Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

Anadolu irfanı yabancı düşmanı olabilir mi?

Mehmet Ocaktan Yazdı;

Anadolu irfanı yabancı düşmanı olabilir mi?

Hiç meseleyi eğip bükmeden hemen ifade etmek gerekiyor ki bugün memleketin hemen her yerinde Suriyeli göçmenlere karşı yükselen tepkinin tek sorumlusu iktidardır, önce bunu tespit edelim.

Çünkü Türkiye’de toplum derin bir yoksulluk yaşıyor, iktidar şu ana kadar bu konuda hiçbir çözüm üretemediği gibi ufukta bir iyileşme umudu da gözükmüyor.

Maalesef halkın böylesine çaresizlik yaşadığı bir Türkiye tablosunda iktidar, Esad’ın zulmünden kaçan bu insanları hiçbir planlama yapmadan şehirlerin sokaklarına salarak mültecileri toplumsal bir öfkenin ateşine atmıştır.

Kim ne derse desin bu öfkenin sorumlusu iktidardır… Biliyoruz ki bu ülkenin insanları darda kalanlara ve mazlumlara her zaman kucak açmıştır. Eğer bu topraklarda ‘anadolu irfanı’ diye bir şey varsa, bu irfan yabancı düşmanlığına asla izin vermeyecektir.

Dolayısıyla ilk etapta Suriye’deki diktatörün öfkesinden kaçan Suriyelileri topraklarımıza kabul etmek insani bir durumdur. Ancak sonrasında hiçbir kontrol mekanizması oluşturmadan her gelenin sınırdan içeri alınması, bu da yetmiyormuş gibi bütün şehirlerin neredeyse bir mülteci kampına dönüştürülmesi bu ülkenin insanlarına da mazlum Suriyelilere de büyük bir haksızlıktır.

Bu arada Suriyelilere yönelik öfkeyi besleyen en önemli faktörlerden birisi de Afganlı göçmenlerdir. 15-25 yaş aralığındaki yüzbinlerce Afganlı genç neden bu ülkeye getirilmiştir, kimdir bunlar, ne tür bir anlaşmanın parçasıdır doğrusu kimse bilmiyor. Normal demokratik ülkelerdeki gibi hesap verebilir bir iktidara da sahip olmadığımız için bu konuda kimse halka en azından bilgi verme ihtiyacı bile hissetmiyor. Kriminal suçluların ağırlıklı bölümünü de bu Afganlı gençler oluşturuyor ama günün sonunda herkes Suriyelileri suçluyor.

Oysa esas tehlike şu; bu kontrolsüz mülteci politikası yüzünden bu millete hiç de yakışmayacak bir ırkçı dalga yükseliyor ki ülkeyi yönetenler dahil herkesin bu hali ciddiyetle düşünmesi gerekiyor.

Her gün televizyonlardan, gazetelerden mültecilere öfke kusan, ırkımızın üstünlüğü ile övünen siyasetçileri, akademisyenleri, gazetecileri görünce utanırsınız. Mesela bir Ümit Özdağ var ki yabancı düşmanlığı üzerinden siyasi rant devşirmek için bütün insani değerleri yerle bir etmekte kararlı… Çok garip bir hal ama bu zat, özellikle muhalif sol kanalların adeta sevgilisi olmuş durumda.

Aslında hakkaniyetli olmak gerekirse bu toplumun ırkçılığın sınırlarında dolaştığını söylemek haksızlık olur. Ancak son yıllarda özellikle Cumhur İttifakı’nın kutuplaştırıcı ayrıştırıcı siyaset dili, ne yazık ki toplumda aşırı milliyetçi duyguları besleyen bir iklim oluşturmuş bulunuyor.

Düşünün ki neredeyse son beş yıldır ülkenin yarısı “illet-zillet” söylemiyle ötekileştirilerek ülke adeta iki düşman kutupmuş gibi gösterilmeye çalışılmıştır. Bir bakıma bugünkü yabancı düşmanlığının alt yapısı hazırlanmıştır.

Ayrıca geçmişte de var olan saplantılı siyasi zihniyet yapısı bu topraklarda her zaman birilerini ‘düşman’ ve de ‘tehdit’ olarak ilan edegelmiştir. Bu bir dönem komünisteler, İslamcılar, Kürtlerdi, bugün de Suriyeliler…

Evet, Osmanlı dönemi dahil bu topraklarda farklı kimliklere, farklı dinlere ve aidiyetlere mensup insanlar yıllarca birlikte yaşamayı başarmışlardır. Bu açıdan bakıldığında Türkiye’de yaşayan insanların kahir ekseriyetinin ‘yabancı düşmanı’ olduğunu söylemek elbette mümkün değildir.

Ama bir gerçek var ki Türkiye’de değişik dönemlerde devlet içinde güç kazanan bir ‘siyasi akıl’, toplumu ayrıştırıcı ve ötekileştirici politikaların devreye sokulmasından da geri durmamıştır. İki gün önce Yıldıray Oğur KARAR’da çok ayrıntılı bir şekilde yazdı.

Mesela Yargıtay geçmişte Hrant Dink’in yazısını “Türklüğe hakaret” diye yanlış anlayıp onun hakkındaki 301 kararını onaylamış ve suikastına giden yola taşlar döşemiştir. Barış ortamını zehirleyen adımlar, sadece bu kadarla sınırlı değil elbette. 2010’da yetmez ama evet diyen Ali Nesin bugün linç edilirken, bu kararı övünerek hatırlatan Ümit Özdağ alkışlanabilmektedir. Tesadüfe sakın ki 1960 darbesi döneminde Kürt illerindeki bazı ailelerin Batı’daki illere sürgün edilmesini sağlayan Mecburi İskan Kanunu çıkarılırken en şahin konuşmayı yapan da Ümit Özdağ’ın babası Muzaffer Özdağ’dır.

Tarihi tecrübeler de göstermektedir ki Türkiye’de yaşayan farklı kimliklere mensup insanların birlikte yaşama iradesini zedeleyen toplum değil, dönem dönem devlete hakim olan ayrıştırıcı zihniyettir.



Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz