Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

BUGÜN 16 KASIM… AK PARTİ KASIM 2002’DE İKTİDAR OLMUŞTU! “PARTİ NASIL KAZANDI VE NEDEN KAYBETMEYE YÜZ TUTTU?”

Sait Alioğlu'nun, Ak Parti'nin bugüne dek girdiği seçimler kazanma ve gerileme ikilemi üzerine kaleme aldığı iki ayrı yazısını, onun iktidara geliş yıl dönümünde yeniden yayımlıyoruz...

BUGÜN 16 KASIM… AK PARTİ KASIM 2002’DE İKTİDAR OLMUŞTU! “PARTİ NASIL  KAZANDI VE NEDEN KAYBETMEYE YÜZ TUTTU?”

1-

AK Parti Neden Üst Üste İktidar Oluyor?

Ak Parti son dokuz, on yıldır açık arayla olmasa da yapılan seçimleri iyi bir oy oranıyla kazanıp tek başına iktidar olmaktadır. Bu durum sadece bir rastlantı sonucu mu, yoksa onlarca yıldır koca bir kitlenin –Sünniler, Aleviler ve Kürtler- yerine bir türlü getirilmeyen meşru isteklerinin bu iktidar dönemlerinde büyük oranda karşılığını bulmasından mıdır?

Galiba sorumuzu sorarken, taraflardan bu konu ile ilgili cevap ve cevapları da zımnen almış olduk! Yok, eğer sorumuzda temel bir yanlışlık, kusur ve hata var ise eğer, geçmiş dönemler ‘an be an; gün be gün’ hem zihinsel açıdan, hem de belgeler açısından ortaya konmalıdır.

O zaman maksatta hâsıl olmuş, olur…

Yegane gayemiz burada Ak Parti’yi haklı çıkarmak, ya da her ne yapıldı ise –olumluluklar açısından-  bu Ak Partili iktidar dönemlerinde yapıldı, meselesi değil elbette…

Elbette ki dünyanın gidişatı bir parça olsa da; bazılarına ters geldiği gibi, iktidardaki insanları da, iktidarda olmalarından dolayı o minvalde harekete geçmiş olabilir…

Bu karşı çıkışlar her açıdan o sözde emperyalist politikaları inceleyip, mütekâmil bir karşı çıkış olmadığı gibi işlerin yürümesi adına ‘devletlilik’ ve bir hizmet anlayışına mebni olarak icraat ortaya koymaya çalışmakta hepten yanlış olsun…

Ki bu konuda herkes yanında kim var, kimle iş tutuyor, kimler kendisi için birtakım tatlı marazlar adına, yolunu tıkıyor, iyi bilmesi gerekir.

Yani Müslümanca söylersek, karşı çıkışçıların her yapıyı erittiği, marufa uygun olmadığı gibi, iktidar içere, ister yerel planda, isterse de küresel planda zulüm düzenleri adına yapılmadığını bilmeleri gerekir.

Tabii ki her Müslüman’ın kendi İslâmi kimliği gereği Müslümanlarla İslâmcı bakış açısıyla hareket etmesi gerektiği gibi,  yine maksadı aşmadan, onu görmezden gelip çiğnemeden ‘düzgün’ karakterli Müslüman/İslâmcı olmayan insanlarla da ‘maruf ‘gereği çabalar içerisinde olunması gerekir, hatta olunmalıdır da…

Ama ciddi bir çaba ortaya konulmadan, kardeşlik hukukuna riayet edilmeden, hemen her şeyi eleştiri konusu yapıp sair seküler çevrelerin ekmeğine yağ sürülmemelidir.

Genel yargı ve tanımlama içerisinde partisellik bağlamında Ak Parti’yi de öncelikle aynı duygu, düşünce ve karşılıklı olarak kotarılması gereken işler çerçevesinde bir araya gelen insanların birleşme noktası olarak değerlendirebiliriz.

Yukarıda yapmaya çalıştığımız tanımdan yola çıktığımızda siyasi bir kurum olan partinin, siyasallıkla birlikte, sosyal yönünün de olduğunu ve bu iki yönden de önce dar çerçevede aynı amaçları güden çekirdek bir kadroyla birlikte amaçları aynı noktada buluşan  ‘ideolojik kitle’nin meşru taleplerinin karşılanması adına siyaset yapıldığı söz konusu olacaktır.

Batılı bir yöntem olan parti aracına bakarak yukarıda yapmaya çalıştığımız nokta tanım ve o tanımı belirginleştirme hadisesi mucibince yaklaşık yüz yıllık –İttihatçılar ve Kemalizm- partisel süreçlerde bu tanımları haklılaştırıcı donelerin ve eylemlerin ortaya çıktığını söyleyebiliriz.

Dönemine uygun olarak batıcı yaşamsal pratikleri indirgemeci bir şekilde toplumsal katmanlara yaymaya çalışan İttihatçı ve Kemalist zihniyet, bir açıdan da toplumun ilerlemesi,  çağdaş uygarlık seviyesini yakalaması adına politikalar üretmeye çalıştı. Bunları yaparken ne toplumun var olan yapısını dikkate aldı, ne onları anlamaya çalıştı, var gücüyle ‘onaracağım!’ diye kırdı geçirdi.

Tüm siyasi partilere bir açıdan rol model olan Mustafa Kemal ve Kemalizm çeşitli kırılmalarla, değişim ve dönüşümlerle iki binli yılların başına kadar geldi.  Oligarşik yapının hiç hesap sorulmaya uğramadan ilelebet sürmesi arzulandı ve her şey bu olguya yönelik olarak kurgulandı.

Artık klasik ve modern Kemalizm dönemi yerini bir açıdan postKemalizm’e ya da onu da aşacak

şekilde yeni durumlara bırakıyordu.  İşte bu dönem Müslüman cenahın içerisinden gelen, sosyal ve siyasal alanlarda belli bir tecrübesi olan kadrolardan oluşan Ak Parti gerçeği tüm çıplaklığıyla belirginleşiyordu.

Eskisinden kısmen farklılık içeren bekrand, apayrı dünya görüşü, tecrübesi, ilgi alanı ve amacı olan Ak Parti kendisine yönelmiş ‘mahrum’ kitlelerle birlikte ona kutsal bir anlam yüklemeyen, mahrum, ama elde çaresi olan İslamcı cenah dışında buluna bazı muhafazakâr, milliyetçi –Kürt, Türk- gruplarlarla birlikte hemen, hemen aynı seküler zeminleri paylaşan kimi liberal, sol ve sosyalist kitle tarafından hep köstek gördü.

Ak Parti’yi eleştirmek, eleştiri konusunu makul bir şekilde ele alan adalet sahibi insanlar için bir görev olmakla birlikte, yanlışlarının yanında yapıp ortaya koymaya doğrularını da görmek gerekir.  Bu bizler için vazgeçilmez bir kriter olmakla birlikte böylesi bir yaklaşımı diğer cenahlardan da bekleyebiliriz…

Ama mevzu Ak Parti; Ergenekon süreci, açılım politikaları, Müslüman halkın hiç olmadığı oranda kendi geleceğine alabildiğine sahip çıkması, kimliğini yeniden tanımlaması, tabiri caizse adam yerine konulması, iktisadi alanda, sağlık alanında, hizmet alanında, eğitim alanında vs. seçkin bir yapının ortaya çıkması sonucu oluşan sosyal devlet olgusu söz konusu olunca hem iktidar elitleri, hem de seküler zeminlerde durup, o kaynaklardan beslenen bilumum zevat adeta ‘her ne kötülük olduysa Ak Parti iktidarları döneminde oldu’ klişesiyle hem gri geçmişi ve hem de kendi geçmişlerini apak hale getirmektedirler…

Hal böyle olunca da ‘Ak Parti neden üst, üste iktidar oluyor?’ sorusu kendi açılarından meşruiyet kazanmaktadır. Hal bu ki bu sorunun cevabı, sorulan sorunun içerisinde mündemiçtir. O da insan fıtratına/yaratılışına ters ve hayata dair hemen, her şeyi ‘Allah, hakikat ve hikmet’ görüngüsü dışında bir yerlere(!) hamleden vahiy karşıtı anlayışın Müslüman halkın Allah’ın bir lütfü olarak Müslümanca bir bilince ulaşma ve ulaşabilme çabasının karşısında afallaması ve tökezlemesi sonucunu doğurdu.

Onlar sanıyordu ki, batıcı Saiklerle batılı paradigmalar ilelebet dimdik ayakta kalacak ve İslâm doğal seleksiyon sonucu elenip gidecekti! Ama öyle olmadı, aksine din toplumsal hayata, şimdiye kadar olmadığı oranda gelip, yerleşip,  bağdaş kurdu.

Laikler, seküler zihinliler ve endişeli modernler bunun da suçunu, yani dinin toplumsal hayata yeniden katılımını yine Ak Parti’den bilecekler! Öyle ya, İslâmcılar, muhafazakarlar, cemaatler vs. bu dönemde palazlandılar, kadrolaştılar, bürokrasinin, kurumların, ekonominin başına geçtiler ve dizginleri ele aldılar…

Yukarıda resmetmeye çalıştığımız bu durumda bizce bir yığın hata ve eksiklikler söz konusu ve geleceğimiz açısından büyük yanlışlara kapı aralanmadan acilen düzeltilmesi gerekirken, karşı cenah açısından ise bu saydığımız durum onlar açısından felaket, bizler için ise yağ, bal…

Bizler için yağ, bal olmasını istememekle birlikte sürekli düzeltilmesi gereken bir vakıa olarak ele alınabilir.  Kaldı ki bizler Ak parti’yi ‘yağ, bal’ olsun, ya da aşırı bir zenginlik içre hayat standardı hayli yüksek bir refah toplumu oluşturmaktan ziyade, onun oligarşiye bakan, onu peyderpey alt etmeye çalışan ve o uğurda siyaset yapan bir yapı olarak değerlendirdik.

Ama birileri kendi geleceği açısından ötürü böyle bir manzaradan ürküyorsa, bu ürküntüleri kademe, kademe korkuya dönüşecek ve onları bir yok oluşa sürükleyecektir. Artık iktidar el değiştirmekte, laik elitler yerini, başka elitlere devretmektedir.

Her yapı sosyal bir öngörü olarak zamanla köhner, çürür ve yıkılır. Bu yapı velev ki Kemalizm’in tezlerinden oluşsun, durum değişmez. Hele ki ontolojik anlamda süre gelen yanlışlar sonucu bir yapı köhneyip, çürüyor ve yıkılıyorsa, sosyal, siyasal, kültürel, iktisadi vb. alanlarda zeminleri dipten gelen dalgalar sonucu farklı bir dile, söyleme ve eylem biçimine sahip kadrolar ve ‘mahrum’ kitleler –Sünni, Alevi ve Kürt- gelip oturacaklardır!

Dipten gelen dalgalar sonucu iktidarı ele alan kadrolar ve o kadrolara bakan kitleler ‘iktidar sarhoşluğu’ içerisinde muhafazakârlaşıp, devrimci ve değişimci ve dönüşümcü özelliklerini büyük oranda yitirdiklerinde aynı akıbetle yüz yüze kalacaklardır. Seküler zihinlilerin anlayamadıkları nokta ise burada belirginleşmektedir.

Dile getirmeye çalıştığımız tanımlardan, tespitlerden, olay ve olgulardan sonuca vardığımızda ‘Ak Parti’nin neden, hala başta olduğu’ gerçeği de kendiliğinden anlaşılmış, kavranmış olur. Yoksa Ak Parti orada süs kabilinden durmuyor, tarihsel, toplumsal vs. okumalarını geçmiş, gelecek ve çağdaş durumları da işin içerisine katarak sürdürmektedir.

Ki, bu süreçte onu ayakta tutan da o olgudur…   

Kaynak: Haftalık Özgün Duruş Gazetesi Temmuz 2011

***

2-

23 Haziran: Ak Parti Neden Kaybetti?

31Mart 2019 da yapılan ve AK Parti´nin İBB adayı Binali Yıldırım´ın kaybettiği, ama seçim sonuçlarına yapılan itirazların sonucunda, ertelenen seçim, YSK tarafından belirlenen tarihte, yani 23 Haziran 2019 Pazar günü yenilenerek yapıldı.

Ertelenip te yenilenen seçimde resmi olmayan sonuçlara göre, CHP İBB adayı İmamoğlu oyların yüzde 54,21´ini, Yıldırım yüzde 44,99´unu aldı. Bu sonuçlara göre, İmamoğlu İBB başkanı oldu.

Her şeyden önce bu sonuçlar İstanbul halkı için hayırlı olsun. Nice hayırlara da kapı aralasın?

En başta ?kazanan taraf ve kişi, bu seçimi nasıl kazandıdan ziyade AK Parti ve Cumhur İttifakı kanadı, bu seçimleri neden kaybetti?? sorusu, 1994´ten buyana, ya da daha doğrusu 2002´den buyana devam ede gelen bir örneğine yerel yönetimler açısından bu topraklarda pek de rastlanmayan AK Belediyeciliğine ne oldu da, AK Parti İstanbul´u kaybetti?

Hani, bugüne dek AK Parti açısından hiç kazanılmamış bulunan İzmir ve yaklaşık yirmi küsur yıl sonra kaybedilmiş bulunan Ankara´ya nazaran, birtakım tarihi, toplusal, kültürel ve ?dinî´ sebeplerden dolayı kaybedilmesinin zevat açısından mümkün olmaması düşünülen İstanbul´un kaybedilmesi için, çok mu çok önemli gerekçelerin olması gerekirdi.

İroni yaparak söylesek, kaybetmek için barudun bitmesi icap ederdi; komutanın ve askerin varlığına rağmen!

Hani; devrin padişahının ?Savaşı niye kaybettik?? sorusuna yönelik olarak, komutanın vermiş olduğu ?Barut bitti!? cevabı ile benzerlik arzeden ve cürmü çok yeri yakan yanlışlar her ne ise, AK Parti´nin düpedüz İstanbul için yapılan seçimi kaybetmesi de hemen hemen aynı şeydi.

Yukarıda, CHP´nin neden kazanmasından ziyade, AK Parti´nin ?neden, niye ve niçin? kaybettiği önem arzetmekteydi. Tabii ki bunu söylerken, CHP´nin ?seçimi kazanma´ düşüncesine yönelik olarak izlediği politikayı tukaka etmek gibi bir derdimizin olmadığını baştan belirtmiş olalım?

Ki çalışan kazanır, çalışmayan ise, hava alırdı, sonuçta?

Çalışan CHP ve ?Millet İttifakı´ idi, çalışan, ama bunu başarıya dönüştürmeyen ve aynı zamanda, içlerinde değil kazanmak, çalışmak için ciddi bir çabası olmayan, ama ?Kaçarı yok, bu seçimi alacağız!´ ucuzculuğunu ?politika´ olarak sürdüren epey kişinin de içerisinde bulunduğu ?Cumhur İttifakı´ idi.

Çalışmayan, ama AK Parti içerisinde yer tutmuş bulunan çevreleri kendi bağlamında değerlendirdiğimizde, çoğunun öteden beri, devletin ve belediyenin imkânlarından yararlanan, ihale, ihale koşturan, çok ganimet götürme niyeti ve uğraşısı içerisinde bulunan, ama iş ülkenin en önemli meselelerinin çözümüne geldiğinde, büyük bir vukufiyet içerisinde bu işi doğal olarak liderinin Erdoğan olduğunu düşünen, onun ?hakkını yemek istemeyen´ partilinin varlığı, kaybetmeye yetip artıyordu bile?

AK Parti neden kaybetti?

Genelde ülke insanı ve özelde de Müslümanlar açısından hengâmeli, netameli ve bir o kadar da zor geçen doksanlı yılların sona ermesi ile birlikte bir umuda binaen Türkiye siyasi tarihi açısından bir devrin kapandığı, başka bir devrin başladığı gözle görünür bir şekilde kendini gösteriyordu.

Yenilikçi ekibin oluşturduğu Erdemliler İttifakı, iki binlerin başında partileşmişti. AK Parti, daha sonra, zaman kaybetmeden ilk girdiği seçimi, büyük bir teveccühle tek başına kazanmış, millet ona büyük bir imkân sunmuştu.

Süreç hepimizin malumuydu. AK Parti gerek ulusal iktidarda ve gerekse de belediyelerde, bugüne dek yapılmayan işleri büyük bir başarı ile yapmış, belediyelerde bir Ak Devir başlatmıştı.

Yerel yönetimlerde şeffaflık, iktidarda içte ve dışta oluşan güven ortamı; çeşitli grupların AK Parti´ye yönelişi ve başta Ortadoğu konuşlu Müslüman ülkelerle birlikte, Afrika ile Balkanlarda da etkili izler bırakılmıştı.

Bu arada Arap baharı ile başlayan Suriye olaylarına çeşitli açılardan yapılan müdahalelerin etkisi ile işler az da olsa sarpa sarmıştı. Bu arada, 2013 te vuku bulan Paris cinayeti sonrası PKK ve onun yasal partisi ile başladığı bilinen çözüm süreci´nin bir umuda dönüşmesi gerekirken, yine PKK´nin dışarının sözünü dinlemesine ve yasal bağlaşıklarının da yanlışları üzerine bir süreç kesintiye uğramıştı.

Ayrıca, öteden beri gerek birçok iktidarın ve gerekse de AK Parti iktidarının önemsediği, önem verdiği Gülen Hareketi´nin birden darbeci role soyunmasına koşut olarak ?örgüt´leşmesi sonucu, 15 Temmuz kalkışması varit olmuştu.

Uzun bir dönem cemaati kendi içerisinde barındıran, oradan milletvekili seçtiren, hemen her vesile ile Gülen´e tolerans gösterdiği bilinen, yapıyı her alanda ve konuda destekleyen, yanında duran AK Parti´nin, örgütleşme süreci ile onun gerçek yüzünü gördüğünü ve 17/25 Aralık itibarıyla da artık birçok şeyin eskisi gibi olmayacağını anlayan AK Parti´nin, ona yönelik ?devletli´ karşı çıkışları zamanla darbe sürecini de doğurmuştu.

15 Temmuz darbesine yönelik birçok stk ile birlikte başta AK Parti, MHP vb. partilerle birçok cemaati, sosyal yapıların teyakkuz haline rağmen, bu konuda çekingen davranan CHP ile İYİ Parti´nin umarsız tavırlarına bakıldığında, birisi ulusalcı burjuva, diğeri ise ?milliyetçi´ burjuva olarak tanımlanabilecek olan iki partinin de Batıcı hedefler için ülke içerisinde Truva atı rolünü üstlendikleri söylenebilirdi.

Gerçi, ulusalcı ve milliyetçi olmayıp muhafazakâr olarak tanımlanan AK Parti içinde, uyguladığı politikalar açısından, diğerlerine nazaran yerli duruşu ile birlikte Batıcı olduğu söylenebilse dahi, kendilerine Truva atı görevi tevdi edilmiş bulunan CHP Ve İYİ Parti´nin yanında, yerli olduğu söylenebilirdi. Eğer ki yerli olmasa idi, bu kadar saldırıra maruz kalmazdı AK Parti?

Bu onu kurtarır mıydı, bu kadar yaptığı güzelliğin, iyiliğinin ve doğruların yanında, onun birçok ?etkili ve yetkili´ müntesibinin icra etmeye çalıştığı mebzul miktarda yanlışlarının yanında? Tabii ki de hayır!

-Kaybetmesine sebep olan faktörler-

1)Daha düne kadar laik sistem tarafından horlanan, itilip kakılan, cumhuriyetin ilk onlu yıllarında dinî ve insani değerleri ellerinden alınan, nice eziyetlere ve baskılara uğrayan, hatta İstiklal Mahkemeleri´nin o meşum marifetleriyle darağaçlarında idam edilen atalarının çektiklerini görmeden, iktidara gelir gelmez kendilerini iktidarla aynılaştırması? (Bu konuda AK Parti sanki iktidara ne amaç için geldiğini unutmuş gibiydi?)

2)Bu aynılaşmayı içselleştirme suretiyle kendini devlet olarak görmesi?

3)Bu işe bir stk(Yenilikçiler) olarak başlaması, ama iktidara gelince iktidara gelen birçok partinin mutat olarak yaptığı üzere stk´ları ?yanlışlar içerisinde´ ve hatta yer yer ?vatan haini´ konumunda görme eğilimi?

4)Başlangıçtaki söylem ve eylemlerine zıt bir oranda, zaman içerisinde üstenci bir dil kullanması ve bunu devam ettirmesi?

5)Bu toprakların en temel sorunu olan Kürt sorununun çözümünde, önce ?bu işi ben üzerine aldım´ dedikten sonra ? olmaması daha uygundu- gerek PKK´nin ve gerekse de onun meclisteki temsilcisinin masayı deviren taraf olması karşısında milliyetçi reflekslere sığınması,

6)FETÖ olayından hareketle ?ne yazık ki sivil kalmanın, kalabilmenin anlamını bir türlü kavrayamayan, önemseyemeyen?muhafazakâr´ stk´ların da katkısıyla(!)- stkları bir devlet kurumu haline getirme çabaları, onları adeta birer ?sivil devlet kuruluşları/kurumu haline indirgemesi?

7)Maddi kalkınmaya önem vermesi, ama görünürde birtakım çabaların varlığına rağmen, faizci sistemden ?küllî´ bir kurtuluşa yönelik olarak araştırma merkezleri açmaması, bu konuya yönelik olarak işin ehli olan akademisyenlerden oluşmuş ?araştırma kuruluşları´ın kurup faaliyete geçmemesi; var olandan yararlanıp, yerelden küresele doğru kapitalist döngü içerisinde bulunması?

8) Partisel açılımında bulunan ?adalet´ olgusunu, başta PKK ve FETÖ olgusu üzerinden ıskalayıp sanki ?Beni bu millet kalkınma için iktidara getirdi? düşüncesiyle hareket edip, kendi iktidarını ?Başkanlık kalkanı ile teknokrat mantığı ile pekiştirmesi, giderek demokrasiyi rafa kaldırma suretiyle parlamentoyu işlevsizleştirerek ?zor yönetim?e meyletmesi? (Buna birçok muhafazakâr saftirikler ise, bu yolla sanki hilafet gelecekmiş gibi sevinip dört köşe olmaktaydılar. Halbuki süreç, böyle giderse eğer, Zor Yönetim bizleri beklemekteydi?)

9)AK Parti´nin, iktidarının ilk yıllarında ?askeri vesayete karşı dik duruşu takdire şayan iken, gelinen süreçte, vesayet isim ve çehre değiştirmişi, ama anlam değiştirmeden yerini sivil bir vesayete bırakmıştı.(Bu konuda AK Parti´nin yığınlarca bahanesi vardı; dış güçler, PKK, FETÖ, dış güçlerin iç elemanı CHP´ vs? (Tamam da, bunlar vesayeti tekrardan dirilmeye değer miydi ve niçin gerekli idi?)

 10)Esnafa yönelik adeta ?küçük isen aradan çekil, git işçi ol!? cu sermayeden yana tavırları, bu tavrın zamanla küresel sermayenin önünün açılmasına yönelik küçük ölçekli işletmelere yönelik olarak ortaya konmuş şekli olarak kendine yer bulan bürokratik engellere dönüşmesi; tarım alanında uygulanan ve köylüyü ?çiftçiyi, vb.- ezme noktasına kadar ulaşan, tarımı küresel sermayenin cirit alanına dönüştürmesi?

11)Devlete ve ayı zamanda kendisine vazife olmayan nesillerin yetiştirilmesinde ısrarla ?dindar nesil? yetiştirme inadı uğruna, zaten öteden beri deneme tahtasına dönen ve hallaç pamuğu gibi ?tiftik, tiftik´ edilmiş bulunan eğitim konusunda ?alanı sınırlıda kalsa, ama nitelikli ve bilimsel/ilmi bir eğitim yerine muhafazakârlık ideolojisine dayalı ?tekil´ bir formda ısrar etmek ve neredeyse hemen her okulu İmam-Hatiplere çevirmek? (Ama gelenekçi yandaşlara bakarak ilahiyatlarda felsefe derslerine soğuk bakmak?)

12)Seçim dönemlerinde bir strateji meselesi gereği, provokatit ve ajitatif dil kullanarak, oyların ?demokratik teamül aykırılık içerecek oranda´ karşı cenaha gitmesini engelleme yoluyla ağır bir dil kullanmak: ör. ?Siz Sisi´ye mi, oy vereceksiniz, yoksa Mursi´ye mi? kabilinden işi bağlamından kopararak seçim konuşması yapmak?

Daha birçok sebep sıralanabilirdi, ama bu kadar sebep bile, üst üste, alt alta ve yan yana geldiğinde, bu tür sıkıntılı taktikleri kullanan birçok siyasi iktidarın uğradığı yenilgi kabilinden, bunlar bugünlük AK Parti´nin ?adım, adım zafer?? yürüyüşüne ket vurmuş oluyordu.

Kısacası; ?yenilgi, yenilgi zafer vardı, ama bu yenilgilerden ders çıkarmak da? AK Parti bunu umarız yapardı?

Kaynak: http://www.haberdurus.com/

 



Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz