Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

Ayasofya’nın Kısa Tarihi

Yazarımız Ahmet Günhan'ın, Özgün İrade Dergisi 2020 Ağustos (196.) Sayısında yayımlanan yazısı...

Ayasofya’nın Kısa Tarihi

Ayasofya adındaki "Aya" sözcüğü "kutsal, azize" anlamına, "Sofya" sözcüğü ise Eski Yunancada "bilgelik" anlamındaki sophos sözcüğünden gelir. Dolayısıyla "aya sofya" adı "kutsal bilgelik" anlamına gelir.

Ayasofya Doğu Roma İmparatorluğu’nun İstanbul’da yapmış olduğu en büyük kilise olup aynı yerde üç kez inşa edilmiş. İlk yapıldığında Megale Ekklesia (Büyük Kilise) olarak adlandırılmış. 5. yüzyıldan itibaren Ayasofya (Kutsal Bilgelik) olarak tanımlandı. Ayasofya Doğu Roma İmparatorluğu boyunca hükümdarların taç giydiği, en büyük kilise olarak işlevi gördü.

Günümüzde görülen Ayasofya, aynı yere üçüncü kez inşa edilen kilise olduğundan "Üçüncü Ayasofya" olarak da bilinir. İlk iki kilise isyanlar sırasında yıkılmıştır. Ayasofya’nın merkezî kubbesi, Bizans döneminde birçok kez çökmüş, Mimar Sinan’ın binaya payandaları eklemesinden itibaren hiç çökmemiştir.

İmparator I. Justinianus tarafından, 532-537 yılları arasında inşa edilmiş. 6. yy da, Ayasofya’nın inşaatında yaklaşık 10.000 işçinin çalışmış ve I. Justinianus büyük servet harcamış. Bu binanın bir özelliği, yapımında kullanılan bazı sütun, kapı ve taşların binadan daha eski yapı ve tapınaklardan getirilmiş olmasıdır.

916 yıl kilise olan yapı, Fatih Sultan Mehmed'in İstanbul'u fethetti ve 1 Haziran 1453'te ilk Cuma namazını burada kıldı ve Ayasofya'nın cami olarak hizmet vereceğini duyurdu. Mihrap ve minber yapıldı, çan ve Haç kaldırıldı. Mozaiklerin üstü kapatıldı. 1481'de ilk minaresi inşa edildi. Sultan 2. Bayezid zamanında bir minare daha dikildi.

1453’te kilise camiye dönüştürüldükten sonra mozaiklerinden insan figürleri içerenler tahrip edilmedi. Yalnızca ince bir sıvayla kaplandı ve sıva altında kalan mozaikler, bu sayede tahribattan kurtuldu. Fatih Sultan Mehmet İstanbul'u fethettikten sonra Ayasofya'nın ismini değiştirmedi ve restorasyon çalışmalarıyla, bu güne kadar gelmesi sağladı.

Fetihten sonra yapı güçlendirilerek en iyi şekilde korundu. Osmanlı Döneminde ilaveleri ile cami olarak varlığını sürdürdü. Fatih Sultan 1 Haziran 1453 de Ayasofya için bir vakıf kurar ve aşağıdaki vakıf senedini yazdırdı;

“İşte bu benim Ayasofya Vakfiyem, dolayısıyla kim bu Ayasofya’yı camiye dönüştüren vakfiyemi değiştirirse, bir maddesini tebdil ederse onu iptal veya tedile koşarsa, fasit veya fasık bir teville veya herhangi bir dalavereyle Ayasofya Camisi’nin vakıf hükmünü yürürlükten kaldırmaya kastederlerse, aslını değiştirir, füruuna itiraz eder ve bunları yapanlara yol gösterirlerse ve hatta yardım ederlerse ve kanunsuz olarak onda tasarruf yapmaya kalkarlar, camilikten çıkarırlar ve sahte evrak düzenleyerek, mütevellilik hakkı gibi şeyler ister yahut onu kendi batıl defterlerine kaydederler veya yalandan kendi hesaplarına geçirirlerse ifade ediyorum ki huzurunuzda, en büyük haram işlemiş ve günahları kazanmış olurlar. Bu sebeple, bu vakfiyeyi kim değiştirirse, Allah’ın, Peygamber’in, meleklerin, bütün yöneticilerin ve dahi bütün Müslümanların ebediyen laneti onun ve onların üzerine olsun, azapları hafiflemesin onların, haşr gününde yüzlerine bakılmasın.Kim bunları işittikten sonra hala bu değiştirme işine devam ederse, günahı onu değiştirene ait olacaktır. Allah’ın azabı onlaradır. Allah işitendir, bilendir” der

1509'daki İstanbul depreminde ilk yapılan minare yıkıldı, yerine tuğladan bir minare yapıldı. Diğer iki minare de Sultan İkinci Selim zamanında, Mimar Sinan tarafından yenileme çalışmaları sırasında inşa edildi. Ayasofya'nın farklı zamanlarda yapılan 4 minaresi birbirinden farklıdır.

Ayasofya'da, içinde padişahların, eşlerinin ve şehzadelerin de yer aldığı 43 farklı türbe bulunur. Bunların arasında; İkinci Selim'in türbesi, Sultan Üçüncü Murat, Sultan Üçüncü Mehmet, Safiye Sultan ve Nurbanu Sultan da var.

1616'da Sultan Ahmet Cami'ni inşa ettirene kadar Osmanlı Devleti'nin en büyük ve en önemli camisiydi. 1739'da camiye medrese, kütüphane ve aşevi de eklendi.

Ayasofya 1931'de kapatıldı. Bakanlar Kurulu kararı ile 1934 yılında müzeye dönüştürüldü. Cami, müzeye dönüştürülürken sıvaların bir kısmı çıkarıldı ve mozaikler gün ışığına çıkarıldı. 1996'da Dünya Anıtları İzleme listesine alınan Ayasofya'nın kubbesi ve minareleri, Dünya Anıtları Fonu'nun da desteğiyle 1997-2002 arasında restore edildi. UNESO Dünya Mirası listesinde yer alır.

Ayasofya’nın yankısı

Ayasofya, tartışma yaratan önemli konular arasında yer alır. Son olarak 29 Mayıs'ta 2020 de İstanbul'un Fethi kapsamında burada Fetih Suresi okundu. Yetkililer, Ayasofya'nın ibadete açılması konusunda Danıştay'ın kararını beklediğini söyledi.

Danıştayın, Ayasofya'yı müzeye dönüştüren 1934 tarihli kararla ilgili iptal istemini 2 Temmuz'da ele aldı. 10 Temmuz'da da kararını açıkladı ve söz konusu kararı iptal etti. Bu kararın ardından Cumhurbaşkanı, Ayasofya'yı Diyanet İşleri Başkanlığı'na devreden kararnameyi imzaladı. 24 Temmuz Cuma günü ibadete açılacağını açıkladı.

Ayasofya’nın ibadete açılması tüm dünyada etkisini sürdürüyor. Türkiye'nin kendi topraklarında bulunan ve fethin en önemli sembolü olan Ayasofya ile ilgili alınan karar, içten ve dıştan gelen tepkiye rağmen bağımsız bir ülke olduğumuzun göstergesi oldu. Daha önce dünya beşten büyük açıklaması bölgede ve dünyada güçlenen Türkiye imacına katkı sağladı.

R.T. Erdoğan'ın. “Bugün Ayasofya, inşa edildiği tarihten itibaren defalarca şahit olduğu yeniden dirilişlerinden birini yaşıyor. Ayasofya'nın dirilişi, Mescid-i Aksa'nın özgürlüğe kavuşmasının habercisidir. Ayasofya'nın dirilişi, dünyanın dört bir yanındaki Müslümanların fetret devrinden çıkış iradesinin ayak sesidir. Ayasofya'nın dirilişi, sadece Müslümanların değil, onlarla birlikte tüm mazlumların, mağdurların, ezilmişlerin, sömürülmüşlerin umut ateşinin yeniden alevlenişidir.. sözleri başta Filistin olmak üzere mazlum halk nezdinde sevince neden olurken, Siyonist yönetiminde ise endişeye neden oldu.

Yunanistan’ın ise yaptığı açıklamalar ile ve karar sonrası hayal kırıklığı yaşaması ülkesindeki tüm kiliselerde bayrakları yarıya indirerek huysuz tavrını sürdürdü.

Atina yakınlarındaki Rafina'daki Analipseos Kilisesi'nde düzenlenen ayinden sonra konuşan papaz Evangelos Papanikolaou, ''Ayasofya gibi büyük bir yapıyı kim koruyacaktı? Türkler korudu. Türkler Girit'te hiçbir kiliseyi kapatmadı fakat Yunanistan'da Othonas'ın emriyle çok sayıda manastır ve kilisenin kapatıldı. Türklerin hüküm sürdüğü dönemde insanlar dinlerini özgürce yaşayabildi. Bu yüzden insanlar 'Latin serpuşu yerine Türk sarığı görmeyi tercih ederim' demişti. Bana kalsa ikisi de görülmesin ama ikisinden birini seçmek zorunda kalırsam Türkleri tercih ederim. Ayasofya'ya, müze iken birçok turist uygunsuz kıyafetlerle girdi. Bundan sonra ayakkabısız, uzun bir elbise ve başörtüsü ile girilecek. Bu, saygı göstergesi '' şeklinde konuştu.

Bizim için Ayasofya

Mekke, Mescidi aksa ve Ayasofya dünya haritası üzerinde çizilen bir çizgide aynı doğruda üzerinde yar alır. Bu üç yapının camileri üzerinde hilal yerine daire şeklinde alem bulunur. Mekke ile Mescidi Aksa arasındaki mesafenin iki katı uzağında Ayasofya yer alır.

Rabbimiz, günlerin insanlar arasında çevirdiğini söyler. Bu vadin gerçekleştiğine şahit oluyoruz. Geceden sonra gündüz gelir. Bir geceden sonra gündüze şahitlik ediyoruz. Yatağından başka yöne çevrilen ırmak tekrar yatağına döndüğünü görüyoruz.

Gençliğimizde “Zincirler kırılacak Ayasofya açılacak” derdik. Bu söz bize heyecan verirdi. Danıştay'ın Ayasofya ile ilgili kararını açıklanacağı 10 Temmuzda İstanbul’da olmayı planladım. Karar açıklandığında Ayasofya’da idim. Ayasofya’nın camiye dönüşüm kararına dair sevinci yakınında bulunarak yaşadım. Kararın açıklanması ile Ayasofya etrafında yoğun insan birikimi ve güvenlik önlemi görüldü.

24 Temmuzda ilk Cuma namazının kılınacağının açıklandı. Ayasofya da kılınacak ilk Cuma namazında olmak istedim. Bu amaçla Manisa’dan İstanbul’a tekrar geldim. 23 Temmuz akşamı Üsküdar sahilde iz bırakan ezgiler ismiyle gençliğimizde zevkle dinlediğimiz sanatçıların sunduğu saat 21:30 da başlayan konsere yetiştik. Sahne önünde 81 ilden gelen gençler vardı. Bunların dışındaki alanı orta yaş üzeri 200 civarında izleyici kitlesi vardı. Halktan katılımın azlığı ve orta yaş düzeyinde olmaması tanıtımın yeterince olmayışına ve Ayasofya ruhunun gençlere verilemeyişine bağladım.

24 Temmuzda Cuma günü sabah namazı için gelenler olmuş. Ayasofya’ya girişlerin kapatıldığı ve yoğun insan katılımı olduğunu öğrendim. Gülhane yönünden yollar kesilmiş saat 10 da giriş yapamadık. Yoğun güvenlik önlemleri alınmış. Çağaloğlu tarafından arkadan ara sokakları kullanarak Ayasofya’ya en yakın noktaya ulaşmaya çalıştım. Çok sayıda güvenlik araması sonunda yakın noktaya ulaşabildim. Sıcak bir yaz günüydü. Mahşeri bir kalabalık vardı. Pandemi nedeniyle maske ve sosyal mesafe kurallarına uyuldu. Kalabalık Çemberlitaş'a kadar ana cadde ve ara sokakları doldurmuştu. Eşlerini ve çocuklarını alıp alana gelenleri, Yurt dışından uçakla gelenleri ve bu önemli günde alanda olanları gördüm.

Alanı bizim kuşaktan insanların doldurduğunu gördüm. Gençleri alanda göremedim. Gençlere Ayasofya'nın önemi yeterince anlatılmadığını düşündüm..

Bazılarının, “hükümet Ayasofya'yı açarak sorunları örtbas diyor” şeklindeki açıklamalar savrulmaları gösteriyor. “Ayasofya camiden müzeye çevrilmesi laikliğe geçişi, müzeden camiye çevrilmesi ise laiklikten geri dönüş” şeklinde açıklama yapıp tepki koyanları görüyoruz.

Diyanet işleri başkanını, hutbeyi sancak altında, sol elinde kılıçla okuması ve hutbede Fatihin vasiyetinden alıntı yapıp; “vakıf malları maksada uygun kullanmayana ateş dokunur” sözü eleştiriye neden oldu.

Ayasofya konusunda yaşanan bu farklı yaklaşımlar diğer konularda olduğu gibi Müslümanların başsızlık ve fıkıh üretmede yetersizliğini bir kez daha gösterdi.

Ayasofya’nın yeniden ibadete açılması ülkemizin egemenlik hakkının kullanmasında örnek oldu.

Ayasofya açıldı iş bitmedi yeni görevler bizi bekliyor. Ayasofya’nın tarihini anlatacak belgeseller, İnternet sitesi ve açılması planlanan Ayasofya müzesinde ise bilgi ve bilinç aktaracak çalışmaya ihtiyaç var. Ayasofya üniversitesi açılabilir.

Başta sabah namazı olmak üzere namaz buluşmaları organize edilip gençliğin namazla ve cemaatle buluşması sağlanabilir. Yakın zamanda yapılan gençliğin deizme kaydığı, dini hassasiyetin azaldığı ve dünyevileştiği yöndeki endişeler giderilip yeniden toparlanmamıza neden olabilir.

Diyanet İşleri Başkanlığı istatistiklerine göre, Türkiye'de 84 bin 684 cami bulunuyor. Ayasofya mevcut camilere artı bir caminin açılışı olarak bakılmamalı. Gençliğimizde bizim için bir rüyamızın kazanımı olarak bakmalıyız. Yeni rüyalar görmeye devam etmeliyiz.

Ayasofya-i Kebîr Câmi-i Şerîfi , Büyük Ayasofya Camii ismiyle 86 yıl ardan sonra 24 temmuz 2020 tarihinde ilk kılınan Cuma namazı ile 350 bin kişinin katılımı sonucu camii işlevine kavuştu.

Danıştay ve Reis görevini yaptı. Halk olarak ilk cuma namazında yoğun bir katılım ile alanda olmalıydık. Kararın yanında olduğumuzu göstermeliydik. Güçlü destek vermeliydik. 350 bin katılım oldu. Düşük katılım olsaydı medya ağzına dolardı. Gelenler ibadet amaçlı seccadesini alıp geldi. Gayet olgun ve kurallara uygun davranıldı.

İlk cumada Ayasofya’da olmakla bu tarihi ana şahitlik ettik. Alanı daha çok il dışından gelenlerin oluşturduğunu gördük. İki gün daha İstanbul’da kaldım. İki akşam namazına katılma imkânım oldu. Her ikisinde insanların ilgi alakası ve coşkusu devam ediyordu. Tekbir getirenler, ağlayanları bolca gördüğümüz tabloydu.

Müslümanların ortak birliktelik noktalarını yakalayarak birlik ruhuyla ve organize olarak Kudüs'ün özgürlüğünün yakın olduğunu görüyorum.



Anahtar Kelimeler: Ayasofya’ Tarihi

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

HABERLER