Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

Bugün ‘istenmeyen öteki’ HDP.. Şimdilerde onu dışlayanlar dün kendileri aynı konumda değiller miydi?

Fehmi Koru Yazdı;

Bugün ‘istenmeyen öteki’ HDP.. Şimdilerde onu dışlayanlar dün kendileri aynı konumda değiller miydi?

Benzerlikleri bir tek ben mi görebiliyorum?

CHP’li bir milletvekili, bir TV programında kendisine yöneltilen, ‘‘İktidara gelirseniz HDP’ye bakanlık verir misiniz?’’ sorusuna olumlu cevap verdiği için kıyamet kopuyor. Gürültü yoğunlukla iktidar cephesinden geliyor ama Millet İttifakı içerisinde yer alan partiler arasında da bu sözlere tahammül edemeyenler olduğu anlaşılıyor. 

HDP, hani olmaz ya, sandıktan birinci parti çıksa veya aday çıkaracağı cumhurbaşkanı adayı halktan yeterli oy alıp rakiplerini geçse ne olur? 

Hükümet kurdurulmaz, cumhurbaşkanı olmasına geçit verilmez herhalde.

Fantezi mi geliyor? Hayır. Bunlar demokratik olma iddialı ülkemizin siyasi gerçeği. HDP ‘istenmeyen öteki’ çünkü…

Bugün böyle, ama dün başka parti/ler ‘istenmeyen öteki’ idi…

Türkiye’de siyasi sistem, 1960’ların sonuna kadar, Necmettin Erbakan’ın şahsında temsil edilen düşüncenin partileşip iktidar arayışına girmesine izin vermedi. Erbakan bu engeli Milli Nizam Partisi (MNP) ile aşmayı denedi (1970). 

MNP kapatıldı (1971).

Erbakan yılmadı, 12 Mart (1971) askeri müdahalesi ardından bu defa Milli Selamet Partisi (MSP) ile engeli aşma girişiminde bulundu. MSP, 1973 genel seçiminden, 48 milletvekili ile, hükümeti kurmak isteyecek iki blokun -AP ve CHP’nin- partilerine bu imkanı sağlayabilecek ‘anahtar parti’ olarak çıktı ve CHP ile koalisyon ortağı olarak hükümette yer aldı.

İşte o hükümetin kuruluşu öncesinde yaşananları hatırlayanlar için bugün HDP’ye uygun görülen durum herhalde fazla yardırgatıcı değildir. O dönemde ‘istenmeyen öteki’ MSP’ydi.

CHP’nin o zamanki lideri Bülent EcevitErbakan ve partisinin önüne konulan engelin aşılmasında, ‘tarihsel yanılgı’ çıkışıyla, yardımcı olmuştu.

MSP de 12 Eylül (1980) darbesi ardından kapatıldı; Erbakan ve arkadaşları idam tehdidiyle yargılandılar da.

‘Ötekileşme’ Erbakan için hep sürdü.

Kurduğu Refah ve Fazilet partileri de yine kapatıldılar.

Hem de Refah Partisi 1995 seçiminden birinci parti olarak çıktığı ve sistem Erbakan’ın başbakan olmasına bayağı direndikten sonra, Tansu Çiller’in başında bulunduğu DYP ile ‘Refahyol’ adıyla hükümet kurup başbakan da olduğu halde (1996)…

‘Post-modern darbe’ diye anılan 28 Şubat’ın (1997) ardındaki güçler veya siyasi sistem, ‘istenmeyen öteki’ bilinen bir partinin -o dönemde Refah Partisi’nin- iktidarı teslim almasına yalnızca bir yıl tahammül edebilmişti.

Hatırlamayan bizim nesilden olanlar ile gençler biraz arşiv taraması yapsalar, 1995 seçimi sonrası ve Refahyol’un kurulması aşamasında gazetelerde çıkan yazılardan, Refah’ın ‘istenmeyen öteki’ olduğu gerçeğini öğrenebilecekleri o günün havasını alabilirler.

O kadar geriye gitmeye de gerek yok; AK Parti de kurulduğunda ‘istenmeyen öteki’ konumundaydı.

AK Parti’nin kurulma aşamasından (2001) katıldığı ve birinci parti olarak çıkıp hükümet kurmaya hak kazandığı ilk seçime -3 Kasım 2002’ye kadar- geçen dönemde maruz bırakıldığı muamele tam bir ‘istenmeyen öteki’ muamelesidir.

Sonrasında bile.

‘‘Değildi’’ diyeceklere kendi içinden birini cumhurbaşkanı seçtirmeye kalkıştığı 2007 döneminde yaşananları hatırlatırım. 

Kapatılmasına da o dönemde ramak kalmıştı AK Parti’nin; Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılmaktan sadece bir oy farkı ve para cezasıyla kurtulmuştu.

Başarılı olamamış darbe girişimlerini saymıyorum.

Bugünlerde AK Parti adına konuşanlar ile AK Parti’nin itibar ettiği gazetelerde yazan ve ekranlarda yorum yapanların HDP’ye dönük ithamlarıyla, geçmişte rakibi partiler ile onların destekçisi yazar ve yorumcuların AK Parti’ye dönük değerlendirmeleri arasında hemen hiç fark bulunmuyor.

Yarın AK Parti iktidardan düşsün, yeni dönemin kalemleri ve yorumcuları, şimdilerde HDP’ye reva görülen ‘istenmeyen öteki’ saflarına AK Parti’yi de yerleştirmekte fazla zorlanmayacaklar.

Daha şimdiden o görüntüyü veriyorlar zaten.

HDP de hep kapatılan öncüsü partilerin bugünkü sürdürücüsü ama, onun geçmişin Milli Selamet PartisiRefah Partisi ve en son AK Parti gibi halkın önemli bir bölümünün oylarını alabileceği imkan dahilinde görülmüyor. Duruma böyle bakıldığı çok belli. 

Varsayalım aldı. Varsayalım çıkardığı adaya cumhurbaşkanı seçilecek kadar oy verildi. O durumda ne olur?

Hadi o kadar ileri gitmeyelim ve ilk seçimde çıkardığı milletvekili sayısıyla tıpkı 1973’te MSP’nin başardığı gibi, ‘anahtar parti’ durumuna geldiğini varsayalım. 

O durumda ne olur?

Yazımın burasında zihnime üşüşen soru şu: Acaba ülkemiz, 1960 öncesinden de başlayarak, siyasi tarihinin herhangi bir noktasında ‘demokratik’ olduğu iddiasına tam uyan bir ülke sayılabilir mi?

Bu tartışmaların sürdüğü günümüzde sayılabilir mi?

Cevabım belli benim. O sebeple şu soruyu da sorabilirim sanıyorum: Acaba bir gün, anayasasında vurgulandığı üzere, ‘demokratik hukuk devleti’ iddiasına gerçek anlamda uygun bir ülke olabilecek miyiz?

HDP’ye oy verenleri sistem içerisinde gördüğünü belli etmek ve o insanları dışlamadan kazanmaya çalışmak çok mu zor? Böylece silahlı terörü daha rahat kınayabilmek?

İşin özeti şu: Bugün HDP bahane, geçmişte MNP ile başlayıp yakın tarihe kadar devamları süregelen ‘ötekileştirilmiş’ partilerin de dönemlerinde birer bahane oldukları gibi…

Rahmetli Necmettin Erbakan’a sağlığında gün yüzü göstermemek için elden gelen her şeyi yapanlar, partilerini kapatan, kendisi ve arkadaşlarını yargılayan, partisi sandıktan birinci parti çıktığında başbakan olmaması için çaba gösteren, başbakanlığını bir yılla sınırlayan kimler varsa, şimdi hep bir ağızdan onu hayırla yad etmiyorlar mı, ne diyeceğimi şaşırıyorum. 

Bugüne bakıp enseyi karartmak yerine yarınları beklemekte yarar var. Burası böyle bir ülke çünkü.



Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz