Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

BRUNSON BİR MİSYONER? TAMAM DA, TARİHTEN VE GÜNÜMÜZDEN 2 MİSYONER ÖRNEĞİNE BAKALIM?

Fehmi KORU- 29. 08. 2018 Çarşamba

BRUNSON BİR MİSYONER? TAMAM DA, TARİHTEN VE GÜNÜMÜZDEN 2 MİSYONER ÖRNEĞİNE BAKALIM?

29. 08. 2018 Çarşamba

ABD´de yaşadığım yıllarda, bulunduğum üniversitenin öğrenci merkezi en sık uğradığım yerdi; Türkiye´den bazı gazeteler de geldiği için?

İnternet öncesi yıllar?

Bir gün tesadüfen göz attığım bir dergide ?Müslümanları Hıristiyan yapmak neden imkansızdır?? başlıklı bir yazıyla karşılaştım. Üniversitelerde dinlerini yayma faaliyeti yürüten misyonerlere hitap eden yazıda, din konusunda lakayt olanları da dahil bütün Müslümanların, Hıristiyan akaidinin temelini teşkil eden ?teslis´(Üçleme; Tanrı´nın Baba, Oğul ve Ruh-ul Kudüs diye bir üçlüden oluştuğu inancı) akidesini kabul etmelerinin olağanüstü zor olduğu belirtiliyordu.

?Tevhid inancı buna engel? tezini işliyordu yazı.

Doğruluğu yüz yıllar boyunca sınanmış bir tez bu.

Papaz Andrew Craig Brunson tartışmalarında ihmal edilen nokta da burası: Adam hayatının yarıdan fazlasını İzmir´de kurduğu kilisede misyonerlik yaparak geçirmiş, 23 yıl sonunda cemaatinin sayısı sadece 20.

Davası sırasında ?gizli tanık´ olanların da o 20 kadar kişi arasından çıktığını düşünürsek, bütün çabalarının boşa gittiğini anlarız.

300 küsur yıl önce bir misyoner: Lüdeke?

İzmir´de asırlar önce de bir misyoner geçmişti. Adı Christoph Wilhelm Lüdeke. Lüdeke1759-1768 yılları arasında bulunduğu ülkemizde bir misyoner olarak karşılaştığı zorlukları Türkçeye ?Türklerde Din ve Devlet Yönetimi´ adıyla çevrilmiş kitabında (Kitap Yayınevi, 232 s.) uzun uzun anlatıyor.

Kitap aslında Danimarka Kralı VII. Christian?a Osmanlı´nın o sıradaki durumunu anlatma amacını taşıyor. Bir rapor üslubuyla yazılmış.

Lüdeke İzmir´de boşalmış ve uygun biri bulunamadığı için boş tutulan protestan kilisesi din görevliliğine papaz olarak atanma teklifi aldığında önce tereddüt etmiş, ama sonradan görevi kabul etmiş?

Protestan kilisesi üyeleri papazsız kaldıklarını İzmir´den geçmekte olan Almanya´nın Halle kentindeki Yahudi Enstitüsü müdürü Schulze?ye aktarmışlar, Schulze de bunu iş edinmiş ve uygun birini aramaya başlamış. Lüdeke onun gayretleri sayesinde bulunmuş.

Lüdeke Türkiye, Türkler ve İslam dini hakkında ön yargılı, hatta düşmanca duygular besleyen biri. Kitabı bu hislerini fazlasıyla yansıtıyor. Hıncını neredeyse 10 yıl sürmüş olan misyonerlik görevi sırasında dinine döndüreceği tek kişi bile bulamamasına bağlıyorum.

Kozmopolit bir kent olan, yabancısı bol İzmir´de Protestanlarla hemhal olmuş, ama misyoner olarak başarısız kalmış.

?Başlangıçta çeşitli konulara dağıttığım ilgimi dil öğrenimi üzerinde yoğunlaştırdım. Türkçe öğrenmekten kısa süre sonra vazgeçtim, çünkü bana bir yararı olmayacaktı? cümlesiyle (s. 36) bu durumunu itiraf etmiş oluyor Lüdeke.

Günümüzden bir misyoner: Rhonda Vander Sluis? Türkiye onu değiştirmiş?

Rhonda Vander Sluis daha yakın bir dönemin yolu Türkiye´ye düşmüş misyoneri. Haiti ve Pakistan´da misyoner olarak bulunduktan sonra aynı görevi ifa etmek üzere İstanbul´a gelmiş. İlk 1990 yılında gelmiş, 1994´e kadar kalmış; 1997 yılında bir kez daha gelmiş, yeniden bir 4 yıl daha kalmış.

İki gelişi arasında önemli bir fark var: Türkiye´de geçirdiği ilk 4 yıl içerisinde yaşadıkları onu misyonerliği terk etmeye sevk etmiş, ikinci gelişinde esas mesleği olan hemşirelik yapmış? Bu arada bir arkadaşıyla birlikte ?Boğaziçi´ ile ilgili bir kitap yazmış Rhonda Hanım.

Şimdilerde ABD´de hemşirelik okullarında öğretmenlik yapıyor.

?Evanjelik Hıristiyan hareketine bir yere ait olma ve hayatıma anlam kazandırma amacıyla üniversitenin ilk sınıfında okurken katıldım. Duygusal olarak henüz hamdım ve otoriteye baş eğmeye meyyal biriydim; inancımın doktrinlerini ve öğretilerini sorgulamadan kabul etmiştim. Hareketin saflarında en üst kademe olan dinimi yurtdışında yaymama yarayacak misyonerliğe kadar yükseldim. Çok iyi niyetlerle Türkiye´ye gelmiştim, zaten idealist bir iyi insandım. İnsanları dini inançlarını terk etmeye zorlamak benim stratejim değildi; kişi olarak iyi örnek olmakla ve Tanrı´nın insanları değiştirme gücüyle bunun gerçekleşebileceğine inanıyordum. Yaşadığım ülkenin insanları olan Müslüman dostlarımın kişi olarak daha iyi örnekler olmasını hiç beklemiyordum. Daha iyi olma yolunda değişecek insanın ben olacağımı hiç tahmin etmemiştim. Misyoner olarak başarısız oldum.?  

Bu satırları Rhonda Hanım?ın Türkiye macerasını anlattığı ?Başarısız misyoner´ başlıklı yazısından aynen naklettim. (Tales From Expat Harem, s. 274-282)

Ülkemize ilk geldiğinde İstanbul´da kendisini karşılayan başka misyonerler dilimizi öğrenmesi için Taksim civarında oturan bir Türk ailenin yanına yerleştirmişler Rhonda?yı. Yoğurt imalatıyla iştigal eden Mustafa Amca ile eşi Gülsüm Teyze aslen Antalyalıymış. İki oğlu ve gelinleriyle birlikte yaşayan aile Rhonda?ya kendi evlatları gibi davranmışlar.

Sonra? Sonrasını da birlikte okuyalım:

?Hz. İsa´nın dönüştürücü gücünün sonucu olarak inancım haline gelmiş bütün Hıristiyan değerler bu tipik Türk ailesinin hayatında zaten vardı. Hiç de öyle ?kaybolmuş´ birileri gibi de görünmüyorlardı.?

Başkalarına karşılıksız hizmet? Allah´ın nimetlerine sahip çıkıp şükretme? Allah´ın nimetlerini israf etmeme? Adalet? Sabır ve nezaket?

Saydığı bu değerlerin hepsinin hem de fazlasıyla bu Müslüman ailede var olduğunu görmüş Rhonda.

Ve bir gün, gelin NazmiyeRhonda?ya ?İsa´nın Tanrı´nın oğlu olduğuna inanıyorsunuz, ne demek bu?? sorusunu yöneltivermiş? Muhabbet sonunda Rhonda geldiği noktayı şöyle ifade ediyor:

?Kendimi Müslüman bir bireyle yüz yüze gelmiş buldum ve onun hiçbir şekilde ?tehlikeli´ veya ?şer´ biri olmadığını gördüm. Artık çifte hayat yaşamaktan da bıkmıştım; önceleri kendini sıradan biri gibi göstermeye çalışan bir misyonerdim, şimdi ise misyonermiş gibi yapan sıradan biri haline gelmiştim.? 

Yazısı şu cümlelerle bitiyor:

?Türkiye ve bu özel aile sayesinde, artık Tanrı´ya giden yolun birden fazla olabileceğini anlamış bir dünya vatandaşı haline gelmiştim; o yolun tek olduğuna inanan köktendinci Hıristiyan sayısı da bir eksilmişti.?

Bir zamanlar dillerimizden düşmeyen ?Müslüman, seni öldürmeye gelen sende dirilsin?cümlesi vardı, onu hatırlatıyor bu olay.

Brunson´u neden değiştiremedik?

Neredeyse 300 küsur yıl önce misyonerlik yapmak üzere İzmir´e gelmiş Lüdeke Türkleri dinine döndürmenin imkansızlığını yaşayarak görmüştü? Türkleri Hıristiyan yapacağı heyecanıyla ülkemizde bulunmuş Rhonda kendisine ev sahipliği yapan Türk aile sayesinde İslam´la tanışmış ve misyonerliği terk etmiş?

Brunson konusuna yanlış yaklaşıyoruz gibime geliyorsa sebebi bu iki örnektir.

Kaynak: fehmikoru.com



Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

HABERLER