Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

Avrupa’nın fetreti ve Avrasya’nın yalnızlığı

Süleyman Seyfi Öğün, ABD’nin, Almanya üzerinden Avrupa’ya yönelik baskısının bir sonucu olarak, Avrupa’dan tecrit edilmiş bir Avrasya’nın; Avrasya’dan tecrit edilmiş bir Avrupa’nın ne tadı ne de hayrı olmayacağını belirtiyor.

Avrupa’nın fetreti ve Avrasya’nın yalnızlığı

Bu sütunlarda, Rusya-Ukrayna savaşının, bir NATO-Rusya savaşı olduğu kadar, ondan belki de daha fazla olarak bir Anglo-amerikan küre ile Avrupa savaşı olduğuna çok defâ işâret ettim. ABD ve İngiltere, bütün ağırlıklarını vererek Kıt’a Avrupası’na çöküyor. Biden’ın iktidâra gelmesiyle berâber süreç işlemeye başladı. Biden, “Amerika geri dönüyor”, “NATO’yu güçlendireceğiz” sloganları ile kollarını sıvadı. Fatura Ukrayna’ya kesildi. Rusya’ya uygulanan yaptırımlar, aslında hedefine Avrupa’yı koymuştu.

Daha mikroskobik olarak bakıldığında bunu İngiltere-Almanya ve ABD-Almanya rekâbetine oturtmak da mümkündür. Bunu biraz açalım… 1970’lerden başlayarak hem ABD, hem de İngiltere ağır bir ekonomik kayıp devrine girmişti. Yaşanan ekonomik krizler de buna işâret ediyordu. 1970’lerden başlayarak, ABD’de, Pasifik’te, Lâtin Amerika’da yaşanan çok sayıda krize şâhit olduk. Siz hiç bir Almanya mahreçli kriz duydunuz mu? Alman ekonomisi ne bir kriz doğurdu, ne de yaşanan krizlerden etkilendi. 1990’lardan 2000’lere, Almanya, istikrarlı ekonomisiyle AB’yi de hâkimiyeti altına alarak parlayan bir yıldızdı. O kadar ki, AB denildiğinde akla doğrudan Almanya geliyordu. Pekiyi, bunu nasıl başardılar?

Almanya’nın târihsel bâzı avantajları vardı. Bunların başında Alman ulusunun kültürel bir niteliği başat rolü oynamıştır. Alman ulusu dünyânın en ileri üretken ulusu olarak bilinir. En sağlam disiplin, işbirliği ve örgütlenme temelinde çalışmak ve üretmenin, Alman ulusunun değişmez nitelikleri olduğu herkesçe bilinir. Bunlar sanayi toplumlarının vazgeçilmez nitelikleridir ve Almanya bunun ideal tipini verir. Çalışmaktan şikâyet eden bir Alman bulmak için bayağı uğraşmak gerekir.

Almanya’nın kültürel olarak diğer bir avantajı, sanayi toplumlarının çözülmesine delâlet eden tüketim olgusuyla başının derde girmemiş olmasıdır. Tüketim meselesinin, basit olarak üretimin tabiî bir cephesi olmadığını hatırdan çıkarmamak gerekir. Tüketim toplumu, üretim toplumunun çözülmesini ifâde eder. Alman ulusu, ABD toplumun aksine, tüketimin büyüsüne kapılmamıştır. Ortalama bir Alman, belki de kuvvetli püritan geleneklerin tesiriyle, tüketim alışkanlıklarını üretkenliğini devâm ettirmenin fonksiyonel gereklerine göre sınırlandırır. Ürettiklerinin, ancak gerekli olduğu kadarıyla iç tüketime sokar. Kalanını ise ihraç eder. Dünyânın sağlamlılığı ile mâruf Alman arabalarını, Almanya’da değil, ABD’de, zengin Arap memleketlerinde görürsünüz. İki Alman arasındaki rekâbet, tüketim üzerinden değil, üretim üzerinden yaşanır. Almanya, elektronik dönüşüme Japonya, dijital dönüşüme ise Güney Kore kadar uyum sağlayamadı. Ama makina -kimya alanındaki üstünlüğünü dâima muhafaza etmeyi bildi.

I.ve II. Umûmî Harp zamanlarında Almanya yüksek üretkenliğini ihtiraslı bir militarizmle ile eşlendirdi. Nihâyetinde, dünyâya ağır bir bedel ödeterek yenildi. II.Umûmî Harp sonrasında, savaşın baş suçlusu olarak ,askerden arındırıldı. Bu, gûya ona verilen bir cezâydı. Ama diyalektik olarak Almanya’nın avantajına dönüştü. 1970’lerden başlayarak, ABD ve İngiltere ağır üretim kayıpları yaşamaya başlarken, askerî harcamaların külfetinden âzâde kalan Almanya, ekonomisi mütemâdiyen büyüyen, dünyâ ticâretinde fazla veren bir ekonomi olarak diriliğini muhafaza etti. AB içinde, ortağı Fransa’yı da ekarte ederek nüfûzunu arttırdı. Balkanları ve Soğuk Savaş sonrası AB’ye eklemlenen Doğu Avrupa’yı hâkimiyeti altına almayı sağladı. Dahası, Avrasya ve Çin açılımını başlattı. Buradaki vahim hatâsı Avrasya’yı, enerji açısından yakın işbirliği kurduğu Rusya’dan ibâret saymasıydı. Bunun diğer ayağı, kaçınılmaz olarak Türkiye’ydi. Ama işgücü üzerinden içine girmiş olan Türkiye’yi bir türlü sindiremedi. İran’la bile yakınlaştı. Ama Türkiye’yi mütemâdiyen dışladı. Hâlbuki aksini yapsa, Türkiye’yi AB’ye katsaydı, şu anda bambaşka bir durumda olurdu.

Angloamerikan dünyâ, Rusya-Ukrayna savaşı üzerinden Almanya’yı dizüstü çökertmiş durumda. Almanya-Avrasya bağı kopartılmış durumda. Almanya’yı yükselten dinamik, yine diyalektiğin cilvesi olarak, artık onu aşağıya çekiyor. Askerî zaafları onu siyâsal bir özne olmaktan uzaklaştırıyor. Onu Rusya’dan kopartan irâde, zâten zayıf olan Türkiye’den de uzaklaştırıyor. (Kur’an yakma soytarılıkları bunun için tezgâhlanıyor). Baltık’tan, Doğu Avrupa’yı da içine almak sûretiyle aşağıya inen ve Girit’e uzanan hat, Almanya’yı dünyâdan izole ediyor. Yeni Avrupa’nın merkezi, Rusya kadar Almanya’ya da bilenmiş olan Polonya. Diğer Doğu Avrupa devletleri de dizilimin içinde. Almanya’nın sönümlendirildiği yeni Avrupa, târihinde görülmediği kadar Amerkanize bir Avrupa’dır artık. Elysee Avrupa’sı değildir bu. Son Macron -Scholz buluşması Elysee Avrupası’nın mersiyesi olabilir ancak.

Önümüzdeki on seneler, incelerek, medenîleşerek Avrupalılaşmak umudunun sekter Doğu Avrupa kabalıklarıyla yer değiştirdiği bir sönümlenme devri. Avrupa’nın fetret devri de denilebilir buna. Avrasya’ya gelince karşımıza derin bir yalnızlık çıkıyor. Yiğidi öldürelim; ama hakkını verelim: Başardılar…

Avrupa’dan tecrit edilmiş bir Avrasya’nın; Avrasya’dan tecrit edilmiş bir Avrupa’nın ne tadı ne de hayrı olur...



Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

HABERLER