Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

‘1960-80 Arası Dergiler’ Üzerine 40-50 Yıl Gerilerden Bakarken…

Selahaddin E. Çakırgil'in İslamcı dergilerle ilgili, Özgün İrade Dergisi 2019 Aralık Sayısında yayımlanan yazısı...

‘1960-80 Arası Dergiler’ Üzerine 40-50 Yıl Gerilerden Bakarken…

Samsun’un Kavak ilçesinde ortaokulda okurken radyo da yoktu, elektrik de.. Gazete-dergi vs. pek bilmezdik, çünkü bulamazdık. Bulsak da alacak paramız olmazdı. Komşu köyün ilkokulunda okurken ise, köye bazı yaşlıların getirdiği, ‘Karagöz’ isimli bir mizah gazetesi olduğunu sonraları anladığım bir yayın gelirdi ve okumasını bilmeyenler o gazeteyi bana okuturlardı. Okurdum, ama ne denildiğini veya denilmek istendiğini, köy mescidinin avlusunda oturan büyüklerimizin niçin güldüklerini anlamadığımı hatırlıyorum.
Samsun’a taşındığımızda ise.. Ya ben bir gazete almak için 5 kuruş ayırmaya çalışırdım, ya da birilerinin getirdiği bir gazeteyi okurdum. İşte o günlerde, Samsun’da, isminden de anlaşılacağı üzere, hiçbir ideolojik eğilimi olmayan (!?) ‘Türk Kanı’ isimli ve gazete eb’adında haftalık olarak yayınlanan bir dergiyi bazan görürdüm.

 

Bu dergi-gazetenin isminin sağ köşesinde, rejiminin ilk liderine aid olduğu söylenen, ‘Türklük âleminin en büyük düşmanı komunistliktir. Her görüldüğü yerde ezilmeli..’ şeklindeki bir cümle yazılırdı. Ki, bu cümle hemen bütün şehirlerin girişlerinde veya meydanlarda ışıklı levhalarda da görülüyor ve toplum, kendisini ‘Hür Dünya’ ve Batı Bloku niteleyen ‘Kapitalist Dünya’ ile ‘Demir Perde gerisindeki Doğu Bloku’ olarak nitelenen ‘Komünist Dünya’ arasında var gücüyle hele de propaganda savaşı şeklinde cereyan eden ‘Soğuk Savaş’ın gereği olarak istenilen şekilde eğitilmeye ağırlık veriliyordu. Söz konu dergi-gazetenin sol başında ise, ‘Bediî-uz’Zaman Saîd Nursî’ imzasıyla yayınlanan ve dolayısıyla ona aid olduğu ileri sürülen, ama bunun gerçekten de ona aid olup olmadığını bilemediğimiz bir cümle, ‘Riyasetin Türklere mahsus olduğu, Kürdlerin ise, bu güçlüğü bedende kuvvetli pazular hükmünde bulunduğu’ cümlesi yazılırdı. Gerçi ‘kürd’ denilen insanlar olduğunu biliyor ve görüyorduk, ama, onların niçin sadece ‘güçlü pazu’lar olarak nitelenmesindeki ‘derin’(!) mânâyı anlamıyor, ama, başlığa çekilen o cümledeki, ‘riyasetin Türklere mahsus olduğu’ şeklindeki ifadeyle, Türklerin yüceltildiği gibi bir mânâdan dolayı da gururlanmak gibi bir his taşıyorduk, herhalde..
*
Yazları tuğla-kiremit ocaklarında çalışırken, elime geçen dergilerden birisi ise ‘Hilâl’ adını taşıyordu. Bu derginin İstanbul’da basıldığı anlaşılıyordu. İslam ve Müslümanlarla ilgili yazılar ağırlıklıydı. O dergiyi nasıl aldığımı tam hatırlamıyorum. Ama, kapağında ki yazı ve resim beni cezbetmiş olmalı.. Çünkü, kapakta ‘Kafkas Kartalı’ diye takdim olunan çok gösterişli bir sarıklı kişinin resmi çizilmişti ve onun adının ‘Şeyh Şâmil’ olduğunu öğreniyordum, ilk kez duyduğum bir isim olarak..

 

O dergide bir de Cezayir Müslümanlarının Fransa’ya karşı vermekte oldukları istiklâl savaşından söz ediliyordu. Orada yazılan bazı şiirleri ezberlemiştim.. Bir taraftan çamur içinde tuğla-kiremit işi yaparken, bir taraftan da Cezayir şiirleri okuyordum..
 

Babam, ‘Oğlum, biz burada çamurun içinden ekmeğimizi çıkarmaya çalışıyoruz. Sen ise, Cezayir midir, her neresi ise oralardan dem vuruyorsun..’ derdi, ama, benim o şiir okumalarımın işimi yapmama engel olmadığını da bildiği için, sabırla dinlemeyi sürdürürdü.
Benim gazete veya dergi gibi mevkutelerle ilk tanışmam böyle oldu diyebilirim.
*
Sonraları öğrendim ki, ‘Hilâl’ dergisini Salih Özcan diye bir ağabey çıkarıyordu ve onunla 1978’de yakın irtibatımız olmuş ve birlikte Kıbrıs’a gitmiştik; ‘Rabıta-t-ul Âlemi-i İslâmî ‘ isimli ve Suûd rejimi destekli bir örgütün tertiplediği ‘Dünya Müslüman Gazeteciler Konferansı’na katılmak üzere…

 

O teşkilatın beni niçin ve nasıl davet ettiğini o zaman anlamıştım.. Çünkü devletin İslam esaslarına göre tanzim edilmesine dair 1974’de yazdığım bir yazıdan dolayı o zamanların meşhuuur 163. Maddesine göre 15 ay hapse mahkûm olmuştum ve hapisten yeni çıkan birisi olarak oraya davetim, (merhûm) Salih Özcan aracılığı veya teklifiyle olmuştu. Ve orada da, Mekke’de kurulması kararlaştırılan ‘Dünya Müslüman Gazeteciler Kongresi’nin kurucu üyeliğine de yine Salih Özcan ağabeyin teklifiyle ve özel çabasıyla, Türkiye’den, kendisinden sonraki ikinci isim olarak seçilmiştim. Benim seçilmek için hiçbir teşebbüsüm olmamıştı.. Teşebbüsüm olsaydı bile, kendimi diğerlerine tanıtacak bir özelliğim de yoktu ve üstelik Arabça da bilmiyordum.
 

Ama, o konferansın nasıl geçtiğine dair ağır eleştirilerimi, dönüşte, ‘fakir’in sorumluluğunda, arkadaşlarca yayınlanmakta olan haftalık ‘Tevhîd’ dergisinde uzun uzun yazdıktan bir süre sonra ‘Rabıta’dan ulaşan bir mektupta, ‘Görülen lüzum üzerine, Dünya Müslüman Gazeteciler Kongresi kurucu üyeliğiniz kaldırılmıştır’ deniliyordu. Ki, bunun haberini de o zaman, mektubun fotokopisiyle birlikte yayınlamıştık.
 

İlginçtir, B. Amerika’nın Berkeley Üniversitesi’nde öğretim üyesi olan ve Müslüman dünyası ile ilgili çalışmaları ve kitablarıyla tanınan Prof. Hâmid Algar, ‘Rabıta’nın o Kıbrıs Konferansı’na benim de katıldığımı öğrenince hayal kırıklığına uğradığını, ama Kıbrıs’dan dönüşte yazdıklarım üzerine, hakkımdaki ilk kanaatlerinde yanılmamış olduğunu gördüğünü’ söyleyerek, İstanbul’a geldiğinde tanışmış ve aramızda bir gönül birliği oluşmuştu.
 

Matbuat âlemiyle ilgimi bu ilginç hâtıramla böylesine anlattıktan sonra, 1960-80 arası dergilerin fikrî, itiqadî, ideolojik ve de siyasî hayatımızdaki etkileri üzerine sohbet edebiliriz.
 

Ancak hemen belirtmeliyim, fikrî gelişmemde şu veya bu şekilde etkili olan ve şahsen alıp okuduğum ve de Müslüman genç neslin şekillenmesinde az veya çok etkilerinin bulunduğu dergilerden söz edeceğim. Ama bu dergilerin dışında benim dünyama ve değerlerime uzak veya düşman yayınları da takib etmeye çalışıyordum elbette, ama onları bu değerlendirmeye almaya gerek duymuyorum. Onların hesabı ve değerlendirmesi ayrı..
*
*’Büyük Doğu’, (merhum) Necîb Fâzıl tarafından, haftalık olarak yayınlanırdı, ama muntazam yayınlamak imkânı da olmazdı. Çünkü, bu dergiyi basacak para bile bulamazdı Necîb Fâzıl.. ayrıca, sık sık tutuklamalar da bu derginin çıkmasına engel teşkil ediyordu. Dergide hem edebî ve fikrî ve ideolojik konular ele alınırdı, hem de siyasî konular.. Bu bakımdan okumaya hevesli genç nesillerin ilgisini çekecek tipte bir dergiydi. Yazıların bir kısmı müstear isimlerle, bazıları da imzasız olarak çıkardı, ama biz onların hepsinin de Necîb Fâzıl’ın kaleminden çıktığını düşünürdük ve büyük çapta öyleydi de..

 

‘Büyük Doğu’ bizim neslimize genelde çok faydalı konuları işler, anlatır, bizim beynimizi yoğururdu âdeta.. Ama ‘BD / Büyük Doğu Kulübü’ne üye olmak için veya açılmasını umduğu ‘Büyük Doğu Kulüpleri’ için, ‘Büyük Doğu Nizamnâmesi’nde yazılanlar, ‘Prusya generali edâlı, militer ruhlu ‘ bir yeni nesil yetiştirmek hedefine yönelik gibiydi.. ‘Kıyafetler şöyle olacak, kravat böyle, iskarpinler şöyle, yürürken dik duruşlu olunacak..’ vs.. Bunlar bizim gibi Anadolu’nun fukara kesimlerinin çocuklarına tuhaf ve yabancı gelirdi.. Keza, bu dergide bazan, Monaco Prensesi ve ‘uluslararası sosyetenin bilmem nesi’nin İstanbul’a gelişi üzerine, ondaki zarafetin öve-öve bitirilemeyişi ve ‘Türk kadınlarına incelik ve zarafet timsali’ olarak gösterilmesi komikliğin de ötesindeydi.
 

Bu gibi, yazıları, ağabeylerimiz, karşı cepheye atılacak oltaların tuzak yemi olarak değerlendirirlerdi.. Gerçekten öyle miydi, inanacağımız gelmezdi. Ama yine de bizim gençliğin yoğrulmasında en etkili yayınların başında geliyordu.
*
*’Yeni İstiklâl..’ bu haftalık gazete-dergi, merhûm Mehmed Şevket Eygi’ tarafından yayınlanır ve o da Büyük Doğu’ya paralel bir çizgide görülebilirdi, ama muhatabları genç nesilden ziyade, câmi cemaati ile orta ve yaşlı nesillerdi ve Müslüman muhafazakârlığını ön plana çıkarmaya çalışırdı.. Mayın tarlasında dolaşmanın inceliklerini bilen ve okuyucularını da, korkutmadan, bu hassasiyetleri gözden ırak tutmamaya çalışan bir yayın çizgisi vardı.

 

Ayrıca bu dergide ‘Adolf Hitler’in Ortadoğu temsilcisi’ veya ‘Faşist milis generali’ diye nitelenen ve Yahudi düşmanlığı yazılarıyla bazı kesimlerin dikkatlerini üzerinde toplayan Cevad Rifat Atilhan da yazardı. Onun yazılarının o kadar şiddetli olmasına rağmen, bizim yaşıtlarımız üzerinde etkili bir Yahudi düşmanlığı oluşturamamasını hep merak ederdim.
*
*’Hür Adam..’ Gazete şeklinde ve haftalık olarak, Sinan Omur isimli bir kişi tarafından yayınlanırdı.. Bu gazete, genelde İslamî muhtevâlı idi.. Ama okuyucuya verdiği mesaj, genelde, ‘CHP kâfir, Demokrat Parti Müslümandır..’ idi. 27 Mayıs 1960 Askerî Darbesi yapıldıktan sonra o gazetenin niçin çıkmadığını düşünmeye gerek bile yoktu, ama, Sinan Omur kimdi ve ihtilalden sonra ne oldu, bundan herhalde kimsenin haberi olmadı.
*
*’Düşünen Adam’.. Bu dergiyi Prof. Ali Fuâd Başgil ve çevresi yayınlamaya başlamışlardı, 1961’lerde.. Ama o zamanın boğucu sosyopolitik ortamında, daha çok ağırbaşlı hukukî ve politik tartışmalara ağırlık verilirdi ve uzun ömürlü de olamadı.
*’Millî yol..’ Nihal Atsız ve çevresince 1962’lerde aylık olarak yayınlanırdı, Şamanist- Türkçü eğilimli bir dergiydi. ‘Çevremizdeki, uzağımızdaki ve hattâ dünyadaki bütün irili-ufaklı etnik unsurların her birisinin biz Türklere düşman olduğunun unutulmamasını’ en şiddetli şekilde vurgulayan dergilerden biriydi. Yayınlarında İslamî hiçbir eğilimin olmayışı bir yana, hattâ İslam inancı konusunda saygısız bir dil kullanıp, kendisini açıkça ifade etmesi açısından ilginçti..
*
*’İslam’ın ilk Emri: OKU!’ Konya’da İHL ve Yüksek İslam Enstitülerinde okuyan gençler tarafından yayınlanan aylık ve sadece o okullarda okuyanlara değil, hemen her kesimden Müslümana hitab eden ağırbaşlı yorumlarıyla faydalı bir dergiydi.
*
*’Bizim Ocak’ dergisi: 1970’li yıllarda ‘Ülkücü’ diye anılan bir kısım gençler tarafından çıkarılan bu derginin yönetiminde, ‘merhûm’ Muhsin Yazıcıoğlu ve Burhan Kavuncu gibi genç isimler bulunuyordu. Ancak bu derginin yayınlarında İslamî hassasiyetlere saygılı bir yayın çizgisi kendisini hissettiriyordu. Ki, sonunda bu çizgi, o hareketin ana gövdesinden koptu.. Gerçi, ‘Ülkücü’ler’ içinde ‘bozkurtçu’, hattâ şamanist eğilimli olanlar da vardı, ama 1970’lerden beri, İslamî değer ve ölçülere öncelik veren bir ‘Üç Hilâl Grubu’ da vardı. Ayrıca, bir keresinde bir MHP kongresinin girişine konulan kocaman bir ‘Bozkurt’ heykelini görünce Türkeş bile, ‘Siz putperest misiniz? Kaldırın bunu!.’ diyecekti.
*
*’Akıncılar Dergisi’: Adı üstünde, ‘Akıncılar Derneği’ tarafından aylık olarak yayınlanırdı. Genel olarak aynı çizgide olduğum ve sayılarının hazırlanmasına da katıldığım için ayrıca bir değerlendirme yapmama gerek yok..
*
*’Millî Gençlik’ dergisi: Bu dergi de, MTTB’nin İslamî hassasiyetlere sahib gençlerin eline geçmesinden, 1966-67’lerden sonra, MTTB tarafından aylık yayınlanırdı. Özellikle İsmail Kahraman ve merhûm Burhaneddin Kayhan ağabeylerin yönetim dönemiyle MTTB’nin net bir İslamî çizgi yolunda ilerlemesi ve sadece İstanbul’da değil, Anadolu’nun her tarafında da etkili olması ve o günün siyasî hayatında da kendi çizgisinin dikkate alınmasını etkilemesi açısından önemliydi. 1970 yıllarda bu dergide de bazı yazılarımın yayınlandığımı hatırlıyorum. Kendi dünyamızı yansıtmaya çalıştığından, ‘Akıncılar Dergisi’ hakkında olduğu gibi, bu dergi hakkında da, ayrıca bir değerlendirmeye gerek yok..
Bu arada şunu da belirtmeliyim ki, MTTB’deki Türk kelimesi, o dönemde kimsede bir hassasiyet oluşturmuyordu. Bu potada bir araya gelenler, büyük çapta İslam inancına göre şekilleniyorlardı. Ve MTTB’nin en faal elemanlarının arasında kürd etnisitesinden gelen olan kardeşlerimiz daha bir göze çarpıyordu. Kezâ, (merhûm) Burhaneddin Kayhan ağabey de benim ilçemden, ve Çerkez köylerinden idi ve ortaokula başladığımda, o son sınıfta idi. MTTB Başkanlığı’na geldiği zaman ‘MTTB’nin başında bir Çerkez..’ diye lâtife edildiğinde bile kimse bir alınganlık göstermez, tebessümle karşılanırdı. Çünkü ırk ve kabilelerimiz ‘sunnetullah’ gereği, farklı farklı olabilirdi, ama, hemen hepimizde, ‘İslam inanç potası’nda eriyip kaynaşmak ve inanç değerlerimize göre bütünleşmek şuûru giderek yükseliyordu. Tabiatıyla MTTB’nin etkinliğini arttırmasında (merhûm) Necîb Fâzıl’ın da etkisi görmezlikten gelinmemelidir. Ama onun 1977 seçimleri öncesinde Erbakan’a ve MSP’ye kızıp, Türkeş’in yanına gitmesi ve MHP’ye destek vermesiyle, o zaman, ‘Ülkücü Gençlik’ denilen kesimin MTTB’den daha etkin hale geleceği iddiaları söz konusu olduysa bile, öyle bir şey de olmadı.

 

(Bir hoş tabloyu da aktarayım burada: 1977 Seçimleri öncesinde, Bayezid Meydanı’nın Kumkapı’ya bakan mahalle içinde, Soğanağa Mahallesi’nin küçük bir meydanı var, orada MHP bir miting yapacak.. Ülkücüler, Bayezid- Lâleli ana caddesini kesmişler.. Trafik durmuş.. Binlerce insan yaya.. Ara sokaktan hoparlörün sesi geliyor: ‘Üstad Necîb Fâzıl geliyooor!..’
Bazı vatandaşlar ister istemez o tarafa da gidiyorlar.. O küçük meydan en fazla 1500-2000 kişi alır.. Ben de uğradım.. Biraz sonra Necîb Fâzıl, ‘Ülkücü’lerin ‘Bozkurt Üstad!.. Bozkurt üstad!.. ‘ tempoları arasında kürsüye geldi; gençlere baktı- baktııı ve balonu patlatıverdi, ve ortalıkta tam bir sessizlik ve hayal kırıklığı..
Çünkü, Necîb Fâzıl, o ‘bozkurt’ şeklindeki tempo tutuşlara cevaben sadece iki kelime söylemişti:
-Henüz ulumadım!!!
Evet, Necîb Fâzıl MHP’ye yaklaşmıştı, ama fikrî- ideolojik açıdan orada şekillendirilmek istenen anlayışa yaklaşmamıştı.)
*
*’Yeniden Millî Mücadele’ dergisi: Bu dergi, ‘Mücadele Birliği’ isimli ideolojik gençlik teşkilatının yayın organı olarak 1970’li yılların başında özellikle de Anadolu’dan İstanbul’a gelen üniversite gençliğine hitab etmek hedefiyle devreye girdi, Mücadele Birliği’nin de hedefi oydu. Bütün Anadolu illeri ‘Sancak’ olarak isimlendirilerek, -sanırım- 1972’deydi, İstanbul’un 29 Mayıs Fetih Yıldönümü gününde Topkapı surlarından Bayezid Meydanı’na kadar dev bir yürüyüş tertiplediğinde ‘Mücadele Birliği’ oldukça etkin ve örgütlenmiş bir teşkilat havası vermişti.. Hemen bütün iller, Kars Sancağı, Muğla Sancağı’ndan, Hakkârî Sancağı ve Edirne Sancağı’na kadar bütün illerin flamaları, dillerinde tekbîr sadalarıyla, Anadolu’nun bütün illerinden /’sancak’larından olan üniversiteli binlerce gençlerin ellerinde taşınıyordu.. Âdeta yeni bir gençlik potansiyeli ortaya çıkıyor gibiydi.

 

‘Yeniden Millî Mücadele’ dergisi de işte bu yeni oluşumun bayrakdârlığını yapmaya çalışıyordu.
O gençlerin arasından, Türkiye’nin fikir ve siyaset hayatında etkili olmuş bir hayli isimleri olmuştur. Ancak, bu teşekkül, başlangıçtaki o hızlı zuhûrunu sürdüremedi ve marksistlerin, ‘Bilimsel sosyalizm’ adı altında üniversite gençliğine sunmaya çalıştıkları ideolojiye, tersinden ve ‘İlmî Sağ’ gibi, ne olduğu tam olarak anlatılamayan bir ‘şablon’ terkiple, bir başka dünya düzeni kurmak isterken, ‘derin millet’in köklerine yaklaşmakta, beklediği başarıyı elde edemedi, sanıyorum. Yoksa o gençlerin arasından büyük bir kısmı halkın inanç dünyasından insanlardı.
*
*’Ufuk..’ dergisi.. Halk arasında ‘Süleymancılar’ denilen grubun çıkardığı bir haftalık dergiydi ‘Ufuk..’ Cemaati dışına pek yayılamadı, denilebilir. Ben 1972 sonunda İstanbul Hukuk, 3. Sınıftayken) ‘12 Mart 1971 Askerî Darbesi’nin etkisiyle yazı hayatında bir çok sıkıntılar ortaya çıkınca, 10-15 günde bir yazı gönderdiğim ‘Bâb-ı Âli’de SABAH’ isimli gazete tarafından, ‘günlük yazı yazmaya’ davet edilmiştim ve günlük yazıya öyle başladım.. Ancak, kısa süre sonra, gazete ‘Süleymancılar’ denilen cemaat tarafından satın alındı.. Yeni bir yazı kadrosu geldi. Ama bana da yazmaya devam edebileceğim bildirildi.

 

Bu arada, haftalık ‘Ufuk’ dergilerinde de yazmam rica edildi.. Ve 1974 sonunda ‘Bâb-ı Âli’de SABAH’ gazetesinden ayrılışıma kadar, ‘Ufuk’ta da devamlı yazdım. Kendi yazdığım yayın organları hakkında da ayrıca bir değerlendirme yapmama gerek yok sanırım.
*
*’Sebil’: Merhûm Kadir Mısıroğlu tarafından haftalık olarak yayınlanırdı. Hele de Cumhuriyet rejimi döneminde, İslam’a, İslam kültür ve medeniyetine ve de Osmanlı geçmişimize karşı yapılan saygısızlıkları, haksızlık ve zulümleri, en sert şekilde eleştirmesiyle bilinen anti-kemalist, anti-laik bir yayın organı olan ‘Sebil’de ben de 4 sene kadar yazdım ve ayrılmadan 2-3 ay kadar önce, ‘Umumî Neşriyet Müdürlüğü’nü üstlendiğim de Kadir Bey tarafından ve bir emr-i vâkı’ ile açıklanmıştı. Kendi yazdığım bu yayın organı hakkında da ayrıca bir değerlendirme yapmayı gereksiz görüyorum.
*
*’Toprak’ dergisi: 1979’da öldürülen İlhan Egemen Darendelioğlu tarafından ve ‘Komünizmle Mücadele’ siyaseti çizgisinde yayınlanan ve toplumun dinî hassasiyetini canlı tutmaya yönelik bir dergi idi.
*
*’Düşünce’ dergisi: Ali Bulaç ve arkadaşları tarafından aylık olarak yayınlanan ve Müslümanların çağdaş ve aktüel meselelerine, özellikle lise-üniversite seviyesindeki Müslüman gençlerin zihnini fazlaca meşgul eden sosyopolitik ve ideolojik konulara eğilen bir dergi idi.
*
*’İktibas..’ dergisi: (Merhûm) Ercüment Özkan tarafından haftalık olarak yayınlanan ve adından da anlaşılacağı gibi diğer gazete ve dergilerde yayınlanan yazılardan derleme yapan haftalık bir dergi idi. Hem bütün yayınları takib etmek imkânı olmayanlara bu imkânı veriyordu, hem de merhum Özkan, kendi makalelerinde görüşlerini dile getiriyor, ayrıca okuyucuların itiqadî konulardaki sual ve görüşleri etrafındaki tartışmalara, özellikle tasavvufî alanda yazılmış olanlar başta olmak üzere eski- yeni kitablarda İslam adına yazılmış tahrifata ve zihinlerde ‘Acaba?’ dedirten konulara da bizzat ve çoğu kez cepheden saldırarak katılıyor, bundan dolayı bazı çevrelerden sert eleştiriler ve suçlamalara muhatab oluyor, bir ‘Serbest Kürsü’ hizmeti veriyordu.
*
*’Kriter’ dergisi: (Merhûm) Said Çekmegil tarafından Malatya’da yayınlanırdı. Bazı hassas itiqadî konuları serinkanlı şekilde ele almaya çalışırdı. Ama, belirli bir tefekkür ve tahsil seviyesinde olmayı gerektiren itiqadî konuların herkese açık bir dergide tartışılmasının, en ciddî konuları ayağa düşürdüğü gibi suçlamalar hep yapılırdı, ama Çekmegil bu gibi itirazlara karşı da direnebiliyor; bir çok konularda, ‘Siz nasıl düşünüyorsunuz?’ gibi karşı sualler sorarak, konulara ortak kafa yormaya çağırıyordu, okuyucuyu.. Kendisine özgü, iddialı ama seviyeli bir yayın çizgisi tutturmuştu.
*
*’İslâmî Hareket’ dergisi: Genç neslin büyük kabiliyetlerinden olup, 5 Temmuz 1980 günü İstanbul- Fatih’te katledilen merhûm yazar ve edebiyat öğretmeni Sedat Yenigün ve çevresindeki Sami Şener, Yaşar Karayel gibi arkadaşları ve Hüseyin Öztürk, Hasan Güneş gibi gençleri tarafından yayınlanan bir dergi idi. Benim de zaman zaman yazdığım bu dergi daha çok Lise ve üniversiteli ‘İstanbul Kültür Ocağı’ etrafında bir araya gelmiş gençlerin duygu ve düşüncelerini kendi yaşıtlarına aktarmakta bir aracı durumundaydı. İlginç olan ise, ‘İstanbul Kültür Ocağı’nın kısa yazımı olan (İKO)’nun açılımının ülkenin özellikle de Orta ve Doğu Anadolu kesiminde hemen her tarafta, ‘İslam Kurtuluş Ordusu’ şeklinde anlaşılıp dağ yamaçlarında, köprü kemerlerinde, ana caddelerin duvarlarında öylece yazılması idi.
*
*’Mâvera’ dergisi: Râsim Özdenören, merhûm Erdem Bayezid, Âkif İnan, Alaeddin Özdenören, Câhid Zarifoğlu, Nuri Pakdil, vs. arkadaşlar grubunca Ankara’da yayınlanırdı. Her ne kadar yazarlarının tamamı Maraşlı olmasa da, çoğu Maraşlı olduğu için, sanki ‘bir hemşehri grubu’ gibi bir hava da oluşmuştu, ama yayın çizgisinde ve muhtevasında benzer bir hava yoktu ve Anadolu insanının aslî değerlerini edebî sahada yansıtmaya yönelik ve günlük siyasî cereyanlardan uzak durmaya ve ideolojik dalgalanmaların da dışında kalmaya çalışan bir yaklaşım, derginin daha geniş bir sosyal yelpaze tarafından takib edilmesine yardımcı oldu. Ama kendisini haykırmayan bir havası olmamasına rağmen, yazarları ve muhtevası, laik kesimlerde ilgi uyandırmadı. Ama bu durum, bu dergiyi, onların beğenisini kazanmaya çalışmak gibi bir çizgiye özendirmedi ve yönlendirmedi.
*
*’Edebiyat’ dergisi.. (Merhûm) Nurî Pakdil tarafından yayınlanırdı, Ankara’da, 1970lerden itibaren.. Nûri Pakdil’in kendisine özgü bir uslûbu vardı ve bu, dergisinde hep hissedildi ve korundu. Edebiyat dergisinin temel konusu, Kudüs idi. Amma, ‘Hikmet, müminin yitiğidir, her nerede bulursa alır..’ meâlindeki hadis rivayetine uygun olarak, dünyanın her yanındaki edebî ve fikrî yaklaşımlardan – yansımalara da -İslamî hassasiyetlere riayet olunmak dikkatiyle- sahifelerinde yer veriyordu.
*
*’Aylık Dergi: Ankara’da Yaşar Kaplan tarafından yayınlanıyordu, adı üstünde aylık idi. Edebî konulardan, ideolojik ve itiqadî konulara kadar, dış dünyadaki yazarların yazılarından tercümelere de genişçe yer vererek genç neslin ilgilendiği birçok konular bu dergide yayınlanabiliyordu.
*
*’Hareket’ dergisi: Daha çok Nureddin Topçu’nun ‘Anadolu İslamcılığı’ vurgusuna yakınlık duyan bir çizgide, İsmail Kara, Mustafa Kutlu vs. isimlerin emekleriyle çıkan, daha geniş kitlelere hitab etmek gibi kaygıları olmayan bu dergi, edebiyat ve tefekkür alanında belirli bir kitleye hitab etmekteydi.
*
*’Şûrâ’ dergisi: Daha önce Ankara’da ‘Vesika’ isimli bir dergi çıkaran Yılmaz Yalçıner’in İstanbul’a gelip, Sebil’de Yazı İşl. Md.lüğü yapmasından bir süre sonra, 1977’nin son aylarında (ki, o zaman ‘fakir’in 163. Madde’ye aykırılık, yani Devletin, halkın büyük ekseriyetini bağlı olduğu İslamî esaslara göre yönetilmesi’ni konu edinen yazılarım dolayısıyla mahkûmiyeti dolayısıyla cezaevinde bulunduğu bir sırada) yayın hayatına ‘Şûrâ’ ismiyle ve haftalık olarak yayınlanmaya başlayan ve hem muhteva ve hem de o muhtevanın sunum şekli ve sahife düzenlemesiyle yeni nesillerin ilgi ve beğenisini kazanan ve kısa sürede, haftalık tirajı 20 binleri bulan dergide, ancak 1978 yılı Yaz sonunda bir-iki sayıda hazır bulunabildi. Genel yayın çizgisini beğenmesem zaten orada yer almazdım. Bu açıdan ayrı bir değerlendirmede bulunmaya gerek görmüyorum.
*
*’Tevhîd’ ve ‘Hicret’ dergileri: ‘Şûrâ’ dergisinin kapatılmasından sonra, 1978’in son aylarında -muhtevası açısından- ‘fakir’in sorumluluğumda yayınlanmaya başlayan ve dünyanın, İran’da yüz binden fazla insanın Şahlık rejimi tarafından öldürülmesi ve ama 1979 başında Şah’ın kaçması ve ‘Allah’u Ekber!’ feryadlarıyla harekete geçen, çarşaflı kadınların başını çektiği ve kadın- erkek ve çocuk, milyonlarca Müslümanın ideallerini gerçekleştirmek ümid ve hayaliyle iktidara geldiği ve bütün dünyayı sarsan gelişmeler ortamında çıkan ve tirajı 40 bini aşan ve onun kapatılmasından sonra ‘Hicret’ adıyla devam eden dergi de, 1-2 noksanıyla yine aynı kadro ve aynı çizgide yayın yaptığı için, bu dergiler hakkında bir değerlendirme yapmamın uygun olmadığını düşünüyor, bu işi başkalarına bırakıyorum. Yanlışlar nefsimden, doğrular inancımdandır.. 

Kaynak: Özgün İrade Dergisi 2019 Aralık Sayısı (ozgunirade.com)



Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz