Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

Av. Mehmet Ali Başaran'a AYASOFYA VE BARO HAKKINDA SORULAN SORULAR VE CEVAPLAR...

Av. Mehmet Ali Başaran, Özgün İrade Dergisi tarafından,Baro ve Ayasofya Camii'nin yeniden ibadete açılmasına dair sorulan soruları cevaplandırdı.

Av. Mehmet Ali Başaran

A) AYASOFYA...

S-1) İstanbul'un fethinin sembolü olup yüzlerce yıl camii olarak işlev gören ve 1934'te Atatürk'ün imzasıyla müzeye çevrilen; daha sonra ise, Danıştay'ın kararıyla tekrar Cami’ye çevrilen Ayasofya adına alınan karar sonrası; dost, düşman birçok ülke, toplum ve şahıslar tarafından karar hakkında birçok şeyler söylendi, söylenmeye de devam edecek gibi... Alınan bu karar, "devlet ve iktidar açısından" 'siyasi' olmakla birlikte, bir açıdan toplum ve ülke açısından bağımsızlığın da ilanı sayılırdı.

Ayasofya ile ilgili salt 'dini' ve Batı'dan yana olucu görüşler ile Ayasofya'nın maddi planda İslam'ın sembolü olarak kabul görmesinin yanında, ileriye dönük nasıl bir etki bırakabilirdi?

Kur’an’a, Peygamber hayatına ve dört halife örnekliğinde baktığımızda hiçbir yerde İslam'ın yayındığı bir topraktaki mabedin camiye dönüştürüldüğünü görmüyoruz. Dolayısıyla camiye dönüştürme kararlarını siyasi başarı olarak görsem de İslami bir gelenek olduğunu söyleyebileceğimizi düşünmüyorum,  düşünmem için delil yok.

S-2) Ayasofya açıldı. Orayı kurum olarak Diyanet ve Kültür Bakanlığı olarak birlikte yönetecekler... Diyanet, oranın 'olası' işlevi için, başkanının nezdinde birçok durumdan bahsetti (Ör. Medrese)...

Toplum olarak Ayasofya'nın ihmal edilmesi sonucunda, oranın bir protokol mabedi olma riski var.

Olabilecek bu sorun,; nasıl ve hangi çalışma ve çabalarla çözüme kavuşturulabilir?

c-2) Bu soruya verecek bir yanıtım yok.

B) BARO...

Baroların hal yoluna girmesi..,

s-1) Barolar bir meslek kuruluşu olmanın yanında, baştan beri bir Kemalist vesayet kurumu olarak çalışmakta ve iştigal ettiği alanın dışına taşarak vesayet görevi icra etmekte... İktidarda hem bu vesayeti kırmak ve hem de barolarda kayıtlı bulunan binlerce 'vesayet karşıtı' avukatın hakkını, hukukunu savunmak ve barolara yeni bir yüz ve düzen getirmek için 'çoklu baro' üzerine çalışmakta...

Çoklu baro gerçekleşirse eğer, var olan vesayet biter, oralar normalleşir, temsiliyette eşitlik sağlanır ve konu ile ilgili işler hal yoluna girer mi?

 

s-1) Hayır. Bir vesayet biterse, yerine yeni bir tür vesayet gelmesi ihtimali çok yüksel. Zira taraflar hukuku içselleştiriyor değil, araçsallaştırıyorlar, yargı üzerinden kendi ideolojilerine göre topluma bir gömlek biçmeye çalışıyorlar. Kaldı ki Türkiye'de hukuksuzluğa itiraz etmek için illa ki baro kurmak gerekmiyor. Farklı sivil toplum kuruluşlarında hukuku tahkim etmek üzere Adalet mücadele yürütülebilir pekala. Yeter ki Adalet diye –bilerek veya bilmeyerek- peşine düştüğünüz şey menfaat olmasın. Sormak lazım: yeni baro kuracak farklı kesimler bu ülkede son 20 yılda nasıl bir hukuk mücadelesi ortaya koymuş? Yaptıkları yapacaklarının, sustukları susacaklarının ispatı değil mi? Bu işler damdan düşer gibi olmaz. Bir zihniyet, pratik, gelenek içinde ortaya konmuş bir mücadelenin sonucu olur. Siz İstanbul Barosu'nun zihniyetinden rahatsızsanız, kusura bakmayın, en az  onlar kadar çalışacaksınız ve sözünüzü bayraklaştıracaksınız.

 

S-2) Türkiye Barolar Birliği Başkanı sıfatıyla Prof. Dr. Metin Feyzioğlu, çoğumuzu şaşırtarak, vesayetçi söylemine rağmen, son dönemlerde var olan iktidarla birlikte çalışmaya taraf göründü ve çok da eleştiri aldı... Şimdilerde ise, orta bir yerde durmakta...

Gelinen süreçte, çoklu baro hayata geçirildiğinde TBB'nin ve özellikle de Feyzioğlu'nun ortaya koyacağı tavrı nasıl değerlendiriyorsunuz?

“Devletin ali menfaati”ni nerde görüyorsa orda konumlanır.  Hukuk ikinci planda kalır. Bu tavır hayli yaygındır, kendisine has değil.

Çoklu baroların marjinalleşmesi durumu...

S-3) Çoklu baro düzenlemesi olacak gibi... Bu baroları, kendini gerek kayıtlı olduğu baro ile TBB'de yeteri oranda temsil edilmediğini bilen (İslamcı, muhafazakâr, milliyetçi vb.) avukatlar üye olacaklar... Bazı solcu laik kişiler (ör. Selahattin Demirtaş), kendilerini vesayet içerisinde 'kalabalık' görerek, çoklu baroların marjinalleşeceğini düşünmekte...

Gerçekten, bu marjinalleşme durumu, sizce de söz konusu mu?

Statüko karşısında tavır alan kesimlerin marjinalleştirilmesi bu ülkede köklü bir gelenek değil mi?

Selam ve muhabbetle...



Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

HABERLER