Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

Cihangir İslam: İktidar da Kandil de rahatlama istemedi

İslam Özkan'ın söyleşisi;

Cihangir İslam: İktidar da Kandil de rahatlama istemedi

Cihangir İslam, Meclis konuşmalarında ihlal ve hukuksuzluklara karşı, iktidar blokunun anladığı dilden yaptığı cesur çıkışlarla muktedirler nezdinde ciddi rahatsızlığa yol açmış bir milletvekili. Şimdilerde bağımsız. Bir partiye geçmeyi düşünüyor mu o da bilinmiyor. Ayasofya’nın camiye dönüştürülmesinden Karadeniz’de bulunan doğalgaza, erken seçimden çözüm sürecine varana kadar birçok meseleye dair dikkat çekici açılımlar getiren İslam’la gündemi konuştuk.

İslam Özkan

İslam Özkan

Bağımsız milletvekili Cihangir İslam, AKP’nin bilimsel araştırmalar ve anketlerle ülkedeki siyasi nabzı iyi tutmaya çalıştığını teslim etmekle birlikte bir süredir iktidarın gündem belirleme yetisini kaybettiğini düşünüyor. İslam, dindarların iktidara tepkili olduğunun referandum ve seçimler sürecinde defalarca test edildiğini belirtirken dindarların tepkisini dini teşhir konusu yapmayarak gösterdiğini dile getiriyor.

Çözüm sürecinde hatalar yapıldığını belirten İslam’ın, iktidarın da Kandil’in de topluma rahat nefes aldırma gibi bir hedefinin olmadığına işaret etmesinin de söyleşinin en dikkat çekici tespitlerinden biri olduğu söylenebilir.

Cihangir İslam

AKP, ÜLKEYİ YÖNETEMESE DE HÂLÂ SEÇMENİ ETKİLEME KUDRETİNİ YİTİRMİŞ DEĞİL

Yaşadığı bütün dezavantajlara ve ülkeyi yönetemediği iddialarına rağmen AKP ve Erdoğan’ın gündemi belirleyebilmesini, kendi gündemini tartıştırma becerisini nasıl yorumlamalı?

Ülkeyi yönetemedikleri iddiası geçen her gün hepimizin hayat pratiği içerisinde defalarca doğrulanıyor. Hem büyük resimde hem küçük kesitlerde yönetilemeyen bir Türkiye görünüyor. İktidarın dezavantajları tartışılabilir. Devletin bütün imkanlarını yandaşlarının hizmetine sunan, bunu da, -gündeme getirdikleri proje ve politikalarda gördüğümüzün aksine,- bilimsel ölçülere uygun ve sistemli bir şekilde icra ve takip ederek oya dönüştüren; devletin ideolojik aygıtlarını son derece etkin kullanan bir iktidardan bahsediyoruz. AK Parti, “oyunu ve desteğini ver, hakkını bir lütuf olarak al” şiarıyla reel siyasetin en radikal temsilcisi olmuştur.

Siyasetin reel zeminde yapılması gerekmez mi?

Elbette siyasette reel zemin hiçbir şartta kaybedilmemelidir ama hayat, bundan daha fazla bir fenomendir. Tecavüzle suçlanan bir uzman çavuş, -mağdurenin intiharına rağmen,- “kaçmaz” gerekçesiyle tahliye ediliyorsa burada eksik olan, reelin üzerine koyamadıkları şeylerdir. Bunlara yasal bir kılıf da uydurulabilir ama birimizin bile vicdanı bunu kabullenemiyor, topluca isyan ediyoruz. Güç elinizde ve şartlar uygunsa reel siyaset lehinize çalışır. Başarısızlık güç kaybını getirdiğinde yönetemez duruma düşersiniz; bu kez reel olan sizi tasfiye eder. AK Parti’nin yaşadıkları dezavantajlarla değil başarısızlıklarıyla ilgilidir.

HAVUZ MEDYASININ GÜNDEMİNDE OLMAK HALKIN İKTİDARI ONAYLADIĞI ANLAMINA GELMİYOR

Meselâ?

Ekonomide, yönetimde, özgürlükler konusunda, dış ilişkilerde, yargıda ama bunların en başında, hepsinden önemlisi ahlaki duruşlarındaki başarısızlıklarıyla, güven erozyonuyla ilgili.

Gündem belirlemeleri konusunda neler söylersiniz?

Bir süredir gönüllerince gündem belirleyebildikleri söylenemez. Havuz medyasının gündeminde olmak ülke sathında olumlanmak anlamına gelmiyor. 7 Haziran seçimlerinde özellikle CHP’nin seçim kampanyası, Adalet Yürüyüşü, Yerel Seçimler, özellikle İstanbul seçimi çok tipik örneklerdir. Yapılan basittir. AK Parti’nin açtığı polemiklere girmemek ve ülke gerçeklerini dillendirmek. Ayasofya meselesiyse ne gündem olabilmiş ne oya yansımıştır. İstanbul Sözleşmesi konusunu nasıl kapatabileceklerini düşünmekteler. Muhalefet refleksif hareketleri bir kenara bırakıp ortak akılla mukabele ettikçe daha güzel işler yapacaktır.

YÜZEYE YAKIN DOĞALGAZ YABANCI ŞİRKETLERE DEVREDİLDİ, 3500 M. DERİNLİKTEKİNE SEVİNİLİYOR

.

Hazır söz açılmışken bir dizi şeklinde gelen Ayasofya, Karadeniz’de doğal gaz müjdesi, Kariye Camii çıkışı, gibi hamleleri erken seçimle irtibatlı bir zemin hazırlama faaliyeti olarak mı görüyorsunuz?

Ayasofya Camisi’nin ibadete açılması, Karadeniz’de bulunan doğalgaz. Hepsinin hayırlı olmasını diliyorum. Doğalgaz meselesinin kamuoyuna yansıtıldığı gibi olmadığını söylemek zorundayız. Konunun uzmanları biliyorlar ki, açıklanan bu rezerv Türkiye’deki doğalgaz kaynaklarının ihmal edilebilir çok küçük bir miktarı. Diğer yandan madenlerimizi yabancı şirketlere devretmişken yapılan millilik hamaseti var. DSİ Tekirdağ’da su ararken gaz bulmuştu. Bu gazı Namık Kemal Üniversitesi’ni ısıtmada kullanmaya başladılar. Ancak Trakya’da petrol arama ve işletme işini devrettikleri Amerikan şirketi devreye girince kuyuyu kapattılar. Bu doğalgaz 100 metre derinlikte bulunmuştu. Benzer örnekler de var. Yüzeye çok yakın doğalgaz kaynaklarımızı yabancılara devretmişken şimdi Karadeniz’de 3 bin 500 metrede doğalgaz bulduk diye seviniyoruz. Ayasofya varken Kariye’nin de cami yapılması yersiz ve gereksizdi. Mabetleri güç ve gövde gösterisinin aracı yapmayı ahlak tartışmasına konu etmek lazım. İktidarın bu hamleleri kendi politik tükenişini durdurma ümidiyle yaptığını biliyoruz. Biz halkımızın irfanına güveniyoruz. Tıpkı hak ettiği sosyal yardımı alıp kendilerini yardıma muhtaç eden iktidara oy vermeyenlere güvenmekle doğru yaptığımızı gördüğümüz gibi. Ayasofya ve doğalgaz müjdesi iktidarın elindeki son kozlar ve bunları sahaya sürmekle içinde bulunduğu ruh halini gördük.

İKTİDAR BLOKU OY KAYBI SÜRDÜĞÜ İÇİN ERKEN SEÇİME CESARET EDEMEZ

Ya erken seçim konusu?

Seçimin olup olmayacağı konusunda AK Partili milletvekillerinin de bilgisi olduğunu düşünmüyorum. Kamuoyu araştırmaları dramatik oy kaybının bu hamlelerle telafi edildiğini doğrulamıyor. Bugün için erken seçime cesaret edebileceklerini sanmıyorum. Bir de Millet İttifakı üzerindeki politik mühendislikten sonuç alamadılar. Bunun yarattığı hayal kırıklığı seçime kalkışacakları ihtimalini desteklemiyor.

Muhalefetin olaylara yaklaşım biçimi ve muhalefet etme biçimi hep eleştiriliyor. Size göre ideal muhalefet nasıl olmalı? Nasıl bir yöntem geliştirmeli? Neleri gündemine almalı, hangi konular üzerinde durmalı?

İktidar eleştirisini bıraktım bir süredir. Muhalefetin kendine odaklanması gerektiğini düşünenlerdenim. Muhalefetin son yıllarda başarılı hamleleri oldu. Bunların da hakkını teslim etmek lazım. Tıpkı CHP-SP ittifakı gibi, Adalet Yürüyüşü gibi, İyi Parti’ye grup kurdurulması gibi.

HDP’yi nerede görüyorsunuz?

Baştan beri Millet İttifakı’nın bir parçası olmasını istiyorum. Hem Millet İttifakı hem de HDP’nin aradaki sorunları halletmesi muhalefeti tam blok haline getirebilir. Bu durum insanımız ve ülkemiz için yeni ufuklar açacaktır. İttifakların genişletilmesi ve şeffaflıkla yürütülmesinin en önemli konu olduğunu düşünüyorum. Yanlış anlaşılırız ya da kendimizi halka anlatamayız kaygısını bırakarak doğru ve iyi kararlar cesurca alınabilmeli.

MİLLET İTTİFAKI’NIN EN TEMEL ÖZELLİĞİ HER İNSANA HİTAP EDEBİLME BECERİSİ

Millet İttifakı’nın ortak ilkesi, hedefi nedir?

Mevcut ittifaklar tesadüfen oluşmadı. Millet İttifakı bir arada, barış içerisinde, özgür, demokratik ve adil bir sistemde yaşamak isteyenler blokunun ittifakı. Ortak aklın yol göstericiliği ve özellikle bu tarafıyla potansiyel anlamda her insana hitap edebilme becerisi. Bu partiler Türkiye’yi demokratikleştirmek istiyor. Gelir bölüşümünde adalet, hak ve özgürlüklere riayet, kamuda liyakat, dış politikada barış, suhulet ve rasyonel davranış talep ediyor. Bu talepler ittifak partilerinin siyasi kimlikleri üzerinde bir şemsiye kimlik oluşturdu. Millet İttifakı seçmeninin ortak üst kimliği bu.

DİNDARLAR İKTİDARA TEPKİLERİNİ DİNİ TEŞHİR ETMEYEREK GÖSTERİYOR

İki sene önce verdiğiniz bir röportajda, dindar insanların AK Parti zihniyetiyle örtüşmemek için dindarlıklarını gizlediklerini söylediniz. Bu psikoloji ileride nasıl toplumsal dönüşümlere yol açabilir?

AK Parti adil bir düzen hedefi taşıyan siyaseti bırakarak reel siyasetin ödünsüz, radikal uygulayıcısı olmuştur. Aslında işe böyle başlamıştır. İlk sorunuzda değindiğimizi biraz açalım. Adil olmak reelci tutumun karşıtı değildir, reeli kapsayarak aşan bir politika olarak da düşünülebilir. Reelci olmak adil olmanın gerek şartlarından sadece biridir ama tersini söyleyemeyiz. Adil olmaksızın reel siyasetin icracısı olabilirsiniz. AK Parti için reelpolitik iktidarda tutandır. Sadece kavramlardan değil yaşadığımız 18 yıldan bahsediyorum. Hasbi dindarların bu durumdan rahatsız olduklarını biliyorum. Tepkilerini, dindarlıklarını teşhir konusu yapmayarak gösteriyorlar. Tuzağa düşmemeli. İktidar dindarlığı tekeline alarak karşıtlarını çerçeve dışına çıkarma çabasında. Bu yolla siyasi gücünün erimesini önlemeye çalışıyor. Siyasileri icraatıyla değerlendirmeyi içselleştirdiğimizde bu kargaşanın içerisinden çıkarız.

AKP BİR OLAĞANÜSTÜ DÖNEM PARTİSİDİR, NORMALLEŞME ONU TÜKETİR

İslami kesimin AKP’yle bu kadar örtüşmesini nasıl açıklamalı? AKP’yi eleştiriyoruz ama kamusal alana giremeyen, devlet kademelerine alınmayan dindar kesimin önünü açması ve ona karşı bir vefa duygusu diyebilir miyiz buna?

Bu saydıklarınızın yoğun etkisi olmuştur. Saydıklarınız ve saymadığınız halde zihnimizde çağrışanlar olağandışı durumlardır. İşte bu nedenle bir kez daha söylemek zorunluluğu hissediyorum: “AK Parti bir olağanüstü dönem partisidir.” 28 Şubat taktiklerini devam ettirmesini de doğrudan bununla alakalı görüyorum. Toplum olarak normalize olduğumuzda, belli standartları yakaladığımızda AK Parti hızla eriyecektir. İktidarın mütedeyyin ve muhafazakar kesim nezdinde eski kredisini tükettiği bir aşamadayız. İstanbul’daki yerel seçimindeki seçmen hareketi önemlidir. AK Parti’nin 300 binden fazla seçmeni bir hakkın iadesi adına “altıok”a oy verdi. Bu bir kırılmadır. AK Partili seçmen eski mağduriyetlerin bu defa oy verdiği parti eliyle tersinden yaşatıldığını görmeye başladı. KHK’larla işinden atılan ve çoluk çocuğuyla ortada bırakılan onbinlerce insanın vebalini taşımak istemiyorlar. Bunlar önemli ve olumlu işaretler.

BİR DÖNÜŞÜM SÜRECİNİN İÇİNDEN GEÇİYORUZ

Siyasette yakında büyük dönüşümler beklemeli miyiz?

Her alanda olduğu gibi elbette siyasette de dönüşüyoruz. Gezi’deki ortak tavır, 7 Haziran 2015’de seçmenin AK Parti’yi cezalandırması, 15 Temmuz 2016’da darbe karşısında topyekun direniş, 16 Nisan 2017 Halkoylaması’nda iktidara oy veren seçmenin en az yüzde 12’sinin demokrasi adına muhalefetle birlikte tavır alması, Haziran 2018 Genel Seçimi’nde AK Parti’nin TBMM’de salt çoğunluğu kaybetmesi, 2019 Yerel Seçimi’nde seçmenin iktidara ders vermesi. Ayrıca CHP ve Saadet örgütlerinin ortak ilkeler uğruna dayanışma içerisinde seçim çalışması yaptığı günler yaşadık. Dönüşüm beklemekten ziyade dönüşümün içinde olduğumuzun altını çiziyorum. Bu hikayede en önemli kısım, bu gelişmelerin tamamının tabandan başlaması. Bugün anketlerde muhalefet, iktidar blokunun en az 5 puan önünde. Bu yüzden bütün yaz “seçim sistemi” üzerinde kafa yoruyorlar. Sistem dediğim üç aldığına beş muamelesi yapmanın yollarını “icat” etmek. Siyasette sıçrama etkisi yaratacak şeyin aritmetikten ibaret olmadığını kavramamız gerek. Seçmene yeni bir söz, yeni bir hikaye, yeni bir gelecek tasavvuru sunabilen siyaset çok ciddi değişim yaratabilir.

TÜRKİYE’NİN SİYASİ GELECEĞİNİ MUHALEFET İNŞA EDECEK

Sizce muhalefetin üzerinde çalışması, tamamlaması gereken noktalar hangileridir? Yeni bir gelecek tasavvuru neyi işaret eder?

Muhalefet kazanabileceğine inandı. Farklı kesimlerin bir arada mücadele verebileceğini gördü. Bunlar önemli kazanımlar. Başlangıçta çekingen ve tedirgin bir süreç yaşandı muhalefetin ittifak hikayesinde. Ama şunu da tekrarlamaktan kaçınmayacağım, Türkiye’nin geleceğini inşa edecek yeni siyasetin muhalefetten çıkacağı kesinleşti. Bunu hem iki tarafın siyaset felsefeleri açısından hem de bugüne dek ortaya konan pratik açısından daha rahat telaffuz edebiliyorum. Muhalefetin öncelikle buna inanması gerekiyordu, inanıyor. Muhalefetin yapması gereken her blok, grup, parti ve kişinin kendi dokunulmazlık alanını dayatmak yerine ortak değerler üzerinden, hak hukuk ve adalet temelli bir yol arkadaşlığı yapmaktır. Bütün bu çabanın bir sonucu olarak, muhalefetin bir araya gelip Türkiye’yi bir toplumsal sözleşmeye çağırması hayati bir ihtiyacı karşılayacaktır. Ülkemizin ihtiyacı barış içerisinde bir arada yaşamayı hedefleyen çoğulcu, adil ve katılımcı bir siyasi sistem kurmaktır. Sürekli yeni mağduriyetler yaratan tahakkümcü anlayışlara son verecek olan muhalefettir. Adeta kaderimiz haline getirilen rövanşist döngüyü durduracak olan muhalefetin ortak çabası olacaktır.

BİR TARAFTA OTORİTERLİK DİĞER YANDA ÖZGÜRLÜK VADEDEN BİR YAKLAŞIM VAR

Peki muhalefet nasıl bir ittifaklar sistemi benimseyecek ya da benimsemeli?

İttifak sistemleri üzerine seçim tarihi netleşene kadar daha çok konuşacağız. Siyaset ikiye bölündü. Bir tarafta katılımcılık, çoğulculuk, demokrasi bloku var; diğer tarafta ise tahakkümcü, otoriter, popülist blok. Bu iki ittifak sisteminin seçmene sunduğu gelecek birbirinin tam zıddı. Demokrasi bloku özgürlükleri, refahı, adil paylaşımı, eşitliği, saygın vatandaşlığı vadediyor. Otoriter blokun ise seçmene sunduğu tek şey “benden değilsen hainsin” anlayışı. Muhalefet özgürleşme çağrısını güçlendirecek yeni katılımlarla şeffaf ittifak sistemini olgunlaştırmalı. İnsan haklarını eksiksiz gerçekleştirmeye kararlı demokrat tüm kesimler ittifakta yer almalı. İdeolojiler ve partilerin dokunulmaz kutsalları üzerinden değil de bir arada yaşama, adalet ve demokrasi temelli bir anlayışla ittifak sürecine yaklaşılması taraftarıyım.

SİYASET YERELİ ATLAYAN BİR EVRENSELLİK DAYATTIĞINDA TOPLUMDAN KOPUYOR

Siyaset nasıl topluma mal edilebilir? Toplumun siyaseti sahiplenmesi sizce nasıl sağlanır?

Her şart altında işe yarayacak sihirli bir formül bilmiyorum. Toplumun beklentilerini kavrayabilen her siyasetin halkta bir karşılığı var. Hayatın ritmine ayak uyduran çağrılar karşılık bulabiliyor. Siyaset özerk alana dönüştükçe, kendine dogmalar üretip bu dogmalara bağlı kaldıkça, kamplaştırma tuzağına düştükçe, yerel adına evrensel olana savaş açtıkça veya yereli atlayan bir evrensellik vazedince önce kendi spektrumunu daraltıyor sonra da toplumdan ve hayattan kopuyor. En iyi ihtimalle bir grup davranışına bürünüyor. Sorunların çözüm yolları insanı amaç olarak ele almayı becerebilen siyasi anlayışlar tarafından ortaya konacaktır. Siyasetin öznesini insan olarak kurduktan sonra siyasetçinin ilişkide olmayacağı bir grup ya da cemaat düşünülemez. Bunların günümüz pratiğindeki karşılığı, her bir muhalif partinin en zayıf olduğu bölgelerden başlamak üzere insani ilişkileri temel alan bir iletişim tarzına geçmeleri ve istikrarlı biçimde sürdürmeleri. Bir arada, barış içerisinde eşit haklar çerçevesinde, adil bir düzende yaşama hedefi ve koşulsuz saygı vazgeçilmez olmalı.

İKTİDARIN DA KANDİL’İN DE ÖNCELİĞİ TÜRKİYE’YE NEFES ALDIRMAK DEĞİL

Çözüm sürecini de destekleyenlerden biriydiniz; bu sürece destek vermeniz KHK listelerine dahil edilme başta olmak üzere birçok sorunun başınıza gelmesine yol açmış görünüyor…

KHK’lı olmak için etkin bir muhalif olmanız yeter nedendir. AK Parti politikalarını başlangıcından beri eleştirmeme rağmen çözüm sürecine destek verenlerdenim. İktidar kendi başlattığı çözüm sürecini ihanet olarak değerlendirmeye başlayınca sürece destek verenleri şeytanlaştırdı. Bu tutumu haksız bulup itiraz edenleri bile düşman saydı. Şimdiki durum, bıraktığımız yerden de geride. Masa devrildikten beri demokratikleşmeden de vazgeçildi. Kuşkusuz çözüm sürecinde birçok hata yapıldı. Müzakerenin tarafları olan iktidar ve Kandil’in önceliğinin Türkiye’ye nefes aldıracak bir çözümü hayata geçirmek olmadığını yeni yeni anlıyoruz. İktidar başkanlık sistemini getirebilmek, örgüt de Suriye’de kendi yönetebileceği bir coğrafyaya hâkim olabilmek için bir süreliğini çatışmayı durdurdu. Konunun TBMM’de yürütülmemesi de tarafların kendi ajandalarının varlığının kanıtıydı. Türkiye’nin kaynaklarını heder eden her türlü olumsuzluğun diyalog, müzakere ve diplomasi ile çözülmesinden yanayım. Bu kapsamda eğer mümkün görünüyorsa ve sonuç alınabilecekse yeniden çözüm müzakerelerine dönülebilir. Fakat bu kez TBMM tam yetkili olarak görev üstlenmelidir. İşler şeffaf biçimde milletin gözü önünde yürütülmelidir. Halkın kabul etmeyeceği hiçbir girişim çözüm sayılmaz. Mesele sadece iki kişinin veya iki grubun meselesi değil hepimizin meselesidir.

Cihangir İslam kimdir?

Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı, Profesör. ABD Minnesota Üniversitesi, Kanada – Montreal McGill Üniversitesi ve ABD Minnesota Twin Cities Spine Center’da Omurga Cerrahisi ve Klinik Araştırma eğitimi aldı ve fellowship programlarını tamamladı. Yüzüncü Yıl Üniversitesi ve Kafkas Üniversitesi’nde Ortopedi ve Travmatoloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyeliği, Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde Ortopedi ve Travmatoloji Klinik Şefliği yaptı. Mazlumder, Saadet Partisi, HAS PARTİ, Adalet Zemini ve Hak ve Adalet Platformu kurucularındandır. Artı TV 45 + 45 Programı eş moderatörlüğü, Gazete Duvar’da bir dönem köşe yazarlığı yaptı. 100’ün üzerinde bilimsel çalışmasının yanında sosyal alanda yayımlanmış çok sayıda makalesi vardır.


İslam Özkan kimdir?

İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden mezun oldu. Gazeteciliğe Selam gazetesinde başladı. Bir dönem kitap yayıncılığı alanında faaliyet gösterdi. Ardından Filistinhaber, Time Türk, Dünya Bülteni, Birleşik Basın gibi internet sitelerinde editörlük, TRT Arapça, Kanal On4, Kudüs TV gibi televizyonlarda haber müdürlüğü ve TV 5'te program moderatörlüğü, bazı Arap televizyon kanallarının Türkiye temsilciliğini yaptı. Halen Marmara Üniversitesi Ortadoğu ve İslam Ülkeleri Araştırmaları Enstitüsü Ortadoğu Sosyoloji ve Antropolojisi'nde doktora eğitimini sürdürmektedir.



Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

HABERLER