Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

Cihan Aktaş: “Geçen zaman, particiliğe özgü vahim işlerin hesabının da Müslüman güvenilirliği hanesine yazılmasını getirdi”

Gülsüm Ekinci, Cihan Aktaş ile serbestiyet.com’da “Geçen zaman, particiliğe özgü vahim işlerin hesabının da Müslüman güvenilirliği hanesine yazılmasını getirdi” başlıklı bir yazı kaleme aldı. Yazıyı aşağıya alıntılıyoruz.

Cihan Aktaş: “Geçen zaman, particiliğe özgü vahim işlerin hesabının da Müslüman güvenilirliği hanesine yazılmasını getirdi”

Cihan Aktaş: “Geçmişin kabûslarının geri geleceği endişesine gark olan kimi mütedeyyin gruplar, bugünün çeşitli yanlışlarını ifadeden uzak tutma yoluna girdi. Değerleri öne çıkararak gündemi yorumlamak, neredeyse marjinal bir tutum olarak algılanmaya başladı böylelikle. Geçen zaman, Müslüman duyarlığının ifadesinin parti sınırlarına indirgenmesi, particiliğe özgü çekişme ve hataların, yanlışların, vahim işlerin hesabının da Müslüman güvenilirliği hanesine yazılmasını getirdi.”

20 Yıllık Hikâye: Kadınlar AK Parti Dönemini Anlatıyor röportaj dizisinin ikinci konuğu Cihan Aktaş.

Geçtiğimiz yirmi yılda kadınlar, özellikle dindar kadınlar neler yaşadı, neler hissetti?

Saatlerce konuşulup sayfalarca yazılacak bir yirmi yıl özellikle de son on yıl için bunu söyleyebilirim. Tabii dindar kadınlar yekpare bir topluluk olmadı hiçbir zaman. Yirmi yıl önce de çeşitli konularda, hatta kamusal alanda başörtüsü yasağıyla mücadele konusunda bile tamamı bir araya gelemiyordu. Dolayısıyla daha çok, başörtüsü direnişinin içinden gelen kadınlardan söz edebilirim. Sorunuza bağlı olarak şu da akla geliyor elbette: Kimdir dindar kadın, son yirmi yılda bu sorunun cevaplarına ilişkin farkların tartışmalarıyla da geçti. Dindarlık sürekli oluşan, gelişen bir nitelik, o nedenle hangi ölçüleri başlıca mîyar olarak almalıydık? Başörtüsüz, inançlı bir kadının dindar olmadığı nasıl söylenebilirdi ki? 

Başörtüsü yasağı herkesi bir şekilde mazlumiyet ve masumiyet düzleminde bir arada tutuyordu. Serbestiden sonra zaman içinde bir dağılma baş gösterdiği söylenebilir ki bu bir bakıma normalleşme… Kamuda başörtüsü serbestisini takiben, başörtülü kadınların hemen hepsi geçmişte yaşadıkları mağduriyetleri telafi çabası içine düştü, bir meslek edinmeye veya yarıda bıraktıkları mesleklerine geri dönmeye çalıştı. Anlaşılır bir gelişme bu şüphesiz; ancak yarıda bırakılanın telafisi için gösterilen aşırı çaba, başörtülü kadınların da aralarında bulunduğu grupların yürüttüğü, toplumsal meselelere dönük faaliyetlerin silikleşmesi sonucunu doğurdu. Adalet arayanlara adillik vasfı yakıştırılır: Başörtülüler yirmi yıl içerisinde -bir yandan da- temsil ettikleri düşünülen parti ve başka kurumlardan sorumluymuşçasına seküler kesimlerin tepki ve sorgulamalarına maruz kaldı.  

Başörtüsü neredeyse doksan yılı bulan kamusal yasakların etkisiyle o kadar güçlü bir sembole dönüşmüştü ki, yasak kalktıktan sonra, bir bakıma normalleşmeye giden süreçte haiz olduğu bir tür ışıltıyı korumakta zorlanacağı beklenebilirdi. Başörtüsü direnişi saflarından kadınların büyük çoğunluğunun Gezi olayları ve 15 Temmuz darbe girişimi vb. olayların ardından hükümetle daha bir bütünleştiği söylenebilir. Buna karşılık önemli bir kısma tekabül eden bazılarının çocukları, bu bütünleşmedeki problemleri sorgulamaya başladı. Gençlerin bir sorgulamaya gitmesinin en önemli sebeplerinden biri; siyasal zaaf sebebi sayılacağı için çeşitli yanlış ve istismarların görmezden gelinmesi. 

Rövanş siyasetine özgü gerilim giderek ara alana özgü sağduyunun erimesini getirdi. Konuşma yoluyla barışın tesisine duyduğumuz inanç ve güven silikleşti. Geçmişin kabûslarının geri geleceği endişesine gark olan kimi mütedeyyin gruplar, bugünün çeşitli yanlışlarını ifadeden uzak tutma yoluna girdi. Değerleri öne çıkararak gündemi yorumlamak, neredeyse marjinal bir tutum olarak algılanmaya başladı böylelikle. Devlet desteğinden yararlanma yolları keşfedilirken sivil toplum potansiyelleri zayıfladı. STK’lar kamudan pay almak için bağımsızlıklarından vazgeçti, sönükleştiler. Böylelikle mütedeyyin kesimlerin geliştirdiği çeşitliliğe izin veren ortamlar tekdüzeleşmeye başladı.    

AK Parti’nin doğruları, yanlışları neler?

AK Parti rövanş siyaseti yapmayacağı vaadiyle iktidara geldi. Ne yazık ki giderek baş gösteren bir tıkanma nedeniyle siyaseti, ülke adına umut veren, İslami kesimlerin yıllarca biriktirdiği umut ve söylemleri reddettiği bir siyasetin klişelerine indirgedi. Belediyeler vasıtasıyla hizmetten mahrum bırakılanların incinen gururlarının onarılması önemliydi, sesi olanların sesi olma vaadi de öyle, ancak mazlumun aynadaki resmi sürekli değişir. Mütedeyyin kadınlar başörtüsü direnişinin açtığı kanallarla toplumun farklı kesimlerindeki hak ihlalleri konusunda duyarlı kişiliklerle bağlar kurmuş, ortak çalışmalar yapmaya başlamışlardı. 

Türkiye’de tıkanan siyasetin önünü açma yönünde bir etkisi oldu başörtüsü yasaklarına karşı direnişin. AK Parti ve belediyeleri faaliyetleriyle, geniş veya çekirdek ailenin duvarları arasına sıkışmış kadınlara, kamusal alana çıkma yolları açtı. Engelliler için büyük imkânlar oluşturuldu ki bu alanda çok daha fazla çaba gösterilmesi gerekiyor. Evde yaşlı hastaların bakımına verilen desteğin, bir nebze de olsa pek çok hanedeki boğucu ortamı ferahlattığı söylenebilir.

Zenginleşme, duvarların kalınlaşması anlamına da geliyor ki bu da geride kalanlara yönelik bir sağırlaşma demek. Oysa bütün toplum beytülmaldan yararlanabilmeli, 90’larda AK Parti’ye hak ettiği siyaset alanını açan söylemler de bunu vaat ediyor, teminat altına alıyordu.  Geçen zaman, Müslüman duyarlığının ifadesinin parti sınırlarına indirgenmesi, particiliğe özgü çekişme ve hataların, yanlışların, vahim işlerin hesabının da Müslüman güvenilirliği hanesine yazılmasını getirdi.  Söz gelimi Soma’da hatalıydı AK Parti, Gezi’de de gerilim tırmanmayabilirdi. Rezidans ısrarı, küçük büyük bütün şehirlerimizin şantiye-rantiye denklemine feda edilmesi, şehre özgü kaynaşma yollarını daraltan imar-inşa faaliyetleri bir yazgı olmayabilirdi. AK Parti Turgut Cansever’in hiç de daha pahalıya gelmeyecek toprağa yakın, kaynaşmaya açık projelerini değil, müteahhit faaliyetlerini seçti. AK Parti yıllarında televizyon dizileri küresel planda bir izlenirlik kazandı, bu dizilere bir tür büyüsünü yitirmiş peri masalı gözüyle de bakılabilir. Ancak sinema konusunda büyük bir potansiyeli harekete geçirecek ölçüde bir destek verildiği söylenemez. 

Suriye savaşı konusunda itirazı olan yazar ve aktivistler sosyal medyada senelerce lince maruz kaldı. AK Parti, Suudi Arabistan ve ABD ile birlikte Suriye’de devrim yapacağı hayaline kendini kaptırmamalıydı. Takip eden dönemlerde de mülteci politikalarını net bir dille halkla paylaşmalıydı. O takdirde ırkçı söylemler bu kadar cüretli bir şekilde yayılamazdı. 

Bu söyleşiye yirmi hatta otuz yıllık bir sürecin ana başlıklarını sığdırmam mümkün değil. Ancak İstanbul Sözleşmesi’nden geri çekilmeye değinmeden geçemeyeceğim, sürekli balkon cinayetleri işlenirken böyle bir sözleşmeden geri çekilmek anlaşılır gibi değil. Kaldı ki geri çekilmenin de sonu yok, Özlem Zengin bunu sosyal medyada vurguladı zaten, sözleşme iptal edilirken 6284 sayılı maddenin sözleşmenin içerdiği bazı hak ve kazanımları zaten teminat altına aldığı öne sürüldü. Ancak seçim hesaplarıyla bu maddenin kaldırılması bile geldi gündeme. 

2023 seçimlerinden kadınlar lehine bir gelişme bekliyor musunuz ya da oyunuzdan -partilerden- bağımsız kadınlar için nasıl bir Türkiye hayal ediyorsunuz?

Siyasal eğilimler pek fark etmiyor, kazanılmış hak ve konumlar, geri düşülmesine izin verilmeyecek bir toplumsal desteğe sahip durumda. İşe alımda, ücrette ve kamusal sorumluluklarda, adaletin sağlanması ve kadına şiddetle mücadele konusunda geri adım atacak bir siyasetin hayatiyetini koruması mümkün değil artık. 

Kadınlar için hayal ettiğimi bütün toplum için istiyorum. İnsanlar karşılıklı konuşmayı başaramadığında, anlama çabası önemsiz hâle geliyor ve sadece aile içinde değil toplumda da şiddet tırmanıyor. 

Farklı görüşten insanların oturup konuşabileceği, hukukun bağımsız bir şekilde işlediği, gücü yeten veya çevresi olanın suçlarını örtbas edemeyeceği, beytülmaldan yararlanma konusunda adaletin gözetileceğine dair güvenin ayakta tutulduğu, özellikle esnek, hayatın gerçekleriyle uyumlu bir eğitim ve iş anlayışının yerleşik hâle geleceği, evlerin cinayet mekânı olmaktan çıkacağı, kadınların ve çocukların sokaklarda korkusuzca yürüyebileceği, tüketici değil üretken, yüzü “öteki”ne dönük, potansiyelini barış kahramanlığı yönünde kullanan bir ülke olabilmeli Türkiye. 

 

Kaynak: Farklı Bakış



Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

HABERLER