Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

‘Biden, Putin, Papa, İmamoğlu ve de Ayasofya İmamı..

Selahaddin E. Çakırgil yazdı;

‘Biden, Putin, Papa, İmamoğlu ve de Ayasofya İmamı..

Birkaç konuya değinelim bugün..

79 yaşındaki Amerikan Başkanı Joe Biden’ın bir uçağa binerken, merdivende 3 kez tökezlemesi, hattâ kendi Savunma Bakanı’nın adını bile hatırlayamaması ve dahası, Başkan Yardımcısı Harris Kamala’dan ‘Başkan’ diye sözetmesi önemli, elbette..

‘Başkan Biden galiba bu işi sonuna kadar götüremeyecek..’ kanaatleri bile gündeme geldi.. Ama, bunlar olurken, Biden’ın Rusya Başkanı Putin’e ‘kaatil’ demesi, dünyada bir korku havası meydana getirdi. Çünkü, Biden, ‘Amerika geri dönüyor..’ sloganıyla gelmişti, işbaşına.. Bu söz, ‘Soğuk Savaş’ günlerini hatırlatmıştı.  İşte bu ‘kaatil’ nitelemesi de bu çağrışımı güçlendirdi.

Rusya Başkanı Putin, ‘İnsanlar kendilerinde olan noksanı genelde başkalarında görürler. Biden aynaya baksın..’ şeklinde temkinli bir karşılık verdi..

Öyle ya, Putin’e ve Rusya’ya ‘kaatil’  denilebilir mi hiç?

Rusya Ordusu Afganistan’da 1978- 1992 arasında, ‘turistik bir gezi’deyken, 13-14 yıl boyunca,  evet, birkaç milyon insan sivil insan hayatını  kaybetmişti.. Şimdi de, Suriye’de, Karabağ’da, Ukrayna’nın  Kırım ve Donbass’ında, Libya’da ve diğer yerlerde de sırf, turistik veya sportif maksadlı olarak bulunuyorlar; ama, arada birkaç yüzbin insan da kazaen ölebilir..

B. Amerika da, Ağustos 1945’deki iki Atom Bombasını, sırf, ‘insanlığın hayrına bir deneme yapmak için’  Hiroşima ve Nagazaki’ye karşı kullanmamış mıydı? Orada,  300 bin sivil insanın bir anda kavrulması da, insanlığa hizmet için olmamış mıydı? Kezâ, Vietnam’da, Filistin’de, Irak’da, Afrika’da, Orta ve Latin Amerika’da da kitleler, insanlığa hizmet esnasında uğranılan ‘yol kazâsı’ olarak ölmemişler miydi?

Yeter ki ölenler, Amerika, Rusya ve Avrupa ülkelerinin vatandaşları olmasın..

*

Papa, ‘bir öyle, bir böyle’ mi?

Başta, Roger Garaudy’nin eserleri olmak üzere dilimize değerli kitapları kazandıran Cemâl Aydın bey, 17 Mart tarihli ve (Papa’yı, bir ‘tel’în’ ve bir ‘tebrik’..) başlıklı yazım için; ‘Papa’yı ‘tel’în’ yerinde; ama, ‘tebrik’ hayır!’ diyor.

Çünkü,  şimdi, (Vatikan) adına yapılan açıklamada, Papa’nın evvelki açıklamaları zımnen reddediliyormuş gibi yansıtılsa da, Papa, henüz birkaç ay önce, ‘cinsî sapıklığın ve sapıkların anlayışla ve merhametle karşılanması gerektiğini’ söylemişti.

Okuyucum, Papa’nın önceki sözlerinin Fransız medyasındaki ibarelerini,  fransızcasıyla da göndermiş.. Nitekim, Fransız medyasında da, ‘Papa kapıyı açıyor, Vatikan kapatıyor’ deniliyordu, özetle..

Evet, Vatikan’dan yapılan açıklama ile, Papanın önceki açıklamaları birbirini nakzediyor. Ama, bu son açıklama Vatikan Devlet Başkanı olan Papa’yı da ilzam ettiğinden ve bir çirkinlikten uzaklaşmak yolunda olumlu bir gelişme ve de ahlâksızlığa bir fren olması açısından alkışlandı. Olumsuzluktan uzaklaşma yolundaki bir çaba karşısında, geçmişteki yanlışı hatırlatmak doğru olmasa gerek.

*

İmamoğlu’nun tahammülsüzlüğü..

18 Mart Çanakkale Deniz Zaferi'nin 106. yıldönümü için Edirnekapı Şehidliği’nde yapılan törende, bir vatandaşın, şehid mezarlarına karanfil bırakan İBB Başkanı İmamoğlu'na,  Sayın Başkan bir Gazi yakını olarak soruyorum..  Burası sizin Pervin Buldan'la çiçek ektiğiniz Hatıra Ormanı değil, şehidlik!’ demesi ve İmamoğlu’nun da, ‘Hadsizlik yapıyorsun, şov yapıyorsun. Seni araştırır bulurum ben, merak etme!’ diye tehdit etmesi, bırakalım muhalefet cenahında, kamuoyunda hiç eleştirildi mi?

Demek oluyor ki, tekrarlanmayınca, birçok davranışlar halkın gündeminde yer almıyor.

 

Eğer benzer bir tavır, iktidara mensub bir yetkili tarafından dile getirilseydi, günlerce- hattâ aylarca, devamlı gündemde tutulup, ihtiyaç ânında kullanılmak üzere, kayda geçirilmez miydi? 

İmamoğlu, henüz 1 ay kadar önce de, bir grup vatandaş tarafından protesto edilirken, sesi daha yüksek çıkan bir kişi için geri dönüp, ‘Kimdi o? Çıksın meydana diye..’ tehdit edâsında o kişiyi,  ekranlara yansıyan bir sertlikle  belirlemeye çalışmamış mıydı? Ama, üzerinde durulmadı bile.. Halbuki, o cenah, bu gibi fırsatları kaçırmaksızın, aylarca-yıllarca, toplumun  hâfızâsına, üstelik de çarpıtarak sunmuyorlar mı?

*

Ve, ‘Ayasofya İmamı’ etrafındaki tartışmalar..

Marmara İlâhiyat’ta prof. olarak vazife yapan Ayasofya Başimamı Mehmed Boynukalın’ın mesajlarının bazı çevreleri rahatsız ettiği görülüyor.

Hattâ,  Ayasofya İmamı’nın görüşlerinin Ayasofya’ya verdiği zararın, Ayasofya’nın müze yapılmasından daha fazla olduğunu (!) söyleyenler bile oldu.

Ayasofya İmâmı, tarihî gelenekte, ulemânın en seçkinleri arasından seçilirdi. Oraya herkes İmâm tayin edilmezdi. ‘Ayasofa’ya imam oldu..’ demek, ulemâ arasında en yüksek seviyede bulunanlar arasında olmayı ifade ederdi. Bu vazifelendirmede de o tarihî gelenek göz önünde bulundurulmuştur.

Çünkü, Mehmed Boynukalın Hoca, alışılagelmiş bir ‘imam’, ya da bir ‘namaz kıldırma memuru’ değil.. Kendi alanında, İslâm fıqhı / hukuku konusunda en yetkin âlimlerinden..

Öğrendiğime göre, Ayasofya’daki hizmetini de ‘fahrî’ olarak, bir ücret almaksızın ifâ etmektedir ve Üniversite’deki akademik hizmetini sürdürüyor.

Yani, ona, ‘Sen devlet memurusun, devlet siyasetini ilgilendiren konulara karışma!. Namaz kıldır, cenaze defnet’ diyenler, konunun bu tarafını bilmiyorlar harhalde.. Ya da, biliyorlarsa; onun beğenmedikleri görüşünü bir insan olarak belirtmesine karşı çıkıyorlar.

Nasıl ki, herkes  kendi görüşünü açıklıyorsa, o da açıklayabilir görüşlerini; açıklıyor da..



Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz