİ VE BORÇLULUĞU AZALTACAK POLİTİKA: ORTAK REFAH

Çin Devlet Başkanı Şi Jinping, ülke ekonomisini dönüştürerek borç sarmalının önüne geçmek niyetindeyken kredi sistemi artık daha sıkı bir şekilde kontrol edilecek; mali genişleme ve kredi kolaylığı geride kaldı.

Şi'nin bu yıl tanıttığı 'ortak refah' ismindeki politikası hem ülkedeki borçluluğu azaltmayı hedefliyor hem de Çin'in yıllardır sarf ettiği yüksek büyümeyle oluşan eşitsizliği ortadan kaldırmak niyetinde ve Çin ekonomisinin bir diğer büyük sorunu da bir yanda çok eğitimli ve gelir düzeyi yüksek bir nüfusu varken diğer yanda yoksulluğun artmış olmasıdır.

Gelir seviyesinin ve para birimi yuanın değerinin düşük olması, ülke içi tüketimin gelişmesini kısıtladı. Aynı zamanda gelir seviyesi düşük olan hanehalklarının borçluluğunun da artmasına yol açtı.

Çin Devlet Başkanı Şi ise Alibaba'nın başındaki Jack Ma gibi elitlerin gücünü kırarak, Evergrande gibi şirketlerin gözünün yaşına bakmayarak, sendikaların güçlenmesini, işçilerin yüksek maaş almasını, kırsalda yaşayan göçmenlerin daha iyi sosyal haklara sahip olmasının önünü açarak bu sorunları aşmayı hedefliyor.

ÇİN'İN PARA BİRİMİ DOLARA KARŞI DEĞER KAZANIYOR

Türkiye'nin her ne kadar değer kaybeden para birimi yüzünden ihracatını Çin gibi artırabileceği düşünülse de Çin'in para birimi yuan son birkaç yıldır dolara karşı değer kazanıyor. Çin Merkez Bankası, ekonomik politika hedefinin dışa üretimden iç tüketime dönmesi dolayısıyla değer kazanan para biriminin enflasyonla mücadelede işe yaradığını gördü.

Merkez bankacılığı, ekonomi politikası ve kamu yatırımı konularında bağımsız bir düşünce kuruluşu olan OMFIF'e göre Çin Merkez Bankası, Asya'nın en güçlü merkez bankası olma hedefini taşıdığı için 2005'ten beri daha çok piyasa dinamiklerine yönelik kararlar alıyor.

Financial Times'a göre yuan yıllar boyunca Çin Merkez Bankası'nın kontrolü altında dolara karşı sabitlendiği ya da çok sıkı kontrol edildiği için piyasalar adına önemli bir para birimi değildi ancak 2015 yılında bu durum değişti.

Merkez Bankası yuanın daha serbest bir şekilde hareket etmesine izin verdi. IMF, 2016 yılında ise yuanı rezerv para birimleri arasına ekledi. Yuanın bu yılın başından beri dolara karşı değer kazancı ise yüzde 2,5 seviyesinde.

'CİDDİ BİR GELİR TRANSFERİ DEMEK'

İstanbul Bilgi Üniversitesi Finansal Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Ege Yazgan, Türkiye'nin ekonomi politikasını ihracata yönlendirmesini çok sert bir değişim olarak değerlendiriyor.

Yazgan'a göre bu durumun yaratabileceği en büyük tehlike Çin'de de olduğu gibi eşitsizliği artırmasıyla ilgili şu sözleri kaydetti:

"Yıllardır iç piyasaya çalışan insanlar, dış piyasaya yönelik sektörlerde çalışan insanlardan daha fazla. Bu bir yerden bir yere ciddi bir gelir transferi demek. Bu gelir transferi, enflasyon ve kur hızla yukarıya gittiği için toplumun en dar gelirli kesimlerini vuruyor."

Danske Bank'ın gelişmekte olan piyasalar müdürü Christensen, Türkiye'nin Çin'den çok daha küçük ve açık bir ekonomi olduğuna vurgu yapıyor. Christensen'a göre yatırımcıların makroekonomi ile ilgili kaygı duymaları durumunda sermayenin kaçması ihtimali Türkiye için Çin'e kıyasla çok daha yüksek.

Christensen, değerlendirmelerini şu sözlerle kaydetti:

"Bu aynı zamanda Merkez Bankası sıkı bir para politika izlemezse Çin'den daha hızlı bir şekilde zayıf kurun enflasyona dönüşmesine yol açıyor."

Christensen'a göre Türkiye'nin ihracat potansiyelini ve büyümesini güçlendirmesi için makroekonomik istikrardan daha önce hayata geçirmesi gereken unsurlar var. Bunların başında insan kaynağına ve teknolojiye yatırım yapması geliyor; ki Türkiye bu göstergeler açısından OECD ülkeleri arasında çok geride. Bir diğeri de girişimciliği canlandıracak yapısal ve yasal reformları hayata geçirmesidir.



Anahtar Kelimeler: kendi modeline karşı

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

HABERLER