Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

BİR MEKTEP LAZIM BİZE

İdeolojik bir çerçevede düzenlenen, bireyi bir kalıba sokan eğitim sistemi, kendinden başkasına hoşgörüsüz/merhametsiz bireyler yetiştirecektir. Kaynak: Bir Mektep Lazım Bize

BİR MEKTEP LAZIM BİZE

Eğitim İktidar ideoloji İlişkisi

Eğitim/terbiye-tedrisat, insanlık tarihi kadar eski ve bir ihtiyaç olarak hep olagelmiştir. Her insanın, doğasının fıtri parçası olan yeteneklerini ortaya çıkarması ve geliştirmesi, yaşamın doğal akışı içinde kendini gerçekleştirmesi, “mutluluğu” yakalaması, canlı-cansız çevre ile anlamlı bir ilişki kurması, zaruret olarak kendini dayatmıştır. Beslenmek, savaşmak, yönetmek, sosyal topluluklar içinde etkin ve verimli ilişkiler kurmak gibi birçok ihtiyaç, yetenek, bilgi, derinlik ve estetik gibi değerlerle insanın “varlık” yürüyüşü hep devam etmiştir.

Eğitimin felsefi ve psikolojik boyutları ile ilgili koca bir müktesebat var, herkes kendi durduğu yerden eğitim ve sürecini tanımlayıp anlamlandırmıştır. Meselenin bu boyutlarına girmeden sadece modern dönemde keşfedilmiş bir cevher olmadığını bilmekle beraber,daha çok modern dönemde kurgulanan “modern bir araç olarak eğitim” konusunu ele alacağız.

Eğitim algısı, tarihî süreç içinde toplumların içinde bulunduğu soysal, siyasal ve iktisadi koşullardan yoğun olarak etkilenmiş, eğitimde hangi değer ve bilgilerin öğretileceği, ne tür insan gücü yetiştirileceği, hangi ideallerin aktarılacağı toplumun diğer kurumlarıyla olan ilişkilerle belirlenmiştir. Antik Yunan’da sofistike eğitimden Roma’da askerî eğitime, Çin medeniyetinde devlet yönetimi eğitiminden Rönesans’ta estetik eğitimine kadar sınırlı insanları kapsasa da formel eğitimler uygulanmıştır. İslam medeniyetinde de Abbasilerde Darul Hikmeler, Selçuklularda Nizâmülmülk’ün ve Gazali’nin Nizamiye medreseleri, Atabeklerde Nureddin Zengi’nin Nûriyyetul-Kübrâ medreseleri, Fatımilerin Şii medreseleri, Horasan medreseleri, Osmanlı’da Süleymaniye külliyeleri ile medreseler formel eğitimin, ilmin, derinlikli ve çok yönlü tedrisatın mekânları olmuş, bir gelenek oluşturmuşlardır. Farabiler, İbn-i Sinalar bu geleneğin meyveleridir.

Aydınlanma felsefesinin ilerlemeci mantığının, geleneksel eğitimi ve oluşumları -Arendt’in ifadesiyle- bir gecede ıskartaya çıkartması, bir kültür katliamına sebep olmuş, geçmişi formatlamış, eğitimin startını Fransız İhtilalinden başlatmıştır. Böylelikle modern eğitim, insanı bir nesne olarak gören Batı paradigmasının ruhsuz ve sömürücü algısına hizmet etmek üzere tasarlanıp pazarlanmıştır.

Artık “eğitim” bilgi, mutluluk, iyilik gibi amaçlardan ziyade belli bir bağlam içinde yapılan bilgi aktarma etkinliği olarak birtakım kurumların etkisi altına girmiştir. Böylelikle eğitimle kalifiye insan gücü gereksinimi karşılanacak, kurgulanan yeni toplumsal düzenin (ulus devlet) siyasi ve kültürel değerleri eğitim yoluyla aktarılacak, bireylerin sosyalizasyonu sağlanmış olacaktır. Bu kurgu modern eğitimin “iyi insan” yetiştirmek gibi bir derdinin olmadığını, insanın yeteneklerini geliştirip artırılması değil, standardizasyonunun önem kazandığını, araç gereçlerin buna göre şekillendirildiğini göstermektedir.

Eğitimin kapsamlı ve etkili bir araç olması, -Althusser’in ifadesiyle- eğitimi siyasal iktidarların ideolojik aracı haline getirmiştir. Siyasal iktidarlar değer (ideoloji) üretir, bu üretilmiş değerler eğitimin içeriğini belirler. Siyasal iktidarlar, eğitim üzerinden iktidarlarını sürekli kılmaya çalışırken, kendi çıkarlarına uygun ideolojilerini de genç kuşaklara yine eğitim üzerinden aktarmaya çalışırlar. Foucault’nun “Bilgi ve iktidar çift yönlüdür, iktidarların bilgi ürettiği gibi bilgide iktidar üretir.” tespiti yerindedir. Sonuçta geldiğimiz nokta eğitim ve iktidar arasında ayrılmaz bir ilişki olduğudur. Devlet/iktidar tarafsız olmadığı gibi eğitimde tarafsız değildir. İdeolojik ve politik bir araçtır. Okullar, müfredat, ders kitapları eğitimin yeniden üretildiği (reproduction), “meşru bilgi”nin yada “resmî ideoloji”nin aktarıldığı, Makyavel’in ifadesiyle devletin çıkarlarına hizmet eden araçlara dönüşecektir. Sonuç olarak dünyada hâlihazırda uygulanan eğitim sistemleri, bütün araç gereç ve kurumlarıyla, insanı merkeze alan değil insanı sömüren, haysiyetini alan, ahmaklaştıran, ulus-devlet, ideoloji ve sermaye merkezli sistemlerdir.

Türk Milli Eğitiminin İdeolojik Kimliği

II. Mahmud’la başlayan kıble değişikliği, Kemalist devrim projesiyle sabitlenmiş, Batı’nın modern paradigması, Türkiye toplumunda bütün alanlara anlam veren bir “idea”ya dönüşmüştür. Batı’da kilisenin hâkimiyetini kırmak, Tanrıyı devre dışı bırakarak sosyal düzeni etkileyen bir değer olmaktan çıkarmak ve yeni değerler üreterek bütün toplumu standart hale getirmek için Fransız projesi olarak kurgulanan laik, parasız ve zorunlu eğitim, Kemalist kadrolarca eğitim alanına “pres-copy” edilmiştir. Geniş hacimli Türkiye toplumunun etnik, dinî, kültürel çoğulculuğuna aldırmadan totaliter ve jakoben yöntemlerle geleneği silinmiş; monolitik bir toplum yaratmaya çalışılmış, eğitim millileştirilmiştir. John Dewey ve Albert Malche’nin sermaye merkezli eğitim raporlarıyla, kalifiye işgücünü karşılayacak, modern devletin ulus sadakatine hizmet edecek, seküler, Batıcı ve milliyetçi “on yılda on beş milyon genç” yaratılacaktı. Yukarıdan hazırlanan bu modern proje Türk Ocakları, Halk Evleri, Millet Mektepleri, Türk Tarih Kurumu, Türk Dil Kurumu gibi yaygın eğitim araçları ile ümmet anlayışından ulus anlayışına geçişihızlandıracaktı.

Devamı >>>



Anahtar Kelimeler: MEKTEP LAZIM

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

HABERLER