Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

Azerbaycan ‘kardeş’, Ermeniler ile çözmemiz gereken sorun var; ama bize düşen ağabeylik ve sorun çözücülük olmalı…

Gazeteci yazar Fehmi Koru Analiz Etti...

Azerbaycan ‘kardeş’, Ermeniler ile çözmemiz gereken sorun var; ama bize düşen ağabeylik ve sorun çözücülük olmalı…

Amerika’da yüksek lisans eğitimini Harvard Üniversitesi’nde aldım. Bizim bölüme o yıl yalnızca beş öğrenci kabul edilmişti. İçlerinde tek evli ben olduğum için diğer dört dönem arkadaşını, Ortadoğu ağırlıklı dersler aldığımızdan ilgi duyacaklarını düşünerek, ‘Türk mutfağından örnekler sunma’ vaadiyle eve yemeğe davet etmiştim.

Biri gelmedi. 

Gelmeyen dönem arkadaşım, Ermeni asıllı Amerikalı bir genç kızdı.

O akşamı birlikte geçirdiğimiz gruba “Neden?” diye sorduğumda, içlerinden birinin, “Kendisini zehirleyeceğinizi düşünmüştür” dediğini aradan 40 yıl geçmesine rağmen dün gibi hatırlıyorum.

Ara iyileşsin diye az çalışılmadı

Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanlığı döneminde iç ve dış sorunlarla çözüm odaklı uğraşılırken, Ermenistan’la da 100 yıllık sorunu geride bırakmayı amaçlayan bir yakınlaşma girişimi yaşanmıştı, hatırlayacaksınız.

Fikstürde öyle çıktığı için Ermenistan’la milli maç yapılacaktı. Cumhurbaşkanı Gül, maçı izlemek üzere başkent Erivan’a gitti ve maçı orada, Ermenistan cumhurbaşkanı Sarkisyan ile birlikte izledi.

Erivan kafilesindeki gazeteciler arasında ben de vardım. Havalimanından kalacağımız otele kadar uzanan yollar boyunca yan yana dizilmiş genç-yaşlı Ermeniler, ellerinde, ailelerinin vaktiyle yaşadıkları yerler olduğunu tahmin ettiğimiz Türkiye’nin illerinin adları yazılı pankartlar taşıyorlardı.

[Daha sonra, Sarkisyan da rövanş maçı için Bursa’ya gelecek, maç bu defa yine Gül ile yan yana izlenecektir.]

O girişim başka unsurlarla zenginleştirilmeye çalışılsa da sonuçsuz kaldı.

İki tarafın kendilerinin başlattığı bir arayışla geçmişin gölgesinden kurtulmalarının ne kadar zor olduğunu Gül’ün başlattığı o girişimin akıbetinden bir kez daha öğrenmiş olduk.

“Bir kez daha” dememin sebebi şu: Turgut Özal’ın cumhurbaşkanlığı döneminde de Ermenistan’a buketler atılmış, Karadeniz işbirliği Örgütü’nün kuruluş toplantısı vesilesiyle davet edilen dönemin Ermenistan Cumhurbaşkanı Ter-Petrosyan İstanbul’da ağırlanmıştı.

MHP lideri Alparslan Türkeş’in de Ermenistan’la birikmiş sorunu çözmeyi ve ilişkileri normalleştirmeyi amaçlayan bazı temaslara taraf olduğu biliniyor.

 Türkeş kendisiyle görüşen Ermeni işadamı Samsun Özararat’a 1993 yılı Şubat ayında şunları söyler: “Ermenilerle 600 senelik bir müşterekliğimiz var. Birlikte türküler, yemekler icat ettik. Kız aldık verdik. Malazgirt Savaşı’nı Türklerin Ermenilerle birlikte kazandığını biliyor musun? İstanbul’un alınmasında Ermenilerin yaptığı kahramanlıklardan haberin var mı? Fatih Sultan Mehmet’in Ermeni Patrikhanesi’ni nasıl bir fermanla açtırdığından haberdar mısın? Çanakkale’de Atatürk’ün yanında savaşan Ermeni askerlerin adlarını biliyor musun? Atatürk’ün bugün kullandığımız alfabeyi Ermeni dil bilgini Agop Martayan’a hazırlattığını ve sonra ona Dilaçar soyadını verdiğini biliyor muydun?’ Atatürk’ün imzasını bir Ermeni güzel yazı hocasının çizdiğini duymuş muydun?”  Özararat şaşkın şaşkın Türkeş’i dinlerken o devam eder: “Tarihe böyle geniş bir perspektifden bakmak lazım. 1915; bu 600 yıllık ilişkinin bir kazasıdır. Bizimkilerin de kabahati var ama şimdi yapılması gereken bu kazayı telafi edip eski dostluğu devam ettirmektir.” Özararat Alparslan Türkeş ile Ermenistan Cumhurbaşkanı Ter Petrosyan’ı Paris’te buluşturur da. İstanbul’da da buluşmayı kararlaştırırlar, fakat buna Türkeş’in ömrü vefa etmeyecektir.

Hiçbiri, hiçbir girişim başarılı olamadı.

Günümüzde Ermenistan Ermenileri 100 yıl öncenin travmasını bir türlü üzerlerinden atamıyor. Ermenistan ve Türkiye dışında yaşayan Ermeniler de her fırsatta ülkemiz aleyhine faaliyetlerde en saflarda yer alıyorlar. 

Türkiye için ise, Ermenistan ile daha güncel sorun yaşayan ‘kardeş’ bilinen, ‘iki ülke, tek millet’ anlayışıyla kendisine yaklaşılan Azerbaycan ilişkisi son tahlilde yakınlaşmayı imkansız kılıyor.

Yurtdışında da Türkiye’nin önüne hep bu konu çıkartılıyor. [Her 24 Nisan’da ABD ile yaşanan gerginliği, Fransa ile başka sorunlarımız olsa da en önemlisinin bu olduğunu hatırlayın.]

Hrant Dink önemliydi, öldürüldü

ABD’de katıldığım bir bilimsel toplantıda, konferansçı Türkiye ile Ermenistan arasındaki sorunlara temas ettiğinde, Türk olduğumu bilen yanımda oturan biri, bana dönerek, “Benim çocukluğumda, evde yemek yerken tabağımda artık bıraktığımı gören büyükler, ‘Aç Ermenileri düşün’ diye beni ayıplarlardı” cümlesini kulağıma fısıldamıştı.

Bizde küçük çocuklara söylenen “Yemezsen köpekler bacağından seni ısırır” türü sözlerin Amerikancası…  

ABD ile Avrupa’nın birçok ülkesinde yaşayan insanların Türkiye ile Ermenistan arasında var olan soruna yaklaşımı Türkiye lehine değildir; korkarım, dünyanın önemli bir bölümündeki bu konudaki peşin fikirleri aşmak hiç kolay olmayacak.

Zaten bu sebeple Hrant Dink’in Türkiye’deki varlığı ve Argos gazetesiyle yapmaya çalıştıkları hayati önem taşımaktadı.

Trabzon’da düzenlenen bir etkinliğe panelist olarak katıldığımda ilk kez tanışma imkanı bulmuştum Hrant Dink’le. Kışkırtılmış bir grup toplantı binasının önünde saatler süren gösteriler yapmakta, bizler de içeride ülkenin karşı karşıya kaldığı sorunların çözümünün demokrasiden geçtiği eksenli konuşmalar yapmaktaydık.

Toplantı aralarında sohbet ederken, “Burada söylediklerini başka ülkelerde de tekrarlasan, Ermeni diyasporası görüşlerini dinlese” dediğimde, Hrant Dink’ten, başvurularının hep boşa çıktığı, kendisine pasaport verilmediği cevabını almıştım.

Ankara’ya döner dönmez dönemin içişleri bakanını (Abdülkadir Aksu) aradım ve Hrant Dink’e pasaport verilmediğinden haberi olmadığını öğrenince bu ayıptan kurtulmak gerektiğini söyledim. Görüşlerinin en fazla ülkemize yarayacağını özellikle vurgulayarak…

Daha sonraları yurtdışında çeşitli etkinliklere katılma imkanı buldu Hrant Dink ve inandığı görüşlerini her yerde tekrarladı.

Birileri bu çabadan da bir sonuç çıkmaması için devreye girdi. Önce devletin gücüyle korkutuldu, sonra da öldürülmesine göz yumuldu.

Türkiye’deki Ermenilerden tek tanıdığım Hrant değildi. Babamın ticari hayatında iş yaptığı Toros-Erol kardeşler ile çok daha önce tanışmıştım. Toros ölene kadar ilişkisini koparmadı, babam kendisini emekliye sevk edip mağazasını kapattıktan sonra bile. Babamın vefatından sonra en uzaktan taziye telefonu ABD’ye yerleşmiş Erol‘dan geldi.

Bize ağabeylik yakışır

Kendi Ermenilerimizi bile dışarıda tutan bir anlayışımız var.

Şimdi sınırlarımızın ötesinde bir savaş yaşanıyor; Ermenistan ile Azerbaycan arasında. Biz konuya “Azerbaycan’ın yanındayız” mesajlarıyla dahil oluyoruz. Elbette Azerbaycan’ın Ermenistan ordusu tarafından işgal altında tutulmakta olan Karabağ’daki topraklarının geri verilmesinden yana oluruz; ancak savaş yerine aynı sonucu farklı yöntemlerle almanın mümkün olabileceğini neden düşünmüyoruz?

Ve bunu Kafkaslara barış getirmenin bir yolu olarak görmeyi, bu arada bunun Ermenistan’la 100 yıllık sorunun çözülmesi yolunda bir adım olmasını…

İki ülke üzerinde hak ve adaletten yana bir ağabey görüntüsü Türkiye’ye daha fazla yakışır.

Bizim başka ülkelerle ihtilaflarımızda zaman zaman araya giren ABD ve Rusya gibi, Azerbaycan ile Ermenistan’ın çatışma ortamında, Türkiye aynı konuma kendisini getirebilir.

Getirebilirdi.

Ne yapıp edip getirmeli bence.

Savaşla sonuç alınamayacağını taraflara hatırlatmak Türkiye’ye düşer.

Aksi halde, çocukken “Aç Ermenileri düşün” uyarılarıyla karşılaşan Amerikalılar veya Türkiye’nin Suriye ve Libya’da çıkarları ters düşmekte olan Ruslar devreye girecektir.

İyi bir şey mi bu?



Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz